Coğrafya
Marmara Bölgesi’nin kuzeydoğu kesiminde bulunan Kocaeli ili adını bu yöreyi Osmanlı topraklarına katan Akça Koca’dan alır. Yüzölçümü 3626 km2, nüfusu 2.033.441 (2021). Marmara Denizi’nin kara içine en fazla sokulan körfezi olan İzmit Körfezi’nin hem kuzeyinde, hem güneyinde bulunan il toprakları kuzeyde Karadeniz kıyılarından, güneyde Samanlı Dağları’nın doruklarına kadar uzanır. İl toprakları batıda İstanbul, doğuda Sakarya, güneyde Bursa, batıda Yalova illeri ile komşu olur.
Kocaeli ili merkez ilçe (İzmit) dışında Başiskele, Çayırova, Darıca, Derince, Dilovası, Gebze, Gölcük, Kandıra, Karamürsel, Kartepe ve Körfez adlı on bir ilçeye ayrılmıştır. Hem Marmara Denizi’nde, hem de Karadeniz’e kıyısı olan Kocaeli ili, iki denize birden kıyısı olan az sayıdaki illerimizden birisidir. Vadilerle yarılmış, ortalama 200 m yükseklikte bir peneplen olan bu tepelik alanda peneplen yüzeyi üzerinde yüksekte kalmış tanık tepelere (monadnock) rastlanır. Bunlardan biri olan Çene Dağı (646 m) Kocaeli’nin en yüksek tepesidir.
Marmara Bölgesi’nin önemli göllerinden biri olan Sapanca Gölü’nün küçük bir kısmı Kocaeli ilinde, daha büyük bir kısmı ise doğu komşusu olan Sakarya ilinin sınırları içinde bulunur (Bakınız: Ansiklopedimizin Sapanca Gölü maddesi). İlin Karadeniz kıyıları bazı kesimlerinde küçük koyların bulunduğu falezli düz kıyılardır. Kıyıda en önemli çıkıntı Kefken yakınındaki Pazarbaşı Burnu ve onun önündeki Kefken Adası’dır. İlin en yüksek noktası ise Samanlı dağları üzerindeki 1601 m. yüksekliğindeki Kartepe (eski adıyla Keltepe)’dir.
Kocaeli ilinin özellikle İzmit körfezi kıyıları yurdumuzun çok fazla sarsılan deprem kuşağı üzerinde yer alır. Bu körfez kıyılarında, mevcut bilgilerimize göre, 29, 33, 120, 129, 170, 268, 350, 359, 362, 488, 500, 715, 1672, 1878, 1943, 1957, 1967 ve son olarak da 17 Ağustos 1999 tarihinde yerel saatle saat 03.02’de meydana gelen ve merkez üssü Gölcük civarında olan kayda değer depremler olmuştur. Bu sonuncu depremde 18.000’e yakın insanın hayatını kaybettiği 50.000 kişinin de yaralandığı açıklanmıştır. Kocaeli’deki bu depremin etkilediği alan Türkiye’deki ağır sanayinin en önemli kuruluşlarının bulunduğu bir kesimdir. Depremde Tüpraş İzmit Rafinerisi’nde çıkan yangın güçlükle kontrol altına alınabilmiş, bölgede bulunan petrokimya tesisleri, otomotiv, lastik, çimento ve kağıt fabrikalarına ait bina, makine ve ekipman ile stok, iş durması ve pazar kaybına uğramıştır (1999 depreminde hasar gören bu saydıklarımız tesislerden bazıları günümüzde mevcut değildir).
Kocaeli ilinde iklim yer yer değişiklikler gösterir. İlin dağlık kesimlerinde kışları daha sert bir iklim egemendir. Kocaeli yarımadasındaki yüzey şekilleri kuzeyden gelen soğuk rüzgârlara engel olduğu için İzmit Körfezi kıyılarında iklim daha ılımandır. İzmit meteoroloji istasyonunun kayıtlarına göre sıcaklık ortalamaları Ağustos’ta 23.4˚C, Şubat ayında ise 5.8˚C’dir. Yıllık yağışın (785 mm.) mevsimlere dağılışı ise şu şekildedir: Kışın %36, ilkbaharda %21, yaz mevsiminde %16, son baharda %27. Kocaeli ili, doğal bitki örtüsü bakımından Karadeniz ve Akdeniz bitki örtüsü özelliklerinin bir arada görüldüğü bir alandır. İzmit Körfezi kıyılarında belli bir yüksekliğe kadar, Akdeniz ikliminin ve bitki örtüsünün tanıtıcı özelliği olan maki toplulukları bulunur. İlin orman örtüsü açısından en zengin köşesi olan Samanlı Dağları’nın kuzeye bakan yamaçlarında ise Karadeniz bölgesinde yaygın olan kayın ağaçları görülür. Bu dağlarda yer yer Uludağ köknarına da rastlanır.
Kocaeli ilinde önemli akarsu yoktur. Karadeniz’e dökülen suların en önemlisi Taşköprü Deresi ile Kocadere’dir. İzmit Körfezi’ne ulaşan sular ise daha kısadır. Bu körfeze kuzeyden dökülen sulardan en önemlileri, Çayırova Deresi ile Dilova Deresi’dir. Samanlı Dağları’ndan inerek İzmit Körfezi’ne dökülenler daha kısa boylu akarsulardır. Bunların başlıcaları Asardere, Kavaklı Deresi, Karıncadere, Değirmendere ve Halidere’dir.
Kocaeli ilinde en son rakamlara göre km2’ye düşen nüfus sayısı 561’dir. İle ait bu ortalama yoğunluk İzmit körfezinin iki kenarındaki dar kıyı şeridinde daha da artar. Kocaeli ili topraklarının üçte birinden fazlası ekili-dikili alanlardır. Tarım ürünlerinden buğday, mısır, ayçiçeği, keten, zeytin, elma, üzüm, çeşitli sebzeler ve fındık önemlidir. Tarım ilin her kesiminde yaygın olmakla birlikte en fazla merkez ilçe, Gebze ve Kandıra ilçelerinde gelişmiştir. Tahıl türleri arasında en fazla buğday, arpa ve mısır yetiştirilir. Sanayi bitkilerinden şeker pancarı ekimine önem verilir. Kuzeyin soğuk rüzgârlarına karşı iyi korunmuş olan İzmit Körfezi kıyıları, turfanda sebzeciliğin ve meyveciliğin gelişmiş olduğu alanlardır. Sebze tarımında en çok domatese yer ayrılır. Dikili alanlarda ağaç sayısı bakımından kiraz ağaçları başta gelir. Kiraz en çok Yarımca dolaylarında ve Sapanca Gölü kıyılarında yetiştirilir. Ağaç sayısı bakımından kiraz ağacından sonra ikinci sırayı alan fındık ağaçları en fazla Değirmendere çevresinde yetiştirilir. İlin tarım alanlarında bağlar ve zeytinlikler de önemli yer tutar. Bağlar en çok merkez ilçe (İzmit), Karamürsel ve daha az olarak da Kandıra ilçelerinde gelişmiştir. Zeytin ağaçları en çok körfezin kuzeyinde Darıca, körfezin güneyinde de Karamürsel civarında toplanır.
İlde evcil hayvan sayısı bakımından koyun birinci sırayı, sığır ikinci sırayı alır. Şunu söylemek gerekir ki: Kocaeli ilinde hayvancılık önemli değildir. İlin iktisadi etkinlikleri açısından sanayi başta gelir. İl nüfusunun yarıdan çok fazlasının şehir ve kasabalarda yaşaması da bunu gösterir. İlin merkezi İzmit şehri ile bu şehirden batıya doğru uzanan kıyı şeridi, Türkiye’nin en önemli sanayi alanlarından biridir. İzmit’teki sanayi kuruluşlarının başında 1936, 1944 ve 1954 yıllarında işletmeye açılan kâğıt fabrikaları (SEKA) ilde ilk öncü sanayi faaliyetleri olarak bilinir. Günümüzde bu kâğıt fabrikaları çalışmasa da il sanayi bakımından önde gelen sanayi bölgesi olma özelliğini korumaktadır. Kocaeli’de üretilen çok çeşitli sanayi ürünleri arasında dokuma, kereste, petrol ürünleri, gübre, lastik, plastik, oto parçaları, inşaat malzemeleri, tarım ilaçları, elektronik bakır, işlenmiş alüminyum, boya, gemi, cam malzeme, çimento, kamyonet, ampul. vs. sayılabilir.
Kocaeli’de son elli yıl içinde giderek hızlanan sanayi gelişmesi, ilde sanayiin oldukça erken bir başlangıcı olmasının, daha çok da İstanbul’dan Anadolu’ya yönelen demir ve kara yollarının üzeninde bulunmasının ve birçok limanın yer aldığı önemli bir körfezin (İzmit körfezi) iki kıyısında yer almasının etkisi büyüktür.
KAYNAKÇA
Besim Darkot-Metin Tuncel, Marmara Bölgesi Coğrafyası, İstanbul 1981; Ahmet, Ardel, “Marmara Bölgesinde Coğrafî Müşahedeler”, İstanbul Üniv. Coğ. Enst. Dergisi, No: 7, s. 1-16, İstanbul 1956; ayn. müellif; “Marmara Bölgesinin Yapı ve Reliefi”, Türk Coğrafya Dergisi, No: 20, Ankara 1960; Turgut Bilgin, Samanlı Dağları, İstanbul 1967.
Metin TUNCEL
Tarih
(Ayrıca Bakınız İzmit, Nikomedia Krallığı, Bitynya Krallığı ve Roma İmparatorluğu, Anadolu Selçukluları ve Mülki Yapılanma Maddeleri) Osmanlı Fetihleri
Osman Gazi tarafından Söğüt-Karacahisar merkezli olarak kurulan Osmanlı Beyliği, bulunduğu kesimde, Bizans sınır hattında giderek güçlenen bir askeri yapılanma içinde hareket etmeye başladı. Uç gazileri olarak bölükler halinde teşkilatlanan Osman Gazi ve silah arkadaşları kısa süre içinde özellikle 1300 yılından itibaren Bilecik-Bursa-İznik ve Sakarya hattını zorlamaya ve yeni askeri bölgeler oluşturmaya çalıştı. Osmanlı kronikleri Osman Gazi’nin yönlendirdiği bu akınların sınır hattındaki surlarla çevrili şehir ve kasabaları hedef aldığını vurgular. Bu döneme ait tarihlerin bulunmayışı ve ilk ayrıntılı sayılabilecek Osmanlı tarihlerinin de hayli geç dönemde kaleme alınışı, Osmanlıların Kocaeli yöresine kadar olan fetihleri için sağlam kronolojik ayrıntılar vermeyi zorlaştırır. O dönemde kaleme alınan Bizans kaynakları nispeten bu ilk akınların ve hedef olan yerlerin vaziyeti hakkında fikir verir. Buna göre Osman Gazi, Söğüt ve Bilecik kesimine hâkim olduktan sonra özellikle Kastamonu uç kesiminde askeri faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu yöredeki uç beyleriyle müşterek olarak Bizans hudut kalelerini hedef alıp büyük zararlar vermeye başlamıştır. Özellikle 1302 yılındaki Bafeus savaşında Bizans birliklerinin Osman Gazi tarafından geriye çekilmeye zorlanması onun Bursa-İznik hedefinin mahiyeti hakkında belirleyici bir dönüm noktası olmuştur. 1310’a kadar Bursa yöresi ve Sakarya ırmağı vadisindeki yerlere karşı yapılan akınlar sonucu, Osmanlı ucu Bizans döneminde Mesothenia denilen Kocaeli bölgesini de hedefine alacak bir genişleme kazanmıştır. Özellikle Osman Gazi’nin sağlığında oğlu Orhan Gazi’nin Akça Koca, Konuralp, Köse Mihal gibi kumandanlar eşliğinde giriştiği Sakarya vadisine yönelik harekâtın bu noktada önemli bir başlangıç oluşturduğu düşünülebilir. Kocaeli sınır hattında daha etkili olan askeri hareketlilik ise muhtemelen Bursa’nın fethi arifesine ve sonrasına rastlar. Bu noktada da tarihi gelenek, İzmit merkezli Kocaeli yöresine adını veren Akça Koca’yı öne çıkarır.
Kaynaklarda daha ziyade Orhan Bey ile birlikte adı geçen ve onunla çeşitli akınlara katılan Akça Koca’nın savaşçı bir uç beyi olarak Bizans Mesothenia’sının sınır hattına yerleştiği bilinmektedir. Orhan Bey ile birlikte muhtemelen 1310’larda Karaçepiş hisarının fethine katılan Akça Koca, Apsu Kalesi’nin alınmasının ardından burada oluşturulan uç bölgesinin başına getirildi. Böylece Kocaeli yöresine yönelik olarak bilinen ilk askeri uç hattı onun vasıtasıyla ortaya çıkmış oldu. Ayan Gölü’nün (Sapanca) ayağında önemli bir mahal olan Beşköprü denilen yerdeki kaleyi ele geçirmesi İzmit yönüne doğru ilk adımı oluşturdu. Bu sıralarda bir taraftan İznik’e yönelen, diğer taraftan Konuralp vasıtasıyla Tuzpazarı, Akyazı yönüne ilerleyen akın hatlarının ortasında kalan bu kesimden itibaren Akça Koca’nın faaliyetleri giderek öne çıktı. Burası önemli bir askeri üs ve uç bölgesi haline getirildi. 1324’te Osman Gazi’nin vefatının ardından Orhan Bey Bursa’nın fethi işine ağırlık verirken Akça Koca İzmit civarını sürekli olarak taciz ediyordu. Buradan itibaren Ermeniye ve Kandıra’ya kadar bu uç hattının uzatılması başarıldı. Apsu-Karaçepiş, Konuralp’in bölgesi oldu, o da buraya Abdurrahman Gazi’yi yerleştirdi. Akça Koca ise artık yeni uç üssü olan Kandıra’daydı. Bu gelişmelerin Bursa’nın fethi sırasında (1326) veya ondan az sonra olduğu tahmin edilir. Bu kesimden itibaren hızlı bir şekilde Marmara’nın kuzey sahilleriyle Karadeniz’e kadar uzanan alan, Osmanlı akıncılarının ana sahalarını oluşturmaya başladı, pek çok yer yavaş yavaş Osmanlı hâkimiyetini tanıdı.
Bundan sonra söz konusu uç hattının ana hedefi İzmit oldu. İzmit bu kesimdeki en önemli müstahkem yerler arasında öne çıkıyordu. Son derece stratejik bir yerde İstanbul yolunu kontrol altında tutan bir öneme sahipti. Muhtemelen Akça Koca uçtaki faaliyetlerini İzmit şehri civarında yoğunlaştırarak onun etrafındaki alanları kendi kontrolü altına almış, Marmara sahillerine kadar uzanmıştı.
Osmanlı kaynakları bu arada İzmit-İstanbul yolu üzerindeki önemli hisarlara yönelik askeri harekâtlardan söz ederler. Bunlar içinde özellikle Samandıra ve Aydos öne çıkar. Bu iki hedefin Orhan Bey’in İznik ve İzmit’i ele geçirmeye yönelik siyasetiyle de doğrudan bağlantısı vardı. Tarihi kaynaklarda bu iki önemli kalenin fethi olayı ayrıntılı şekilde anlatıldığı halde bunların İzmit’in ele geçirilmesinden önce mi yoksa sonra mı alındığı konusunda açıklık bulunmaz. Genel olarak bu fetihlerin İznik’in alınmasından biraz önce gerçekleştiği düşüncesi ağır basar. Özellikle 1329’da Gebze yöresinde Pelekanon mevkiinde yapılan savaş sonrası Bizans’ın İzmit’e kadar uzanan savunma zinciri ciddi anlamda baskıya maruz kalmakta gecikmedi. Orhan Bey bunun ardından 1331’de İznik’i ele geçirince İzmit bu kesimde adeta bir ada gibi kaldı. Muhtemelen Üsküdar cihetine kadar uzanan Osmanlı kontrolü sebebiyle İstanbul ile de bağlantısı kopmuş durumdaydı. İzmit uç kesimine Akça Koca’dan sonra onun yerine Orhan Bey’in büyük oğlu Süleyman Paşa tayin edildi. Diğer taraftan Akça Koca ile birlikte Marmara kıyılarına yönelik akınlarda bulunan Karamürsel’in de Akça Koca’nın ölümünün ardından onun mirasını devraldığı anlaşılır. İlk Osmanlı denizcilik faaliyeti de bu dönemde körfezde başlayacaktır.
Bütün bu Osmanlı baskısı ve faaliyetleri sırasında özellikle Bursa’nın düşüşünün ardından Bizans’ın Mesothenia bölgesini takviyeye yönelik teşebbüsleri dikkati çeker. Pelekanon savaşından az önce Bizans imparatoru III. Andronikos, Mesothenia valisi olan Kontofre’yi çağırarak bölgedeki durum hakkında bilgi almıştı. Kantakuzenos’a göre Kontofre Mesothenia’da sürekli olarak Türklerle mücadele ettiği için onların durumunu çok iyi biliyordu ve yeterince de tecrübe sahibiydi. Gençlik yıllarından beri de onlarla devamlı mücadele içinde olmuş, birçok savaşa iştirak etmişti. Bu bilgi Kocaeli yöresinde Osmanlıların 1329’a kadarki durumları hakkında açık fikir verir ve İzmit yöresinde yoğun akın faaliyetlerini teyit eder. Kontofre imparatoru sefer için yüreklendirdi, ona bu işin kolay olacağını, çünkü Türklerin o sırada sıcakların başlamasıyla ovadan çadırlarını kaldırıp yaylaya çıkma hazırlıkları içinde olduğunu, bundan daha iyi bir fırsatın yakalanmayacağını söyledi. Bunun üzerine Üsküdar’dan hareket ederek üç günde Gebze dolayına gelen imparator, kendisini bekleyen Orhan Bey’in birlikleri karşısında bozguna uğrayıp geri çekilmek zorunda kalınca İznik gibi İzmit’in de kaderi belli oldu. Orhan Bey Samandıra ve Aydos’un da kontrolünü sağlamış olarak neredeyse bütün Kocaeli yöresine hâkim duruma gelmişti. Ayrıca Hereke’den Üsküdar’a kadar sahil kesimi Orhan Bey’in idaresi altına girmişti. 1333 yazında Orhan Bey bütün etrafını ele geçirdiği İzmit’i kuşatma altına almıştı. Bizans imparatoruna gelen haberler endişe vericiydi, Orhan Bey’in kalabalık kuvvetleri ve mancınıkları vardı. Şehir her an düşebilirdi. Bunun üzerine III. Andronikos şehrin yardımına gitti. Bir Bizans filosu da deniz yoluyla hareket edecekti. Fakat Bizans ordusu henüz yolda iken Orhan Bey elçi göndererek barış teklifinde bulunmuştu. Bu durum dikkat çekici bir manevraydı, Orhan Bey eğer barış isteniyorsa bunu belli şartlar altında kabule yanaşacağını, ama savaşmaya da her an hazır olduğunu bildirmişti. Yeni bir savaşı göze alamayan imparator barışa razı oldu. Anlaşma öncelikle İzmit kuşatmasının kaldırılmasını öne almıştı. Orhan Bey bu bölgedeki geride kalan Bizans kalelerine karşı düşmanca hareket etmeyecekti. Bizans imparatoru İzmit kuşatmasının kaldırılması karşılığında Orhan Bey’e 12.000 altın ödemeye de söz veriyordu (Ağustos 1333).
Anlaşma bir bakıma İzmit’in kaderini belirlemişti. Orhan Bey İstanbul yolu üzerinde olan ve etrafını tamamen kendi kontrolü altına aldığı bu müstahkem yerden vazgeçmiş gibi görünmüyordu. Fırsat kollamaya başlamış ve harekât alanını Karadeniz kıyılarına kadar da uzatmıştı. 1337’de Bizans imparatoru Arnavutluk taraflarında iken Orhan Bey artık vaktinin geldiğini düşünerek İzmit’i yeniden kuşatma altına aldı. Osmanlı kaynakları İzmit’in kuşatılması ve ele geçirilmesi konusunda bazı ayrıntılar verirler. Bunlara göre bu bölgedeki askeri harekâtı aslında Süleyman Paşa yönetiyordu. Orhan Bey oğlundan bölgedeki durum hakkında bilgi ediniyordu. Aydos Kalesi’nin ele geçirilmesinde önemli rol oynayan Abdurrahman Gazi de onu sürekli gelişmelerden haberdar etmekteydi. Abdurrahman Gazi’den gerekli haberleri alan Orhan Bey, askerlerini yeniden toplayıp Yenişehir üzerinden Geyve’ye geldi. Orada Geyve Vadisi içinde Süleyman Paşa ile buluştu, Sapanca (Ayan) Gölü civarına konuşlanmış olan gazilerle ve Aydos cihetinden gelen akıncı birlikleriyle birleşti, İzmit’i koruyan bazı küçük Bizans kalelerinin kontrolünü kolayca sağlayıp şehri muhasara altına aldı.
Osmanlı rivayetlerine göre İzmit şehrinin idarecisi Bizans sarayıyla da bağlantısı olan bir prensesti. İzmit’e geçmek için Yalova’dan gitmek gerekiyordu. Oranın hâkimi Yalakonya olup kardeşi Kaloyan da Koyunhisarı denilen kalenin idarecisiydi. İzmit’e yönelen Orhan Bey önce bu kesimi kontrol altına aldı, Yalakonya (veya Kaloyan) burada hayatını kaybetti. Sonra İzmit’e geldi. Yanında Aydos’tan gelen Gazi Abdurrahman da vardı. Buranın sahibesi olan “Hatun” şehri Orhan Bey’e teslim etmeye karar verdi. Orhan Bey, kimseye dokunmayacağına dair ahitname bağışladı ve kaledekiler mallarıyla gemilere binip ayrıldılar. Başka bir rivayette ise Yalakonya’nın üzerine yürüyüp Yalova’yı ele geçirenin Karamürsel olduğuna temas edilir. İzmit ile İznik arasındaki yerleri onun aldığı da belirtilir. Bu anlatılanların bazı karıştırmalar olmakla birlikte genel hatlarıyla doğru olma ihtimali yüksektir. Muhtemelen İstanbul cihetinden bir yardım gelme ihtimali olmadığı için İzmit’in idarecisi olan bu prenses, Orhan Bey ile anlaşmış ve bir ahitname alarak kaleyi Orhan Bey’e teslim etmekten başka çare bulamamıştı (1337).
Böylece başlangıçta İstanbul ile yarışan ve onun gibi çok büyük bir öneme sahip olan kadim Nikomedia, yani İzmit Osmanlıların hâkimiyeti altına girdi. Şehirdeki kiliseler mescide çevrildi, Orhan Bey adına bir mescit yapıldı, ayrıca bir de medrese ihdas edildi. Buraya Kocaeli bölgesinin idarecisi sıfatıyla Süleyman Paşa atandı. Gelebilecek tehlikelere karşı İzmit takviye edildi, hem Aydos hem de Kandıra civarındaki uç akıncıları şehre yerleştirildi. Bütün bölge Üsküdar’a kadar artık Osmanlı idaresi altındaydı ve bu kesime Akça Koca’nın hatırasına nispetle Koca-ili adı verilecekti. Osmanlı teşkilatlanmasında Kocaeli kesimi bundan sonra Üsküdar’ı da içine alacak geniş bir bölgeyi ihtiva eden bir idari birim, yani sancak haline getirilecektir.
KAYNAKÇA
H. İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul 2010, s. 45-52; Halil İnalcık “Aydos Kalesi Kocaeli’de Kilit Noktalar”, Aydos Kalesi ve İstanbul’un Fethi Sempozyum Bildirileri, 28 Mayıs 2011, s. 11-18; Erdem Yücel “İzmit’te Sultan Orhan Gazi Cami”, Türk Dünyası Araştırmaları, II/9, İstanbul, 1980, s. 197-205; Âşıkpaşazade Tarihi, yay. N. Öztürk, İstanbul 2013, s. 41, 46, 53-54, 60; Neşri, Cihannüma, haz. N. Öztürk, İstanbul 2013, s. 65-66; İbn Kemal, Tevarih-i Âl-i Osman, haz. Ş. Turan, Ankara II, 32-42.
Feridun EMECEN
Milli Mücadele Dönemi
Osmanlı Devleti, Üçlü İttifak Devletleri safında Ekim 1914 sonlarında girdiği ve dört yıl boyunca çeşitli cephelerde savaştığı I. Dünya Savaşı’ndan 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak müttefikleri gibi savaştan yenik olarak ayrıldı. Çok ağır hükümler ihtiva eden Mondros Mütarekesi’nin Kocaeli açısından önemli olarak addedilecek hükümleri şöyleydi; Çanakkale ve İstanbul boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini, Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının itilaf devletleri tarafından işgali sağlanacaktır. Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır. Osmanlı demiryollarından itilaf devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır. itilaf devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır. Görüldüğü gibi bu hükümler Anadolu demiryolu hattının bulunduğu, önemli bir liman kenti olan ve aynı zamanda İstanbul Boğazı’nın hinterlandını teşkil eden, Avrupa’yı Asya’ya, bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’u hem karayolu, hem demiryolu hem de deniz yoluyla Anadolu’ya bağlayan İzmit’i (Kocaeli) ilgilendirmekteydi.
Mondros Mütarekesi’nin ardından Mütareke hükümleri çerçevesinde 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen ve 15 Kasım’dan itibaren İstanbul Boğazı ve hinterlandını denetim altına alan itilaf devletleri donanmasına ait küçüklü büyüklü 48 parça harp gemisinden oluşan bir İtilaf filosu da İzmit Körfezi’ne gelerek burada bulunan Türk Deniz Kuvvetlerini enterne etti. Ardından İngilizler karaya asker çıkararak, şehrin yanı sıra demiryolu hattını, telgrafhaneyi ve istasyonları denetim altına aldılar. Adapazarı, Sapanca, Arifiye, Köprübaşı ve Mekece istasyonlarına İngiliz koruma kuvvetleri yerleştirildi. Bu sırada İzmit’te karaya çıkan bir Fransız birliği, bir okulun yanındaki kiliseye giderek, daha önce I. Dünya Savaşı sırasında Türk gençlerince indirilmiş olan Fransız bayrağını tekrar çekti. Üçlü itilaf devletlerinin, Türkiye’deki azınlık unsurların taleplerine olumlu yaklaşımından cesaret alan özellikle Rum ve Ermeniler var olan gizli cemiyet ve örgütlerine yenilerini ekleyerek yıkıcı ve bölücü faaliyetlere giriştiler. Bu ortamda ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi İstanbul’un Anadolu kıyılarından başlayarak Şile, İzmit, Mudanya yöresine kadar uzanan bölgede Rum örgütleri ve çeteleri büyük bir tedhiş hareketi içine girdiler. Şile ve civarında, Mavri Mira’nın elebaşlarından olan Rum bakkal Todori’ye bağlı olarak hareket eden irili ufaklı Rum çeteleri oluşturuldu. Çeteler halk arasında yirmiler, ellikler ve seksenlikler şeklinde anılıyordu. Bu Rum örgütlenme ve teröründe İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin de etkisi vardı.
İzmit ve çevresinde Rumların yanı sıra Ermeniler de faaliyet gösteriyordu. Mondros Mütarekesi sonrası tehcirden bölgeye dönen Ermeniler, Rumlar gibi komiteler oluşturma yoluna gitmişlerdi. Bu ortam içinde bölgede birçok Ermeni çetesi oluşturuldu. Bu Ermeni çeteleri de Rum çeteleri ile iş birliği halinde bölgede terör estiriyordu. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı Hükümeti (Damat Ferit Paşa Hükümeti) “Heyeti Nasiha”lar vasıtasıyla gayri Müslimleri yeniden “sadık Osmanlılar” olarak devlete bağlı hale getirilebileceğini düşünerek bu yolda girişimlerde bulunacak ve ilk nasihat heyeti 20 Mart 1919’da Şile ve civarında eşkiyalık yapan Rumları yola getirmek için gönderilecektir. Ancak bunun önemli bir etkisi olmayacaktır. Mondros Mütarekesi’nin imzalanması sonrasında bu mütarekenin doğuracağı tehlikeleri bertaraf etmenin yanı sıra esasta İttihat ve Terakki’nin dağılmasını önlemek ve ülkedeki etkinliğini sürdürmek gibi gayelerle Karakol Cemiyeti 13 Kasım 1918’de Mahmut Paşa Camii’nin avlusunda bir kahvehanede gerçekleştirilen gizli bir toplantıda kararlaştırılarak kurulmuştu. Cemiyetin kurucularının tamamı İttihat ve Terakki Fırkası’nın çeşitli kademelerinde görev almış kişilerdi. Cemiyeti kuran yedi merkez heyeti üyesinden sadece ikisinin adı bilinmekteydi. Bunlar, Albay Kara Vasıf Bey ile Kurmay Albay Galatalı Şevket Bey’di. Diğer kişilerin adları zafere kadar gizli tutulacaktır. Bunlar aynı zamanda Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarındandı. Kurucularından olan Kara Vasıf Bey tarafından kaleme alınan Teşkilat-ı Umumiye Nizamnamesi’ne göre Karakol Cemiyeti, “milletin vahdeti, hürriyet ve hâkimiyet-i mutlakasını ve vatanın siyasi, coğrafi ve iktisadi tamamı ve istiklalini teminine çalışacaktı.” Bu çerçevede Karakol Cemiyeti’nin şubeleri kendi hududu içinde ve civar bölgelerde siyasal faaliyet yürüten gayrımüslim unsurlarla ve müslim yahut gayrımüslim adi çetelerle de mücadele ederek emniyet ve asayişi temin edecek muharebe çeteleri teşkil etmekle mükelleftiler. Bu çerçevede İmparatorluğun uğradığı kayıpların imkân nispetinde azaltılması için itilaf devletleriyle mücadeleye devam edilecek ve bunu yaparken de İstanbul’un bütün imkânlarından ve her türlü yardımlarından faydalanılacaktı.
Kuruluş hedef ve gayesi çerçevesinde İstanbul sathında semt semt teşkilatlanan Karakol Cemiyeti İstanbul’un Anadolu yakasında da teşkilatlanma yoluna gitti ve Maltepe Endaht (Atış) Mektebi Komutanlığ’ına atanan Yenibahçeli Şükrü Bey’in başkanlığında Üsküdar gurubu (Menzil Gurubu) oluşturuldu. Fevzi Paşa (Çakmak), Yenibahçeli Şükrü Bey’in bu göreve Anadolu’ya silah sevkiyatını gerçekleştirmek üzere atandığını belirtmektedir. Bilahare Kadıköy, Gebze, İzmit ve Adapazarı’nda da teşkilatlanmak üzere görevlendirmeler yapıldı. Buna göre Yenibahçeli Şükrü Bey’e bağlı olarak Kadıköy’e Orhan Veysel, Şile’ye Yusuf Ziya, Kartal’a İhsan, Beykoz’a Murat Korsan, Gebze’ye Dayı Mesut, Kefken’e de İpsiz Recep milli kuvvetlerin komutanı olarak görevlendirildi.
Görevlendirilmiş olanlar gittikleri yerlerde ilk iş olarak yörenin ileri gelenleri ile irtibata geçip teşkilat oluşturma ve aynı zamanda I. Dünya Savaşı sırasında devlet otoritesi boşluğundan türemiş bazı Türk çeteleri ile bilahare Rum ve Ermeni çetelerine kaşı kendiliğinden oluşan silahlı gurupları elde ederek milis oluşturma faaliyetlerine girdiler.
Bu şekilde, İstanbul’un Anadolu yakasından başlayarak İzmit’i de içine alıp Adapazarı, Karasu ve Kefken’e kadar uzanan bölgede Yüzbaşı Nail, Yahya Kaptan, Bulgar Sadık, Büyük Aslan, Küçük Aslan, Sarı Aslan, Gebzeli Rıfat Kaptan, Dayko ve yine Gebze’de Yarbay Süleyman Askeri’nin Osmancık Müfrezeleri kurulacaktır. Bunların yanı sıra Adapazarı’nda Yüzbaşı İlyas (Kalkavan), Binbaşı Hafız Mehmet Ragıp, Halit Molla, Metozade Hüseyin, Kandıra’da Halit Pehlivan, Rıfat Molla, Geyve’de Hafız Fuat, Geyveli Şevket, Kocaeli’de Osmaniyeli Şerefin Gülbayrak ve Süleyman Kaptan Müfreze ve milisleri oluşturulacaktır. Bu milislerden Adapazarı’nda kurulanlara Adapazarı Jandarma Bölük Kumandanı Yüzbaşı Abdurrahman ve aynı bölüğün Hendek Takım Komutanı Teğmen Fehmi Efendi yardımcı oldular.
Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Kocaeli mutasarrıflığı görevini İttihat ve Terakki hükümetinin atamış olduğu İbrahim Süreyya (Yiğit) Bey yürütmekteydi. 4 Mart 1919 işbaşına gelen birinci Damat Ferit Paşa Hükümeti 8 Mart 1919’da İbrahim Süreyya Bey’i görevinden alarak yerine Mersin Mutasarrıfı Mahmut Mahir Bey’i atadı. Mutasarrıf Mahmut Mahir döneminde İzmit’te İttihat ve Terakki ileri gelenleri takibata uğradı ve bir kısmı tutuklanarak İstanbul’a gönderildi. Bu şekildeki taraflı uygulamalar sebebiyle İzmit’te halk arasında huzursuzluk ve ikilik baş gösterdi, şehirde gösteriler ve kundaklamalar meydana geldi. Bu durumda olayların önünün alınamayacağı kanaatine varan itilaf devletleri’nin İzmit’teki temsilcileri, mutasarrıfın görevinden alınması dileklerini İstanbul hükümetine ilettiler. Bunun üzerine Damat Ferit Paşa Hükümeti 22 Nisan 1919’da Mahmut Mahir Bey’i merkeze aldı ve yerine İzmit’e 29 Nisan’da Anzavur Ahmet’i üçüncü dereceden maaşla Mutasarrıf Vekili olarak atadı. Anzavur burada Çerkes, Arnavut, Rum ve Türk unsurlar arasındaki sürtüşmelerle uğraştı. İttihatçıların yöredeki faaliyetlerini yakından takip etti. Mutasarrıflık bölgesindeki millî yapılanmayı (Kuvâ-yı Milliye) İttihatçılıkla suçlayarak engel olmaya çalıştı. Bu mutasarrıf döneminde İzmit’te gerçekleşen tek olumlu olay, İzmir’in 15 Mayıs 1919’da Yunanlar tarafından işgali üzerine başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun hemen her yerinde protesto gösterileri ve mitingler tertiplenip, protesto telgraflar gönderilmesi çerçevesinde, 24 Mayıs 1919’da İzmit’te her meslek ve guruptan çok sayıda kişinin katıldığı İzmir İşgali Protesto Mitingi düzenlenmesidir. Mitingde alınan kararlar telgrafla İstanbul hükümetine bildirilmiş ve hükümetten, Türk milletinin arzuları hilafına hareket edilmesine müsaade olunmayacağının Avrupa devletlerine bildirilmesi istenmiştir.
Anzavur Ahmet İzmit’te fazla kalmadı. Damat Ferit Paşa Hükümeti, Anzavur’u, 19 Haziran 1919’da Karesi (Balıkesir) mutasarrıflığına tayin etti. Bilahare Damat Ferit Paşa Hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’a açık mektup yazmış olan Bitlis eski vali vekili olan Ali Suat Bey’i 10 Ağustos 1919’da İzmit’e mutasarrıf olarak atadı. Bu atamayı, Anzavur’un kendi yerine vekil olarak bıraktığı Sapanca’nın Akçay köyünden olan Çüle İbrahim Hakkı Bey tanımak istemedi. Bu sebeple İzmit’te bir müddet kargaşalık yaşandı. Ali Suat Bey’in atandığı sırada Mutasarrıflığa bağlı kazalar olan Geyve’ye, Ayancık eski kaymakamı Hamdi Namık (Gör) Bey, Adapazarı’na da görevden alınan Recai Nüzhet’in yerine Tahir Bey atandı.
Mustafa Kemal Paşa Dokuzuncu Ordu (bilahare Üçüncü Ordu) Müfettişi görevi ve geniş yetkilerle 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı ve Anadolu’da başlayacak harekâtı organize etti. Milli mücadele hareketinin yeni geliştiği günlerde Mutasarrıf Ali Suat Bey bu harekete kayıtsız kalmış ve itilaf devletleri’nin denetimi altında bulunan İzmit’ten Sivas Kongresi’ne delege gönderilememişti. Sivas Kongresi sonrasında Heyet-i Temsiliye’nin İstanbul’la irtibatın kesilmesi kararına karşı da Mutasarrıf Ali Suat Bey, Kastamonu ve Bolu mutasarrıfları gibi tereddüt gösterdi. Ancak Bolu Kuvâ-yı Millîyecileri, Mutasarrıf Ali Haydar Bey’e rağmen, İstanbul ile ilişkiyi kesti. Bu sırada İzmit’in kazalarında da Heyet-i Temsiliye kararına uyularak İstanbul’la irtibat kesilmeğe başlandı ve ilk olarak Kandıra İstanbul’la irtibatını kesti. Bu sırada Adapazarı’nda bulunan Mutasarrıf Ali Suat Bey bunu önlemeye çalıştı. Bu ortamda Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey ile Abdurrahman Bey, Fuat (Carım) Bey ve Sırrı (Bellioğlu) Bey’in de bulunduğu kazanın diğer daha birçok ileri gelenlerinin katılımıyla gerçekleştirilen İstanbul’la irtibat kesme meselesi ile ilgili toplantılarda ilk etapta tarafsız kalma yönündeki propagandalar etkili olduysa da neticede Adapazarı da İstanbul’la irtibatını kesti. Bundan sonra Adapazarı’nda Kaymakam Tahir Bey başkanlığında Sırrı (Bellioğlu) Bey, Fuat (Carım) Bey, Çerkes Kanbolat Sait Bey, Koçzade Mahmut Bey, Tüccardan Hasan Cavit Bey, Metozade Hüseyin Bey ve Arapzade Cevat Bey’den oluşan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Esasında Adapazarı’nda müdafaa-i hukuk yapılanması, İzmir’in işgalinin hemen sonrasında başlamış ve bu çerçevede Trakya-Paşaeli Heyeti Adapazarı Şubesi Mayıs 1919’da açılmış, İzmit Redd-i İlhak Cemiyeti Adapazarı Şubesi 24 Mayıs 1919’da İzmir İşgali Protesto Mitingi tertiplenmişti. Ayrıca Geyve Redd-i İlhak Heyeti, Hendek, Karamürsel, Karasu ve Yalova halkı ve ileri gelenleri de Sadrazamlık makamına çeşitli tarihlerde gönderdikleri telgraflarla İzmir’in işgalini protesto etmişlerdir.
Bu ortamda “tarafsız kalmayı” düşünen ve hala bu durumunu koruyan İzmit Mutasarrıfı Ali Suat Bey, nihayet üzerinde oluşan baskılar üzerine girişimde bulunmak zorunda kaldı ve 1 Ekim 1919 günü Belediye binasında müftü, ulema, belediye heyeti ile eşrafın katılacağı bir toplantı yapılması kararlaştırıldı. Ancak bu toplantıya sadece memurlar katıldığından toplantı, 3 Ekim günü Cuma namazı sonrasında Fevziye Camii’nde yapılmak üzere ertelendi. Bu sırada Damat Ferit Paşa Hükümeti 30 Eylül’de istifa etti. Ardından 2 Ekim’de Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu. Bu durumda İzmit’te, irtibat kesme ile ilgili cuma toplantısının yapılmasına gerek kalmadı.
Bundan sonra İzmit Mutasarrıfı Ali Suat Bey, Heyet-i Temsiliye ile daha yakın ilişkiye girdi ve Sivas Kongresi kararlarına uyularak İzmit’te başkanlığına eski ittihatçılardan Hacı Ali Bey’in getirildiği bir Müdafaa-i Hukuk teşkilatı kuruldu. Mutasarrıf Ali Suat Bey bilahare ılımlı ve birleştirici kişiliğiyle azınlıkların dışında tüm tarafların bu teşkilatta yer almalarını sağladı. Ayrıca Ali Suat Bey bir genelge yayınlayarak teşkilatın Mutasarrıflık bölgesindeki tüm kaza ve nahiyelere kadar yayılmasını istedi. Buna mukabil denge siyaseti izleyecek olan Mutasarrıf Ali Suat Bey, İstanbul’un 16 Mart 1920’de resmen işgalinden sonra yine karasız bir vaziyet takınacaktır. İstanbul’un işgali ile birlikte işgal kuvvetlerinin yayınladıkları bir resmi bildiriyi Temsil Heyeti’nin uyarılarına rağmen İzmit Mutasarrıfı Ali Suat Bey almıştır.
Damat Ferit Paşa Hükümeti, Dâhiliye Nazırı Adil Bey vasıtasıyla harekete geçerek, İzmit Jandarma Kumandanı Hikmet ve onun emrindeki bir kısım adamları vasıtasıyla ücret mukabili gönüllü toplayarak Adapazarı üzerine yürümeyi tasarladılar. Ancak bu girişim, durumdan haberdar olan Adapazarı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Arifiye’de gerekli tertibat alınarak engellendi. Bu sırada Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa da İzmit 1. Tümen Komutanı Asım Bey’i telgraf başına çağırarak bu girişimleri engelleme yönünde ikna edip harekete geçirmeğe çalıştı. Ancak buna muvaffak olamadı. Bu gelişmeler vuku bulurken Heyet-i Temsiliye, 1 Ekim’de her tarafa gönderdiği tamimle “Kütahya, Hendek, Adapazarı, İzmit Havalisi (Kandıra ve Şile’ye kadar) Kuvayımilliye’ye iltihak ettiler” şeklinde bir duyuruda bulunacaktır.
Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin istifasından sonra kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti, 3 Ekim’den itibaren Heyet-i Temsiliye ile irtibat kurdu. Ardından 7 Ekim 1919’da Meclis-i Meb’usân-ı Osmani (Osmanlı Mebusan Meclisi) seçimlerinin yapılacağını duyurdu. 9 Ekim’de de mebuslar seçimi ile ilgili kararnameyi yayınladı. Bilahare yapılan seçimlerde, Milli Kongre Cemiyeti ve Heyet-i Temsiliye’nin öngördüğü Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ilkelerini benimsemiş kimselerin aday olduğu İzmit Livası’ndan, İttihatçı Sapancalı Hakkı Bey, İzmit eski mutasarrıfı Sırrı (Bellioğlu) Bey ve Adapazarı Rehber-i Terakki Okulu Müdürü Ali Bey mebus olarak seçildiler.
Diğer taraftan Damat Ferit Paşa’nın istifasından sonra milli harekete muhalif olan guruplar Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti ve Nigehbancılarİstanbul’da bir blok teşkil ettiler. Bunlar Cemiyet-i Ahmediye adıyla da bir cemiyet teşkil etmeğe çalışıyorlardı. Bu grup ilk etapta basın ve çeşitli propaganda yoluyla harekete geçerek, Ali Rıza Paşa Hükümeti’ni düşürmek, yerine Damat Ferit Paşa, Kiraz Hamdi Paşa veya Müşir Zeki Paşa’dan birisinin başkanlığında hükümet teşkilini sağlamak istiyordu. Bu muhalifler sadece basın yoluyla muhalefet etmekle sınırlı kalmadılar ve özellikle İngiliz Muhipleri Cemiyeti ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası, bilfiil propaganda yapmak ve milli harekete karşı teşkilat oluşturmak üzere sadık adamlarını Anadolu’nun muhtelif yerlerine gönderdiler.
Bu sırada Amasya’dan Adapazarı taraflarına gelmiş fakat milli hareket yanlılarından itibar görmemiş olan Mahmut Şevket Paşa hâdisesi sebebi ile asılan (maslup) Yzb. Kâzım’ın kardeşi Hikmet, İstanbul’daki yukarıda ifade ettiğimiz muhalif gurupla irtibata geçmişti. Bilahare Hikmet, İstanbul’dan aldığı talimat ile topladığı beş on silahlı şahısla Adapazarı’nda Kuvâ-yı Milliye aleyhine faaliyet geçti. Kuvâ-yı Milliye’nin karargâhı olan Geyve’yi basmağa karar vermiş olan İstanbul’daki bu muhalif gurup aynı zamanda İzmit Değirmendere taraflarında para ile adam toplamağa da çalışıyordu. Ancak bu girişimlerden bir netice elde edemediler.
Bundan bir müddet sonra ise daha önce subaylıktan atılma Çerkes Bekir adı ile ün yapmış Manyaslı Bekir Bey, mahiyetinde külliyetli miktarda para ve talimatla İstanbul’dan gelerek, Adapazarı, Sapanca, Hendek ve Düzce havalisinde Kuvâ-yı Milliye aleyhinde propaganda yapmaya ve aynı zamanda silahlı teşkilat oluşturmağa girişti. Bu çerçevede süvari olarak katılacaklara 30, piyade olarak katılacaklara 15 lira maaş verileceğini belirtip adam toplamağa başladı. Manyaslı Bekir Bey, bu girişimleri ile ilk etapta Akyazı taraflarında Çerkes ileri gelenlerinden 70 yaşlarındaki Talustan Bey ile Sapanca’nın Akçay köyünden Geyve
6. Daire Tahsildarı Arslan Efendi’yi elde etti ve bunlarla toplantılar gerçekleştirdi. Bu girişimler sonucu 600 kadar silahlı adam toplamayı başardı. Bu sırada Manyaslı Bekir Bey İzmit’te İngiliz Temsilci Bahriye Yüzbaşı Campbell ile görüşmüş ve yardım talebinde bulunmuştu. Bundan sonra İstanbul’da hükümet darbesini sağlayacak ortamı hazırlamak doğrultusunda yapılan plan çerçevesinde elde ettikleri silahlı kişilerle Adapazarı kazasını basıp Telgrafhane’yi işgal ederek hükümeti sıkıştıracaklar ve istifaya zorlayacaklardı.
Bu girişimler sonucunda Akyazı’da, Talustan Bey’in önderlik ettiği nümayiş hareketi vuku buldu. Bu durumdan haberdar olan Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey, elde ettiği bilgiler çerçevesinde İzmit Mutasarrıfı Ali Suat Bey’i uyardı ve bu faaliyetin önüne kuvvetle geçilmesi gerektiğini bildirdi. Bilahare Kaymakam Tahir Bey, Manyaslı Bekir Bey’in girişimlerini, daha fazla genişleme göstermeden önlemek üzere 35 kişilik bir jandarma kuvvetiyle ve milli hareket taraftarı Adapazarı’nın ileri gelenlerinin yardımıyla 21 Ekim’de harekete geçti ve Manyaslı Bekir Bey taraftarlarını silahlı çatışma olmaksızın dağıtmayı başardı. Bu sırada Tahsildar Arslan Bey ile kardeşi İhsan Çavuş yakalandılar. Manyaslı Bekir Bey ise alınan bütün tedbirlere rağmen karanlıktan da istifade ile önce İzmit’e, oradan da bir yük treni ile İstanbul’a kaçmayı başardı. Bu sırada Talustan Bey ise ikna edilmişti. Kaymakam Tahir Bey Adapazarı’na dönüşten sonra bu gelişmeyi Mutasarrıf Ali Suat ve Fırka Komutanı Asım Beylere bildirdi. Bu gelişme sonrası Emekli Binbaşı Hafız, Emekli Binbaşı ve İzmit Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ikinci başkanı Kâzım, Sapanca’dan Sefer, Mutasarrıf Ali Suat ve Asım Beyler de Adapazarı’na gelerek, halkın moralini düzeltmeye çalıştılar
Ali Rıza Paşa Hükümeti, önceki hükümet döneminde gönderilen teftiş heyetleri gibi heyetlerin yeniden oluşturarak Kasım 1919 başından itibaren Anadolu’ya gönderilmesi kararı almıştı. Bu çerçevede emekli Birinci Ferik Hurşit Paşa başkanlığında Sadâret eski Müsteşarı Emin ve Temyiz Mahkemesi azalarından Ömer Lütfi Beylerden teşkil edilen heyet 10 Kasım’da 1919’da İstanbul’dan hareketle aynı gün İzmit’e geldi ve burada incelemelerde bulunduktan sonra yoluna devam etti. Ayrıca Ali Rıza Paşa Hükümeti, karışıklıkları önlemek için İzmit ve Düzce’de 1 Aralık 1919’dan 31 Ocak 1920’ye kadar iki aylık bir süre için sıkıyönetim ilan etti.
Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal Paşa da komutanlara gönderdiği şifre ile asayiş ve sükûnetin temini için son derece dikkatli ve tedbirli bulunmalarını istemiştir. Bunun yanı sıra Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a yakın olan İzmit mıntıkasında etkin olmak ve kontrolü sağlamak için Heyet-i Temsiliye’ye bağlı bir Kuvâ-yı Milliye oluşturulmasını istedi. Bu istek üzerine İzmit Müdafaa-i Hukuk teşkilatı 2 Ekim 1919’da Mustafa Kemal Paşa’ya Yahya Kaptan’ı tavsiye etti. Yahya Kaptan da, yukarıda kısaca değinildiği gibi Karakol Cemiyeti’nin Kocaeli Yarımadası’nda teşkilatlanması sırasında, Müdafaa-i Milliye teşkilatından Zihni Bey ile arkadaşlarının katıldığı toplantıda alınan karar doğrultusunda Kocaeli Yarımadası’nda Rum çetelerinin saldırılarına uğrayan Türk köylerini savunmak üzere beş arkadaşı ile Tavşancıl’a gelmiş ve burada arkadaşlarıyla teşkilat oluşturmuştu. Bundan sonra Tavşancıl Köyü İhtiyar Heyeti Yahya Kaptan’a korucubaşı olmayı teklif etmiş, Yahya Kaptan da kabul etmişti. Bu sırada bölgedeki milli kuvvetlerin (Kuvâ-yı Milliye) başında bulunan Maltepe Endaht Mektebi Komutanı Yenibahçeli Şükrü Bey, Yahya Kaptan’ı bölgedeki silahlı kuvvetlerin başına getirmişti. Yahya Kaptan, 4 Ekim 1919’da Kuşçalı telgraf merkezinden Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek, kendisinin iki gün evvel İzmit’ten tavsiye edilen Yahya olduğunu, emirleri üzerine telgraf başına geldiğini ve emirlerini beklediğini, ertesi gün akşama kadar da telgrafhanede bekleyeceğini bildirdi. Mustafa Kemal Paşa aynı gün Yahya Kaptan’a, bulunduğu havalide kuvvetli bir teşkilat yapması, Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey vasıtasıyla kendileriyle bağlantı kurması ve şimdilik hazır olması emrini verdi.
Yahya Kaptan bundan sonra bu emir doğrultusunda hareket etmeğe başladı. Bu durumda Heyet-i Temsiliye’ye dayanan Yahya Kaptan yörede teşkilatını daha da genişletti. Ancak Yahya Kaptan’ın direkt Heyet-i Temsiliye’den emir alan büyük bir güç haline gelmesi Yüzbaşı Nail gibi Karakol Cemiyeti taraftarlarını kıskandırdığı gibi, bu durum guruplar arasında rekabetin başlamasına sebep oldu. Bu durumda, Anadolu hareketinde söz sahibi olmak, bilahare yapılacak olan Meclis-i Mebusan seçimlerinde etkili olmak isteyen Karakol Cemiyeti taraftarları Yahya Kaptan’ın aleyhine döndüler ve çeşitli söylentiler çıkarıp suçlanmasına ve yıpratılmağa başlanmasına yol açtılar.
Bu sırada Kuvâ-yı Milliye’ye karşı olan ve dağıtılmasını isteyen itilaf devletleri özellikle İngiltere de, şimdi büyük bir güç haline gelen ve Rum çetelerini bir bir ortadan kaldırıp bölgede hâkimiyet sağlayan Yahya Kaptan’ı kendileri için ciddi bir tehlike olarak görerek, yakalanıp ortadan kaldırılması için Hükümete baskı yapmağa başlamıştı.
Bu sırada Heyet-i Temsiliye ile anlaşmış ve Mebusan Meclisi için seçimler yapılacağını açıklamış olan Ali Rıza Paşa Hükümeti ise aynı zamanda Heyet-i Temsiliye’nin etkinliğini siyaseten azaltmağa, Hükümetin etkinliğini artırmağa çalışmaktaydı. Bu ortamda İstanbul Hükümeti Harbiye Nazırı Cemal Paşa, 7 Ekim itibarıyla Mustafa Kemal Paşa’dan devletin dışarıya karşı itibarını yeniden temin etmek için milli iradeye ve Heyet-i Temsiliye’ye dayanacağını buna mukabil Heyet-i Temsiliye’nin de hem içeriye hem de dışarıya karşı hâkimiyet görüntüsü vermeksizin hükümete yardımcı durumda kalmasını istedi. Milli Kuvvetlerin faaliyetlerini asayişsizlik olarak gören Üsküdar Mutasarrıfı gibi milli teşkilata muhalif olanlar ile Yahya Kaptan’ın faaliyetlerinden çekinenler de Yahya Kaptan’la ilgili hükümete şikâyette bulunmaktaydılar. İşte böyle bir ortamda Ali Rıza Paşa Hükümeti Harbiye Nazırı Cemal Paşa, Umum Jandarma Kumandanlığı’ndan Yahya Kaptan hakkında Hükümet-i Mülkiye ile kanuni takibatta bulunulmasını istedi.
Bölgedeki bütün bu gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, İzmit I. Fırka Kumandanı Rüştü Bey’den, Yahya Kaptan’ın memleketin bu buhranlı zamanlarında hükümete tesliminin asla muvafık görülmediğini beyan etti. Meselenin hükümetin de nüfuzunu dikkate almak suretiyle halledilmesini istedi. Mesele ile ilgili bu gelişme ve yazışmalar olurken Harbiye Nazırı Cemal Paşa, daha önce Yahya Kaptan’la ilgili tahkikat yapılmasını istediği Umum Jandarma Kumandanlığı’ndan şimdi, Yahya Kaptan’ın derhal ortadan kaldırılmasını ve arkadaşlarının tevkif edilerek Divan-ı Harbe teslim edilmesini istedi. Bu durumda Muhafız Alayı Kıdemli Yüzbaşı Nihat Efendi kumandasında istenilen müfreze teşkil edildi.
Yahya Kaptan’la ilgili bu hazırlıklar yapılırken Miralay Şevket Bey ile Kara Vasıf Bey 27 Aralık’ta Mustafa Kemal Paşa’ya, gelişmelerle ilgili daha farklı bilgiler aktararak, Yahya Kaptan ve arkadaşlarının cepheye gitmeleri şartıyla bağışlanmalarının uygun olacağını belirttiler. Kendisine aktarılan ve birbiriyle tezat teşkil eden bilgiler üzerine Mustafa Kemal Paşa İzmit I. Fırka Kumandanı Rüştü Bey’den mesele ile ilgili bir kere daha tahkikat yapılmasını istedi. Bu sırada Yahya Kaptan’ın tenkili için hazırlanmış olan müfreze 5/6 Ocak 1920 gecesi Galata rıhtımından Bandırma Vapuru’yla Hereke’ye geldi. Bilahare oradan da Tavşancıl’a geçerek sıkı bir arama gerçekleştirdi ve şüpheli bazı şahıslar ile Yahya Kaptan’ın adamlarından bazıları yakalandı. Ancak Yahya Kaptan yakalanamadı. Bu gelişmeden haberdar olan Mustafa Kemal Paşa derhal 7 Ocak günü Rüştü Bey’den Yahya Kaptan’ın yakalanmasının önlenmesini istedi. O sırada Düzce’de bulunan Rüştü Bey ile onun yerine bakan Fevzi Bey, şu anda çatışmanın başlamak üzere olduğunu hatta belki de çatışmanın meydana geldiğini Mustafa Kemal Paşa’ya bildirdiler. Mebus seçilmiş olup o sırada İstanbul’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Abbas (Gürer) Bey, 10 Ocak’ta Harbiye Nazırı Cemal Paşa imzası ve şifresiyle Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf göndererek kendisinden, Yahya Kaptan’ın kurtarılması için Cemal Paşa’ya müracaat edilmesini rica etti. Ancak aynı gün, Tavşancıl’a gönderilmiş müfrezenin komutanı Kıdemli Yüzbaşı Ali Nahit Bey’den Harbiye Nezareti’ne, Yahya Kaptan’ın çatışma sonucu ölü olarak ele geçirildiği raporu geldi. Bu gelişme aynı gün Rüştü Bey tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya da ulaştırıldı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa İzmit’te komutan vekili olarak bulunan Fevzi Bey’den, kendi emrinin İstanbul’dan gelmiş bulunan müfreze kumandanına tebliğ edip etmediğini sordu. Fevzi Bey buna verdiği cevapta, çatışma olmadığı, Yahya Kaptan’ın teslim olduğu, kendisinin köy dışında alet-i ceriha ile katledildiği, kafatasının bulunamamasının bunu gösterdiğini belirtti. Bu olaydan bir müddet sonra yani 19 Ocak’ta Yahya Kaptan’la birlikte hareket eden Büyük Arslan on üç adamıyla birlikte teslim oldu. Yahya Kaptan olayı bu şekilde sonuçlanmış oluyordu.
İtilaf devletlerinin 16 Mart 1920 sabahı İstanbul’u resmen işgal etmesi üzerine Ankara’da açılacak meclis için İzmit adına Hafız Abdullah (Tezemir), Halil İbrahim Efendi (Gürsoy), Hamdi Namık (Gör), Hüseyin Sırrı (Bellioğlu), M. Fuat Bey (Carım) seçildiler. Bilahare İzmit Livası namına Adapazarı’ndan seçilmiş olan Yusuf İzzet Paşa (Met) aynı zamanda Bolu Livası’ndan da seçilmiş olup burayı tercih ettiğinden, yerine 10 Haziran 1920’de Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey aday gösterilerek seçilmiştir. Ancak Tahir Bey’in milletvekilliği oldukça kısa olacaktır. İlk MeclisMebusan seçiminde kazanan Mehmet Akif Bey de Burdur’u tercih etmiştir. Birinci Büyük Millet Meclisi’nde İzmit Sancağı, yeni seçilenlerin yanı sıra Meclis-i Mebusan’dan Sırrı Bey’in (Bellioğlu) de katılımıyla altı milletvekili ile temsil edilecektir.
İstanbul’un resmen işgal edildiği 16 Mart 1920 günü İzmit Körfezi’ndeki İngiliz Donanması bir gösteri yaptıktan sonra İzmit önlerinde demirledi ve toplarını şehre doğru çevirdi. Ayrıca İzmit şehri itilaf devletleri kara birliklerince yedi kat tel örgü içine alındı. I. Tümene ait Türk birlikleri de bulundukları yerlerden bu tel örgü dışına çıkarıldı. I. Tümen, burada kurduğu çadırlı ordugâha yerleşti. Bu gelişmeden bir müddet sonra bu tümen etkinliğini iyice yitirecektir. Bu şekilde İzmit’teki İtilaf denetimi genişletilerek sıkılaştırıldı ve bir işgal yönetimi oluşturuldu. Bu sırada İzmit’te, İngiliz temsilcisi Yüzbaşı Lister ile Fransız temsilcisi Yüzbaşı Delo bulunuyordu. İngilizlerin karargâhı da sarayda, Saray Bahçesi’nde bulunan köşk idi.
İstanbul’un resmen işgali üzerine Mart 1920 sonlarında Geyve Kaymakamı Hamdi Namık Bey ve Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey ile ortak hareket eden Geyve’deki XX. Kolordu Komutanlığı’na bağlı XXIV. Tümen Komutanı Yrb. Mahmud Bey, Lefke, Mekece, Köprübaşı, Arifiye ve Doğançay’dan İngilizleri Sapanca’ya, İzmit’e firar ettirdiler. Böylece Kuvâ-yı Milliye Geyve, Arifiye hattına tamamen hâkim oldu. İstanbul’un resmen işgalinden bir müddet sonra İstanbul’da hükümet değişikliği yaşandı. Salih Paşa Hükümeti (8 Mart 1920-5 Nisan 1920) istifa etti. Yerine 5 Nisan’da tekrar Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu. Bu hükümet yine ilk iş olarak daha önceki dönemlerinde olduğu gibi milli hareketi etkisiz hale getirme ve Ankara’da toplanma hazırlıkları sürdürülen meclisin açılmasını engelleme girişimine yöneldi.
Bu çerçevede Damat Ferit Paşa, 9 Nisan’da, Kuvâyı Milliye’yi fitne ve fesat hareketi olarak ifade edip Kuvâ-yı Bagiye şeklinde niteleyen sert ifadeler içeren bir genelge yayınladı. Ardından aynı gün Anzavur Ahmet’e Mir-i Miranlık (Saadetlu Paşalık) payesi verilerek tekrar Karesi (Balıkesir) Mutasarrıflığı’na atandı. Aynı zamanda, diğer bölgelerden olduğu gibi İzmit ve yöresinden de saraya yakın olan halkın ileri gelenleri İstanbul’a davet edildi. Kendilerinden sadakat yemini alındı. Daha önce çalışmalarını tatil etmiş olan Meclis-i Mebusan 11 Nisan tarihli padişah iradesiyle resmen feshedildi. Yine 11 Nisan’da, Damat Ferit Paşa’nın yukarıda ifade ettiğimiz 9 Nisan tarihli genelgeye dayanılarak, Kuvayımilliye harekâtını fitne ve fesat hareketi olarak niteleyen ve bu hareketin lider kadrosu ve taraftarlarının öldürülmelerinin şer’en uygun olduğunu belirten, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin fetvası yayımlandı. Bu fetva ve genelgeleri yayımlayan gazeteler ve broşürler özel kuryelerle Anadolu’ya dolayısıyla İzmit ve çevresine gönderilip dağıtıldı.
Bu arada hükümet, ülke genelindeki yeni atamalar çerçevesinde 9 Nisan’da İzmit Mutasarrıfı Suat Bey’i görevinden aldı. Yerine 13 Nisan’da aynı zamanda liva genel meclis üyesi de olan Çüle İbrahim Hakkı Bey’i vekâleten tayin etti. 14 Nisan 1920’de görevine başlayan ve 28 Nisan’da da asaleten tayin edilen İbrahim Hakkı Bey Kuvâ-yı Milliye hareketine şiddetle karşıydı. Mutasarrıflık ve bölgedeki nüfuzundan faydalanarak Kuvâ-yı Milliye aleyhine çalışmaktaydı. Aynı tarihte Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey de görevinden alındı. Yerine Gümüşhacıköy Kaymakamı Tevfik Bey getirildi.
Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin bu girişimleri etkisini gösterdi. Nisan 1920 başlarında, Adapazarı’nda ikilik meydana geldi. Bu sırada hızla Büyük Millet Meclisi’nin açılış çalışmalarını sürdüren Ankara büyük bir tehditle karşı karşıya kalmış bulunuyordu ve Adapazarı, Akyazı, Hendek ve Ova köylerindeki aleyhte davranışları önlemek için Adapazarı ile devamlı temas halinde idi. Bu gelişmelerin yaşandığı sırada Damat Ferit Paşa Hükümeti, 18 Nisan 1920’de hazırladığı Kuvâ-yı İnzibatiye kararnamesini 24 Nisan’da yayımlayarak yürürlüğe soktu. Ayrıca İzmit’te direkt İstanbul Hükümeti Harbiye Nezareti’ne bağlı olarak Süleyman Şefik Paşa kumandasında “İzmit ve Havalisi Fevkalade Kumandanlığı” kuruldu. 26 Nisan’da da, Anadolu’da kontrolü sağlamak gayesiyle komutanlığını Müşir Zeki Paşa’nın yaptığı “Anadolu Fevkalade Müfettiş-i Umumilik” kuruldu. İngilizler, 24 Nisan’da, Kuvâ-yı Milliye’nin en geniş faaliyet gösterdiği alanlardan biri olan Şile’ye asker çıkardılar.
Bütün bu gelişmelere karşın İstanbul’un resmen işgali sonrası İstanbul’daki Milli Hareket yanlılarının Anadolu’ya geçişleri ile Kuvâ-yı Milliye için her türlü sevkiyatı düzenlemek üzere Kocaeli Yarımadası’nda, başında Yenibahçeli Şükrü Bey’in bulunduğu Menzil Teşkilatı ve bir Menzil Hattı oluşturuldu. İstanbul’dan Ankara’ya geçişler büyük ölçüde bu hat üzerinden sağlandı. Bunun yanında İstanbul askeri ambarlarından bir şekilde temin edilen silah, cephane ile mühimmatın Anadolu’ya sevki de büyük ölçüde Menzil Teşkilatı vasıtasıyla bu hat ve ayrıca Marmara Denizi’nden Karamürsel üzerinden gerçekleştirildi. Menzil Hattı Üsküdar Sultantepesi’nde bulunan Şeyh Ata’nın Özbekler Tekkesi’nden başlayıp, Kocaeli Yarımadası üzerinden Geyve’ye kadar uzanmaktaydı. Bu durum İzmit’in Yunanlarca işgali sonrasında da bütün engelleme girişimlerine rağmen bir şekilde devam edecektir.
İstanbul’da hazırlığı tamamlanan Kuvâ-yı İnzibatiye’nin ilk birlikleri 4 Mayıs’ta İzmit’e getirildi. Bu birlikler 8 Mayıs’ta karaya çıkarıldılar ve İzmit’in iki kilometre doğusunda tel örgünün dışında Vezir Çiftliği civarında (şimdiki Mehmetalipaşa denilen mevki) bataklık bölgede kurulan çadırlı ordugâha yerleştirildiler. Ardından ileri güvenliği sağlamak üzere bir Kuvâ-yı İnzibatiye birliği Sapanca’ya gönderildi. Ayrıca Değirmendere ve Karamürsel yönünde hazırlıklara girişildi. Kuva-yı İnzibatiye’nin komuta merkezi ise şimdilik İzmit açıklarında demirlenmiş bulunan Yavuz zırhlısında idi.
Kuvâ-yı Milliye’ye karşı bu girişimlerin yapıldığı sırada Anzavur Ahmet, 26 Nisan’da İstanbul’da Damat Ferit Paşa ile görüştükten “Kuva-yı Muhammediye Umum Kumandanı” unvanı ile kendisine verilen 55 bin lira parayla birlikte, beraberinde yakın adamları olduğu halde 8 Mayısta İzmit’e geldi ve hemen propaganda ve adam toplama faaliyetlerine girişti. Yeterince kuvvet topladığını düşünen Anzavur Ahmet, 13 Mayıs’ta Kandıra üzerine yürüdü ve burayı işgal ettikten sonra Kuvâ-yı Milliye’nin karargâhının bulunduğu Geyve üzerine bin kişiyi bulan kuvvetiyle şiddetli bir taarruza geçti. Ancak milli kuvvetlerin sert bir direnişiyle karşılaştı. İki gün süren şiddetli çarpışmaların birinde yıkılan atının altında kalarak bacağından yaralanan Anzavur, bilahare büyük zayiatla Geyve’den Adapazarı’na çekildi. Bu gelişmeden sonra Anzavur Ahmet, 22 Mayıs’ta Damat Ferit Paşa’ya, yaptığı faaliyetleri ve çarpışmaları anlattıktan sonra ayağının ezilmiş olduğunu, tedavi ettirilmek üzere İstanbul’a hareket edeceğini beyan etti ve ardından 23-24 Mayıs’ta Adapazarı’ndan ayrılıp İstanbul’a gitti.
Bu gelişmeler olurken Anzavur ve taraftarlarının çektikleri başarı telgrafları üzerine 20 Mayıs’ta Sadrazam Damat Ferit Paşa ve Erkan-ı Harbiye Reisi Kiraz Hamdi Paşa İzmit’e gelmiş, ancak durumun Anzavur’un raporunda belirtilenin tam aksi olduğunu gören heyet büyük bir hayal kırıklığıyla geri dönmüştür. Bu son gelişmeler üzerine Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey İzmit’te sıkıyönetim ilan etti. Suphi Paşa da “Divan-ı Harbi-i Örfi” üyelerinin acilen tayin edilip, İstanbul’dan İzmit’e gönderilmesini istedi. Ali Fuat Paşa, ayaklanma bölgesinde denetimi tekrar sağlamak için 22 Mayıs’ta bir harekât planı hazırladı. Ardından o sırada destek amacıyla Geyve’ye gelmiş olan Çerkez Ethem birlikleri ile birlikte 23 Mayıs’ta harekâta başlandı ve kısa sürede Adapazarı, Hendek ve Düzce bölgesinde kontrol sağlandı.
Ancak Kuvâ-yı Milliye açısından henüz tehlike ve tehdit savuşturulmuş değildi. İzmit’te konuşlanmış olan Kuvâ-yı İnzibatiye birlikleri, milli kuvvetlere karşı taarruza geçmek için hazırlık yapmaktaydı. Nitekim Kuva-yı İnzibatiye birlikleri 14 Haziran sabahı İzmit-Sapanca şosesi üzerinden Geyve üzerine taarruz için harekâta geçtiler. Bu durumda milli kuvvetler de aynı günün sabahı erken saatlerinde baskın şeklinde karşı taarruza başladılar. Milli kuvvetlerin taarruzu karşısında İnzibat birlikleri önemli bir direniş göstermeden geri çekildiği gibi bir kısmı da Milli kuvvetlere katıldı. Buna mukabil bir kısım subayın gayretiyle Kuvâ-yı İnzibatiye Topçu birliği, milli kuvvetler üzerine şiddetli bir şekilde ateşe devam etti. Buna milli Kuvvetler aynı şekilde karşılık verdi. Bunun üzerine İnzibat topçusu da diğer İnzibat birlikleri gibi geri çekildi ve bir kısım İnzibat topçusu milli kuvvetler tarafına geçti.
Bu taarruz sırasında Milli Kuvvetlere ateş açmış olan İzmit’teki İngiliz kuvvetleri, milli kuvvetlerin karşı ateşi ile İzmit tel örgü içerisine kadar geri çekilmek durumunda kaldı. Ancak bu sırada körfezde bulunan İngiliz Donanması milli kuvvetlere karşı şiddetli topçu ateşi açtı. Bu sırada İngilizler 19 Haziran günü bilinçli olarak İzmit Çuha Fabrikası’nı bombalayarak tahrip ettiler. Bunun yanı sıra İngilizler tayyarelerle çevredeki köyleri gelişigüzel bombaladılar. Bu durumda bir Türk İngiliz çatışmasına meydan verilmemesi için Ali Fuat Paşa milli kuvvetleri eski mevzilerine çekti.
Perişan bir halde İzmit’e çekilen Kuvâ-yı İnzibatiye’nin arta kalanları birlikleri ise 15 Haziran’dan itibaren İngilizler tarafından silahları alınarak Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin gönderdiği gemilerle İstanbul’a gönderilmeğe başlandı. Bu arada 17 Haziran’da Osmancık Milli Müfrezesi Gebze’ye girdi ve burada denetim sağlayıp milli teşkilat oluşturarak Gebze’yi tekrar Ankara’ya bağladı.
Bu gelişmeler yaşanırken İzmit halkının şikâyetleri üzerine İstanbul Damat Ferit Paşa Hükümeti, başına buyruk bir yönetim sergileyen Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey’i İngilizleri de konudan haberdar ederek Temmuz 1920’de görevden almak zorunda kaldı. Ancak Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey, yerine biri 6, diğeri 27 Temmuzda olmak üzere İzmit’e gönderilen mutasarrıfları kendine bağlı silahlı adamları vasıtasıyla İzmit’e girmelerini engelledi. Her ne kadar Damat Ferit Paşa Hükümeti pek gönüllü olmayarak Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey’i görevden alma girişiminde bulunduysa da esasında hem hükümet hem de muhalifler bölge üzerinden milli harekete karşı girişimlerini sürdürdüler. Bu çerçevede Damat Ferit Paşa Hükümeti ve muhalifler İzmit merkezli Kuâayı Seferiye adıyla Kuvâ-yı İnzibatiye benzeri yeni bir birlik oluşturmağa giriştiler.
Bu sırada Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey, liva merkez memuru Fuat Bey’i Adapazarı kaymakamlık vekâletine gönderdiği gibi, jandarma teşkilâtı kuruluncaya kadar asayiş ve yerel güvenliğin sağlanması için subay ve erleri kaza halkından kurulu milis jandarma teşkilâtı kurdu. Bunların subaylarına aylık altmışar, süvarilerine ellişer ve piyadeye de otuzar lira maaş verilmesi hususunda belediye meclisinden karar çıkarttırdı. Bu girişimler sonucu ufak çapta da olsa Hendek ve Düzce yöresinde milli harekete karşı yeni ayaklanmalar çıktı ise de bu ayaklanmalar fazla genişlemeden bölgedeki milli kuvvetler tarafından bastırılacaktır.
Bu ortamda girişimlerinde ve politikalarında başarısız olan, aynı zamanda yeni bir politika arayışı içine giren itilaf devletlerinin desteğini de kaybeden Damat Ferit Paşa hükümeti 17 Ekim 1920’de istifa etti. Yerine kurulan Tevfik Paşa hükümeti 11 Kasım 1920’de İbrahim Hakkı Bey’in yerine Çanakkale eski mutasarrıfı Abdülvahab Bey’i İzmit’e mutasarrıf tayin etti. Ancak iyice pervasızlaşan İbrahim Hakkı Bey, kendi yerine gönderilen Abdulvahap Bey’i de İzmit’e sokmadı ve fiili durum oluşturdu.
Yunanlılar 22 Haziran 1920’de Milne Hattı’nı aşarak ileri harekât başlattılar ve 30 Haziran’da Balıkesir’i, ardından 8 Temmuz’da Bursa’yı işgal ettiler. Bu Yunan kuvvetlerinin küçük bir kısmı yani 400 kişilik Yunan taburu 11 Temmuz’da kara yoluyla, ardından 18 Temmuz’da İngiliz torpidosunun himayesinde araba vapuruyla Karamürsel’e getirildiler ve bölgede birkaç gün kalarak, kasaba ve köylerde baskı ve çapulculuk yaptılar. Yunanlılar Temmuz ayının ikinci yarısında İzmit’e İstanbul’dan deniz yoluyla tekrar birlikler sevk ettiler.
İngilizlerin desteğinde 31 Temmuz’da Derince’ye çıkarılan Yunan birliği burada bulunan İngiliz tümenine bağlandı. Ardından İzmit’e gelen bu birlikler Ağustos ayı boyunca üç kol halinde milli kuvvetlere karşı harekât başlattı ve şiddetli çarpışmalar meydana geldi. Bu ortamda itilaf devletleri eylül ayı başlarında İzmit mıntıkasını harp sahası ilan ederek, buradan İstanbul Hükümeti nizami birliklerini çıkardılar.
İzmit mıntıkası harp sahası ilan edildiği sırada 5 Eylül’de Yalova’yı işgal eden Yunanlılar hemen ardından 11. Tümen’e ait birliklerini (Manisa Tümeni) yeni birlikler olarak İzmit ve havalisine getirdiler ve İzmit Çuha Fabrikası’nın bulunduğu bölgede yerleştirildiler. Bunlar da İngiliz birliklerinin emrine girdiler. Bu birliklerle yetinmeyen Yunanlılar yine İngilizlerin izniyle Eylül’ün üçüncü haftası içinde beş nakliye gemisiyle Derince’ye yeni birlikler getirdiler. Bundan sonra İngilizler İzmit ve havalisindeki birliklerini Gebze’ye çekerek bölgenin askeri kumandasını Yunanlılara terk ettiler. Ayrıca İngilizler 13 Ekim’den itibaren önemli istasyonlarda İngiliz subayları bulunmak şartıyla Haydarpaşa-Adapazarı demiryolu hattının denetimini Yunanlılara bıraktı.
Böylece bölge tamamen Yunan birliklerinin İşgal ve denetimi altına girdi. (Yunanlıların İzmit’in işgali ve yönetimini fiilen devralmalarının tarihi, farklı KAYNAKLARda farklı gösterilmiştir. Bu tarihler 2627 Ekim 1920 ile 28 Nisan 1921’dir.) Yunanlılar bu şekilde bölgeye yerleştikten sonra Müslüman halkı silahtan tecrit etmek ve sindirmek yönünde girişimlerde bulundular. Bunun yanı sıra İzmit’e yerleştirmek üzere dışarıdan Rum nüfus getirdiler. Bu ortamda oluşan yeni Rum ve Ermeni çeteleri Türk köylerine saldırmaya ve katliam yapmaya aynı zamanda yağmacılığa giriştiler. Bu çetelerin yanı sıra Yunanlar, silahlandırdıkları yerli Rum ve Ermenilerden kendilerine 700800 kişilik yardımcı kuvvet oluşturdular. Bunlara ilaveten İstanbul’da Yunan askeri temsilciliği tarafından Yunan subaylarının idaresi altında kurulan izci teşkilatı çerçevesinde İzmit’te bir İzci Bölüğü oluşturuldu. İzmit’e iyice yerleşmeye çalışan Yunanlılar halka alışverişlerde değeri düşük Yunan parası drahmiyi zorla yüksek fiyata kullandırmaya da başladılar.
Bundan sonra İzmit’te kontrolü tamamen ele alan Yunanlılar Mart 1921 başlarına kadar keşif faaliyetleri dışında önemli bir askerî harekâtta bulunmadılar. Yalnız 2. İnönü Muharebesi öncesinde Haydarpaşa’dan İzmit’e beş vagon cephane sevk edip, istasyonlarda üçer asker bırakarak tüm kuvvetlerini İzmit’e gönderdiler. 5 Mart’ta Sapanca’yı işgal ettiler. 26 Mart sabahı ise Adapazarı üzerine harekete geçen Yunanlılar aynı gün şehri işgal ettiler ve kendileriyle iş birliği içinde olan Maan Mustafa’yı Adapazarı’na kaymakam olarak atadılar. Yunanlılar bu harekât için İzmit’te bulunan İngiliz Albayı Stevens’ten izin almışlardı. Yunanlılar 2. İnönü Muharebesi’ni kaybetmelerine rağmen İzmit ve çevresinde işgal ettikleri mevzilerini korudular.
Bu arada İngilizler 9 Nisan’da İzmit’e tekrar askeri birliklerini getirdiler. Ancak 28 Nisan’da İzmit’i yine boşalttılar. İngiliz birlikleri ile Yunan birlikleri arasında Kabakoz Deresi-Kabakoz-Yeniköy-OvacıkTavşancıl-Diliskelesi hattı sınır olarak tespit edildi. Bu düzenleme ile İzmit ile Derince Limanları Yunanlılara bırakılıyor, Şile ile Gebze ise İngilizlerin kontrolü altında kalıyordu. Bu gelişmeden sonra İzmit’teki Yunan 11. Tümeni İngiliz Komutanlığı emrinden tamamen çıkacaktır.
Bu gelişmeler sırasında 500 kişilik bir Yunan birliği 26 Nisan’da Kandıra’yı işgal edip, üç gün süreyle burada kaldı. Bu süre zarfında Yunanlılar kasabada çeşitli zülüm ve yağmada bulunmuşlardır. 30 Nisan’da Yunanlılar Kaynarca’yı ikinci defa işgal ettiler ve 8 Mayıs’ta milli kuvvetlerce geri alınışına kadar burada kaldılar.
Rum ve Ermeni çete faaliyetleri sonucu birçok kişi katledilmiştir. Bu durumda Yunan zulmü ve katliamı ile ilgili şikâyetler üzerine Anadolu’daki Yunan zulümlerini incelemek çerçevesinde Karamürsel, İzmit ve Şile’ye de gönderilen gelen kurulla ilgili Ankara Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, bu kuruldan yalnız Japon ve Amerikalıların kabul edilerek, İngiliz, Fransız ve İtalyanların geri çevrilmesi emrini vermiştir.
İzmit yöresinde Ermeni Donik (Antranik) çetesine karşı Yüzbaşı Fehmi Bey’in girişimiyle 50 kadar Adapazarlı genç tarafından oluşturulan Çepni Köylü Müslüman Osman Müfrezesi ile 150 kişilik Kara Fatma Müfrezesi karşı koymuştur. Geyve, taraflarındaki Rum ve Ermeni çetelerine ise Gökbayrak Müfrezesi karşı koymuştur.
İnönü Muharebeleri’nden sonra Yunan askeri makamları Anadolu’daki birliklerini toplu bir duruma getirmek maksadıyla birtakım faaliyetler içine girdiler. Haziran ayı başlarında tereddütlü bir duruma girmiş olan Yunanlılar 13 Mayıs’ta Bahçecik ile çevresindeki Rumları toparlayarak, koruma altında İzmit’e doğru gönderdiler. Bunlar buradan da iki gemiye bindirilerek bilinmeyen bir yere doğru hareket ettirildiler. Ayrıca askerle dolu bir Yunan gemisi İzmit Limanından Marmara Denizi’ne doğru açıldı. Bunun yanında Yunanlar, Adapazarı-Sapanca yolunu yük otolarının rahatlıkla hareket edecek şekle getirmek gayesiyle düzeltme faaliyetlerine giriştiler. Ayrıca Adapazarı’nın kuzeyindeki Ferizli civarındaki tahkimatlarını da genişlettiler. Bu durumdan Yunanlıların, planladıkları taarruz için bölgedeki kuvvetlerinden azami ölçüde yararlanmak gayesiyle 11. Tümeni İzmit’ten Bursa’ya doğru çekme kararı aldıkları anlaşılıyordu.
Bu ortamda milli kuvvetlerin 20 Haziran’da Adapazarı Sinanoğlu taraflarında çıkardığı bir keşif kolu, Yunanların artçı kuvvetler bırakarak çekilmeğe başladıklarını tespit etti. Bunun üzerine harekete geçen bölgedeki milli kuvvetler kısa bir çarpışmadan sonra 21 Haziran sabahı Adapazarı’na girdi. Adapazarı’na ilk girenler Halit Molla ile Kazım Kaptan Milisleriydi. Şehre girişten sonra Halit Molla ve Kazım Kaptan şehrin güvenliği ile meşgul olmağa başladı. Bilahare ilerlemeğe devam eden milli kuvvetler 22 Haziran sabahı Sapanca’ya girerek burayı da işgalden kurtardı. Bu sırada asker ve malzemeyi İzmit’ten Derince’ye doğru götürmeye çalışan Yunanlılar, bunu güven içinde gerçekleştirmek için artçı kuvvetleriyle Sapanca Gölü kuzeyinde Uzuntarla-Ketenciler hattında, Sapanca Gölü güneyinde ise Çepni-Karatepe sırtlarında direniyordu. Bölgede bu gelişmelerin meydana geldiği sırada Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki siyasi temsilcisi Hikmet Bey’in Ankara Hükümeti Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey’e gönderdiği 23 Haziran tarihli raporundan, milli kuvvetlerin İzmit’i ele geçirmeleri halinde İngilizlerin buna karşı çıkmayacakları, ancak Yarımca’ya taarruz etmeleri halinde karşı koyacakları anlaşıldı. Nitekim İngilizler henüz Türk kuvvetlerinin İzmit’e girmemiş olduğu bir sırada buradaki çıkarlarını korumak gayesiyle İzmit’e bir savaş gemisi gönderdiler. Bu ortamda 24-25-26 Haziran günleri, milli kuvvetlerle Yunan artçı birlikleri arasında karşılıklı harekât ve çatışmalarla geçti. Bu sırada gemilere bindirilen Yunan kıtaları 27-28 Haziran gecesi İzmit’ten tamamen çekildiler. Bu çekilme sırasında Yunanlılar yerli rumlarla kendileriyle birlikte hareket eden diğer gurupları da gemilere bindirerek İzmit’ten çıkardılar. Bu ortamda Mürettip Kolordu Komutanlığı, 27 Haziran’da birliklerine ileriye doğru keşif taarruzu yapmaları ve Yunanlıları zayıf bulmaları halinde de harekâtın ciddi bir taarruza dönüştürülerek, Seymen İskelesi ile İzmit’i ele geçirmeleri emrini verdi. Ardından 28 Haziran 1921 sabahı Sakarya Bölge Komutanlığı emrindeki süvari birliği İzmit’e girdi. Hüsnü Himmetoğlu, İzmit’e ilk giren komutanın Yüzbaşı Rasim Bey olduğunu belirtiyor. Türk birliklerinin İzmit’e girdiği sırada şehirde güvenliği sağlamak üzere 15 kadar Fransız askerinin bulunduğu görüldü.
İzmit’te, Yunanlıların alelacele çekilirken bırakmak zorunda kaldığı birçok yiyecek, cephane ile hayvan ele geçirildi. Bunun yanında 23 Haziran’dan itibaren İzmit’in tamamen boşaltılmasına kadar şehrin içinde yağma yapan Rum ve Ermeni çetelerinin 200 kadar ev ve dükkânı yaktıkları, birçok insanı öldürdükleri görüldü. Rıfat Yüce bu süreçte İzmit ve civarında gerçekleştirilen katliamda öldürülen ve isimleri tespit edilebilen 56’sı şehir merkezinden, 34’ü köylerden olmak üzere 90 kişinin adını vermektedir. Bunlara alet olan ve şehirde bir şiddet havası estiren Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey’in de işbirlikçi çetelerle birlikte Patris adlı Yunan vapuruyla kaçmış olduğu anlaşıldı. Mutasarrıf İbrahim Hakkı Bey’in kaçamayan adamları ile çetesine mensup olanların bir kısmı ise yakalanarak tutuklandılar. Bu sırada İzmit halkı İbrahim Hakkı Bey’in oturduğu evi yıkmaya çalışmıştır.
İzmit katliamı haberini alan Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki temsilcisi Hamit Bey, buradaki Müslüman halkı kurtarmak üzere üç büyük vapur hazırlatmış ve 1921 Londra Konferansı sürecinde Ankara Hükümeti ile anlaşma yoluna girmiş olan Fransızların İstanbul’daki Generali Pelle’den de bir torpido alarak gizlice İzmit’e doğru hareket etmişti. Ancak bu gemiler İtilaf donanması tarafından Adalar civarında durdurulmuştur.
İzmit’ten karayolu ile ayrılıp Bahçecik’ten Karamürsel’e doğru çekilmekte olan Yunan birlikleri ise Rum, Ermeni çeteleri ile birlikte geçtiği her yeri yakıp yıkarak kıyı yolu ile 28 Haziran’da Karamürsel’e 30 Haziran’da Yalova’ya ulaştı. Bilahare Yalova’dan güneye doğru hareket etti. Bu sırada bölgede bulunan Karamürsel Taburu kuvvet azlığı yüzünden Yunanlıların tahribatına engel olamadı. Böylece Kocaeli Yarımadası tamamıyla Yunan işgalinden kurtulmuş oluyordu. Bu harekât sırasında yani 21-29 Haziran arasında meydana gelen çatışmalarda Mürettip Kolordu birlikleri bir subay ile 74 er ölü, 9 subay ile 180 er yaralı vermiş, Yunanlar ise 3 subay ile 34 er ölü, 2 subay ile 84 er yaralı vermiştir.
TBMM Hükümeti Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey’in 29 Aralık 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu rakamlara göre, İzmit, Adapazarı, Karamürsel, Kandıra, Yalova, İznik ve çevresinde işgal döneminde Yunan mezalimi ile Rum ve Ermeni terörü sonucunda toplam 1194 kişi ölmüş, 151 kişi kaybolmuş, 314 kişi esir veya kaybolmuştur. 192 kız ile 530 kadın da tecavüze uğramıştır. Ayrıca toplam 63.630.250 lira taşınmaz, 92.350.480 lira taşınır mal kaybolmuştur.
Kızılhaç 1 Numaralı Tahkik Komisyonu Uluslararası Temsilcisi M. Gehri’nin 10 Temmuz 1921’de sunduğu raporunda; İzmit’te 7.400 Türkün öldürülmüş olduğu belirtilmektedir. Ayrıca raporda Fransız askerlerin yakaladığı ve Yunanlılarla yerli Rumlardan oluşan çete elemanlarından iki kişinin çantalarından 120 bilezik, 700 altın ile çok miktarda para çıktığı ifade edilmektedir.
Yunan işgalinden kurtarılmasından sonra İzmit’te derhal geçici bir yönetim oluşturuldu. Ayrıca şehrin güvenliğini sağlamak üzere şehir gençlerinden bir teşkilat kuruldu. Bilahare Adapazarı’nın işgalden kurtulmasını takiben Geyve’den Adapazarı’na nakledilmiş olan ve başında Saadettin Bey’in bulunduğu İzmit Mutasarrıflığı tekrar İzmit’e nakledildi. Bu düzenleme sırasında Hakkı Selçuk Bey Polis Merkez memurluğuna, Haramzade Salih Bey de Belediye Reisliğine getirildi. Ardından da İstanbul’dan İzmit’e gelen Hacı Ali Bey’in başkanlığında yeni bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin kuruluşunda yer alan diğer üyeler Osman Nuri Efendi, Hafız Mehmet Efendi, Hakkı Bey, Kalemci Salih Efendi, Hafız Eşref Efendi ve Bakkal Hacı Osman Efendi idi. Bilahare 1908’de açılan Meclis-i Meb’usan’ın 1. devresinde İzmit mebusu olarak görev yapmış olan Portakal Hafız Rüştü Efendi Mutasarrıflığa getirilecektir.
3 Ağustos günü akşamı İzmit Seymen İskelesi önüne bir Yunan muhribi geldi. Bir Yunan subayı İzmit Bölge Komutanı’ndan, Yunan savaş gemilerinin bundan böyle her gün İzmit önüne gelip manevra yapacağından kendilerine ateş edilmemesini istedi. Aksi takdirde karşılık vereceklerini bildirdi. İzmit Bölge Komutanlığı Yunan subayına, kendileriyle savaş halinde bulunulduğundan ateş açılabileceği cevabını verdi. Bunun üzerine Yunan muhribi geri gitti. Ayrıca bu sırada, alınan haberlere göre, Yarımca (Şimdiki Körfez İlçesi) civarında sayıları 600’a varan ve Rum, Ermeni ve bazı yerlilerden oluşan birtakım çeteler fırsattan istifade etmek üzere beklemekteydiler. Bu ortamda İzmit’in tekrar Yunanlar tarafından işgal edileceği haberlerinin yaygınlaşması üzerine ağustos ayı başlarında Adapazarı’ndan İzmit’e Bahçecik taraflarına piyade ve süvariden oluşan Halit Molla Müfrezesi gönderildi.
Yunan taarruzu sonucu Eskişehir ve Kütahya’nın düşmesinin ardından Sakarya’nın doğusuna çekilen Türk kuvvetleri ile Yunan Kuvvetleri arasında 23 Ağustos’ta Sakarya Meydan Muharebesi başladığı ve muharebelerin şiddetlendiği günlerde Kocaeli Yarımadası’nda Rum çeteleri de tekrar faaliyete geçti. 40 kişilik bir Rum çetesi Şile’ye bağlı Değirmençayırı Köyü’nü basarak, silahsız halka zulmetti ve birçoklarını da öldürdü. 22 gün gece gündüz devam eden Sakarya Meydan Muharebesi sonunda 5 ve 6 Eylül günleri Yunan taarruzu Türk kuvvetlerince kırıldı. 13 Eylül’den itibaren de Sakarya nehrinin doğusu Yunan kuvvetlerinden temizlendiği gibi Eskişehir’e doğru çekilmekte olan Yunan kuvvetlerini, Türk kuvvetleri takibe aldı.
Bilahare Kocaeli Grubu içinde yer alan 17. Tümen Batı Cephesi emrine verildi. Bu durumda bölgedeki gönüllü müfrezelerin düzenli birlikler haline getirilmesine karar verildi. Bu doğrultuda Kocaeli Grup Komutanlığı’nın emriyle 25 Ekim 1921’de Albay Emin Bey’in komutasında Kocaeli Mürettip Tümeni kuruldu ve yukarıda belirttiğimiz gibi tarafsız bölge ilan edilen hattın doğusunda konuşlandı. Bu tümen daha sonra 18. Piyade Tümeni adını alacaktır. Ayrıca İzmit taraflarında Ocak 1922 itibarıyla Derince taraflarında tarafsız hattın hemen gerisinde İhsan Efendi Müfrezesi ve Derince’nin kuzeyinde 6 Numaralı Akıncı Kolu ile Kandıra taraflarında bir milis birliği bulunmaktaydı. İzmit’te bir de Kocaeli Grup Komutanlığı emrinde, telgrafları sansürden geçiren, casusları ve zararlı görülen kişileri takip eden Binbaşı Kemal Bey Komutasında bir İzmit Hat Komiserliği vardı. Ekim ayı içinde Kocaeli Grup Komutanlığı bölgesi güney hattında birbirleri ile temas halinde olan Türk ve Yunan kuvvetleri arasında karşılıklı hafif piyade atışları meydana geldi. Bu arada zaman zaman İzmit’in Yunanlar tarafından tekrar işgal edileceği söylentileri de çıkmaktaydı.
28 Haziran günü İzmit’te, İzmit’in işgalden kurtuluşunun ilk yıldönümü törenlerle kutlandı. Bu gelişmeler yaşanırken, Ankara hükümetince genel taarruz için yapılan siyasi ve askeri hazırlıklar da tamamlanmış bulunmaktaydı. Nihayet Türk ordusu 26 Ağustos 1922 de Yunanlara karşı büyük bir taarruza geçti ve taarruz hızlı bir şekilde Türk kuvvetlerinin kesin zaferine doğru gelişti. 30 Ağustos Meydan Muharebesi’nde Türk kuvvetlerince elde edilen kesin galibiyet sonrası Yunan ordusu dağınık bir şekilde geri çekilmeğe başladı. Bu gelişmeler üzerine Kocaeli Yarımadası’nda Türk kuvvetleriyle karşı karşıya bulunan İngilizler endişeye kapıldılar. Bu durumda İngiliz hükümeti, Kemalistlerin Kocaeli Yarımadası’na saldırmaları halinde buradaki İngiliz birliklerinin çekilmesi, buna mukabil Türk kuvvetlerinin İstanbul’u işgale girişmeleri halinde İngiliz kuvvetlerinin bütün güçleriyle karşı koyması kararını aldı.
21 Eylül’de Kocaeli Yarımadası tarafsız bölgesinde bulunan İngiliz birlikleri bölgeyi boşaltarak İstanbul’a çekilmeğe başladılar. Bu sırada 28 Eylül itibarıyla İzmit’e doğru yürüyüş halinde bulunan 3. Kolordu (13 Eylül itibarıyla bu adı almıştı) Mürettip Kolordu 30 Eylül’de İzmit’e ulaştı ve 3 Ekim itibarıyla görev yerine yerleşti. Türk birlikleri Şile-Gebze-Darıca hattına kadar İzmit ve çevresine tamamen hâkim oldu. Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından da barış konferansının toplanıp antlaşmanın imzalanmasına kadar İzmit’teki birliklerin Şile-Gebze-Darıca hattına uyacakları belirtildi.
Lozan Barış Konferansı süresince taraflar arasında ortaya çıkan tartışmalar ile konferansın kesintiye uğraması sırasında ülke genelinde olduğu gibi İstanbul Boğazı hinterlandı Kocaeli Yarımadası’nda da bir takım askeri hareketlilikler yaşanacaktır. Bu arada 28 Ocak 1923 günü İl Daimi Kurulu’nun teklifi üzerine Ankara Hükümeti Dâhiliye Vekâleti (İçişleri Bakanlığı) İzmit adının Kocaeli olarak değiştirilmesini kabul ederek onayladı. Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 günü diğer vilayetlerde olduğu gibi İzmit’te de yüz bir pare top ateşi ile kutlanmıştır. Lozan Antlaşması ve ekleri 23 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesinin arkasından, itilaf devletlerinin Türkiye’den çekilmesi ile Kocaeli Yarımadası, İstanbul Boğazı bölgesindeki 15-20 km derinliğindeki bölge hariç tamamen Türkiye’nin kontrolüne girdi.
KAYNAKÇA
Adıvar, Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul, 1985; Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, Yayına Hazırlayan: Süheyl İzzet Furgaç, Yüksel Kanar, İstanbul, 1993; Apak, Rahmi, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, İstanbul, 1942; Aras, Kâzım, İstiklâl Savaşı’nda Kocaeli Bölgesi’ndeki Harekât, 102 Sayılı Askerî Mecmuanın Tarih Kısmı, İstanbul, 1936; Atatürk, M. Kemal, Nutuk, C. 1, 2, 3, İstanbul, 1981; Balcıoğlu, Talia, Adapazarı Tarihi ve Coğrafyası, İstanbul, 1952; Bardakçı, Murat, Şahbaba, İstanbul, 1998; Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, C. 3,K. 4, Ankara 1983; Belen, Fahri, Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1973; Can, Erdem Ş., “İbrahim Hakkı Bey’in İzmit Mutasarrıflığı”; Cebesoy, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953; Coşar, Ömer Sami, İstiklal Harbi gazetesi, Milliyet Yayını No: 2 ve 15; Çufalı, Mustafa, “İstiklâl Harbi Döneminde Batı Anadolu’da Yunan Zulmü 1921”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, C. 3, Sayı 5. İstanbul 2004, s 105124; Danışment, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 4, İstanbul, 1973; Dinamo, Hasan İzzettin, Kutsal İsyan, C. 6, İstanbul, 1967; Erdeha, Kâmil, “İzmit Mutasarrıflığı I, II, III, IV”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, C. VII, Sayı; 48-52, Ankara, 1977 ve 1978; Ertürk, Hüsamettin, İki Devrin Perde Arkası, Hazırlayan, Samih Nafiz Tansu, İstanbul, 1969; Esengin, Kenan; Milli Mücadelede İç Ayaklanmalar, İstanbul, 1975; Himmetoğlu, Hüsnü, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, C. 1, 2, İstanbul 1975; Özel, Sabahattin, Kocaeli ve Sakarya İllerinde Milli Mücadele, İstanbul, 1987; Öztüre, Avni, Nikomedia İzmit Tarihi, İstanbul, 1969; Pontus Meselesi, Yayına Hazırlayan, Yılmaz Kurt, Ankara, 1995; Sarıhan, Zeki, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. 3, Ankara, 1986; Sofuoğlu, Adnan, Kuva-yı Milliye Döneminde Kuzey Batı Anadolu, Ankara, 1994; Sofuoğlu, Adnan, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Ankara 2006; Sofuoğlu, Adnan, “Damat Ferit Paşa Hükümetlerinin Milli Mücadele’ye Karşı Girişimleri ve Son Olarak Kuva-yı Seferiye Adıyla Yeni Bir Askeri Birlik Oluşturma Çabası” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 18, S. 52, Ankara, Mart 2002; Soysal, İlhami, 150’likler, İstanbul, 1985; Şehidoğlu, Süreyya, Milli Mücadelede AdapazarıBolu-DüzceHendek ve Yöresi Ayaklanmaları, Ankara, 1970; Şehir ve Kasabaların Harp Bölgeleri, Bombardıman, İşgal ve Kurtuluş Tarihleri, 1911-1922, Genelkurmay Harp Dairesi Başkanlığı, Ankara, 1977; Şimşir, Bilal N., İngiliz Belgelerinde Atatürk,C. 2-3, Ankara, 1975-1979; Takvimi Vekayi; 29 /4/ 1335, No: 3535.;19/6/1335, No: 3579-24 Nisan 1920, No: 3835; Tansel, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. 1, Ankara, 1973; TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. 4, Ankara, 1985; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, C. 1,Ankara, 1959; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, C. 11, Ankara, 1958; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, C. 15, Ankara 1958; Türk İstiklâl Harbi, C. 1, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Ankara, 1962; C. 2, Kısım 1, Ankara, 1963; C. 2, Kısım 2, Ankara,1965; C. 2, Kısım 3, Ankara, 1966; C. 2, Kısım 4, Ankara, 1974; C. 6, Ankara, 1964; Türkgeldi, Alî, Moudros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara, 1948; Ali Fuat, Görüp İşittiklerim, Ankara, 1984; Yunan Fecayii, Dâhiliye Nezareti Yayını, 2. Kitap, İstanbul, 1921; Yüce, Rıfat, Kocaeli Tarih ve Rehberi, İstanbul 1945.
Adnan SOFUOĞLU
Atatürk Dönemi (1923-1938)
Milli mücadele sonrasında Kocaeli diğer Anadolu şehirleri gibi duman ve is kokmaktadır. Yakıp yıkılmış evler, harap olmuş sokaklar ve caddeler yaşanan harbin dehşetini gözler önüne sermektedir. Kocaeli’ne farklı zamanlarda 1923, 1926,1930 ve 1939 yılları arasında dört kez seyahat eden Türk kültürünün önemli temsilcisi Sühel Ünver, milli mücadele sonrası İzmit’ini Yunanlıların ve İngilizlerin yakıp yıktığı şehrin enkazı içinde gezer. Yeni kurulan Cumhuriyet küller içinde yanıp yıkılmış Anadolu’dan yeni ve modern bir şehir yaratmak için hamleler yapar. Cumhuriyet ilan edilmeden önce İzmit Sancağı’nın adının Kocaeli’ye çevrilmesine ilişkin 11 Şubat 1922’de İl Genel Meclis toplantısında bir karar alınmış, ancak Kocaeli adının resmen kullanılması Cumhuriyetin ilanından sonra mümkün olabilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Teşkilat-ı Esasiye’nin hazırlanma sürecinde Kocaeli adı meselesi yeniden gündeme gelmiş ve 20 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Yasası ile sancaklar kaldırılarak yerini illere bırakmıştır. Bu doğrultuda yeni vilayet “Kocaeli” olmuştur. Yeni yapılanmada İzmit, Kocaeli’nin merkezi olmuştur. Gebze, Karamürsel, Kandıra, Karasu, Adapazarı, Akyazı, Hendek ve Geyve kazaları Kocaeli’ne bağlanmıştır. 28 Ocak 1923 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından “Kocaeli” adının onaylanmasının ardından Mutasarrıf Halil Vehbi Demirel kentin ilk valisi olarak görevlendirilmiştir. Kocaeli Valiliği’ne bağlı olan Kocaeli İl Özel İdaresi, 1923 yılında İdareyi Umumiye, Vilayet ve Belediye Kanunu kapsamında teşekkül etmiştir. Kocaeli’nin ilk valisi şehrin elektrik ve su işleriyle öncelikli olarak uğraşmıştır. Halil Vehbi Demirel’in valiliği döneminde (19231927) İzmit’te elektrik üreten bir fabrika kurulmuştur. İmtiyazlı yabancı ortaklıklarca gerçekleştirilmiş olan Cumhuriyetin ilk yıllarındaki elektrik hizmetlerine dair uygulamalar neticesinde İzmit’in elektrik enerjisine kavuşması 1926 yılında mümkün olmuştu. Kocaeli Valisi Mutasarrıf Halil Vehbi Demirel’in döneminde İzmit’in su sorununun çözümü için çaba sarf edilmiş, Paşa Suyu’nun “fenni” usullerle kente gelmesini sağlamak amacıyla birtakım onarımlar yapılmıştır. H. Vehbi Demirel’in 1927 yılında Kocaeli’den ayrılması ile yerine Kara Eşref Bey (Sayıt), vali olarak atanmış maddi imkânsızlıklara rağmen Vehbi Demirel’in başladığı işleri kişisel çabaları ile yürütmüştür. Eşref Bey, dönemin İzmit Belediye Başkanı Kemal Öz’ün yoğun çalışmalarına yardımcı olmuş; Paşa ve Çene sularının Türkiye’nin şartlarında en modern ve sağlık koşullarına uygun bir şekilde kente gelmesi için büyük çaba sarf etmiştir. Ancak 1930 yılında başlayan yol yapım çalışmalarının ağırlık kazanması, suyun getirilmesine ilişkin çalışmaları sekteye uğratmıştır. 1931 yılında Belediye Başkanı Kemal Öz döneminde bu hatta yapılan yenileme çalışmaları neticesinde 1950’lere kadar şehrin ana su kaynağı olarak kullanılmıştır. Vali Vehbi Demirel ve Vali Kara Eşref zamanında eğitim ve öğretime önem verilmiş İzmit merkezde 2, Karamürsel’de 4, Kandıra’da 7, ve Gebze’de 2 yeni okul yapılmıştır. Kandıra Kefken Karasu, Adapazarı yolları tamamlanarak Karadeniz karadan Marmara Denizi’ne bağlanarak ulaşımın daha rahat olması sağlanmıştır. Tarım ve hayvancılık alanında projeler geliştirilmiş, Osmanlı döneminden beri şehir için en önemli sorun olan bataklıkların kurutulması çalışmaları başlatılmıştır. Vali Vehbi Demirel ve Vali Kara Eşref’ten sonra sırasıyla Hasan Faik (1934-1935) ve Hamit Oskay (1935-1938) valilik yapmışlardır. Vali Hamit Oskay döneminde Gölcük, Kocaeli’ne bağlı bir kaza haline getirilmiştir.
1930 yılında Atatürk’ün yönlendirmesiyle 12 Ağustos 1930 tarihinde Ali Fethi Bey tarafından Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Yeni kurulan bu partiye desteğini göstermek amacıyla Atatürk, en yakınında olan bazı kişilerin yeni partiye katılmalarını sağladı.
III. TBMM’de mebus olan İbrahim (Tolon) Bey de yeni partiye üye olarak katıldı. Atatürk’ün desteklediği ve Kocaeli Mebusu İbrahim Bey’in de katıldığı Serbest Fırka’ya Kocaeli halkının da ilgisi gecikmemiştir. Kuruluşundan hemen sonra Salih Zeki Bey Kocaeli Vilayeti Merkez Ocağı’nı kurmuştur. Serbest Fırka’nın kapanmasına paralel bir şekilde Kocaeli Serbest Fırka da kapandı.
Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılında 421 olan belediye sayısının 1938 yılına gelindiğinde 537’ye ulaştığı görülmektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Osmanlı Devleti’nden devralınan yerel yönetim kuruluşlarını işlevsel bir hale getirebilmek amacıyla, 1930 tarihinde 12 Eylül dönemine kadar yürürlükte kalacak olan 1580 sayılı Belediyeler Yasası çıkarılmıştır. Fransa’dan uyarlanarak alınan bu yasayla, belediyelerin dağınık vaziyette bulunan işlevleri tek elde toplanarak yerel hizmetlerin düzenli olarak sunulması öngörülmüştür. 1580 sayılı Belediye Kanunu, belediyelerin görevlerini genel olarak belirtmek yerine liste yöntemiyle belirlemiş, bu görevleri, zorunlu ve isteğe bağlı olarak ayırmıştır. Cumhuriyet döneminin ilk belediye başkanı Zeynel Abidin Aral, (1923-1931) tarihleri arasında belediye başkanlığını yürütmüştür. 1931 seçimlerine tek başına katılan CHP, Kocaeli’den yedi milletvekili çıkarmıştır. Ali Dikmen, İbrahim Süreyya Yiğit, Kemalettin Olpak, Mehmet ragıp Akça, Reşit Saffet Atabinen, Salah Yargı CHP’den Hüseyin Sırrı Bellioğlu ise bağımsız olarak Meclis’te Kocaeli’ni temsil etmiştir. 1935 seçimlerinde Ali Dikmen, Dr. Ziya Nuri Bir, Hasan Hayri Birgi, İbrahim Süreyya Yiğit, Kemalettin Olpak, Nedim Bozatık, Tatıp Akça ve Salahattin Yargıdır milletvekili olarak Kocaeli’yi temsil etmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel hedeflerinden biri ülkeyi ulus-devlete dönüştürmek ve çağdaş Cumhuriyet kentlerini yaratmaktır. Ancak bunun için aşılması gerekli iki engel vardır. Bunlardan birincisi Kurtuluş Savaşı’nda harap olan kentlerin yeniden imarı, ikincisi de Cumhuriyet’in itibarı açısından başkent Ankara’nın düzenlenmesidir. Yeni başkent diğer şehirler için prototip olarak düşünülmekteydi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekonomik şartların iyileştirilmesine yönelik çözüm yolları aranırken diğer yandan başkent Ankara’nın önceliğinde, işgal sırasında yanan kasaba ve kentlerin imarı için dönemin koşullarına göre önemli bütçeler ayrılmıştır. 1930 tarihli Belediyeler ve Umumi Hıfzıssıhha, 1933 tarihli Yapı ve Yollar kanunlarının kent yönetimine imar planı yaptırma zorunluluğu getirmesiyle, Ankara dışındaki diğer kentlerde de imar planları hazırlanmaya başlamıştır. Merkezde hazırlanan veya yaptırılan planlar, dönemin “güzel kent” anlayışına paralel, harita mühendislerinin yerine mimarlar tarafından hazırlanmıştır. Cumhuriyet Caddesi ve ortasında Atatürk Anıtı’nın bulunduğu Cumhuriyet Meydanı’na sahip olmayan bir kent yok gibidir. Yapı düzeyinde akla gelen ilk uygulamalar Halkevleri ve Gazi okullarıdır. Bunlara ek olarak park düzenlemeleri, yolların asfaltlanması kent idarecilerinin önem verdiği başlıca konulardır. 1930’lu yıllarda kent planının yapılması için İzmit’e Hermann Jansen davet edilmiştir. İmar planını yaptıktan sonra Jansen’in tetkikler için sık sık İzmit’i ziyaret ettiği bilinmektedir. Jansen raporunda kentin ana caddelerinin ağaçlandırılması, kaldırımların düzenlenmesi, sokakların genişletilmesi konularının yanı sıra, modern mimarinin kentin dinlenme mekanlarından soyutlanması gibi dikkat çekici fikirler de öne sürmektedir. Örneğin İstanbul Caddesi (günümüzde İnönü Caddesi) üzerinde Akça Camii ile ortaokul arasındaki alan ile ortaokulun kuzeyinde bulunan alanının serbest bırakılması ve arada kalan iki Türk evinin korunmasını önermektedir. Bunun yanı sıra raporun satır aralarında, kentin üst bölgelerindeki geleneksel dokunun korunmasına yönelik düşünceler de bulunmaktadır. Tarihi yapıların taş enkazı olarak kullanılmamasını belirten cümleler de raporda altı çizilecek diğer ifadelerdir. Jansen raporunda sahilin düzenlenmesinin gerekliliğine de değinmiştir. Okullar, hastaneler ve spor sahalarının kentin sakin yerlerinde inşa edilmeleri de raporda bahsi geçen diğer konulardır. Jansen, caddelerde ve meydanlarda yeni yapılacak yapıların ister büyük ister küçük olsun sanat değeri taşıyan yapılar olması gerektiğine de değinmiştir. Ekim 1934 tarihinde yayınlanan bu ön raporunun ardından Jansen kentin imar planını, 1935 yılı içerisinde hazırlamıştır. Jansen’e göre yapmış olduğu planın uygulanması halinde, İzmit otelleri ve kahveleri olan geniş bir sahile kavuşacak, böylelikle Türkiye’deki sahil kentleri arasında güzel bir yer bulacaktır. Bunun için Jansen’in önerileri arasında demiryolu ile deniz kıyısı arasındaki kötü konutlar ve ardiyelerin ortadan kaldırılarak yerlerine yeşil parklar ve villalar inşa edilmesi bulunmaktadır. Böylelikle kentin kıymeti artacağı gibi yabancılar için de çekim merkezi olacaktır.
Bu dönem, bina yapımlarından çok, büyük ölçüde, Cumhuriyet’in getirdiği yeniliklerin kent ve köy halkına benimsetilmesi ve halkın kültürel yönden eğitilmesi üzerine yoğunlaştığı bir süreçtir. Bu sebeple, kültür direktörlerinin köylerde eğitim vermeleri ve köy eğitmen okullarını görmek üzere bazı köylerde inşa edilen okulları ziyaret etmeleri amaçlanmıştır. Erken Cumhuriyet dönemi yapılarından Ulugazi İlkokulu, Türk Ticaret Bankası ve Gazi Heykeli Cumhuriyet’in 10. yıldönümünde tamamlanan projeler olarak sayılabilir. Atatürk’ün adına atıfta bulunularak “Ulugazi” olarak anılan ilkokul, 1932 yılında müteahhit Haşim Bey’e inşa ettirilmiştir. Bugün ayakta olan yapı simetrik plan şeması, pencere düzenleri ile İzmit’te Birinci Ulusal Mimarlık Üslubu’nun en etkili temsilcisidir. Okul Cumhuriyet’in 10. yıldönümünde Vali Eşref Sayıt Bey tarafından hizmete açılmıştır. İzmit Gazi Heykeli ise Cumhuriyet’in 10. yıldönümünü kutlamak amacıyla yapılmıştır. İzmit kentinin en önemli noktasında Saat Kulesi ve Kasr-ı Hümayun civarında yapılan bronz heykel Nejat Sirel tarafından tasarlanmıştır. Heykelin etrafındaki kademelenmeler ve çevre düzenlemesi peyzaj mimarı Mevlüt Baysal’a aittir. Atatürk’ün sağ eliyle batıyı işaret ettiği heykel, kente batı girişinden ulaşanların dikkatini çekmektedir.
İzmit milli mücadele sonrası yeniden imar edilirken yeni bir göç dalgasının yaşandığı kentlerden birisi olmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 yılında imzalanan “Mübadele Sözleşmesi” sonrasında karşılıklı yapılacak nüfus değişimi ile gelen mübadillerin her türlü sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar, 13 Ekim 1923 tarihinde kurulan “Mübadele, İmar ve İskan Vekaleti” tarafından yürütülmüştür. Bakanlık gelen mübadiller için sekiz iskân bölgesi belirlemiş, daha sonra bu sayıyı ona çıkarmıştır. Bunlardan İzmit, Bolu, Eskişehir ve Kütahya illerini kapsayan yedinci bölgenin merkezi İzmit olmuştur. 1924 yılı Ekim ayı sonuna kadar gelen mübadillerden 26.569’u İzmit’e yerleştirilmiştir.
Mübadillerin sevk edildikleri yerlerde iskân mahallerinin tespitinde mesleki bir ayrıma gidilmiştir. Buna göre tarım, hayvancılık gibi iş kollarında çalışanlar köylerde, sanatkâr ve esnaflar kentlerde iskân ettirilmişlerdir.
Mübadele Sözleşmesi sonrasında alınan kararla Rumlardan kalan malların mübadillere, Ermenilerden kalan malların ise zarar gören yerli halka verilmesine karar verilmiştir. 1923 tarihli Mübadele Sözleşmesi’nden sonra, 1935 yılında Romanya ve Türkiye arasında Türkiye’ye gelmek isteyen yurttaşlarla ilgili bir antlaşma yapılmıştır Antlaşma sonrası Romanya’dan gelen mübadillerden İzmit’e gelenler kent çevresinde iskan edildikleri gibi, kentin batısında bugünkü Yenidoğan Mahallesi sınırları içinde yapılan göçmen evlerine yerleştirilmişlerdir. 1935 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre kentin nüfusu 18.693 olarak tespit edilmiştir.
Osmanlı döneminde kent, batı ve doğuya doğru yayılım göstermiştir. Kentin yayılımı batıdaki sahil boyunu kapsamakla birlikte, doğuda yayılım üst kesimlerdedir. Şüphesiz bunun en temel sebebi, körfezin doğusundaki bataklıklardır. Cumhuriyet’in ilanından 1945 yılına kadar olan dönemde kentin yayılımı ise batıya doğrudur. Şehrin Osmanlı’dan Cumhuriyete batıya doğru genişlemesinin sebebi de doğu kısmının bataklık olmasıdır. Tanzimat döneminde 1858 yılında çıkarılan arazi kanunnamesinden sonra şehrin doğusundaki bataklıklar kurutulmaya başlanmış ise de bu konuda pek başarı sağlanamamıştır. Cumhuriyet döneminde de bataklık kurutma için pek çok proje hazırlanmıştır. Ancak bu çalışmalardan sonuç alınamamıştır. 1960’larda şehrin doğusunun sanayi için imara açılması fabrikaların peş peşe bu bölgede açılması ile şehrin genişlemesi batı-doğu yönünde gerçekleşmiştir. 1935 yılında Romanya’dan gelen göçmenler kentin batısına yerleştirilmişlerdir. Ayrıca burada 1936 yılında Seka Fabrikası’nın açılması, kentin batıya doğru genişlemesinde etkili olan bir diğer faktördür. Seka İzmit kentinin yeni simgelerinden birisi olmuştur. Şehir Seka kâğıt fabrikası ile anılır olmuştur. Seka İzmit için bir fabrikadan daha çok anlam ifade etmektedir. Kâğıt üretmenin yanında tiyatrosu, gazetesi, konferansları ile İzmit için adeta bir okul misyonu yüklenmiştir. Seka etrafında kentin yeniden yapılandığı dikkatlerden kaçmamaktadır. İzmit Kâğıt Fabrikası üretime geçtikten sonra, İzmit’te hem iş alanının genişlemesi hem de vilâyetin gelişmesi açısından mühim bir konumda bulunmuştur. İzmit’in sembol binalarından olan temelleri 1937 yılında atılan Halkevi binasının açılışı da 19 Şubat 1941 tarihinde yapılmıştır.
KAYNAKÇA
Zamanın Aynasında Kocaeli, Editör Ali Yeşildal, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yay., Kocaeli 2013;Ord.Prof.Dr.A. Süheyl Ünver’in Defter ve Dosyalarında Kocaeli, İzmit-Gebze, Yayına Hazırlayan: Ahmet Nezih Galitekin, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2010; Şennur Kaya, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmit Kenti, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Kocaeli 2009; Figen Avdan, Cumhuriyet Dönemi Kentleşme Sürecinde Planlama Deneyimi: 19301980 İzmit Planları, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli 2009, Yavuz Ulugün, Kocaeli’de Tarihsel Göçler, Uluslar arası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildiriler, Editör Haluk Selvi, M. Bilal Çelik, Kocaeli 2015, s. 1281-1290; Şennur Kaya, 1923-1960 Yılları Arasında İzmit’te İnşaa Edilen Yapılar ve Kentin Gelişimine Katkıları, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildiriler, Editör Haluk Selvi, Bilal Çelik, Kocaeli 2015, s. 1685.1899; Kocaeli Valiliği İl Sosyal Edüt ve Proje Müdürlüğü, Kocaeli’ye İç Göç ve Entegrasyon Raporu, Kocaeli 2014.
Funda SELÇUK ŞİRİN, İbrahim ŞİRİN
Tek Parti Dönemi (1938-1950)
Atatürk İzmit’ten her geçişte bir süre mola vermeyi gelenek haline getirmişti. O kadar ki 1937 yılı ortalarında İstanbul’a gidişlerinde 5-6 saat İzmit garında kalmış, belediye başkanı ve halk ile uzun sohbet etmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938’de vefat ettiğinde bütün Türk şehirleri gibi Kocaeli halkı da yasa büründü. Dolmabahçe’de yapılan cenaze töreninin ardından cenaze Sarayburnu’nda bekleyen zafer torpidosuna alınarak saat 13.40’da Yavuz zırhlısındaki özel katafalka konuldu. Atatürk’ün son deniz gezisinin İzmit’te sonlanacağını bilen İzmitliler sabahın erken saatlerinde tren garını doldurmuş bulunuyorlardı. Akşam 19.30’da Zafer Torpidosu kıyıya yanaştı. Cenaze marşı ile karaya alınan Atatürk’ün naaşı askerlerin çektiği top arabası ile garda bekleyen özel katara yerleştirildi. Tren hareket ettiğinde saatler 22.00’yi gösteriyordu. İzmit halkı treni uzunca bir süre durdurdu. Halk Atatürk’e son vedasını yerine getirerek evlerine döndü.
1938-1950 tarihleri arasında Ziya Tekeli 1939-1946, Rükneddin Nasuhioğlu, 1946-1948, Fazlı Güleç 1948 ve Şekip Yurdakul 1949-1950 tarihleri arasında valilik yapmışlardı. Kocaeli’nin efsanevi Belediye Başkanı Kemal Öz 1931-1950 tarihleri arasında belediye başkanlığı görevini sürdürmüştür.
1939 yılında resmen onaylanan Jansen Planı’nın II. Dünya Savaşı’nın başlaması ve çeşitli faktörlere bağlı olarak hemen uygulanamadığı anlaşılmaktadır. Belediye Başkanı Kemal Öz, Jansen planını gerçekleştirmek için kolları sıvadı. İstiklal, Demiryolu, Alemdar, Fethiye caddeleri, Kozluk Mahallesi’nin bahçeli kısmı, Halkevi ve çevresi, Seka Alanı, Cumhuriyet Alanı ve Anıtı, bugünkü Büyükşehir Belediyesi’nin olduğu yerdeki Hal Bloğu, Saray Parkı, Çocuk Parkı, Fevziye Camii Parkı, Halkevi Parkı, Çarşıbaşı Parkı, Koca Sinan Parkı onun döneminde hayata geçirildi. Jansen Planı’nda yer alan yeşil alan ve parkların tamamı olmasa bile büyük bir kısmının hayata geçirildiğini söylemek mümkündür. Yeşil alanlar dışında kamu yapılarından Halkevi binası Jansen’in Planı’nda önerildiği gibi rıhtımda inşa edilmiştir.
Jansen, İzmit’in genel planı haricinde, imara yeni açılması düşünülen Kozluk Mahallesi’ndeki yangın yerinin de planını yapmıştır. Jansen’in İzmit imar planı gibi Kozluk Mahallesi planını da tam olarak uygulanmamıştır. Planda öngörülen kentin idari merkezini içinde barındıran “sembolik gücü yüksek” bir kent mekânı oluşamamıştır. Jansen Planı’ndan itibaren planlarda farklı mevkilerde idari merkez için yer seçimi yapılmış, ancak yıllar içinde gerçekleşmemiştir. Kamu kurumları gelişigüzel seçtikleri alanlarda hizmet binaları inşa etmişler ya da başka amaçlarla yapılan binaları hizmet binası olarak kullanma eğilimini göstermişlerdir.
Mühendis L. M. Vanderberg tarafından çizilen rıhtımın birinci etabı 1941 yıkında tamamlandı. 1942 yılında ise Halkevi binasının inşaatı tamamlandı. 1944 yılında ise çevre düzenlenmesi işine girişildi. Demiryolu Caddesi’nden Halkevi’ne doğru bir cadde açılması için bazı binaların yıkılması halk arasında hoş karşılanmadı. II. Dünya Savaşı boyunca Halkevi Kocaeli halkının kültür ve sanat etkinliklerine katıldığı bir merkez haline geldi. Şehrin simge binalarından biri haline gelen Halkevi halkın sağlık hizmetlerini aldığı, çeşitli kursların ve etkinliklerin düzenlendiği cazibe merkeziydi.
II. Dünya Savaşı boyunca Kocaeli halkı su ve elektrik sıkıntısı yaşadı. SEKA için Sapanca Gölü’nden getirilen suyun bir kısmı şehir için ayrıldı ise de halkın çok azı bu sudan yararlandı. Evlerin çok azında su tesisatı vardı. Halkın büyük bir çoğunluğu tulumba ve çeşmelerden su ihtiyacını karşıladı. 1940’lı yıllarda yaşanan kömür sıkıntısı elektrik üretimini etkilediğinden sık sık elektrik kesintileri yaşandı. Halkın ancak yarısı elektrikten yararlanıyordu. Su ve elektrik sıkıntısı ancak 1950’li yıllarda tamamen çözüme kavuştu. Savaş boyunca İzmitliler ekmek, tuz, şeker ve kahve yokluğu çektiler. Mutfaklarda kullandıkları mangallık kömür de savaş boyunca bulunması güç maddelerden biri oldu. Savaş yılları boyunca Türkiye’de, kentlerin iaşesi için 18 Ocak 1940 tarihli Milli Korunma Kanunu’na dayanılarak narh uygulaması ve fiyat kontrolü, bazı ürünleri karne ile dağıtma gibi yöntemler kullanıldı. Piyasaya yoğun bir şekilde müdahale edilmesi ve alınan sıkı önlemlerle piyasanın denetlenmesi istifçiliğe, ihtikara yol açtı. Azalan üretim ve yükselen enflasyonun önüne geçmek için çalışıldı ve bu bağlamda Varlık Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi gibi iki olağanüstü vergi aşırı kazanç ve enflasyona karşı geliştirilen savunma mekanizması oldu.
1943’te meydana gelen Adapazarı Hendek Depremi inşaat malzemelerinin fiyatlarının yükselmesine neden oldu. İzmit halkı çivi bulmakta zorlandı. II. Dünya Savaşı’na Türkiye filen katılmamış bile olsa savaşın zorluklarını İzmit halkı yaşamış; karne ile ekmek almış ve karartma gecelerini endişe ve korku içinde yaşayarak geçirmiştir.
1936’da Türkiye’nin ilk kâğıt üretimine başlayan SEKA fabrikası, sineması, futbol, basketbol, güreş, boks, yelken, atletizm, voleybol ve ritmik jimnastik alanlarında faaliyet gösteren Kâğıtspor Kulübü adıyla bir takımı ve SEKA Postası adıyla bir gazetesi olan bir kültür-sanat ve spor kompleksine dönüşerek şehrin sanayii ve kültür şehrine dönüşümüne katkı sağladı. Kurulduğunda 500 işçi çalıştıran fabrika 1946 yılında 2000 işçi çalıştırmaya başladı. İşçi sayısı fabrikanın ihtiyaçları dikkate alınmaksızın her geçen yıl artarak devam etti. Sanayileşen Kayseri ve Nazilli gibi İzmit’in nüfusu da hızla artmaya başladı. 1940 nüfus sayımında ülke genelinde nüfus artış oranı %10,2 iken, İzmit’te %12, 1945 sayımındaysa Türkiye geneli %5,4 iken, İzmit’te %10,7’ydi. Sanayi planı kapsamında fabrika inşa edilen şehirlerin neredeyse tamamında bu durum söz konusuydu ve 1927-1945 dönem aralığında nüfus Kayseri’de %58, İzmit’te %86 ve Nazilli’de %100 artmıştı.
Türkiye 26 Haziran 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler anlaşmasını imzalayarak demokratik rejimden yana olduğunu göstermişti. Bu anlaşma Türkiye’de çok partili hayatın önünü açmış CHP dışında yeni partiler kurulduğu gibi CHP’den ayrılanlar Demokrat Parti’yi kurmuşlardı. Böylesi bir ortamda Milli Şef İnönü’nün Tek Parti yönetimi 1946 yılında seçime gitti. 1946 seçimlerinde Ahmet Faik Abasıyanık, İsmail Rüştü Aksakal, Cenap Aksal, Fuat Balkan, Fazıl Şerafettin Bürge, Ali Dikmen, Nihat Erim, Şükür Okan, Sedat Pek ve İbrahim Sürayya Yiğit CHP Kocaeli milletvekili olarak meclise girdiler. Bu dönemde Kocaeli açısından siyasetteki en önemli gelişmelerden biri, dönem boyunca kurulan hükümetlerde Kocaeli milletvekillerinin bakanlık yapmalarıdır. Haziran 1948’de kurulan ikinci Hasan Saka Hükümeti’nde Nihat Erim Bayındırlık Bakanı olmuştur. Şemsettin Günaltay kabinesinde ise Kocaeli milletvekillerinden üç kişi yer almıştır. Nihat Erim bu kez Başbakan Yardımcısı olarak kabinede yer almıştır. Dr. F. Şerafettin Bürge Gümrük ve Tekel Bakanı olurken, İsmail Rüştü Aksal da Maliye Bakanı olarak kabinede yer bulmuştur. Bu Kocaeli’nin siyasal tarihinde bir ilkti ve kenti tarifsiz bir sevince boğmuştu.
1946 seçimlerinden sonra Demokrat Parti’nin Kocaeli teşkilatlanması tam anlamıyla gerçekleşti. DP Kocaeli İl Başkanlığı 19 Şubat 1950’de yıllık kongresini yapmış ve alınan kararlar mucibince Kongre Başkanlığı’na Mehmet Yılmaz, İdare Heyeti’ne de Salih Kalemci, Dr. Hüsnü Türkand, Abdürrahim Karaçetin, Lütfü Tokoğlu, Yeredoğ Kişioğlu, Tevfik Falay, Dursun Erol, Cemal Tüzün ve Saadettin Yalım seçilmiştir. Seçimler sonunda Salih Kalemci’nin yerine DP Vilâyet Başkanlığı’na Cemal Tüzün getirilmiştir. Kocaeli nüfusunun artması sonucunda daha önce 9 temsilci yerine 11 temcilci ile mecliste temsil edilmeye başlayan Kocaeli 1950 seçimlerinden önce DP ce CHP arasında kıran kırana çekişmeye sahne oldu. 1950 Milletvekili Genel Seçimleri kapsamında DP Kocaeli İl Teşkilatı, vilâyet genelinde birçok miting ve toplantı yapmıştır.
1950 Milletvekili Genel Seçimleri 14 Mayıs 1950’de yapılmıştır. 14 Mayıs 1950 seçimleri Türk demokrasi tarihinin dönüm noktalarından birisi oldu. Demokrat Parti oyların %52,7’sini alarak 487 sandalyeli TBMM’ye 415 milletvekili gönderdi. Cumhuriyet Halk Partisi ise oyların % 39,4’ünü alarak 69 milletvekili gönderebildi. Böylece Cumhuriyet Halk Partisi’nin 27 yılı bulan iktidarı sona erdi ve 10 yıl sürecek olan Demokrat Parti iktidarı başladı.
Seçimlere katılım ve ilgi bakımından Kocaeli, Türkiye genelinde birinci sırada yer almıştır. Zira Kocaeli’deki katılım % 91,4’di ve vilâyette en yüksek oy alan parti DP’ydi. Seçimler neticesinde vilâyetteki oyların 59,2’sini DP almış ve 11 milletvekilinin tamamını tek başına çıkarmıştır. Yani DP’nin aday gösterdiği bütün milletvekilleri seçilmiştir. Buna göre milletvekilliğine seçilen Dr. Ethem Vasaf Akan, Ekrem Alican, Ziya Atığ, Hamdi Başak, Salih Kalemci, Mümtaz Kavalcıoğlu, Yeredoğ Kişioğlu, Saim Önhan, Lütfi Tokoğlu, Hüsnü Türkand ve Mehmet Yılmaz 22 Mayıs 1950’de seçim mazbatalarını alarak TBMM’de göreve başlamışlardır. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri ülke genelinde olduğu gibi tek parti tarafından temsil edilen vilâyet, bu seçimlerden sonra yeni bir siyasi oluşum olan DP tarafından temsil edilmeye başlanmıştır.
1950 seçimlerini kazanan DP Kocaeli’de tarım seferberliği başlattı. Topraklarının büyük bölümü sulak ve verimli olan Kocaeli’de modern tarıma geçilmesi için Kocaeli Teknik Ziraat Müdürlüğü kuruldu. Müdürlük çiftçinin eğitiminden, krediye kadar pek çok hususta Kocaeli tarım sektörünün çağdaş düzeye getirilmesi için çaba sarf etti. Bataklık alanların kurutulup tarıma açılması öncelikli gündem maddesiydi. Kocaeli’de tarım alanındaki büyük sorunlardan birisi çiftçiler tarafından orman alanlarına zarar verilmesiydi. Hükümet, bunu engellemek amacıyla toprağı olup da ziraat yapmakta güçlük çeken köylüye sistemli yardım ve kredilerinin arttırılması yoluna gitmiştir. Bu sayede tarım alanlarına yönelen köylünün ormanları yok etmesi büyük ölçüde engellenmiştir. Kocaeli’de üretilen belli başlı sanayi ürünleri ayçiçeği, şeker pancarı, keten ve tütündür. 1950’li yıllarda vilâyet genelinde sanayi ürünlerine ayrılan alanın %53’ü ayçiçeği, %33’ü keten ve %11’ni tütün oluşturmaktaydı36. Geriye kalan alanlarda ise şeker pancarı tarımı yapılmaktaydı. 1954’te yönetsel değişiklik sonucu Adapazarı, Hendek, Karasu, Akyazı, Hendek ve Geyve kazaları vilâyetten ayrılınca sanayi bitkilerinden şeker pancarı, keten ve ayçiçeği ekim alanlarının önemli bölümü Kocaeli sınırları dışında kalmıştır. Buna rağmen sanayi ürünleri yetiştirmek için başka yerler bulunmuş ve üretim yeri ile üretim miktarı arttırılmıştır. 1950’den önce İzmit Ovası’nın bataklık olması, iç kesimlerde ise, sulama olanaklarının azlığı nedeniyle sebzecilik çok fazla üretilebilen ürünlerden değildi. Hususiyle bataklık alanlarının kurutulmasından sonra, Kocaeli’de sebze üretimi büyük artış göstermeye başlamıştı. Kocaeli’de sebzeciliğin gelişmesiyle vilâyet ekonomisi içinde sebze ürünleri de önemli bir konuma gelmiştir.
DP tarım yanında Kocaeli’de eğitim seferberliği başlattı. Bir taraftan okul sayılarını artırırken bir taraftan da okuma yazma kursları açarak okuma yazma oranını yükseltmeye çalıştı.
1938-1950 yılları arasında daha önce yayın hayatına başlayan gazetelerin yanında yeni yayın hayatına başlayan gazeteler oldu. 21 Ağustos 1943’te Cumartesi ve Çarşamba günleri çıkan Yeşil İzmit gazetesi yayın hayatına başladı. 22 Eylül 1949’da Perşembe günleri çıkan Hürsöz gazetesi 2 Ağustos 1950’den itibaren günlük yayınlanmaya başladı. 5. Nisan 1950’de Vahdet Kocaeli Postası, aynı yıl haftalık çıkan Demokrat Uyan gazetesi yayın hayatına başladı. 23 Eylül 1950’de siyasi mizah gazetesi Yeni Zurna yayın hayatına başladı.
KAYNAKÇA
Bilal Tunç, “Demokrat Parti Döneminde Kocaeli’de Tarım”, Uluslararası Orhangazi ve Kocaeli Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Editör Haluk Selvi, İbrahim Şirin,M. Bilal Çelik, Kocaeli 2019, s. 1335-1341; Safiye Kıranlar, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Kocaeli’nin Sosyo Ekonomik Durumu Üzerine Bir İnceleme” Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Editör Haluk Selvi, Kocaeli 2015; s. 1151-1181; Uygur Kocabaşoğlu, Aydın Bulutgil, Seka Tarihi, Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları’nın Tarihi Gelişimi, Tarih Vakfı Yayınları, Ankara 1996, Mehmet Sarıoğlu, Bir Cumhuriyet Aydını: Mehmet Ali Kağıtçı, İş Bankası Yay., İstanbul 2008; 1950 Genel Nüfus Sayımı, Türkiye İstatistik Kurumu Yayınları, Ankara 1961; Milletvekili Genel Seçim Sonuçları, 1923-2007, TUİK, Ankara 2008.
Funda SELÇUK ŞİRİN, İbrahim ŞİRİN
Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)
1950-1960 tarihleri arasında Kocaeli’de sırasıyla 1950-1951 Burhanettin Teker, 1951-1954 Ethem Necip Yetkiner, 1954-1956 Cemal Babac,1956-1959 Ekmek Çetinel ve 1959-1960 yılları arasında ise Alaattin Eriş vali olarak görev yapmışlardır. Yine bu zaman aralığında 1950-1952 Sadettin Yalım,1952-1954 Ali Haydar Özatay, 1954-1956 Akif Terzioğlu, 19561958 Osman Gençal belediye başkanlığı yapmıştır. 1958’den itibaren belediye başkanlığı ile ilgili yapılan yasal düzenlemeler kapsamında Kocaeli dâhil birçok vilâyette bu görevi valiler yapmaya başlamıştır. 19581959 Ekmel Çetinel ve 1959-1960 Alaattin Eriş belediye başkanı olarak Kocaeli’ye hizmet vermişlerdir. 1950-1960 arası Kocaeli’de siyasi hayata baktığımızda 1950-1954 ve 1957 seçimlerinin tamamında DP’nin birinci parti olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Kocaeli halkının bu zaman zarfında DP partiyi desteklediği seçim sonuçlarından da anlaşılmaktadır. Nitekim 2 Mayıs 1954 tarihinde gerçekleştirilen Milletvekili Genel Seçimleri, 1950 seçimlerinden zaferle çıkan DP’nin ilk kez iktidar partisi olarak girdiği, CHP’nin de ilk kez muhalefet partisi olarak katıldığı seçimlerdir. 2 Mayıs 1954 Milletvekili Genel Seçimleri sonucunda DP, yeniden birinci parti olmayı başarmıştır. 1950 Milletvekili Genel Seçimlerinde olduğu gibi 1954 seçimlerinde de Kocaeli’de DP ve CHP arasında ciddi çekişmelerin yaşandığı açık bir biçimde görülmektedir. Seçimlerden önce Kocaeli’de DP Gençlik Heyeti kurulmuştur. Teşkilatın ilk müteşebbis heyetinde Sadun Atığ, Nurhayat Özemek, Özdoğan Tüzer, Rıfkı Sürel, Burhan Erkinay, Hasan Erkan, İsmail Ok yer almıştır. Müteşebbis heyet kurulduktan sonra heyette yer alanların görev alanları belirlenmiştir. 1950 seçimlerinde 11 milletvekili çıkaran Kocaeli, bu seçimlerde milletvekili sayısını bir kişi arttırmış ve 12’ye çıkarmıştır. Seçimleri kazanan DP’nin adaylarından Ziya Atığ, Ekrem Alican, Turan Güneş, Selami Dinçer, Sefer Göksel, Cemal Tüzün, Saadettin Yalım, Nüzhet Akın, Hamdi Başak, Kazım Meriç, Nüzhet Unat ile Hamza Osman Erkan mazbatalarını alarak 14 Mayıs 1954’te TBMM’de çalışmalara başladılar. Böylelikle DP 1950 ve 1954 milletvekili genel seçimlerinde Kocaeli’de en çok oy alan parti olarak her iki dönemde de TBMM’de vilâyeti tek başına temsil etmiştir. Milletvekili genel seçimleri 27 Ekim 1957’de yapılmış ve seçimlerde DP 48.832 oy alarak Kocaeli’de seçimleri üçüncü defa birinci parti olarak seçimleri tamamlamıştır. DP dışında CHP 38.095 oy ile ikinci ve HP 10.777 oy ile üçüncü parti olmuştur. Seçimler sonunda DP’nin Kocaeli milletvekili adayları Refik Koraltan, Cemal Tüzün, Saadetin Yalım, Ömer Cebeci, Nüzhet Unat ve Dursun Erol seçim mazbatalarını alarak 1 Kasım 1957’de TBMM’de göreve başladılar.
27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen bir askerî darbeyle, DP’nin iktidarına son verilmiştir. Kocaeli’de 27 Mayıs İhtilali’nin etkileri ilk saatlerden itibaren kendini göstermiştir. İlk günden başlamak üzere vatandaşları bilgilendirmek amacıyla sürekli tebliğlerin yayınlandığı devrin gazetelerinden anlaşılmaktadır. Kocaeli Askerî Valiliği’nin şu sayılı tebliğidir diye başlayan talimatlar radyodan duyurulmakta ve gazetelerde yayımlanmaktaydı. Konu ilgili bazen gün içinde birden fazla talimatın yayınlandığı bilinmektedir. 28 Mayıs 1960’ta Kocaeli Vali-Belediye Başkanı Ekmel Çetiner ile İl Emniyet Müdürü Zeki Demiroğlu görevden el çektirilerek gözaltına alınmışlardır. Bahsi geçen kişilerin yerlerine yenileri atanmıştır. Ayrıca güvenlik gerekçesi ile bütün polislerin silahlarına el konulmuştur. Milli Birlik Komitesi Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Başkumandanlığı tebliğleri kapsamında Kocaeli, Sakarya ve Bolu vilâyetlerinin askerî ve mülkî idaresini yürütmek üzere 15. Kolordu Kumandanı Tümgeneral Hayati Ataker atanmış, Kocaeli Vali ve Belediye Başkanlığı’na Tümgeneral Raif Yasaer görevlendirilmiştir. Görevden alınan İl Emniyet Müdürü Zeki Demiroğlu’nun yerine Kurmay Yarbay Topkoru ve il emniyet müdürlüğü yardımcılığı görevlerine Binbaşı Sait Altan ile Binbaşı Tarık Erhayır atanmışlardır. Aynı gün içinde İzmit Belediye Başkanlığına ise Kurmay Yarbay İzzet Erduran’ın ataması yapılmıştır. İhtilal günlerinde Kocaeli’de ihtilal lehinde miting ve gösteriler yapılmıştır. 1 Haziran 1960’ta vatandaşlar tarafından 27 Mayıs Hürriyet Zaferi olarak adlandırılan büyük bir miting tertip edilmiştir. Bu mitinge öğretmenler, üniversite öğrencileri, Kocaeli Yüksek Öğretim Derneği üyeleri, Kız ve Erkek Enstitüsü öğrencileri, Teknik ve Akşam Lisesi ile ilkokul ve ortaokul öğrencileri ve kalabalık halk topluluğu katılmıştır. Mitinge katılanlar İzmit Lisesi önünde yürüyüşe başlamış ve bu yürüyüşe askerî vali ile Kolordu komutanı da katılmıştı. Kocaeli’de ihtilal karşıtı hareketler de vuku bulmuştur. Özellikle Karamürsel ve Gölcük’te DP yanlısı kişiler, yapılanların haksızlığını göstermek ve parti mensuplarının tutuklanmalarının engellenmesi için birtakım faaliyetlerde bulunmuşlardır.
1954’te Kocaeli’de idarî alanda ciddi değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden birisi, tamamıyla Kocaeli vilâyeti kazalarından olan Adapazarı, Geyve, Hendek, Karasu ve Akyazı’dan müteşekkil Sakarya adında yeni bir vilâyetin teşekkülüdür. 14 Haziran 1954’te 6419 Sayılı Kanun ile Adapazarı merkez kaza olmak üzere Akyazı, Geyve, Hendek ve Karasu kazaları Kocaeli’den ayrılarak Sakarya adında bir vilâyet teşekkül edilmiştir. 1950’de vilâyetin 10 kazası bulunmaktadır. 1954’teki idari anlamda yapılan düzenlemelerden sonra Kocaeli’nin sadece 5 kazası kalmıştır. Bu kazalar Gebze, İzmit, Kandıra, Gölcük ve Karamürsel’dir.
1951 yılında Kasr-ı Hümayun yakınında temeli atılan Adliye binası, eksikliklerine rağmen 1952 yılında açılmıştır. 1956 yılında Cumhuriyet Caddesi’nde inşasına başlanan belediye binası 1957 yılında bitirilmiştir. Hal ve PTT binaları da 1950’lerin ortalarında inşa edilen yapılar arasındadır.
1952 yılında Halkevleri’nin kapatılmasının ardından, Kocaeli Halkevi binası çeşitli tarihlerde şehir lokantası, turizm müdürlüğü, kültür müdürlüğü, kütüphane, ilköğretim müdürlüğü, öğretmenler lokali ve musiki cemiyeti adıyla kullanılmıştır. 1980 yılından itibaren Kocaeli Halk Eğitim Merkezi ve Akşam Sanat Okulu olarak hizmet vermektedir.
Memleket Hastanesi’nin açılmasından sonra kentin doğusu olan Baç mevki büyük ilgi görmüştür. Bu nedenle burada iskân artmış ve 1954 yılında 28 Haziran İlkokulu inşaa edilmiştir. 1958 yılında Atatürk Bulvarı’nın sonunda Atatürk İlkokulu’nun, 1959 yılında Bağçeşme mevkiinde Bağçeşme İlkokulu’nun inşası o dönemde kent merkezinin en doğu ve en kuzeyini belirlemiştir.
Konut buhranının ve konut fiyatlarıyla kiralarının arttığı İzmit’te çözüm bulmak adına 1956’da ucuz fiyatla belediyenin kentte ev sahibi olmak isteyenlere arsa dağıttığı, ödemelerin 10 yıla dağıtılarak kolaylaştırıldığı görülür. Tepecik Mahallesi’nde 1956 yılında başlayan kadastro çalışmaları İzmit kazalarında sürdürülerek devam etmekte, yıllarca yapılamayan Kozluk, Yeni Mahalle, Yenidoğan gibi bazı yerlerde yolların yapılması, kanalizasyonun ve yıllarca yapılamayan su şebekesinin iyileştirme çalışmaları gibi işler alınan borçlarla tamamlanmaktaydı. Sümer Evleri İşçi Yapı Kooperatifi tarafından inşa edilen 68 evin dağıtımı 1957 yılında, “Eski Tayyare Meydanı” olarak bilinen alanda 42 Evler olarak anılan konutların bitirilmesi ve dağıtılması da 1958 yılında gerçekleştirilmiştir.
1950 yılından sonra kent “sanayi şehri” adını almak için son evresine girmiştir. Kocaeli kentinin bir sanayi şehrine dönüşmesinde şüphesiz kenti ortasından geçerek ikiye bölen D-100 Karayolu’nun önemli bir etkisi olmuştur. Artan ulaşım olanakları D-100 aksında bulunan arsaların rant değerini yükseltirken, sanayi yapılarının ve düşük gelir grubuna ait konut birimlerinin desantralizasyonuna yol açmaktadır. 1950’li yılların sonundan itibaren D-100 karayolunun İzmit kent içinden geçmesi ve yerleşim yerlerinin karayolu istikametine uzanması sonucunda 2000 yıllara geldiğimizde İstanbul ve Koaceli birleşerek dev bir şehre dönüşmüştür. D-100 Şehrin batıda yoğunlaşan nüfusunun doğuda açılan yeni fabrikalar ile birlikte doğuya doğru kaymasında etkili olmuştur. Kocaeli’den geçen ana ulaşım hatları olan İstanbul-İzmit-Adapazarı-Ankara ile Bursa-İzmir karayolları Kocaeli’nin kıyı şeridini izlemektedir. Hiç kuşkusuz bu durumda 1959 yılında Kemal Ahmet Aru tarafından değiştirilen üçüncü imar planına göre D-100 Ankara-İstanbul karayolunun şehrin içinden, denizden doldurulan kısma kayması ve bu şeridin planlanması rol oynamıştır Ayrıca, İstanbul-Ankara demiryolu önceleri il merkezinin tam içinden geçmekte iken; 1999 yılında yapılan bir düzenleme ile D-100 karayoluna paralel olarak kıyı şeridine alınmıştır. Bu durum da tüm konut ve sanayi yerleşimini ilgilendiren bir olgu olup, yerleşim yeri kendiliğinden gelişim göstermiştir. D-100 kenti sahilden ayıran ve kentin kıyı ile bağlantısı kesen konumu ile Kocaeli’yi bir sahil şehri olmaktan çıkarmıştır.
1950’lerden itibaren başlamış olan ve gerek itici gerek çekici nedenlerle kırdan kente doğru yaşanan iç göç süreci, hükümetlerin konut ihtiyacını karşılayamadığı bu dönemde, büyük şehirler çevresinde gecekondulaşmanın başlamasına sebep olmuştur. İç göç hareketi ile kentin çevresine yerleşen göçmenler, büyümekte olan sanayiye ucuz işgücü olarak katkıda bulunmuşlardır. Dolayısıyla gecekondular, çalıştığı halde ihtiyaçlarını karşılayamayan, yoksulluk sınırında veya altında yaşayan yoksulları barındıran yerler olmuşlardır. Buralarda yaşayan göçmenlerin sorunu sadece düşük ücretle sınırlı kalmamakta, kayıtdışı istihdam, sosyal güvenceden mahrum olma, düzensiz gelir de bu soruna eşlik etmektedir. Göçün nedenleri incelendiğinde ise, en güncel veri olarak 31.01.2013 tarihli haber bülteni ile duyurulmuş olan 2011 Nüfus ve Konut Araştırması sonuçlarına göre, Türkiye’de gerçekleşen öncelikli iç göç nedeninin %41,5 ile “hane üyelerinden birine bağlı olarak gerçekleşen göç” olduğu anlaşılmaktadır. İkinci sırada ise %22,6 oranı ile “eğitim amaçlı iç göçlerin gerçekleştiği görülmektedir. Üçüncü sırada “tayin ve iş değişikliği” gibi nedenlerle göç bulunurken, “iş aramak ve bulmak” için yer değiştirme %12,2 oran ile dördüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’de yaşanan iç göçün niteliğine baktığımızda, yaşanan göçlerin daha iyi konumda olan mekâna doğru gerçekleşmekte olduğu söylenebilir. Göçün yönü genellikle sosyo-ekonomik nedenlerle Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinden, sanayileşmiş ve kişi başına gelir düzeyi yüksek olan batı bölgelerindeki illere doğrudur. Kısacası göçün yönü “doğu-batı” şeklinde olup, kırsaldan kente doğru ve genellikle hep aynı merkezlere yönelik bir özellik taşımaktadır. Bununla birlikte, kırsal alanlardan kentlere doğru göç yaşanmasının temelinde iş bulma amacının olduğu pek çok araştırma tarafından doğrulanmaktadır. Kocaeli, 1960’larda girdiği hızlı sanayileşme süreciyle birlikte önemli ölçüde göç almıştır.
1950-1960 yılları arasında Kocaeli halkı Kore savaşına 1950-1953 tarihleri arasında gönderdiği askerlerin 17’sinin şehit haberi ile yasa boğuldu. Şehitlerin anısı İzmit’te yapılan bir anıtta yaşamaktadır. 1958 yılında Kocaeli halkı büyük bir facia ile karşı karşıya kaldı. 1 Mart 1958’de Üsküdar isimli Şehir Hatları vapuru İzmit Lisesi öğrencilerinden oluşan Gölcük ve Değirmendere’de oturan 500’e yakın yolcusuyla fırtınaya yakalanmış, vapur batmış yolculardan ancak 40 kurtulmuş geri kalan yolcular yaşamlarını yitirmiştir. Kocaeli halkı yaşanan bu facia sonrası günlerce yas tutmuş, olayın gerçekleştiği 1 Mart gününde anma etkinlikleri düzenlemiş ve hala da düzenlemeye devam etmektedir.
1950-1960 tarihleri arasında Kocaeli basınında bir hareketlenme yaşanmıştır. Bizim Şehir gazetesi (1050), Yavuz İzmit (1952), Demokrat İzmit (1952), Yaman İzmit gazetesi (1953), Azim gazetesi (1954), Hedef gazetesi (1955), Taşra gazetesi (1955), Seka Postası gazetesi (1956), Demiryol gazetesi (1956), 27 Mayıs gazetesi (1960) yayın hayatına katılmışlardır.
KAYNAKÇA
Bilal Tunç, “Milletvekili Genel Seçimlerinde Demokrat Parti’nin Kocaeli’deki Seçim Faaliyetleri (1950-1957)”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi Cilt / Vol: 7, Sayı/Issue: 1, 2018 Sayfa: 250-264; Bahar Çimen, Kocaeli Basın Tarihi, 1847-2017, Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2017; Bilal Tunç, Demokrat Parti Döneminde Kocaeli 1950-1960, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Sakarya, 2016; Esma Torun Çelik, “Çok Partili Hayatın İlk Yıllarında Kocaeli’de Siyasal Hayat”, Atatürk Yolu, 2018, s. 301-342; Şennur Kaya ,”1923-1960 Yılları Arasında İzmit’te İnşaa Edilen Yapılar ve Kentin Gelişimine Katkıları”, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildiriler, Editör Haluk Selvi, Bilal Çelik, Kocaeli 2015, s. 1685; Şennur Kaya, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmit Kenti, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Kocaeli, 2009.
Funda SELÇUK ŞİRİN, İbrahim ŞİRİN
1960 İhtilalinden 2000’li Yıllara
1960-2000 yılları arasında Kocaeli’de sırasıyla Hüsnü Başar 1960-1962, Muhlis Babaoğlu 1962-1964, Bekir Suphi Aktan 1964-1966, Hüseyin Meydanoğlu 1966-1970, Ertuğrul Ünlüler 1970-1975, Tuğrul Eğilmez, 1975-1976, N. Vecdi Gönül 1976-1977, İbrahim Ural, 1978-1979, Celal Kaya Can 1979-1980, Fahri Görgülü 1980-1981, M. Hikmet Gülşen, 1981-1984, Hüseyin Öğütcen, 1984-1985, İhsan dede 1985-1991, Adnan Darendeliler 1991-1992, Leyla Ata1992-1996, İ. Kemal Önal 1999-2001 yılları arasında Vali olarak görev yapmışlardır. Aynı dönem içinde Hüsnü Başer 1960-1962, Muhsin Babaoğlu 1962-1963 hem vali hem belediye başkanı olarak hizmet etmişler. Enver Atafırat (1963-1968), Leyla Atakan 1968-1972, Erol Köse 1972-1977, Cevdet Bağdat 1977-1980, Ertuğrul Ünlüer 1980-1982, Aydın Tamer 1980 (3 ay) Cemal Uzunkol 1982-1984, Necati Gençoğlu 1984-1989 ,Sefa Sirmen 1984-1994, Hikmet Erenkaya 19942002 tarihleri arasında belediye başkanı olarak görev yapmışlardır.
1960-2000 yılları arasında Kocaeli’de siyasi hayata baktığımızda 27 Mayıs İhtilali’nin hemen sonrasında yapılan 1961 seçimlerinde 3 Adalet Partisi 2 Cumhuriyet Halk Partisi, 1965 seçimlerinde 3 Adalet Partisi, 2 Cumhuriyet Halk Partisi, 1969 seçimlerinde 3 Adalet Partisi, 1 Cumhuriyet Halk Partisi , 1973 Seçimlerinde 2 Adalet Partisi 2 Cumhuriyet Halk Partisi, 1 Milli Selamet Partisi, 1977 seçimlerinde 2 Adalet Partisi, 3 Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylül 1980 darbesinin arkasından yapılan 1983 seçimlerinde 3 Anavatan Partisi 2 Halkçı Parti, 1987 seçimlerinde 2 Anavatan Partisi, 1 Doğru Yol Partisi, 4 Sosyal Demokrat Halkçı Parti, 1991 seçimlerinde 1 Anavatan Partisi, 5 Doğru Yol Partisi, 1 Refah Partisi, 1995 seçimlerinde 2 Anavatan Partisi, 1 Doğru Yol Partisi, 3 Fazilet Partisi, 2 Milletçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne milletvekili gönderdi.
Kocaeli 2 Eylül 1993’te çıkarılan 504 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Büyükşehir ünvanı kazandı. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.
Türkiye’de 1950’li yıllarda başlayan şehirleşme faaliyetleri özellikle büyükşehirlerde nüfusun yığılması sonucunu doğurmuştur. Mannesman, Sümerbank Boru Endüstrisi, T.A.Ş., Türk Pirelli Lastikleri, Goodyear Lstikleri, Çelik Halat, Kordsa Global, Endüstriyel İplik ve Kord Bezi Birisa, Bridgestone Sabancı Lastik gibi fabrikalar 1960-1990 yılları arasında Kocaeli’de açılmış ve halen faaliyet yürütmektedir. Fabrikalar iş olanaklarını artırarak bölge nüfusunun istihdamında ve bölgeye olan göçlerde büyük paya sahiptir. 1960-2000 yılları arasında Kocaeli nüfusu sürekli artmış 1990 kadar nufüs artış hızı %30’un üzerinde seyretmiştir. 17 Ağustos 1999 depreminde meydana gelen vefatlar ve başka bölgelere yapılan göçler neticesinde nüfus artış hızı düşmüş ancak sonraki yıllarda tekrar nüfus artmıştır. TUİK’in 2021 verilerine göre Kocaeli Nüfusu 1.997.258 kişidir.
1970’li yıllarda birçok kentin planlaması için İller Bankası yarışma açmış ve yarışmalara esas teşkil eden analitik etütler hazırlamıştır. Bu analitik etütler kentler için hazırlanan en kapsamlı ve detaylı araştırmalar olmuştur. Dr. Polat Sökmen Kocaeli Kent Planı ile bu yarışmaya katılmıştır.
Polat Sökmen’in hazırladığı 1/20000, 1/5000 ve 1/1000 İzmit İmar Planları, İller Bankası’nın açtığı yarışma sonucu 1972-1984 yılları arasında elde edilmiştir. Sökmen, genel olarak sanayi yerleşimi konusunda, imar planının sanayinin tecavüzüne karşı bir savunma planı olma zorunluluğunun “metropoliten merkez İstanbul’un yükünü hafifletmek için sanayi barajı olarak seçilmiş bulunan İzmit çevresinin benzeri az bulunan doğal güzelliğinin de gereği” olduğunu ifade etmektedir. Körfez’in kuzeyinde Tütünçiftlik sahili, güney kesiminde ise Değirmendere-Karamürsel arasındaki sahilin, yalnız kent çevresine değil bütün bölgeye hizmet edecek rekreasyon alanları olarak düzenlenmesi öngörülmüştür. Oysa bugüne bakıldığında Körfez’in kuzeyi zaten sanayiye teslim edilmişken, 1990’larda Körfez’in güneyindeki Yeniköy merası da sanayi alanına dönüştürülmüştür. İhsaniye’deki SEKA Fidanlığı’nın Ford’a verilmesi bu sürecin bir parçası olmuştur. Sökmen’in “İzmit ve çevresinin imar planı, sanayinin tecavüzüne karşı bir savunma planı olmak zorundadır” cümlesi durumu net ortaya koyan bir tespittir. Sökmen’in ifadesiyle “sanayiye karşı değil, sanayiye rağmen yürütülecek mücadele” gerçekleşememiştir. 1990’lı yıllardan itibaren sahil kesiminde kısmi rekreasyon alanı düzenlemeleri yapılmıştır. Ancak Sökmen’in planlarında önerilen kıyı düzenlemesi boyutunda bir düzenleme gerçekleştirilememiştir. Kentin sahil kesiminden geçen karayolu ve demiryolu kent için halen çözümlenmemiş bir konudur. Her ikisi de kentin sahile ulaşmasını engellemektedir. Kara yolunun artan yoğunluğuna yol şeritlerinin artırılmasıyla çözüm aranmaktadır.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1963-1967) bölge planlamasının, kalkınmanın bölgeler arası dengesizlikleri önleyici yönde olmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Bu çerçevede hazırlanan Doğu Marmara Bölgesi planlama çalışmalarının amacı gelişme merkezleri tespit ederek İstanbul’un yükünü hafifletmek, sanayiyi İzmit ve çevresine yüklemek olmuştur. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1968-1972) şehirleşme kavramına geniş yer verilmiş ve Birinci Kalkınma Planı’ndaki tedbirli tutum şehirleşme lehine değişmiştir. Şehirleşme desteklenmekte, şehirleşmenin bir şartı olan sanayileşme dengeli bir bölgesel kalkınma için ana şart kabul edilmektedir. Büyük şehirlerin gelişmesiyle ülkenin kalkınması sağlanacağı yaklaşımı Birinci Beş Yıllık Plan’da olmayan, İkinci Beş Yıllık Plan’da getirilen bir yaklaşımdır. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1973) kalkınmanın ancak sanayileşme ile gerçekleştirilebileceği yinelenmektedir. Sanayiyi zorunlu kılan bir unsur da Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılma kararlılığıdır.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1979-1983) fiziki planlamanın yatırımlara engel olduğu görüşünden vazgeçilmiş, yatırımların yer seçiminde nazım plana uyumunun sağlanması istenmiştir. Doğal ve tarihi çevrenin korunması; kentleşme sorunlarında bütüncül yaklaşım; kıyı kesimleri, büyük kentlerin yakın çevresi, gelişme aksları gibi rekabetin yükseldiği alanlarda kent üstü ölçeklerde arazi kullanma planlarının yapılması öngörülen çözümlerdir. “Bölgesel Planlama” kavramı yerine “Bölgesel Gelişme ve Yerleşme” kavramına yer verilmiş ve bu kavram bölgelerarası denge sorunlarının çözülmesi anlamında kullanılmıştır. Sanayinin ülkede dağılımı ve sanayi yer seçimi kararları hakkında Devlet Planlama Teşkilatı görevlendirilmiştir. Bölge planlaması için Devlet Planlama Teşkilatı’na yetki veren bu karar dayanaksız olmuş ve bölge planlarının uygulanamaması sonucunu doğurmuştur. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre sağlığının, tarihsel ve doğal zenginliklerin korunması önemsenmektedir. Çevre sağlığına veya tarihsel ve doğal zenginliklere zarar verici biçimde gerçekleşmiş yerleşmelerin veya sanayi kuruluşlarının konumlarında veya teknolojilerde bu açıdan gerekli değişiklikler bir plan içinde aşamalı olarak yapılması istenmektedir. Özellikle İzmit Körfezi’nin çevre sorunlarına değinilmiş, uluslararası iş birliği ile yeni düzenlemelere yönelik çalışmalar yapılması gerekli görülmüştür.
Kocaeli kent imar uygulamaları planlamalara uygun bir şekilde gerçekleşmemiştir. Eski tarihi doku şehir merkezinde olduğundan yeni bir merkez oluşturulamadığından korunamamış ancak Kozluk Mahallesi’nde yer alan Kapanca Sokak restore edilerek muhafaza altına alınmıştır. Kocaeli hızla sanayi kentine dönüştüğünden sahil ve turizm kenti olma özelliğini sürdürememiştir. Türkiye ancak 4. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kentlerin doğal ve tarihi dokusunu koruma noktasına gelmiş Kocaeli gibi hızla sanayileşen ve kontrolsüz bir şekilde nüfusu artan şehirlerde bu alınan karar gecikmiş bir karar olmuştur. Şehir sanayi için sanayiye rağmen kendini koruyamamış sanayi için adeta kendini feda etmiştir.
Kocaeli’de Sanayi Odası’na bağlı 1.300 sanayi kuruluşu faaliyet göstermektedir. Bu sanayi kuruluşları ağırlıklı olarak Gebze, İzmit ve Körfez ilçelerine toplanmıştır. Türkiye’nin en büyük 100 sanayi kuruluşunun 18’i Kocaeli’de bulunmaktadır. Tübraş, Hyundai, Assan, Fort Otosan, Honda, Pirelli, Goodyear, Pakmaya, Aygaz, Kordsa, Nuh Çimento, Marshall, gibi büyük sanayi devlerinin yer alması Kocaeli’de kent nüfusunun artışındaki önemli etkenlerden biridir. Kocaeli’nin imalat sanayi açısından ülke içindeki ve dış ticaretteki payı yüzde 13’tür. Kocaeli’de petrol ürünleri ve petrokimya, kimya, metal, gıda, ilaç, gübre, boya ve tersane, kâğıt ve lastik başlıca sanayi kolları durumundadır. Bugün bünyesinde 14 Organize Sanayi Bölgesini barındırmaktadır ve Türk sanayine öncülük etmektedir.
Türkiye’deki iç göç sürecine bakıldığında, ülkenin 1950’lerden itibaren ulusal düzeyde göç olgusuyla tanışmaya başladığını söylemek mümkündür. TÜİK Genel Nüfus Sayımları ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerini derleyen Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA)’nın (2013) raporuna göre; 1927 yılından 2012 yılına dek, ciddi oranda seyreden bir kent kır nüfus değişimi görülmektedir. 1950 yılından itibaren, kırsal nüfus oranı düşüş eğilimine, kentsel nüfus oranı da yükseliş eğilimine girmiştir. 1980 sonrası yıllarda, kent nüfusu kır nüfusunun üzerinde seyretmeye başlamıştır. 2012 yılına gelindiğinde kırsal nüfus %23 iken, kent nüfusu %77’ye ulaşmıştır. 2015 ise, fark çok daha fazla büyümüş, kentlerdeki nüfus %91,8’e yükselmiştir.
1960’lı yıllarda başlayan sanayileşmeye paralel olarak yaşanan göç olayının bir sonucu olarak kaçak yapılaşma Kocaeli’de de kendini göstermiştir. Kente gelen nüfus ilk aşamada İzmit merkez ilçede hazine arsalarına ve kentin kuzeyindeki çok eğimli alanlara gecekondular yaparak yerleşmişlerdir. Ancak, İzmit’in topografik yapısı nedeniyle yerleşime elverişli kentsel alanların son derece sınırlı olması sebebiyle; gecekondu stoku ve gelişmesi diğer illere oranla düşüktür. İl genelinde yoğun olarak gecekondulaşma Gebze ve Dilovası’nda görülmektedir. 1976 yılında çıkarılan yasa ile hazine ve belediye arsaları üzerine yapılmış gecekondulara tapu verilmesi öngörülmüştür. İzmit merkez ilçede kaçak yapılaşmanın yoğun olarak görüldüğü bölgeler Bekirdere, Mehmet Ali Paşa, Cedit, Yenidoğan, Kuruçeşme, Topçular ve Gültepe mahalleleridir. 4608 Sayılı Kanun ile Bayındırlık Bakanlığı tarafından verilen yetki kapsamında Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nce incelemeler yapılmış, Sakarya, Kocaeli ve Düzce illerinde tespit edilen uygun alanlarda “Gecekondu Önleme Bölgeleri” oluşturulması için adı geçen il valilikleri ile yazışmalar yapılmıştır. Böylece Kocaeli ilinde Kuzeydoğu Afetzede Konut Yerleşim Alanı içerisindeki uygun alanlarda “Gecekondu Önleme Bölgeleri” oluşturularak çalışmalara başlanmıştır.
Şehrin doğusundaki bataklıkların kurutulması sonucu bölge imara açılmış ve şehrin yaşadığı konut sıkıntısına çare olması için toplu konut yapımına karar verilmiştir. Emlak Bankası ve Toplu Konut İdaresi ortaklığı ile inşa edilen Yahya Kaptan mahallesinde Yenişehir Yahya Kaptan Konutları 5368 adettir. Bu konutlar 2 ve 3 odalı farklı plan tipleriyle üretilmiştir. 1987-88 döneminde inşaatına başlanan, son dönem satışları 1995 yılında gerçekleştirilmiş olan konutların tamamı bitmiş ve oturulur durumdadır. İnşaatlar, beş ayrı müteahhit firma tarafından prefabrikasyon sistem ile yapılmıştır. 183 adet sekiz ayrı blok tipinden oluşmaktadır ve 4, 5, 7, 8 kattan oluşan farklı yükseklikte konutlardır. Toplu Konut İdaresi, Habitat II zirvesinde Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planında belirttiği gibi bu örnekte toplu konut fonunu etkili şekilde kullanarak büyük sayılarda konut arzını gerçekleştirmiş ve kurumsallaştırmıştır. Yahya Kaptan 1999 depreminden etkilenmeden ayakta kalan bölgelerden birisidir. Bu durum Yahya Kaptan semtine karşı ilginin artışında etkili olmuştur.
17 Ağustos 1999’ da saat 03:02’de gerçekleşen, Gölcük merkezli Richter ölçeğine göre 7,5 büyüklüğündeki deprem, Kocaeli ve çevre şehirlerde büyük çapta can ve mal kaybına yol açtı. Resmi raporlara göre, 17.480 kişi öldü, 23.781 insan yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 kişi öldü, 100.000’e yakın kişi ağır ya da hafif şekilde yaralandı.
16.000.000 insanın deprem nedeniyle doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiği tahmin edilmektedir. 17 Ağustos depremi büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği, sebep olduğu maddi kayıplar açısından Türkiye’nin son yüzyılının en büyük afetlerinden birisidir. Marmara depreminin toplam ekonomik maliyeti, TÜSİAD’a göre 17 milyar dolar, DPT’ye göre 15-19 milyar dolar, Dünya Bankası’na göre 12-17 milyar dolardır. Maddi zarar ise, TÜSİAD’a göre GSYİH’ ın % 9’ u, DPT’ye göre %8-10’u, Dünya Bankası’na göre ise %6, 3-9 oranı arasında oldu. Depremin yıkıcı etkisinin başlıca nedenlerini, artan nüfus yoğunluğu, sanayileşme ve yoğun kentleşme olarak sıralayabiliriz. Bölgedeki illerin, ülke nüfusunun yaklaşık %23’ünü barındırması, ulusal gelirin %34’ünün burada üretilmesi, can ve mal kayıplarının fazla olmasının nedenleridir.
17 Ağustos depreminden sonra en önemli sıkıntı barınma konusunda yaşanmıştır. Bilindiği üzere büyük depremin ardından Kocaeli ili bazında yıkılmış ya da ağır hasarlı 5809, orta hasarlı 5466, hafif hasarlı 7852 adet bina bulunmakta, il merkezi İzmit’te yıkılmış ya da ağır hasarlı 4921, orta hasarlı 4083, hafif hasarlı 6089 adet bina bulunmaktadır. Sırasıyla deprem sonrası ortaya çıkan barınma ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış bulunan barınma mekânlarının kullanıcı ihtiyaçları ve planlama açısından incelenerek karşılaştırılması sonucunda, elde edilen verilerin bir deprem bölgesi olan ülkemizde ileride karşılaşılacak benzer durumlar için bir yön belirleyici olması mümkündür. Bu amaçla sırasıyla bu konut mekânlarının incelenmesi doğru olacaktır. Deprem sonrası bölgede ortaya çıkan barınma ihtiyacı çadır kentler, prefabrik konutlar ve kalıcı konut yerleşimleri ile çözümlenmeye çalışılmıştır
Deprem sonrasında Yahya Kaptan sınırları içinde kalan arazide iki katlı müstakil evler yapılmıştır. Yahya Kaptan toplu konutları çevresinde, Şirintepe mevkiinde ve Bahçecik kırsal kesiminde olduğu gibi birçok bölgede iki katlı müstakil evlerin yapımı artmış ve gelir yüzeyi yüksek kesim tarafından tercih edilmiştir. Deprem sonrası Üniversite kampüsünün 2004 yılından itibaren Umuttepe’ye taşınması şehrin kuzey istikametine doğru genişlemesi ile sonuçlanmıştır. Umuttepe ile Bağçeşme arasında kalan bölgede iki katlı müstakil villalar ve yeni rezidanslar yapılmıştır. Özellikle santral yolunun 2008 yılında açılışı sonrası Bağçeşme bölgesi şehrin yeni gözde mekanlarından biri haline getirmiştir. Yahya Kaptan düzenli yerleşimi, kolay ulaşımı, Arasta Park alışveriş merkezi, semt pazarı, Kocaeli Şehir Tiyatroları’nın semt içinde yer alması gibi sebeplerden şehrin cazibe merkezi konumundadır. D-100 üzerinde yapılan Sembol alışveriş merkezi Yahya Kaptan’ın cazibesini artırmıştır. Yahya Kaptan’dan başlayıp Köseköy’e kadar uzanan yürüyüş yolu ve Yahya Kaptan sitelerinin bahçeli olması Yahya Kaptan’ın tercih edilmesinin bir başka nedenidir.
Kocaeli Üniversitesi’nin sürekli büyüyen bir potansiyele sahip olması, artan öğrenci sayısıyla birlikte konut ihtiyacının da artmasına neden olmuştur. Bir yandan sanayi bir yandan üniversite ilde ekonominin canlanmasına katkı sağlamaktadır. Buna bağlı olarak pek çok iş kolu faaliyete geçmekte ve giyimden, konuta kadar farklı sektörler arz-talep dengesine göre ortaya çıkan değişime ayak uydurmaya çalışmaktadırlar. Rezidans, bahçeli müstakil villa, dubleks apartman, tek daire 3+1, stüdyo tipi veya 1+1 vb. gibi konut çeşitleri bu değişimin bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.
1990 sonrası dönemde sanayi, kalkınma kadar doğanın, tarihsel dokunun ve çevrenin korunması dünya ile paralel bir şekilde Türkiye’de de önemsenmeye başlanmıştır. Ancak bu farkına varış 2000 sonrası özellikle 2010 sonrası projelerin hayata geçirilmesi ile meyvelerini vermeye başlamıştır. Kent dönüşüm projeleri, yeşil alanlar, doğaya uyumlu mutlu ve akıllı şehir kavramları tartışılır olmuştur. Kocaeli tarih boyunca hem tabiatın cömertliği hem de aynı tabiatın felaketlerine maruz kalmıştır.
KAYNAKÇA
http://kocaeli.gov.tr/ilimizde-gorev-yapmis-valiler; Ali Arslan, Sadettin Öztürk, “Yerel Seçim Sonuçları Temelinde Dünden Bugüne Kocaeli, ” Karamürsel Alp ve Kocaeli Sempozyumu Bildiriler, Editör Haluk Selvi, Bilal Çelik, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Kocaeli 2016; s1963-1981; Figen Avdan, Cumhuriyet Dönemi Kentleşme Sürecinde Planlama Deneyimi: 1930-1980 İzmit Planları, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli 2009; Kocaeli Açıkhava Müzesi, Editör, Tahir Büyükakın, Kocaeli Büyükşehir Yayınları, Kocaeli 2008, S .21, Şennur Kaya , 1923-1960 “Yılları Arasında İzmit’te İnşaa Edilen Yapılar Ve Kentin Gelişimine Katkıları” Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildiriler, Editör Haluk Selvi, Bilal Çelik, Kocaeli 2015, s 1681-1960, Kocaeli Açıkhava Müzesi, Editör, Tahir Büyükakın, Kocaeli Büyükşehir Yayınları, Kocaeli 2008, S. 21; Zafer Yapıcı, Sanayi Konut İlişkileri Üzerinde Bir Araştırma, İzmit Örneği , İstanbul Teknik Üniversitesi Fen-Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1995, S. 80; Deniz Demirarslan, “Türkiye’de Kentsel Yerleşim Konut Gelişimi Geçmişten Günümüze İzmit Örneği”, Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 5, Sayı 20, 2018, s. 112-120; Emre Yıldız, Türkiye’de Kentsel Dönüşüm: Kocaeli Örneğinde Sosyo Mekansal Bir Analiz, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2017 Bilecik,S. 48. ; Halis Saygı, Kent İçi Endüstriyel Alanların Dönüşümüne Bir Model :İzmit Seka Park, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008.
Funda SELÇUK ŞİRİN, İbrahim ŞİRİN