KAZIKLI KERVANSARAYI

Madde no:869

Gölcük Hacı Hamza Bin İvaz Kervansarayı

Gölcük Kazıklı Kervansarayı, Gölcük Belediyesi ve Kocaeli Üniversitesi iş birliğinde ödül almış bir projeyle, yörede yaşayan insanların sosyal yaşamına gireli 5 yıl kadar olmuştur. Bu kervansaray, Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1555 yılında (bugünkü adıyla) Şirinköy Mahallesi’nde Hacı Hamza Bin İvaz tarafından yaptırılmıştır. Ahşap örtülü yapılan kervansaray, Osmanlı’nın en önemli ticari güzergâhı, İpekyolu üzerinde bulunmaktaydı. İstanbul’dan yola çıkan kervan ve hacıların önemli bir menzili de olan kervansaray, ayrıca Osmanlı ordusunun sefere çıktığı zaman konakladığı yerler arasındaydı. Kazıklı Kervansarayı da adını aldığı köyle aynı kaderi yaşamaya mahkûm oldu. 1766 yılında yaşanan deprem felaketinin ardından, giderek önem kaybetmeye başladı. Yaşanan doğal olaylar, insanların bilinçsizce davranışları nedeniyle zamanla tahrip oldu ve kullanılamaz hâle geldi. Yapı bir menzil kervansarayı olmakla beraber belli nedenlerden ötürü bir sahil kervansarayı olarak da kabul edilmelidir. Marmara kıyılarından ve Ege Denizi’nden buraya deniz yoluyla da ticari mallar geliyor ve bu uğrak noktası sonrasında, Anadolu içlerine doğru yola devam ediliyor olmalıdır. Geçen zaman içerisinde tahrip olan Kazıklı Kervansarayı’nı olumsuz koşullardan kurtarıp korumak ve kamu yararına yeniden kullanılmasını sağlamak amacı ile Gölcük Belediyesi tarafından restorasyon ve iç ek yapı projesi hazırlatılmıştır. Bu projeye göre, yapının özgün duvarları restore edilmiş, duvarlardan 2,5 m içeride ek bir kültür yapısı tasarlanarak, 343 kişilik oturma birimi olan çok amaçlı salon, yapının tarihi duvarına bakan yarı açık fuaye alanı oluşturularak Nisan 2010 itibari ile proje tamamlanmıştır.

Başarıyla uygulanan bu proje farklı kurumlardan 3 ayrı ödül kazanmıştır.

Kocaeli Üniversitesi Prof. Dr. Baki KomsuoğluSanat Teşvik Ödülü (2010), XII. Ulusal Mimarlık Yapı Dalı Koruma Yaşatma Ödülü (2010), Marmara Belediyeler Birliği Sosyal ve Kültürel Projeler Dalında Birincilik Ödülü (2010).

Yapının kitabesi yoktur ama seyyahların notları bu konularda muğlak olan noktaları olabildiğince aydınlatmaktadır. Kazıklı Kervansarayı’nı gören, burada konaklayan seyyahların notları, Onur Kamiloğlu tarafından derlenip, değerlendirilmiş ve KAYNAKÇAda yer verdiğimiz yüksek lisans tezi ve kervansarayın adını taşıyan bir makalede okur ve araştırmacıların istifadesine sunulmuştur.

Kervansarayın yer aldığı Kazıklı, bundan yaklaşık 245 yıl önce bugünkü Gölcük ilçesinde kurulmuş olan Kocaeli’nin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Günümüze kadar ulaşmış olan Osmanlı arşivlerinde ve tarih kitaplarında ismi Karye-i Eflakunlu, Karye-i Kazuklu ve Eflakanlı şeklinde geçen köy, 17. yüzyılın sonlarından itibaren Kazıklı olarak anılmaya başlanır. Aslında Kazıklı, Oğuzlar’ın Afşar boyuna ait bir kolun adıdır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Rumelihisarı muhafızlarına tımar olarak verilmiştir. 5 değirmeni bulunan, buğday, arpa yulaf, darı, burçak, kuru soğan yetiştiriciliğinin yapıldığı, bal üretiminin yüksek olduğu bu köy, ekonomik anlamda diğer köylere göre oldukça gelişmiş bir köydür. Yapının bulunduğu çevre Saraylı’ya bağlı bir mahalle iken 1958 yılında köy statüsü kazanmış, daha sonra Şirinköy ismini alarak Gölcük ilçesine bağlanmıştır.

16. yüzyılın ortalarında inşa edilen kervansarayın isimlendirilmesinde seyahatnameler, haritalar ve minyatürlerde Kazıklu Derbendi (Karyesi) olarak bahsi geçen mevkiinin adından yola çıkılarak hareket edilmelidir. Kazıklı Kervansarayı yapısının banisi olan ve muhasebe-i vilayet-i Anadolu defterinde Hacı Hamza bin İvaz adına vakıf kaydına rastladığımız kervansarayın adının “Kazıklı Hacı Hamza Bin İvaz Kervansarayı” olarak isimlendirilmesi uygun olacaktır. Kervansarayın banisine ilişkin en önemli belge ise muhasebe-i vilayet-i Anadolu defteridir. Defterin 767. sayfasında yer alan kayıttan Kazıklı Kervansarayı’nın Hacı Hamza bin İvaz vakfı tarafından bir köprü ile birlikte yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Kazıklı Derbendi adıyla ulaştığımız en eski kaynak Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferini anlatan Haydar Çelebi Ruznamesi’dir (1514-1518). Eserde Edirne’den Şah İsmail’e karşı savaşmak üzere yola çıkılmasından ve yol üzerindeki menzillerden söz edilmekte, Kazıklı Karyesi’ne Çaldıran Seferi esnasında, 29 Nisan’da Kazıklı Derbendi yakınında konaklandığı belirtilmektedir. Ruznamede Kazıklı adı geçmesine rağmen kervansaraydan söz edilmez. Aynı şekilde dönemin en önemli eserlerinden Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Kazıklı Kervansarayı’na ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Matrakçı Nasuh’un Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapmış olduğu, Irak seferinin (1534) gezi notlarının yer aldığı ve ziyaret edilen menzillerin, önemli yerlerin minyatürlerini çizdiği Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn Seyahatnamesi’nde bir adet dikilitaş, sonrasında ilerleyen bir yol ve Kazıklu Karyesi’nden söz edilmektedir. Yapının tarihlendirmesinde katkısı bulunan ve taramalarımızda ulaşabildiğimiz tek görsel olan bu eser Kazıklı Karyesi’ne ait bir minyatürü barındırması açısından oldukça önemlidir. 1534 yılında Matrakçı Nasuh’un eserinde Kazıklu Derbendi’nde herhangi bir kervansaraydan söz etmemesi, çiziminde buna yer vermemesi ve ordunun ihtiyaçlarını gidermek için çadırlarıyla birlikte dikilitaş önünde konuşlandığını belirtmesi, kervansarayın bu dönemde ayakta olmadığını ancak Kazıklu Derbendi’nin o dönemde önemli bir menzil olarak kullanıldığını göstermesi açısından belirleyicidir.

Kervansaray tarihlendirilmesine ilişkin ulaşabildiğimiz en erken tarihli belge ise 1555 yılında İstanbul üzerinden Anadolu’ya seyahate çıkan Dernschwam’ın seyahatnamesidir. Dernschwam eserinde İzmit’te bir gece konakladıktan sonra yolculuğuna devam ettiğini, 13 Mart 1555’te bir gece Kazıklı Kervansarayı’nda konakladığını belirtmektedir. Dernschwam’ın seyahatnamesinde Kazıklı yerleşimine ve kervansaraya ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

|V. Murad’ın Bağdat seferi menzilnamesi (1638), Kazıklı Kervansarayı’nın, ordunun doğu sefer güzergâhı üzerindeki menzillerinden olduğunu kanıtlaması açısından önemli bir belgedir: Eserde Murad’ın Menzil-i Kazıklı, der yevmü’l-hamis İznikmid’den (İzmit) bu menzile varınca iki buçuk saatlik mesafedür. Mahall-i nüzulü ve tariki tenkdür. Hatta askerin ekseri konmadı ve Dikilitaş’a çekildiler. Menzil yanında bir azim harab han vardır. Eserde kervansaraydan “Harap Han” olarak söz edilmesi yapının yüz yıllık bir süre boyunca bakım görmediğini anlatır gibidir.

Rıza Bozkurt Osmanlı İmparatorluğu’nda Kollar, Ulak ve İaşe Menzilleri” adlı eserinde Osmanlı ordusunun 18. yüzyılda muharebe alanlarına nasıl bir güzergâhla gittiği, haberleşmenin bu esnada nasıl sağlandığı ve ordunun yollarda gıda ihtiyacını nasıl giderdiğinden bahsetmektedir. Osmanlı orduları özellikle 18. yüzyılda muharebe alanlarına gitmek için bu yolları kullanmıştır. Çeşitli tablolarla ortaya koyulan çalışmadan hareketle bu menzil yolları üzerinde Kazıklı Kervansarayı’nın yeri daha net anlaşılmaktadır. Bozkurt eserinde 6 ana kola ayırdığı Anadolu’ yollarının 4. kolu olan ve Kazıklı Kervansarayı’nın da üzerinde bulunduğu İstanbul-Yalova-Bursa-İzmir istikametine Anadolu sağ kolu adını vermektedir. Açıklamadan, Kazıklı menzilinin İzmit’ten Bursa ve İzmir yönüne uzanan güzergahın askeri ve ticari yönden önemli bir parçası olduğu anlaşılır.

Kazıklı Hacı Hamza Bin İvaz Kervansarayı doğu-batı doğrultulu 75 m x 20 m ölçülerinde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Güneyde yer alan giriş kısmının doğusunda ve batısında simetrik ölçülerde (5 m x 4,5 m) 2 adet hacim bulunmaktadır. Bilindiği üzere kervansaraylar ve hanlar, içerisinde malların saklandığı ve ticaretin döndüğü yapılardı. Bu yapılarda güvenlik, hırsızlığa önlem olarak had safhada olmak zorundaydı. Giriş kısmının her 2 yanındaki hacimler giriş çıkış kontrollerinin yapıldığı muhafız odaları olarak kullanılan birimlerdir. Güney cephesindeki duvar yüksekliği bugünkü durumuyla çok fazla değişiklik göstermektedir. Dış yüzün ayakta kalan kısımlarında dönemin karakteristik özelliğini vurgulayan kirpi saçaklar göze çarpmaktadır. Güney cephesinin iç kısmında ise 4 adet niş görülmektedir. Kervansarayın 20 metre uzunluğundaki kısa kenarlarından bir tanesi olan batı cephesinde 2 adet mazgal pencere boşluğu görülmektedir. Bu kısımdaki duvar kalıntısının yüksekliği de diğer cepheler gibi farklılık göstermektedir. Taş örgüsü batı cephesinde de göze çarpmaktadır ancak başka herhangi bir süsleme unsuru bulunmamaktadır. 75 metre uzunluğundaki kuzey cephesi duvarı da diğer cepheler gibi farklı yüksekliklere sahiptir. Cephenin üst kısmı sağlam olmadığından pencere açıklıkları bulunmamaktadır. Kuzey cephenin iç yüzünde 10 adet niş görülmektedir. 20 metre uzunluğunda olan doğu cephesi duvarının yüksekliği de diğer cepheler gibi farklılık göstermektedir. Duvarda herhangi bir süsleme öğesi ve pencere açıklığı yoktur.

Gölcük Kazıklı Kervansarayı’nın hâlen yerinde korunan beden duvarlarında görülebilen açıklıklar mazgal pencereli olduğunu göstermektedir. Bu yapının tanımlanmasına katkısı olan Enez Kervansarayı’nda ise Gönül Cantay’ın da belirttiği üzere, iç aydınlatmasının alt katta yuvarlak tuğla kemerli, üstte ise tuğla söveli dikdörtgen pencerelerden sağlandığına ve yapının iki katlı olduğuna işaret eder. Enez’de olduğu gibi burada da kemerli geçişlerle birbirine bağlanan bölümler olmalıdır. Osmanlı kervansaraylarını oluşturan esaslar arasında önde gelen özellikler olarak belirtilen kare revaklı avlu ve odacıklar her iki yapıda da yoktur. Bu durum iki yapınında sahilde yer almasıyla ilgili olabilir.

Türk-İslam mimarisinde, kervansaray yapıları devamlılık gösteren bir gelişmeyi sürdürür. Gönül Cantay, “Kervansarayların plan gelişmesini incelemek için ta Karahanlılardan başlayarak ribatların ne olduğunu araştırmak gerekir. Bu yüzyıllarda ribatlar, Müslümanlığı kabul etmiş Türklerin cihat için hazır kuvvet bulundurdukları sınır kışlaları ve tabyaları fonksiyonuna sahiptir. Tahkim edilmiş çevre duvarı içinde çeşitli yapılar ve askeri birliği barındırmaktaydılar. Böylece Gazneliler, Karahanlılar ve Büyük Selçuklulardan kalan ribatları, kervansaray fonksiyonu yanında, savunma sisteminin en kuvvetli yapıları olarak görüyoruz.”demektedir.

Osmanlı döneminde menzil hanları ve kervansaray kavramlarının işlevleri farklı olsa da birbirinden ayrı tutulmamış hatta kitabelerinde ribat ismini de görmek mümkün olmuştur. Oysa şehir hanları (borsa ve ticari faaliyetlerin birlikte görüldüğü) ve menzil hanları (ticari faaliyetlerin görüldüğü) farklı işlevlere sahiptir. Şehir hanları faaliyetlerinin türüne göre (Koza han, İpek han) adlar alır.

Karadeniz’deki Burgaz şehrinden, güneye giden ticaret yolu, yukarı Meriç vadisine vardıktan sonra, ya karayolundan ya da Meriç Nehri ile Enez’de, Ege Denizi’ne ulaşır. Bu yol: Karadeniz, İstanbul Boğazı, Marmara ve Çanakkale’den dolaşan, deniz yolundan çok daha kısadır. Ayrıca, Karadeniz ile Ege Denizi arasında, ticari yönden, daha emin bir bağlantı olmaktadır. Gümrük adıyla bilinen yerdeki Enez sahil kervansarayı Osmanlı devrinde yoğunlaşan ticari hayatın değişim merkezi olarak inşa edilmiştir. Devrin bütün özelliklerini taşıyan bu yapı, 16’ncı yüzyıl Osmanlı mimarisine ait sahil kervansarayları içinde önemli bir yere sahiptir.

Enez’deki yapıya ait herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Kıyıya dik olarak, uzun dikdörtgen şeklindeki plan konumu ile kervansaray mimarisinde tek örnektir. Dik konumu, denizden gelecek saldırılara karşı korunmasını sağlamak için düşünülmüştür. Dar cephesi, dıştan dışa 10,60 m uzun cephesi ise, 106,75 m ölçüsündedir. Yapı bugün, uzaktan ince uzun bir siluet olarak görünür fakat yaklaştıkça hacim olarak belirir. Dış görünüşüyle de cepheleriyle de tam bir mimari bütünlüğü sahip olan yapı, iki katlı ve çift meyilli ahşap örtülü çatıya sahip olarak düşünülmektedir. Yapının tümünde, kesme ve moloz taş ile tuğla hatıllar kullanılmıştır.

Kabaca her ikisi de 16. yüzyıla ait görülen Gölcük Kazıklı Kervansarayı ve Enez Kervansarayı arasında garip bir zıtlık var. Sanat tarihi literatürüne Gönül Cantay’ın çalışmalarıyla çok önceden girmiş olan Enez Kervansarayı alışılmış virane görüntüsünü hâlen korurken, ödüllü restorasyon projesiyle 2010 yılında gündeme çıkan Gölcük Kazıklı Kervansarayı’nın bugünkü durumu bu garip zıtlığın esas noktasını oluşturur. Oysa bu zıtlık dışında her iki yapının da benzer yanları vardır.

Bugün denizden içeride kalmış olmalarına rağmen her iki yapıyı da sahil kervansarayı olarak nitelemek mümkündür.

Bugün Gölcük Kazıklı Kervansarayı denize paralel, Enez Kervansarayı ise denize dik olarak konumlanmış durumdadır. Bu bir farklılık gibi görünse de sahil kıyı bandının zaman içinde değişikliğe uğramış olması olağan görülebilir.

Plan açısından bakarsak her iki yapı da uzun dikdörtgen bir plan gösterirken ölçüleri birbirinden çok farklı değildir.

İki yapının etrafı da bugün konut gruplarıyla çevrilidir. Ancak Enez’in konum özelliklerini düşündüğümüzde buradaki yapılaşma ikinci konut karakteri de taşımaktadır. Belki aynı durum Gölcük için de düşünülebilir ama bölge, Enez’e göre daha kalıcı bir yerleşim karakteri gösterir.

Bu son benzerlik bize başlangıçta sözünü ettiğimiz garip zıtlığın nedenide açıklar gibidir. Enez, Cumhuriyet yılları boyunca Edirne’nin sakin bir sayfiye yeri olarak ağır ağır gelişirken Bursa-İzmit karayolunun önemli bir geçiş noktasını oluşturan Gölcük için böylesi yavaş bir gelişme söz konusu olmamış, aksine bölge hızlı bir yapılaşma ve şehirleşme sürecine girmiştir. Öyle ki Gölcük Kazıklı Kervansarayı için düşünülen ve hayata geçirilen kültür merkezi olma işlevini Enez Kervansarayı için bugün için dahi düşünebilmek zordur.

Trakya’da ahşap konstrüksiyonlu bölümlenen hanların varlığını bazı KAYNAKLARdan öğrenmek mümkündür. Evliya Çelebi’nin yazdığı, İnecik’teki Kara Piri Mehmet Paşa’nın vakfı olan kervansarayın böyle ahşap konstrüksiyonla bölümlendiği düşünülebilir. Trakya ve Marmara yöresinde inşa edilmiş ahşap örtü sistemine sahip Osmanlı kervansarayları, Edirne Ayşekadın (Ekmekçioğlu Ahmet Paşa), Silivri’deki Piri Mehmet Paşa, Büyükçekmece Kanuni S.Süleyman kervansarayları ile Anadolu’da Çardak’taki Yakup Bey Kervansarayı ve Bilecik Vezir Hanı böyle ahşap konstrüksiyonlu örtü sistemine sahip örneklerin çokluğuna işaret etmektedir.”

Gönül Cantay, “Enez’de, Gümrük adıyla bilinen yerdeki bu sahil kervansarayının, Osmanlı döneminde yoğunlaşan ticari hayatın değişim merkezi olarak, 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinde inşa edilmiş diğer kervansaraylar içinde önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan bir örnektir” der. Gölcük Kazıklı Kervansarayı da belirtmeye çalıştığımız benzer-benzemez özellikleri ile bize göre aynı öneme sahip bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal yaşamın yoğun olduğu bir bölgede, görece Enez’deki kervansaraydan daha kötü durumda olan beden duvarları, yapılan restorasyon projesiyle bir yandan yöre halkını buraya çekerken diğer yandan ecdat yadigârı bir yapıyı da vitrine çıkarmaktadır.

KAYNAKÇA

Yılmaz Büktel, ler3/184.pdf Gönül Güreşsever, “Anadolu’da Osmanlı Devri Kervansaraylarının Gelişmesi” İ.Ü.E.F. Doktora Tezi (Basılmamış), İstanbul 1974 Hans Dernschwann, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, (çev. Y. Önen), Ankara, Kül. Bak, 1987.Gönül Güreşsever (Cantay), “Enez’de Bir Sahil Kervansarayı”, Vakıflar Dergisi XVI, Ankara 1982, s. 121-129 Gönül. Güreşsever (Cantay),“Türkiye’de Osmanlı Devri Kervansaray Yapıları Tipolojisi”IX.” Türk Tarih Kongresinden ayrı basım, Ankara 1989, s. 1381-1390, levha 387390; Onur Kamiloğlu, Kazıklı Hacı Hamza Bin İvaz Kervansarayı, Gazi Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, YLS Tezi, 2011. Onur Kamiloğlu, diriler2/128.pdf T.Gül Köksal,– Altınışık, M.Burak. “Kazıklı Kervansaray Restorasyonu ve Çok Amaçlı Kültür Merkezi İç EkYapısı, Gölcük-Kocaeli”, Mimarlık Dergisi 353, İstanbul 2010, s. 32-33T. Gül Köksal,– Altınışık, M.Burak. “Kazıklı Kervansarayı Duvar Restorasyonu ve İç-Ek Kültür Yapısı” Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi 4 Kültür Yapıları, İstanbul 2015, s. 102-107.

Yılmaz BÜKTEL