Yaş Sebze ve Meyvenin Toplanması veya Taşınmasında Kullanılan Ahşap El Aracı
“Ufacık tefecik gördün de Karamürsel Sepeti mi sandın?” esprisiyle dünyaca tanınan Karamürsel sepeti, 16. yüzyılda yaş meyve ve sebzenin bolca yetiştirildiği Karamürsel-Hersek deltasındaki Sepetçiler Mahallesi’nde üretilmeye başlanmıştır. Önceleri Hersek Gölünün sazlıklarını bu el aracı için kullanan ustalar, payitaht İstanbul’a hemen her gün kayıklar ve teknelerle nakledilen yaş meyve ve sebzeler için çeşitli boylarda küfe, kölemen ve sepetler imal etmeye koyulmuşlardır. Ancak daha sonraları, bu el araçlarının, sebze ve meyvelerin tazeliğini koruyabilmelesi adına, zorlu nakliye süreçlerinde daha dayanıklı kılınması öngörüldüğünden, bunların söğüt ve kestane dallarından yapılması cihetine gidilmiş ve güçlü bir araç haline getirilmiştir. Böylece Karamürsel Sepeti, bölgedeki tarımsal üretimin lojistik öncüsü olma pozisyonunu almıştır. Karamürsel kasabasından daha çok “Karamürsel-Karamsal” adı verilen teknelerle ve çoğunlukla İstanbul yönüne, bu bölgede üretilen ve işlenen ürünlerin taşındığı bilinmektedir. Bu durum, burada yıllık alınan iskele vergisinin, çevredeki diğer iskelelere göre daha yüksek olmasından anlaşılmaktadır.
Karamürsel sepetinin bugünkü işlevi, Osmanlı dönemindeki konumuna göre daha farklıdır. Popüler olması ise, Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz dönemindeki bir rivayete dayanmaktadır. O rivayette yer alan espri, bu sepetin farklı yapısıyla özdeşleşmiş olup günümüze kadar uzanır.
Karamürsel sepeti, kestane ya da fındık ağacının budaksız çubuklarından elde örülen, yarım koni biçimiyle de kendisine özgü, basit, kullanımı son derece kolay bir el aracıdır. Bir toplayıcının, bir ip ya da kuşakla onu beline bağlayıp, ağaç içinde ürün toplaması mümkündür. Tamamı ahşaptır ve otantik bir görünüm sergiler. Yaş meyve ve sebzelerin toplanmasında veya taşınmasında tercih edilen bu el aracına, Karamürsel ve çevresindeki üreticiler bugün dahi rağbet göstermektedir. Ayrıca günümüzde dekoratif aksesuar malzemesi olarak da kullanılmaktadır.
Nasıl Yapılır?
Yılın Mart veya Ağustos aylarında, genellikle yabani kestane ağaçlarının gövdelerinde patlayan ve adına “şah” denilen dallar kesilerek toplanır. Çubuk haline getirilen bu dallar, fazla kurumadan bıçaklarla yarılıp çıta hâline dönüştürülür. Bu çıtalara “zon” adı verilir. Elde edilen zonlar genellikle 1 santim kutrunda ve 100 santim uzunluğundadır.
Karamürsel sepetinin imalatı, “dip çemberi” denilen ve sepetin tabanını oluşturacak bölümün yapımıyla başlar. Bunun diğer bir adı “diplik çakmaktır”. Bu işlem önce 8 adet zonla, yani kesilip temizlenmiş olan çıtalarla başlar. Usta, önce sepetin dip çemberini örmeye koyulur, çok iyi kullandığı elleri ve parmaklarıyla bu defa sepetin tabanını örer ve sonra gövdeye yönelir. Artık sıra bir sonraki aşamaya gelmiştir. Usta, önceden hazırlanmış bulunan daha ince ve esnek çıtaları, ahşap kamalara içeriden ve dışarıdan geçirmek suretiyle ana gövdenin geometrik çatısını kurar. Bunu yaparken ayrıca sağlam olması için gövdenin ortasına ve ağzına kuşak atmayı ihmal etmez. Böylece sepet, kendisi küçük ama hacmi geniş, sirke küpü şeklinde tamamlanmış olur. İmalatta, özel yapılmış yarma bıçakları, bıçkı, zon kaması, bahçıvan makası ve çekiç gibi el aletleri kullanılır.
Karamürsel sepetinin tabanı yaklaşık 8 santimdir. Boyu 35-40, ağız genişliği ise 15-20 santimi bulur. Belli bir standardı olmadığından bu ölçüler, ustanın farklı tekniğine veya verilen siparişe göre değişebilir. Klasik anlamda yarım koni biçiminde dizayn edilen sepet, düzgün bir biçimde kesilmiş yaş kestane liflerinden örüldüğünden iç hacmi, insanda ufak algısı oluşturan dış görünüşünün aksine geniştir; en önemli özelliği de budur. Küçük görünmesine rağmen kapasitesinin büyüklüğü, ancak sepetin ne kadar çok ürün alabildiği gözlemlendiğinde anlaşılabilir.
Karamürsel Sepetinin Ünü Nereden Geliyor?
Sepetin ünü, Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz’e atfedilen bir rivayete dayanır. Rivayet şöyledir: Padişah Abdülaziz, bir av partisi için Karamürsel’in karşı komşusu Hereke’deki av köşküne gelir. Haber kasabaya ulaşınca buranın esnaf ve eşrafı, âdet olduğu üzere, sultana bir hediye hazırlamaya karar verirler. Bu hediye, mahalli ölçekte Karamürsel’i ifade eden,içi kiraz dolu bir sepet olacaktır.
Karamürsel’den bir heyet, ertesi günü kayıkla Hereke’ye ulaşır. Kabul edildikleri av köşkünde, beraberlerinde getirdikleri bir sepet dolusu kirazı zat-ı şahaneye sunarlar. Boğazına düşkünlüğü ile tanınan Sultan Abdülaziz, huzuruna çıkarılan bir sepet kirazı, “Hepsi bu kadar mı?” dercesine biraz şaşkınlıkla biraz da küçümseyerek süzer. Zira sunulan hediye, şatafatlı kabulde son derece sade görünmektedir. Fakat alımlı mı alımlı kirazlar, huzura getirilen gümüş bir tepsiye boşaltılınca kabul salonundaki hava birdenbire değişir. Görülür ki, sepetten gümüş tepsiye boşaltılan al kirazlar buraya sığmayıp dışarıya taşmaktadır. Bu durumu fark eden Hünkâr Abdülaziz’in hayretle şu sözleri sıraladığı işitilir. “Sepeti ufak tefek gördük amma içindekini tepsiye sığdıramadık.”
“Ufacık tefecik gördün de Karamürsel Sepeti mi sandın?” esprisi, sözlük anlamı itibariyle değersiz şeyleri ifade etse de, Karamürsel Sepeti için kullanılan deyimin asıl ikinci anlamı çok önemlidir. O deyim, Sultan Abdülaziz olayında olduğu gibi, açık bir şekilde şunu ifade eder: “Hafife aldığımız küçük ve önemsiz şeyler, aslında çok değerli işlevleri yerine getirme özelliği taşıyabilir.” Karamürsel Belediyesi, sepetin coğrafi işaretinin Karamürsel adına tescili amacıyla Türkiye Patent Kurumu’na 06.11.2006 tarihinde başvurmuş, patent kurumu, 18 Temmuz 2010 tarih ve 27645 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan kararıyla bu tescili gerçekleştirmiştir.
KAYNAKÇA
El-Hac Hüsameddin Mescidi Vakfı Kaydı, Hicri 1135, Göm. No: 1108, Dos. No: 23, BOA; Erdoğan Özdemir, Kaptan-ı Derya Karamürsel, Zinde Yayınları, 5.Baskı, İstanbul 2017, s. 87-91; Dr.Ahmet Güneş, Osmanlı Dev. Karamürsel’de Tarım, Sempozyum Tebliği; Erdoğan Özdemir, Bir Deli Bin Veli Karamürsel, Eski Babil Yayınları, İstanbul 2020, s. 205; Seçil Bal, Karamürsel İlçesinde Yapılan Sepetler, Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi, Ankara 1999.
Erdoğan ÖZDEMİR