KANDIRA

Madde no:801

Kocaeli’nin Karadeniz kıyısında yer alan tek ilçesi olan Kandıra, Kocaeli tepelerinin kuzeyinden Karadeniz kıyılarına kadar uzanan plato sahası üzerine yayılmıştır. İlçenin merkezi olan Kandıra kasabası Karadeniz kıyısından 7 km içerde, deniz seviyesinden 40 m yüksekliktedir. Sakarya’nın Karasu ve Kaynarca ilçe merkezlerini Şile üzerinden İstanbul’a bağlayan yol ile il merkezini Karadeniz kıyısındaki Kefken’e bağlayan yolun kesiştiği yerde kurulmuştur. İzmit’e uzaklığı 41 km’dir.

1888’de kurulan Kocaeli Sancağı’na bağlı bir ilçe olan Kandıra’nın belediyesi 1869’da kurulmuştur. Cumhuriyetten sonra, 1924’te kurulan Kocaeli vilayetini meydana getiren dört ilçeden biridir. 1935’te 2290 km2 alanı ve 102 köyü bulunan Kandıra’dan çeşitli tarihlerde ayrılarak İstanbul’un Şile ilçesi Ağva bucağına, Sakarya’nın Söğütlü bucağına ve Kocaeli Merkez ilçe bucağına yirmiden fazla köy bağlanmıştır. 1959’da Kaynarca bucağı 22 köyüyle birlikte Kandıra’dan ayrılarak yeni ilçe olmuştur. Bu ilçe 1966’da Kocaeli’den ayrılarak Sakarya’ya bağlanmıştır. 1960’ta kırktan fazla köyünü ve 1356 km2 arazisini kaybeden Kandıra ilçesinin 68 köyü kalmıştır. Bu arada bazı köyler bölünerek yeni köyler kurulmuştur. Bugün 1935’teki alanının yaklaşık %40’ına sahiptir. Günümüzde Kandıra’nın yüzölçümü 840 km2’dir. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi (ADNKS) 2020 yılsonu verilerine göre toplam nüfusu 52268 kişi, nüfus yoğunluğu 62 km2/kişidir. Bu nüfusun 15776 kişisi ilçe merkezini oluşturan 4 mahallede, geri kalan 36502’si de kırsal karakterini koruyan 92 mahallede yaşamaktadır. Yani ilçe nüfusunun %70’i kırsal nüfustan oluşmaktadır. Kandıra, Kocaeli’nin kır nüfusu en fazla olan ilçesidir. 1935’ten 1960’a kadar nüfusunda bir miktar artış olmuş fakat idari değişiklikler nedeniyle bu durum tabloya pek yansımamıştır. 1960’tan bu yana da nüfusu pek değişmemiştir. 1935’te 45 bin olan nüfusu en fazla 1950’de 58 bine kadar yükselmiş, daha sonra biraz azalarak bugünkü 52 bin civarına inmiştir. Bu özelliğe sahip nadir idari birimlerden biridir.

Kandıra ilçesi arazilerinin hemen tamamı hafif engebeli plato yüzeyleri ile küçük tepelik alanlardan oluşmaktadır. Yükseltisi genelde 50-150 m arasında değişen arazinin en yüksek noktası Baba Tepesi (232 m)’dir. Karadeniz’e doğru eğimli olan bu plato sahasını Sarısu, Seyrek, Kumcağız ve Baba dereleri drene eder. Karadeniz’in nemli havalarının içerilere kadar sokulduğu ilçe arazilerinde ormanlar özellikle kıyı şeridi boyunca önemli bir alanı kaplar. İlçe arazilerinin %32’si orman ve fundalıktır. Ormanlık alanlarda kayın, meşe, gürgen, kızılağaç dişbudak, ıhlamur, kestane ve kızılcık gibi ağaçlar yer alır. Ormanın tahrip edildiği yerlerde makiye benzer nemcil çalı toplulukları (psödomaki) yer alır. Ağaçlandırma yapılan yerlerde hızlı gelişen çam türleri yetiştirilmiştir.

İlçe arazilerinin %51’i tarım alanları, %5’i çayır ve mera, %13’ü de tarım dışı arazilerdir. İlçe nüfusunun %70’ini oluşturan kırsal nüfusun geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. 380 bin dekar olan tarım alanlarının %82’si tarlalardan oluşmaktadır. Tarlaların yaklaşık %10’u nadasa bırakılmaktadır. Tarlaların 3/4’üne tahıllar, 1/5’ine de yem bitkileri ekilmektedir. Geri kalanı da yağ ve sanayi bitkilerine ayrılmıştır. Tahıl alanlarının %60’ına buğday, %20’sine yulaf, %15’ine mısır, geri kalanına da arpa ekilmektedir. Yem bitkilerinden de en çok fiğ, yonca ve mısır ekilmektedir. Ayrıca ayçiçeği, fasulye ve şeker pancarı üretimi önem arz etmektedir. Tarım alanlarının %17’sini fındıklıklar oluşturmaktadır. Yılda 65-90 ton arasında fındık üretilmektedir. Son yıllarda ceviz bahçelerinin alanı genişlemiştir. Yılda 20-35 ton ceviz üretilmektedir. Diğer meyvelerden az miktarda elma, armut, kiraz, çilek ve dut yetiştirilir. Sebze bahçelerinin oranı ise %1’dir. Biberi ile ün salmış olan Kandıra’da sebze bahçelerinin 3/4’ünü sivri biber, domates, karpuz ve taze fasulye kaplamaktadır. Yoğurdu ile ünlü Kandıra’da hayvancılık da gelişmiştir. 32200 sığır, 500 kadar manda, 2000 kadarı keçi olmak üzere on iki binden fazla davar vardır. Kandıra’da kümes hayvancılığın da gelişmiştir. 3 milyon 100 bin kadarı et tavuğu, 200 bin kadarı da yumurta tavuğu olmak üzere yıllık 3 milyon 300 bin tavuk üretilmektedir. Ayrıca kıyı kesiminde balıkçılık yapılmaktadır. Kefken’de iskele vardır.

İlçe sınırlarında, Özbey Mahallesi’ndeki mermer yatakları geçmiş yıllarda işletilmiştir. Ayrıca Kandıra’ya özgü ve ilçe için çok önemli bir değer olan “Kandıra Taşı”, Çerçilli ve Akçaova mahallelerinde çıkarılmakta ve yine buradaki atölyelerde işlenmektedir.

Kocaeli’nin en az sanayileşmiş ilçelerinden biri olan Kandıra’da Gıda İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması planlanmaktadır. Kandıra, tarımın yanında turizm faaliyetleri ile de öne çıkmaktadır. Karadeniz’e 52 km uzunluğunda kıyısı bulunan Kandıra’nın Karedeniz kıyısındaki Kefken, Kerpe, Bağırganlı, Kumcağız, Cebeci, Seyrek, Sarısu, Pınarlı gibi sahil yerleşmeleri özellikle yaz aylarında yoğun ziyaretçi akınına uğramaktadır. Özellikle hafta sonlarında daha kalabalık olmaktadır. Orman ve denizin birbirini tamamladığı doğal manzara ve plajları ile ilgi çeken Kandıra ilçesinin kuzeydoğusunda Uzunkum Tabiat Parkı bulunmaktadır. Kandıra’ya 20 km uzaklıktaki Kefken Taş Ocakları mevkiindeki Pembe Kayalar, ilginç jeolojik yapısı nedeniyle görülmeye değer yerlerdendir. Kıyıdan 1 km uzaklıktaki Kefken Adası da önemli bir turizm değeridir. Kandıra’ya 4 km uzaklıktaki Baba Tepesi’nde Kocaeli Fatihi Akçakoca’nın mezarı yer alır. Kandıra’da da Orhan Câmii gibi tarihi önemi olan eserler vardır.

KAYNAKÇA

Ali Uzun, “Bir Açık Alan Dersliği: Kandıra Kıyıları (Kocaeli, Türkiye)” Türkiye Jeoloji Bülteni, Cilt 60, Sayı 1, Ankara 2017, s. 117-127; Kocaeli İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü 2020 Faaliyet Raporu; Kocaeli İli Arazi Varlığı, T.C. Başbakanlık, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayınları, İl Rapor No: 16, Ankara. 1995; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Kocaeli İli Maden ve Enerji KAYNAKLARı. (2020). Ağustos 12, 2021 tarihinde MTA internet Sitesinden alınmıştır: https://www.mta.gov.tr; Murat Uzun, “Kocaeli İli Karadeniz kıyılarının jeomorfoturizm özellikleri ve kıyı kullanımına etkisi açısından değerlendirilmesi” Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı 32, İstanbul 2015, s. 339-366; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Yayınları. Ankara (ilgili yıllara ait nüfus istatistikleri) https://www. tuik.gov.tr/; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Merkezi Dağıtım Sistemi (MEDAS), Bitkisel Üretim ve Hayvancılık İstatistikleri veri tabanları, https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?locale=tr; Ümit Sergün, Kocaeli Yarımadası’nda Kırsal Yerleşme, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1986; Yusuf Dönmez, Kocaeli Yarımadasının Bitki Coğrafyası, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1979.

Ali YİĞİT

Tarih

Anadolu’da Handırı, Kandırı ve Kandıra şeklinde karşılaşılan yer isimlerinin tümünün Helenistik dönem öncesi Anadolu baştanrısının (Tarkhun, Adra, Kanda / Sanda) kimliği ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır. Bu konuda da iki olasılık vardır: Birinci olasılıkta Kandıra, Kand(a)-ura’dan gelir ve “Yüce Tanrı” anlamındadır. Bithynia bölgesinde iki Kandıra bulunmaktadır. Birincisi Kocaeli’ne bağlı Kandıra olup Bizans döneminde adı Kentri veya Kandora şeklinde idi. İkincisi ise Karabük’ün güneyindedir. İkinci olasılık da, Kandıra vb. adların aslı Kadra yani K(uwa)-Adra, Kutlu Koca (ya da Kutlu’nun, ana tanrıçanın kocası)’dır. Rumlaşma döneminde kendini gösteren yaygın eğilimle, A ile D arasına bir N harfi sokularak Kandıra hâline gelmiştir. Kandıra’nın kuruluş tarihi ilkçağa kadar uzanmaktadır. Bu dönemde köy niteliğindedir. Kandıra’nın, Hititlerin çökmeye başladığı yıllarda (MÖ 1200) Trakya üzerinden gelerek Boğazları aşıp Bithynia bölgesine göç eden ve Bryg (Bebrikler) adı ile de anılan Friglerin hâkimiyetinde kaldığı sanılmaktadır. Ancak Anadolu’da uzun süre hâkimiyetlerini devam ettiremeyen Friglerin, MÖ 690 yılında Kimmerler tarafından yıkılmasından sonra Kandıra, Batı Anadolu’da kurulan ve Marmara Denizi ile İzmit Körfezi’nin güneyine doğru genişleyen Lidya Krallığı’nın sınırları içinde kaldı. Bu sırada, Astakos Körfezi ile Herakleia (Ereğli) arasında, bir Thrak boyu olan Bithynler yaşamaktaydı ve Kandıra Lidyalıların denetimi altında idi. Lidyalılar MÖ 546 yılında Persler tarafından yıkıldıktan sonra, Kandıra, Perslerin kurmuş olduğu Marmara satraplık örgütünün içinde kaldı (MÖ 545). Bununla birlikte, daha önce Kandıra’nın da bulunduğu bölgeye gelip yerleşmiş olan Thrak kökenli Bitinyalılar ve onlardan önce yerleşmiş olan Bebrikler bir ölçüde bağımsızlıklarını koruyup yaşamlarını sürdürerek Karadeniz ticaretine hâkim oldular.

Makedonyalı Büyük İskender Pers ordularını Granikos (Biga) Çayı önlerinde yenilgiye uğratmasından sonra (MÖ 334) Kandıra, Büyük İskender’in satrapı Kalas’ı yenilgiye uğratan Prens Bas’ın oğlu Zipoites (MÖ 326-279)’in kurduğu Bithynia krallığı hâkimiyetinde kaldı. Bithynia kralları Bithynia’nın gelişmesine ve Helen tarzında yeni kentler kurulmasına büyük özen gösterdiler. Bu dönemde Kandıra’nın da bulunduğu Bithynia’nın kuzey kıyı şeridi çok az iskân edildi. İstanbul (Byzantion) ile Ereğli (Herakleia) arasında yalnızca bir liman kasabası olan Kerpe (Kelpe / Carpi Limanı) ile küçük sığınak durumunda olan Cebeci (Rhoe) ve yine küçük bir liman olan, sonraları Apollonia denen Thynias (Kefken) Adası yer almaktaydı. Kerpe’nin iç kesimindeki kalabalık köylerden ikisi ise olasılıkla Kandıra (Kanzares) ve Hacıköy (Maneta) idi. Kerpe, Kalpe, Karpala/Kapria/Kalpaç yakınındaki çayla adlandırılmış, İstanbul Boğazı’ndan sonra Karadeniz kıyılarında gemilerin ilk sığınak yeri idi. Ksenophon’a göre, bu bölgede arpa, buğday, her çeşit bakliyat, akdarı, susam ve yeterince incir ağacı, şarap yapımına uygun bağlar, zeytin dışında her çeşit meyve ağacı yetişmekteydi. Diğer yandan bölgenin orman zenginliği Kandıra’nın gelişmesinde başlıca etken oldu.

Kandıra, MÖ 74 yılında Bithynia Krallığı’na son vermiş olan Roma İmparatorluğu’nun eline geçti ve MÖ 63 yılından itibaren de Romalı komutan ve siyaset adamı Pompeius’un düzenlemesine göre Provincia et Bithynia adlı eyaletin içinde kaldı. O dönemde Karadeniz kıyısında bulunan Kerpe ve Seyrek (Sirek) Limanı sayesinde Kandıra yöresinde ticaret gelişti. Bithynia Krallığı’nın ardından Kerpe ve Seyrek limanları Roma ve Ceneviz gemilerinin uğrak noktası oldu. Şimdi sular altında kalan Seyrek İskelesi’ni korumak amacıyla bir de kale yapıldı. Üç tarafı denizle çevrili olan kaleye, iki metre genişlikte dar bir yolla karadan varılır. Bu dönemi hatırlatan eserlere Kandıra ve çevresinde rastlanmaktadır. Bu eserlerden biri Kandıra-Salmanlı Muharremler köyünde bulunan lahit, diğeri ise Kumköy’de bulunan insan heykelleridir (MS 3. yüzyıl). İnsan heykellerinin, mevsimleri temsil etmekte olup zengin bir kişinin bahçesindeki havuzu süslemek için yaptırıldığı bilinir.

Roma İmparatorluğu İmparator Teodosius tarafından ikiye ayrılınca (MS 395), Kandıra başkenti İstanbul olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bu dönemde Kandıra’ya “Kentri” denilmekteydi. Kentri santral anlamında kullanılmıştır. Kentri, Üsküdar ile Tarsus arasında kurulan geceye özgü haberleşme hattının merkezi santralinin bulunduğu yer demekti. Bu yer Bizanslılar döneminde önemli bir yönetim ve ticaret merkezi oldu. Özellikle Bizans Dönemi’nde Karadeniz ticaretinin artması, bir ticaret devleti olan Trabzon Rum Devleti’nin İstanbul’a bağlantısı, İstanbul’a seyirde korunaklı en yakın liman olan Kocaeli’nin kuzeyindeki Kerpe ve Kefken Kandıra’nın gelişmesini de sağladı.

XI. yüzyılın sonlarına doğru İznik’i kendine merkez edinen Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah, başta Bursa ve İzmit olmak üzere tüm Sakarya Havzası, Kandıra’nın bulunduğu Kocaeli Yarımadası ve Marmara Denizi kıyılarına geçici bir süre hâkim oldu. Ancak kısa bir süre sonra Bizans kuvvetleriyle birlikte hareket eden Haçlıların, Selçuklu başkenti İznik’i kuşatarak ele geçirmeleri üzerine Kandıra tekrar Bizanslıların yönetimine girdi (1097). İstanbul’da Latin İmparatorluğu kurulunca, İzmit’le birlikte Kandıra da kısa bir süre (12041207) Latinlerin işgali altında kaldı. Fakat İznik hükümdarı tarafından geri alındı. Daha sonra da Kandıra ve çevresi Moğol istilasının tetiklediği Türkmen akınlarının etkisi altında kaldı.

Bizans İmparatorluğu’nun ardından Kandıra Osmanlı Devletinin hâkimiyetine geçti. Nitekim Orhan Bey tahta geçtikten sonra (1326), Karadeniz’e doğru olan mıntıkanın fethine Konur Alp ve İzmit tarafına da Akçakoca memur edildi. Konur Alp, Akyazı ve Mudurnu’yu ve sonradan kendi adı verilen Düzce tarafındaki Konrapa’yı aldı. Akçakoca da İzmit yakınlarına kadar sokularak Ermeni Pazarı, Ayan Gölü denilen Sapanca Gölü taraflarını ve Kandıra’yı fethetti (1326). Kocaeli Yarımadası’nda ilk akın merkezi Kandıra’dır. Osman Gazi’nin yiğitlerinden olan Akçakoca doksan dört yaşında Kandıra’da öldü ve mezarı Kandıra yakınlarındaki Baba Köy’de Baba Tepesi mevkiindedir. Orhan Bey zamanında Osmanlı Devleti’nin Sultan-öyüğü (Sultan-önü), Hüdavendigâr ve Kocaeli sancaklarına ayrılmasıyla, Kandıra 1868 yılına kadar Kocaeli sancağı Üsküdar kazasına bağlı bir nahiye olarak kaldı. Dört mahalleden oluşan Kandıra (Câmi, namıdiğer Hacı Aydın Mahallesi, Kara Durak Mahallesi, Debbağlar, namıdiğer İrioğlu Mahallesi ve Çarşı Mahallesi) kaza olunca, bağımsız İzmit sancağına bağlandı.

Akçakoca’nın fethettiği Kandıra toprakları hem hayvancılığa, hem de ekime biçime çok uygun olduğundan kısa zamanda Türkmenlerin yayılma ve yerleşme alanı oldu. Hayvancılık ve zirai faaliyetlerin yanında sık orman örtüsüne sahip olan Kandıra ve çevresi hızla gelişmeye başladı Öyle ki yüzyıllarca Kandıra başta Tersane-i Âmire’ye, İzmit ve Kefken tersanelerine çeşitli boy, cins ve kalınlıkta gemi yapımına uygun kereste sağladı. Kereste ve odun taşımacılığı deniz yoluyla İstanbul’a yapıldığından, bu taşımacılığı gerçekleştiren gemiciler ve motorcular Kandıra’da önemli bir sektör oluşturdular. Kefken Tersanesi önemli gemi yapım merkezlerinden biri oldu. İnebahtı Savaşı sonrasında 15 kadırga ve 2 fırkateyn bu tersanede yapıldı. Kandıra yöresinde çok eskiden beri ekimi yapılan ve ketenden üretilen keten bezi, halat, üstüpü, urgan gibi malzemeler, Osmanlı donanmasının ihtiyacını karşılamaktaydı. Ketenin yanında kenevir de mevcuttu. Bununla birlikte, 1550 yılından itibaren kötüleşen ekonomi nedeniyle Kandıra çevresinde de soygunculuk başladı ve suhte (medrese öğrencisi) isyanları patlak verdi. Medreseyi bitirmiş, işsiz, aş ve ekmek peşinde koşan bu insanlar Kandıra ve köylerinde büyük hasar meydana getirdiler. Bu arada Kandıra’da 1750 yılından sonra epey eşkıyalık hareketlerine de rastlandı. Kandıra ve çevresindeki bu olaylar sosyal, idari ve ekonomik nedenlerden kaynaklandı.

Öte yandan Türklerden önce Kandıra’da bulunan Rumlar kasaba ve köylerde varlıklarını devam ettirdiler. Sonradan gelen Ermeniler de aynı şekilde dinlerini, dillerini, geleneklerini koruyarak yüzyıllarca birlikte uyum içinde yaşadılar. Rumlar, Ermeniler ve daha az sayıdaki Musevilerin çoğu Kandıra’nın esnafı idi. Kiliseleri vardı. İbadetleri serbesti. Düğün, bayram, dini kutsal günlerde birbirlerine anlayış ve saygı ile yaklaşırlardı. Dostlukları vardı. Ayrılıklar, kırgınlıklar, çete faaliyetleri XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında görüldü. 1921’de bu Müslüman olmayan unsurlar Kandıra’dan uzaklaştı.

Osmanlı Devletinin savaşlarda yenilmesinin sonucu Rumeli, Kafkasya, Kırım ve adalardan gelen göçmenler Kandıra ve çevresine yerleştiler. Özellikle 1783, 1806-12 Osmanlı-Rus Savaşı, 1828-29 Osmanlı-Rus,1853-1856 Osmanlı-Rus, 1867 Girit İsyanları, 1877-1878 Osmanlı-Rus (93 Harbi), 1897 Osmanlı-Yunan,

1885 Bulgaristan Krallığı’nın kurulması, 1912 Balkan savaşlarında ve I. Dünya Savaşı, 1919-1922 Kurtuluş Savaşı, 1926’daki mübadele sonucunda çok sayıda göçmen geldi. Bu göçmenler kendi köylerini kurarak Kandıra’nın yerli halkıyla kaynaştılar. Bununla birlikte Kırım, Kafkasya, Rumeli muhacirlerinin geleneklerini sürdürdükleri özel köyleri vardı. Bu köyler genellikle o dönem Osmanlı padişahlarının adını taşır; Aziziye, Hamidiye, Reşadiye gibi.1888’de düzenlenen İzmit Mutasarrıflığı sınırları içinde kalan Kandıra, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngilizlerin (1918) ve Yunanlıların işgalini yaşadı (1920). Kandıra’nın işgali sonrasında da Kandıra halkı ve köylüleri milis kuvvetleri kurup Yunan işgaline karşı direnişlerini sürdürdü. Bunların bazıları, Kandıra kazası Şeyhler nahiyesinden Halit Molla, Akçaova nahiyesinin Tokaçlar Köyü’nden Ahmet Reisoğlu, Molla Rıfat; Kaymaz nahiyesinden Halit Pehlivan, Dayı Mesut; Kandıra ve Karasu bölgesinden Recep Reis, Küçük Aslan ve Yahya Kaptan milis kuvvetleri idi. Bu milis kuvvetleri işgal süresince Yunanlılara rahat vermedi. Yunan birlikleriyle milis kuvvetleri arasındaki çatışmaların en yoğunlaştığı bölge Kandıra ve köyleri oldu. Recep Reis ( İpsiz Recep) yönetimindeki kuvvetler Kandıra’nın kıyı kesimlerinde, özellikle Kefken Adası’na bakan yörede etkinlik göstererek düzenli vur-kaç eylemleriyle Yunan ve İngiliz müfrezelerine büyük kayıplar verdirdi. Halit Molla da Şeyhler nahiyesi gençlerinden beş-altı yüz kişilik bir kuvvetin başına geçerek Sifler ve Fındıklı köyleri civarında 100 kişilik Rum ve Ermeni çetelerini tamamen imha ettiği gibi Yunan taburuna da önemli kayıplar verdirdi.

Bu sırada Kocaeli Mıntıka Komutanlığı’na atanan Kâzım (Özalp) Bey’in bir araya getirdiği Türk kuvvetleri, Yunanlıların işgal altında tuttukları Kocaeli bölgesine girdiler. Bu kuvvetler, ilk iş olarak Sakarya’nın batı bölgesindeki Yunan hatlarını ele geçirdiler (20/21 Haziran 2021). Yunan alayı beklemediği bu saldırılar karşısında İzmit ve Seymen İskelesi yönünde geri çekilmeye başladı. Kalabak Köyü yakınlarında, Çuha Fabrikası önlerinde ve Bahçecik nahiyesi önlerinde, Türk süvarileri ile Yunan birlikleri arasında zorlu çatışmalar oldu (22 Haziran 1921). Buralarda da tutunamayan Yunanlılar İzmit’e geri çekildi ve hazırlık yaparak savunmayı İzmit’ten sürdürmek istediler. Ancak Kâzım Bey’e bağlı birliklerin saldırıya geçmesi sonucunda, 26/27 Haziran 1921 gecesi Yunanlılar İzmit’i boşalttı ve gemilere sığınmak zorunda kaldılar. Bir kısım Yunan askeri ise kıyı yolunu izleyerek Karamürsel yönünde geri çekildi. İzmit ve Karamürsel’in geri alınmasından sonra, Kandıra kesin olarak Türk birliklerinin kontrolüne geçti. Sonunda Yunan işgalinden kurtulan Kandıra, 20 Ocak 1924’de Kocaeli ilinin kurulmasıyla buraya bağlandı.

KAYNAKÇA

Adnan Sofuoğlu, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Ankara 2006; Arif Müfid Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara 2014, s. 490; Aşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıkî, Tevârîh-i Âl-i Osman, Osmanlı Tarihleri I’de, Haz. Çitçioğlu Nihal Atsız, İstanbul 1949, s. 116-117; Atilla Çetin, ” Osmanlı Döneminde Kandıra Tarihine Toplu Bir Bakış”, Kandıra Sempozyumu ve Kandıra Kurultayı, Kocaeli 2005, s. 42 -73; Besim Darkot “ İzmit”, C. 5/II, İslâm Ansiklopedisi, s. 1251-1256; Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul 1993, s. 375; Charles Texıer, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, C. 1, Çev. Ali Suat, Latin Harflerine Aktaran: Kazım Yaşar Kopraman, Sad. Musa Yıldız, Ankara 2002, 10, 18, 77-119; Enver Konukcu, Akça Koca ve Kocaili, Kocaeli 2016, s. 35-37, 108-114; F. Yavuz Ulugün, Taner Aksoy, Muhittin Bakan, Tarih Öncesi ve Helenistik Dönem Bithynia, Kocaeli 2004, s. 197-198. George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, Ankara 1986, s. 330-336; Georgıos Akropolıtes, Vekayinâme, Çev. Bilge Umar, İstanbul 2008 s. 21-24; Halil İnalcık, “Koca-eli Yöresinin Fethi”, C. I, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli, 2015, s. 147-151; Hammer (Baron Joseph von Hammer-Purgstall), Büyük Osmanlı Tarihi, çev. Mehmet Ata Bey, Yay. Mümin Çevik, Erol Kılıç, İstanbul 1992, s. 92; Herodotos, Tarih ( Historiai ), Eski Yunancadan Çev. Furkan Akderin, İstanbul 2007, s. 540; Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, 1, Sad. İsmet Parmaksızoğlu, Ankara 1992, s. 53; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, II. Defter, Haz. Şerafettin Turan, Ankara 1983, s. 8-10; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 1, İstanbul 1971, s. 12-13; Ksenophon, Anabasis-On Binlerin Dönüşü, Yunanca aslından çev. Ali Çora, İstanbul 2017, s. 186-187; “ Kocaeli Mad.”, C. 7, Yurt Ansiklopedisi, İstanbul 19821983, s. 4978-5096; Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihan-NümâNeşrî Tarihi, C. 1, Yay. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen, Ankara 1987, s. 137-139, 149-151; Müneccimbaşı A. B. Lütfullah, Camiü’d-Düvel Osmanlı Tarihi ( 1299-1481 ), Metin, Notlar, Çev. Ahmet Ağırakça, İstanbul 1995, s. 83-84; Osmanlı Belgelerinde Kocaeli, Haz. Alikılıç, DündarKoltuk, Nuran-Şahin, Erdinç, Kocaeli 2017; Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası ( Geographika: XII-XIII-XIV), Çev. Adnan Pekman, İstanbul 2000, s. 14-15, 52-64; Şemseddin Günaltay, Yakın Şark II Anadolu, Ankara 1946, s. 355; SolakZâde Mehmed Hemdemî Çelebi, Solak-zâde Tarihi, C. 1,Haz. Vahid Çabuk, Ankara 1989, s. 26; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C. I, Ankara 1988; Vedat Tuegut “XVI. Yüzyılın Sonlarında Kocaeli Sancağı’nda Demografik ve İktisadi Vaziyet”, C. I, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli 2015, s. 315-416; Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara 2001, s. 38; Vital Cuinet, İzmit Mutasarrıflığı, Çev. Pelin Koç, İstanbul 2012, 4-19, 39-40; Yusuf Çam, Milli Mücadele’de Kocaeli Sancağı, Kocaeli 2014, 71-83, 111-137, 171-200.

Recep YAŞA