İTFAİYE

Madde no:743

Kocaeli’de Yangınlar ve Diğer Afetlerle Mücadele Eden Kurum

Roma İmparatoru Augustus MÖ 23 yılında İstanbul’da askerî bir itfaiye örgütü kurmuştu. Vigiles adı verilen birliğin ekipmanı ağaçtan mamul el pompası, balta, balyoz, demir çubuk, testere ve merdiven gibi araçlardan ibaretti. Yangın ihbarı gece bekçileri tarafından yapılmaktaydı. Teşkilatın ve donanımın taşraya ne ölçüde yansıdığı bilinmemekle beraber, büyük kentlerde de benzer bir yapılanmanın olduğu, söndürme işinin askerlerce ve halkın katılımıyla yapıldığı akla gelmektedir. Ancak II. yüzyılın başında Nikomedia valisi Plinius’un yangınla mücadele konusunda İmparator Traianus’tan istediği şeylere bakılırsa, kentte değil itfaiye örgütü, yangını söndürmeye yarar bir araç bile bulunmuyordu. Vali Plinius öncelikle yangınları önleyecek bir gözcüler ekibinin kurulmasını önermişti. İmparator Traianus, Hıristiyanların gözcülük bahanesiyle gizlice toplanmaları ihtimaline binaen ve eyaletin böyle gruplardan zarar göreceği gerekçesiyle bu önerinin üzerinde hiç durmadı. Kamuya ait ve özel binaları kül edip binlerce insanı evsiz bırakan 110 yılındaki yangından sonra Plinius imparatora gönderdiği raporda, alevlerin genişlemesine rüzgârın ve hareketsiz olarak yangını seyretmekten başka bir şey yapmayan insanların uyuşukluğunun yol açtığını, yangın söndürmek için hiçbir yerde tek bir kamusal araç bulunmadığını bildirdi. Genç Plinius, görevi yalnızca yangın söndürmek olmak üzere 150 kişilik bir itfaiye birliği kurulmasını önerdi. Birliğin ekipmanını kendisi temin edecekti. Bithynialıların grup kavgalarından bıkmış olan Traianus, kurulacak itfaiye örgütünün sonradan muhalif bir siyasal harekete dönüşmesinden ürktüğü için bu teklifi de reddetti. Söndürme araçlarının alınmasına izin verdi, mülk sahiplerine ve ahaliye bunların kullanılmasının öğretilmesinin yerinde olacağını belirtti. Plinius kendi yetkileri dahilinde, yangın ihtimaline karşı bol su rezervi bulundurmak amacıyla depoları doldurttu, bir yandan sarnıç yapımına girişti. Aynı zamanda halkın su ihtiyacını da karşılayacak olan sarnıçların inşası Diokletianus zamanında tamamlandı. Bugünkü Cedit Mahallesi ile İn Bayırı mevkisinde bulunan sarnıçlardan başka, kalıntıları hâlâ duran çeşmeler de bu dönemden kalmadır.

Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde şehirlerde bazı camilerin minareleri yangın ilanı için kullanılmıştır. Yavuz Sultan Selim zamanına kadar yangın söndürmekle ilgili bir teşkilat bulunmayıp bu işi ahali gelişigüzel yapardı. Bu dönemde söndürme görevi yeniçerilere verildi. Yangınla mücadelede en geçerli yöntemlerden biri, alevlerin yayılmasını önlemek için etraftaki binaların yıkılmasıydı. Bu yüzden balta, kanca ve halat en popüler itfaiye araçlarıydı. 1720 yılında Tulumbacı Ocağı kurulduktan sonra İstanbul’daki kurumlara ve taşra şehirlerine tulumba gönderilmeye başladı. Tulumba ve diğer aletler cami ve benzeri güvenilir, herkesin rahatlıkla ulaşılabileceği yerlerde saklanmaktaydı. İzmit’te Divzade Hacı Mustafa Ağa (ö. 1756) genişlettirip camiye dönüştürdüğü Süleyman Bey Mescidi’nin vakfiyesinde, yangın çıktığında kullanılmak üzere, bir tulumba, iki büyük matara, yirmi kanca ve yirmi baltanın caminin altında saklanmasını istemiştir. Tulumbayı taşıyan iki kişiye ikişer buçuk kuruş, çalıştıran kişiye beş kuruş, tulumbaya su taşıyan sekiz sakaya birer buçuk kuruş, tulumbanın ve hortumların bakımını yapan ustaya yevmiye iki akçe verilecekti. İzmit’teki tulumba sayısı zamanla artmıştır. 1805 yılında biri çarşıda, biri tersanede, diğeri de Yukarı Mahalle’de olmak üzere üç tulumba takımı bulunmaktaydı. Her takımın balta, kazma, kanca, halat, kova gibi yardımcı gereçleri vardı.

Yangınların büyüklüğüne göre tulumbacılardan başka askerler ve tersane mensupları ile ahali de söndürme çalışmalarına katılmaktaydı. İstanbul’da olduğu gibi Kocaeli’de de, yangını söndürmek için binayı yıkma yöntemi imparatorluğun yıkılışına kadar devam etmiştir. 1872 yılında Rum mahallesiyle çarşı arasında yapılaşmanın yoğun olduğu bölgede Frankoli’nin meyhanesinde meydana gelen yangın, yanındaki meyhaneye sirayet etmiş, alevlerin diğer yapılara sıçramasını önlemek için her iki meyhane de yıkılmak suretiyle yangın söndürülmüştür (İ. DH. 484/32612).

Tanzimattan sonra İstanbul’daki kurumların itfaiye birimlerinde yapıldığı gibi, taşraya gönderilen tulumbaları kullanacak ekiplerin başına da harik müdürü yahut tulumba müdürü unvanlı yöneticiler atandı. Kocaeli sancağındaki tulumbaların başına harik tulumbaları müdürü olarak Mustafa Ağa geçirildi. Mustafa Ağa’ya 1843 yılında aylık 50 kuruş maaş ödenmekteydi. 1854 itibarıyla İzmit şehir merkezinde 4 tulumba bulunmaktaydı. Bunların tamamen yıpranmış olan boru ve hortum gibi aparatları bu yıl içerisinde yenilenmişti. Eskiyen parçalar periyodik olarak beş yılda bir değiştirilmekte, tulumbalar kullanılamaz hâle gelince yenisi verilmekteydi. Yangın ihbarı ise bekçiler aracılığıyla yapılmaktaydı.

İzmit mutasarrıfı Sırrı Paşa Bâbıâli’ye yazdığı 1 Ekim 1894 tarihli telgrafta, 2.100 küsur hane ve 10 bin nüfusa sahip kentte belediyeye ve ahaliye ait toplam 9 tulumba bulunduğunu, bunların 130 tulumbacı tarafından idare edildiğini yazmıştır. Tulumbacılar muvazzaf olmayıp fahri çalışmakta idiler. Kendilerine yılda bir defa bir çift ayakkabı, belediyede dönüşümlü olarak nöbet bekleyen beş tulumbacıya günlük 1 kıyye ekmek verilmekteydi. Tulumbacıların hepsine bir yılda belediye sandığından 2.500 kuruş ödenmekteydi. Bu para oldukça düşüktü. Tulumbacıların belediyece istihdamı hâlinde her birine ayda 100 kuruş olmak üzere yıllık yaklaşık 15 bin kuruş ödeme yapılması gerektiğini belirten Sırrı Paşa, belediye bütçesinin yetersizliğinden dolayı buna yanaşılamadığını dile getirmiş, nüfusu büyük olan köyler için tulumba istemiştir (ŞD, 1561/22). Darıca’da 1910’da görüldüğü üzere, büyük yangınlar sırasında Üsküdar ve Gebze’den tulumba gücü talep edilmekteydi.

İşgal döneminde yangın ilanı silahla yapılmaktaydı.

Ancak bu şekilde duyuru isyan veya çatışma çıktığı şeklinde yanlış anlamaya sebebiyet veriyor, bahriyeliler ve nizamiye askerleri hep birlikte teyakkuza geçiyordu. İşgalin ilk günlerinde sahilde bir kahvehanede yangın çıktığı kulaktan kulağa yayılmış, aynı anda duyulan silah seslerini kendilerine karşı bir direnişin işareti olarak algılayan itilaf kuvvetleri silaha sarılmışlardı. Nihayet düşman gemilerinin birinden havaya uçurulan gözlem balonu sayesinde olayın içyüzü anlaşılmıştı. Alevleri söndürmeye çalışan ahalinin yardımına ise savaş gemilerinden inen İngiliz itfaiye müfrezesi yetişmişti.

Modern İzmit itfaiyesi Cumhuriyet ile yaşıttır.

Belediye bünyesinde 1923’te oluşturulan İtfaiye Memurluğu yüzyılın ortasına kadar memurluk düzeyinde hizmet vermiştir. Kurumsal anlamda ilk örgütlenme 2 arazöz ile yedi personelden ibaret olarak 1927’dedir. Şehrin fiziki gelişimine bağlı olarak yangınlardaki artış ekipmanın arttırılmasını zorunlu kıldı. 1935 yılında 3 arazöz, 12 personel, 1940’ta 4 arazöz, 15 personel,1950 yılında 5 arazöz, 35 personel ile hizmet verildi. Fakat evlerde, işyerlerinde ve ormanlarda meydana gelen bazı yangınlarda itfaiye yetersiz kalıyor, ekipler arasındaki koordinasyon eksikliği alevlerin genişlemesine yol açıyordu. Belediye binasında hizmet veren itfaiyenin yerinin darlığının başarısızlıkta rol oynadığı göz önüne alınarak 1951’de Yukarı Pazar’da yeni bir itfaiye binası yapıldı. İtfaiye Memurluğu da İtfaiye Müdürlüğü’ne dönüştürüldü. Personel ve araç takviyesi yapıldı. İtfaiye için bu mevkinin seçilmesinin temel nedeni, buradaki ahşap yapılaşmanın yoğunluğundan dolayı çok yangın meydana gelmesiydi. Yeni dönemde kurum 35 personel ve 5 arazözle hizmet vermekteydi. 1953 yılında itfaiye erlerine yanmaz elbise dağıtıldı. Sürekli büyüyen kurumun çalışmaları neticesinde can ve mal kayıplarında gözle görülür azalma meydana geldi. 1972 yılında arazöz sayısı 7’ye, personel sayısı 72’ye yükseltildi, ayrıca bir kılavuz ve bir malzeme aracı ekipmana dahil edilmiş durumdaydı. 1999 depremi sırasında dört gün boyunca yanan TÜPRAŞ’ın söndürülmesinde 28 arazöz ve 245 ton köpük kullanıldı. İtfaiye yetersiz kaldığı için Türk Hava Kuvvetleri’nin uçakları ve Jandarma Komutanlığı askeri personelle destek verdi.

20.yüzyılın ikinci yarısında afetle mücadele mantığının değişmesiyle beraber deprem, su baskını, trafik kazası, boğulma, yapıların bacalarının bakımı ve temizlenmesi gibi işler de itfaiye tarafından yürütülmeye başladı. Büyükşehir modeline geçildikten sonra, Kocaeli sınırları dahilinde bulunan itfaiye örgütlerinin tamamı KBB İtfaiye Dairesi Başkanlığı bünyesinde birleştirildi. 2005 yılında Kocaeli Afet Koordinasyon Merkezi (KAFKOM) kuruldu. İtfaiye personelinden 123’ü arama ve kurtarmaya yönelik eğitimlerini tamamladı. 2014 yılında il genelinde itfaiye hizmeti 478 personel ve 91 araç ile yürütülmekteydi. 2021 itibarıyla 18 bölge istasyonunda faaliyet gösteren Kocaeli İtfaiyesi’nin personel sayısı 557’ye ulaşmış durumdadır. Bunun 67’si eğitim, denetleme ve yazı işleri kadrolarında çalışırken, 490’ı kurtarmayla iştigal etmektedir. İtfaiye karada ve denizde tehlikeye maruz kalan her türlü canlıya müdahale etmekte; yangınların dışında, deprem, trafik kazası, sel, heyelan, su altı ve su üstü boğulma vakaları, orman yangını ve daha birçok vakaya koşmaktadır.

KAYNAKÇA

Ahmet Nezih Galitekin, Tarihte İzmit ve İzmit Tarihinde Bir Eşraf Ailesi Soydanlar, İstanbul 2011; Avni Öztüre, Nikomedia Yöresindeki Yeni Bulgularla İzmit Tarihi, KBB Yayınları, Kocaeli 2012; Bilal Tunç, Demokrat Parti Döneminde Kocaeli, Sakarya Üniversitesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, Sakarya 2016; Ersin Yazıcı, İl Mülki Sınırında Büyükşehir Yönetim Modelinin İşlevselliğinin Analizi: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Örneği, Kocaeli Üniversitesi SBE Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli 2014; Hüseyin Avcı, Cumhuriyet Döneminde İzmit (19231973), Ankara Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988; Kemalettin Kuzucu, “İstanbul İtfaiyesi”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, İBB Kültür A. Ş., İstanbul 2015, IV, 399-409; Mutlu Kerem Kolcuoğlu, Karye-i Darıca’dan Darıca İlçesine, Cinius Yayınları, İstanbul 2013; Özlem Genç, “Vali Plinius’un Mektupları Işığında Bithynia Bölgesi ve İzmit”, Uluslararası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-II, Kocaeli 2016, I, 83-100; Plinius, Genç Plinius’un Anadolu Mektupları, çev. Çiğdem Dürüşken-Erendiz Özbayoğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000.

Kemalettin KUZUCU