İSMAİL MAŞUK PAŞA

Madde no:730

Osmanlı Denizcisi, Kocaeli Mutasarrıfı

Yunan isyanı sırasında donanmada çarpışırken şehit düşen Patrona Tönbakzade Ali Bey’in oğludur. Doğum tarihi bilinmemekle beraber, 1874’te emekli olduğunda yaşının sekseni bulduğunu belirten Ebüzziya Tevfik Bey’in kaydına göre 1790’larda dünyaya gelmiştir. İsmail Maşuk, Mekteb-i Bahriye’de iyi bir denizci olarak yetişti, donanmada uzun yılları kapsayan hizmeti sayesinde uzmanlığını pekiştirdi. Genellikle liman işlerinde ve sahil şehirlerinde yoğun bir memuriyet geçirdi. 1847’de liman reisi oldu. 1848 yılında Rodos muhafızlığına, 1849’un Haziran’ında Basra mutasarrıflığına atandı. Bölgenin iklimiyle uyum sağlayamadığını ve ilerleyen hastalığını gerekçe göstererek Nisan 1852’de bu görevinden istifa etti. 1853 Mayıs’ında Filibe kaymakamlığına atandı. 6 Ağustos 1855 tarihinde feriklik rütbesi verilerek Kaptanıderya Halil Rıfat Paşa’nın tavsiyesiyle ikinci kez liman reisliğine getirildi. 27 Nisan 1862 tarihinde Sinop kaymakamlığına atandı. 1863’te Kocaeli mutasarrıflığına tayin edildiyse de üç yıl sonra azledildi. Haziran 1868’de verdiği dilekçede iki yıldır bir iş yapmadığı için şiddetli geçim sıkıntısı çektiğini belirterek, boşalacak olan İzmit mutasarrıflığına yahut uygun görülen başka bir memuriyete tayinini istedi. Nitekim 5 Kasım 1868 tarihinde Rodos mutasarrıflığına atandı. Bu görevinin altıncı yılında yaşlılığını ileri sürerek Eylül 1874’te emekliye ayrıldı. Surre Emini Hüseyin Paşa’nın göğüs hastalığı nedeniyle istifa etmesi üzerine bu göreve talip olunca Sultan 5. Murad 1 Ağustos 1876 tarihli iradesiyle surre eminliğini ona verdi (İ. DH, 727/50723; Vakit, nr. 292, 14 Receb 1293).

Hac ziyareti dönüşünde vefat etti. Sadarete yazdığı 21 Şubat 1877 tarihli arizada, hediye ve eşyaların yerlerine ulaştırıldığını, hac kafilesinin sağlıklı ve güvenli biçimde döndüğünü bildirdiğine göre (İ. DH, 743/60777) ölümü bu tarihten biraz sonradır.

Maşuk Paşa’nın Kocaeli’ne atanmasında bahriyeli oluşunun rolü büyüktür. Zira Meclis-i Vâlâ liyakati ve ehliyeti ile kendisini ispatlamış olan Tahsin Paşa’yı önermesine rağmen, Sultan Abdülaziz İzmit’te tersane bulunduğunu, halkının kereste ticaretiyle geçindiğini ve Tersane-i Âmire’nin ahşap ihtiyacının önemli kısmının buradan temin edildiğini hesaba katarak, Tahsin Paşa’ya onay vermemiş, denizcilikteki birikiminden dolayı İsmail Maşuk Paşa’yı tercih etmiştir. Maşuk Paşa, yolsuzluk nedeniyle azledilen selefi Hasan Paşa’nın yargılanmasıyla uğraştı. Dönemindeki en önemli sorun, Kafkasya’dan gelen muhacirlerin iskânı ve bununla ilgili bayındırlık faaliyetleridir. Düzenlemelerin başında bataklıkların kurutulması gelmiştir. Bu sayede önemli bir sağlık riski ortadan kalkacağı gibi, yeni tarım sahaları elde edilmek suretiyle ekonomik girdi sağlanacak ve muhacirlere konut sahası açılacaktır. Bâbıâli iskân sorununun acilen halledilmesi için ardı sıra emirler gönderdiyse de o, planlı hareket edilmesini savundu. Zemin etüdü yaptırdı. Ahaliyle görüşerek mevsim hareketleri ve hava olayları hakkında bilgi aldı. Bunların neticesinde, halk arasında şeftali çiçeği mevsimi diye adlandırılan suların taşma dönemi geçtikten sonra inşaatın başlatılması gerektiğini bildirdi. Nitekim şubatta yağan yağmurlar nedeniyle yükselen nehir sularının setleri yıkması onun haklılığını gösterdi. Muhacir konutlarının planlı ve tektonik hareketlere dayanıklı biçimde inşa edilebilmesi için ayrıca İstanbul’dan uzman mühendisler görevlendirilmesini istedi. İskân sürecinde yerli halk ile muhacirler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümü için Bâbıâli ile uzun yazışmalar yaptı. 1863 yılında Kafkasya’dan gelen Ubuh, Abaza ve Çerkez muhacirleri için kurulan köye onun adından mülhem Maşukiye adı verildi. Maşuk Paşa’nın bölgede hüküm süren eşkıyalığın önlenmesi konusunda arzu edilen başarıyı gösterememesi gevşek yönetimine bağlandığı için Ekim 1866’da görevden uzaklaştırıldı.

Maşuk Paşa eğitime ve aydınlanmaya önem veren biriydi. Darüşşafaka’nın yapılmasına karar verilince Sultanselim’deki arsasını oraya bağışladı. Rodos mutasarrıflığı sırasında adaya sürgün gelen Ahmed Midhat ve Ebüzziya Tevfik’i kollamış, onların kütüphaneyi kullanmalarına, çarşı, tekke, hamam, kahvehane gibi mekânlara gitmelerine izin verdi. Kendisi bir ara İstanbul’a gittiğinde yerine vekâlet eden muhasebecinin durumu valiye ihbar etmesi üzerine Midhat Bey ve Tevfik Bey tekrar zindana konmuş, iki edebiyatçı öldürülecekleri şüphesiyle afyon zehriyle intihar etmeyi bile düşündü. Maşuk Paşa’nın biraz sonra dönüşü onları tekrar hayata bağladı ve eğitim yazı işlerine devam etti. Ahmed Midhat Efendi, geniş bir özgürlüğe ve büyük çalışma odalarına kavuştuklarını, İstanbul’dan yüklü kitap getirttiklerini, mükemmel yataklarda yattıklarını, çamaşırlarının haftada bir kere yıkandığını, adeta dünyanın en bahtiyar mahpusları olduklarını yazmıştır.

KAYNAKÇA

BOA, A. DVN, 179/22; A. MKT, 207/40; A. MKT. MHM, 427/58; İ. DH, 325/21154; İ. DH, 583/40611; İ. DH, 690/48185; İ. ŞD, 11/529; ŞD, 2850/16; Ahmed Midhat, Menfa, Kırkanbar Matbaası, İstanbul 1293; Ebüzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, c. II, haz. Şemsettin Kutlu, Hürriyet Yayınları, İstanbul 1973; Kemalettin Kuzucu, “19. Yüzyıl Ortalarında Kocaeli Sancağı ve Bir Tanzimat Bürokratının Yolsuzluğu”, Uluslararası Karamürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, Kocaeli 2016, I, 655-673; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmaniyye, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1308, IV, 502; Oğuz Polatel, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Kocaeli Sancağına Göçler ve Göçmenlerin İskânı, Ankara Üniversitesi SBE Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2016.

Kemalettin KUZUCU