Diplomat, Meclis Başkanı, Yazar
Babası, Dîvân-ı Hümâyun’un ilk Müslüman tercümanı olan ve Bulgaristan asıllı olduğu için Bulgarîzâde diye tanınmış Yahyâ Nâci Efendi’nin (ö. Temmuz 1824) oğlu olup Hariciye Nezâreti Tercüme Odası’ndan başlayarak sefâret tercümanlık ve maslahatgüzarlığı, daha sonra da Bâb-ı Seraskerî Tercüme Odası Müdürlüğü gibi memuriyetlerde bulunan Rûhuddin Mehmed Efendi’dir. Ahmet Vefik Paşa 1813 yılında İstanbul’da doğmuştur.
Ahmed Vefik ilk tahsilden sonra 1831’de, büyük babası Yahyâ Nâci Efendi’nin tercüman ve hoca olarak vazife gördüğü ve seçkin aile çocuklarının alındığı Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’a girdi. İshak Hoca’nın başhocalığı sırasında başladığı bu dört sınıflık mektebin ikinci sınıfını okumuş, burayı bitiremeden, 1834 Temmuzunda Paris’e tayin edilen Mustafa Reşid Paşa’nın yanında elçilik tercümanlığına getirilen babası ile birlikte Paris’e gitmiştir. Tahsiline Paris’in en gözde mekteplerinden olan Saint-Louis Lisesi’nde devam eder.
Ahmed Vefik 1837’de İstanbul’a döndüğünde, daha önce dedesi ve babasının da vazife görmüş oldukları Tercüme Odası’na memur olarak tayin edildi. İleride içinden yetişmiş en seçkin elemanlarından biri sayılacağı Tercüme Odası, kendisi için, daha sonra devlet hizmetinde yükseldiği makamların ilk kapısı oldu.
Ahmed Vefik, Abdülmecid’in saltanatı ve hâmisi Reşid Paşa’nın sadâretleri sırasında memuriyet hayatında devamlı ve hızlı bir yükseliş gösterdi. Tanzimat’tan sonra devletin Avrupa’da temsili için yeni düzenlemeler yapılırken 21 Şubat 1840’ta Londra büyükelçiliğine tayin edilen, zamanın parlak ve dirayetli bir diplomatı olarak şöhret yapmış Mustafa Şekib Efendi’nin maiyetinde sefâret kâtipliğiyle, rütbesi de “râbia”ya yükseltilerek Londra’ya gönderildi. 18421849 yılları arasında Hariciye Nezâretince uhdesine, birinci sınıf hulefâlığına yükselişi yanı sıra, pasaport muayene dairesi başkanlığı, İzmir’de tâbiiyet meselelerinin halli işi (1843), iki yıl sonra İstanbul’a dönüşünde de 1845 sonlarında terfi ettirilerek Tercüme Odası mümeyyizliği verildi. 1847’de kendisine devletin ilk resmî salnamesinin hazırlanması ve neşri işi havale edildi. 1849 Aralığında Memleketeyn komiserliğiyle vazifelendirildi. 21 Mart 1850’de fevkalâde komiserlik vazifesini devralmak üzere Bükreş’e gitti. Encümen-i Dâniş’in 1 Haziran 1851’de kuruluşu ile adları da ilân edilen kırk kişi arasında buraya aslî üye seçilişi ardından, İstanbul’a gelişinden birkaç gün sonra da 15 Haziran 1851’de Tahran büyükelçiliğine tayin edildi. 25 Kasım 1854’te İstanbul’a dönüşünden az sonra Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye azalığına getirildi. Ahmed Vefik’e Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa’nın kısa sadâreti zamanında 10 Aralık 1859’da Paris büyükelçiliği verildi. 20 Ocak 1861’de yerine Veliyyüddin Paşa’nın tayin edilmesiyle Ahmed Vefik’in Paris elçiliği sona erdi.
1863 Şubat sonlarında ayrılarak yine Meclis-i Vâlâ Kavânîn Dâiresi âzalığına geçti. Bu yılın kışında Dârülfünun’da umuma açık derslerin verilmeye başlanmasından kısa bir müddet sonra Dîvân-ı Muhâsebat başkanlığından ayrılacağı sırada, kendi arzusuyla üzerine aldığı Hikmet-i Târih adı altındaki derslerine 17 Şubat 1863’ten itibaren başlamıştı. Özetleri Tasvîr-i Efkâr gazetesinde tefrika halinde basılan bu dersler ancak bir buçuk ay kadar devam edebildi.
Yolsuzlukları ve idarî aksaklıkları yerinde tespit edip gidermek gayesiyle Anadolu ve Rumeli’de geniş çapta bir idarî teftiş hareketine teşebbüs edildiğinde, 2 Nisan 1863’te Yûsuf Kâmil Paşa’nın sadâreti sırasında Anadolu sağ kol müfettişliğine tayin edildi. 4 Mayıs 1863’te İstanbul’dan ayrılan Ahmed Vefik’in teftiş sahası Batı Anadolu’da Kocaeli’den İçel’e kadar olan güzergâhtaki merkezleri içine almakta idi. Tanzimat dönemi öncesinde Osmanlı Devleti’nde taşradaki mülkî ve idarî yapıyı devamlı denetleyen bir teftiş kurumu yoktu. Gerek duyulması halinde eyaletlerin denetlenmesine müfettişler gönderiliyordu. Tanzimat döneminde 1840, 1842 ve 1850 yıllarında mülkî ve idarî yapı teftiş ettirilmişti. Müfettişler incelemelerde bulundukları yerlerde hesapları kontrol etmişler, yeni reformların yerel yönetimlerde uygulanmasına gayret göstermişlerdi. Tanzimat’ın ilanına müteakip on yıl içinde üç kez taşraya teftiş heyetleri gönderilmiş, fakat bir netice alınamamıştı. Ali ve Fuat Paşalar 1863 yılında eyalet yönetiminde yeni düzenlemeler yapmak için hazırlıklara başladılar. Yeni vilayet nizamnamesinin hazırlıkları sürdüğü sırada ülkenin taşra idaresindeki sorunları çözmek üzere 1863 yılında Rumeli ve Anadolu’da büyük çapta teftiş hareketine girişildi. Osmanlı Devleti, taşra memurları içinde bulunan bir takım ehliyetsiz adamların suiistimallerini teftiş ve tahkikine ihtiyaç duyulduğu için Meclis-i Vâlâ azasından Ahmed Vefik Efendi, Subhi Bey Efendi, Rıza Efendi ve Ferid Efendi teftiş memurluklarına atanmışlardır. Olağanüstü yetkilerle donatılmış olan müfettişlere çok geniş talimat verilmişti. Kazaların vergi defterlerini kontrol etmek, Tanzimat reformlarına uygun hareket etmeyen rüşvet alan, mal-ı miriyi zarara uğratan, irtikâp suçu işleyen memurları vazifeden almak, faizcilerle mücadele, asayişin temini maksadıyla kurulan zaptiye teşkilatının çalışmalarını denetlemek, eyalet yollarını onarmak ve yeni yollar açmak, köprülerin tamiri, yeni telgraf hattı döşemek, arazinin ıslahı, ziraatın gelişmesine destek olmak, su kanalları açmak, abidevi eserlerden olan cami, türbe, imaret gibi eserlerin bakım ve onarımı, muhacirlerin iskânı, hapishaneleri gezmek, şehirlere hükümet konağı, hastane gibi yeni binalar tesis etmek müfettişlerin belli başlı görevleri arasındaydı. Ayrıca teftiş edilen kaza ve kuraların nüfusunun tespiti amacıyla yeni nüfus sayımlarının yaptırılması, Osmanlı ülkesinde son dönemde görülen tarım ürünlerindeki azalmasının sebebi tarım alanlarının yanlış kullanımına bağlı olduğu bilindiğinden, müfettişlerin teftiş ettikleri yerlerdeki tarım alanlarını ıslah etmeleri, köylüye yeni ziraat usullerinin öğretilmesi ve tarım alanlarının özelliklerine göre toprağa ekim dikim yapılması, tarım arazilerinin su baskınlarından korunması ve bataklıkların ıslah edilerek toprağın tarım arazine kazandırılması diğer görevleri arasında sayılabilir. Müfettiş Ahmed Vefik, İzmit sancağından başlayarak arazi imarı, yol tesviyesi, zaptiye neferatının taht-ı nizama sokulması, kaza müdürlerinin maaşlarına lüzumu kadar zam yapmak veya azaltmak, hastahâne yapmak gibi Nafia-i mülkiye ile ilgili işleri icra ettikten sonra teftişe Kocaeli sancağı, Hüdavendigar sancağı, Kütahya sancağı ve Karesi sancağından devam etmiştir. Daha Darıca, İzmit gibi ilk merhalelerinden başlayarak vardığı her yerde giriştiği yapıcı olduğu kadar hızlı ve çok başarılı parlak icraatını devrin gazeteleri hususî surette verdikleri haberlerde takdirle aksettiriyorlardı. Dönem basını Ahmet Vefik Efendi’nin cami ve dergâh gibi abidevî eserlerin onarımında gayet başarılı olduğunu ifade etmektedir. Ahmet Vefik Efendi, Kocaeli sancağında yaptığı teftişte 420 zaptiyeden çoğunun kaza müdürlerinin hizmetinde çalıştıklarını tespit etmişti. Zaptiye sayısını 100 nefer azaltarak bunlardan sağlanan tasarrufu diğer zaptiyelerin maaşlarına ilave etmiştir. Geniş çaplı imar faaliyeti yanında idarî bozukluklara ve çeşitli yolsuzluklara da el koyan Ahmet Vefik hakkında, bundan menfaati bozulan bir kısım memur ve eşrafın halktan bazı kimseleri kışkırtmaları, merkezdeki siyasî düşmanlarının da bunları desteklemesiyle ortaya atılan iftira ve şikâyetlerden dolayı, memuriyeti bir buçuk seneye vardığı sıralarda tahkikat açılmıştı. Bu arada 2 Ekim 1864’te bütün müfettişlikler lağvedildi ve kendisine yeni bir vazife verilmedi. 11 Mart 1865’te emeklilik adı altında azli ilân edildi. Böylece yirmi yedi yıl başarı ile sürmüş bir devlet hizmetinden sonra artık memuriyet hayatına uzun süreli kesintiler getiren aziller devresi başladı. Rumelihisarı’ndaki köşküne çekilen Ahmed Vefik, azlini gerçekleştiren Fuad Paşa kabinesini takip eden Rüşdü ve Âlî Paşaların sadâretleri zamanında yedi sene boyunca vazifeden uzak kaldı.
25 Eylül 1871’de Rüsûmat eminliğine tayin edildi. Rüsûmat eminliğinden dört ay sonra vazifesi 26 Ocak 1872’de Sadâret müsteşarlığına, buradan da yine bir dört ay kadar sonra 16 Mayıs 1872’de Maarif nâzırlığına, altı buçuk ay kadar bir zamanı takiben de Mütercim Rüşdü Paşa’nın sadâretinde 5 Aralık 1872’de Şûrâ-yı Devlet azalığına çevrildi. Bu son memuriyetinde henüz dokuz ayı doldurmamışken yine yeni bir azille vazifesinden alındı. Üç buçuk yıl boyunca yeni bir görev verilmeyen Ahmet Vefik Paşa bu süre zarfında Türk lugatçılığında yeni bir çağ başlatan iki ciltlik Lehce-i Osmanî adlı çalışmasını ortaya koydu. Lugatının neşri sırasında 1876 Ağustos başında hükümetçe memur edildiği ve 1876 Eylül ayında toplanan Petersburg Orientalistler Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti ve ayrıca Türk-Tatar seksiyonunun başkanlığını yaptı.
I. Meclis’i Mebusan’ın ilanından sonra İstanbul’dan mebus seçildi. Meclis-i Mebûsan reisliği görevine getirildi. 26 Mart 1877’de kendisine paşa unvanını kazandıran vezirlik rütbesi verildi. Üç ayı aşan başkanlığı ardından Meclis-i Mebûsan’ın birinci çalışma devresi 28 Haziran 1877’de sona erdiğinde 24 Ağustos 1877’de, Temmuz başından beri Balkanlar’a doğru gelişen Rus ileri harekâtı dolayısıyla harp havası içine girmiş olan Edirne valiliğine tayin edildi. Ancak üç ay kadar sonra sağlık sorunları gerekçesiyle 29 Kasım 1877’de bu vazifeden alınıp aradan bir buçuk ay geçmemişken, ikinci çalışma devresine girmiş bulunan Âyan Meclisi’ne aza yapıldı. İki hafta sonra da 11 Ocak 1878’de Ahmet Hamdi Paşa kabinesinde kendisine ikinci defa olarak Maarif nâzırlığı verildi. Yirmi dört gün sonra ise 4 Şubat 1878’de, Dâhiliye nâzırlığı da kendi üstünde olmak üzere, başvekil unvanı ile Hamdi Paşa’nın yerine hükümet başkanlığına getirildi. 30 Kasım 1882’deki ikinci başvekilliği ancak kırk sekiz saat sürmüş ve azledilmiştir. Ahmet Vefik 1882’den itibaren 9 yıl boyunca yeni bir göreve getirilmedi. Kitapları ve yayın işleri ile meşgul oldu. Lehce-i Osmanî’yi genişletti. Cil Blas Santillani’nin Sergüzeşti ve Şeytan Avcıları adlı iki tercümesi basılı son eserleri oldu.
Son dönem Osmanlı aydın ve devlet adamları içinde en renkli simalardan biri olan Ahmet Vefik Paşa, 1 Nisan 1891 tarihinde Rumelhisarı’ndaki konağında vefat etti. Rumelihisarı’nda Kayalar Mezarlığı’nda toprağa veridi.
Eserleri: Salname, 1849; Hikmet-i Târih, 1863; Şecere-i Türkî, 1864; Fezleke-i Târîh-i Osmânî, 1864; Atalar Sözü-Türkî Durûb-i Emsâl, 1871; Lehce-i Osmânî, 1876
KAYNAKÇA
Ömer Faruk Akün, “Ahmet Vefik Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1989, C 2, s. 143-147; Sevim Güray, Ahmet Vefik Paşa, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991; İbrahim Serbestoğlu, “Tanzimat Uygulamasında Bir Yöntem Olarak Teftiş”, XVI: Türk Tarih Kongresi Bildirileri 14-17 Eylül 2014; Murat Öntuğ, “Tanzimat Dönemi Teftiş Uygulamaları”, İNOCTE 2016, Sarajevo, s. 425-441.
İbrahim ŞİRİN