HALK OYUNLARI

Madde no:584

Halk kültüründe önemli bir yer tutan halk müziği toplumların yaşanmışlıklarının ve tecrübelerinin sonraki kuşaklara aktarılmasını sağlar. Dolayısıyla kültürel yapının yansıtıcısı olarak “halk müziği”/”halk şarkıları” tarihsel süreçten gelen binlerce yıllık geleneği ve göreneği bünyesinde barındırır. Kültürel bir olgu olarak tanımlanan müzik, her etnisitenin kendine ait kültürel kimliğini temsil etme yeteneğine sahip somut olmayan kültürel miras ürünü olarak kabul görür. Halk şarkılarının toplumlar için önem kazanması esasen XIX. yüzyılda yayılmaya başlayan “Ulusalcılık Akımı”nın müzikteki yansımasıyla olur. Halkların kendi kültürleri içinde yer alan kendi müziklerini toplaması ve kayıt altına alması ulus kimliğinin oluşumunda önem kazanır. XIX. yüzyıl sonlarında fonografın icadıyla halk şarkılarının derlenmesinde yeni bir dönem başlar. Halk türkülerinin kayıt altına alınmasının ardından, halk oyunları da kayıt altına alınmaya başlar.

Halk oyunları ve türküleri, halkın geçiş dönemlerindeki (doğum-evlenme-ölüm gibi) dünyasını doğumdan ölüme tüm yaşam dönemlerini de kapsayan edebi ürünler olarak karşımıza çıkar. Kısaca düzenleyicisi bilinmeyen halkın sözlü geleneğinde oluşup gelişen, çağdan çağa ve yöreden yöreye içeriğinde ya da biçiminde değişikliğe uğrayan ve her zaman bir sözlü ve sözsüz ezgiyle oynanan formlara “Halk Oyunu” denmektedir. Halk ezgisinin yayılması ve nesillere aktarımı esnasında bazı değişimlere uğraması olağan bir durumdur. Bir masalın, bir türkünün, halk oyunun yüzlerce çeşidinin ortaya çıkmasının varyantlarının olmasının temel nedeni bu duruma dayanmaktadır. Doğduğu kültür merkezinden uzaklaştıkça varyantlar ortaya çıkmaktadır. Varyantların her biri farklı kültür ürünü haline dönüşerek, halk kültürünün zenginleşmesini sağlamaktadır. Halk kültüründeki geçiş dönemlerindeki (doğum, evlenme, ölüm) tüm doğaya ve toplum yaşantısına ilişkin olayların yer verildiği türküler olaya, olayın geçtiği coğrafyaya, mekâna ve konulara göre farklılaşırlar. Bu farklılaşma kendini müzikal yapıdan kültürel yapıya dek her alanda hissettirir. Sözgelimi Kocaeli’de denize kıyısı olan yerleşim yerlerinde “balıkçılık” mesleği türkülerde geçmekle beraber, artık evlilik tercihlerinde yöredeki hızlı sanayileşmenin getirdiği fabrikalarda “aylıkçı” olarak çalışan bir eş adayının kadınlar tarafından öne çıkarıldığı türkü sözleri yörenin sosyoekonomik yapısı hakkında bilgi vermektedir. Yine maddi kültür ögelerinden olan giyim-kuşam örneklerinden üç eşarp bağlama geleneğinin evlilik ritüelinde gelinin başına üst üste bağlanan üç eşarba göndermede bulunduğu ve bunun bir sabır göstergesi olarak yansıtıldığı görülmektedir. Türkü sözcüğü yerine “Şarkı”, “Deme”, “Deyiş”, “Hava”, “Gayide-Gayda”, “Ninni”, “Ağıt” adları da kullanılmaktadır.” Geçekten Kandıra bölgesinde “Havalı Söylemek”, Gölcük bölgesinde “Gayideli Söylemek” kavramları “ezgili söylemek” anlamında kullanılmaktadır. Kocaeli türkülerinin sözlerinde bölgenin sosyo-kültürel yapısını yansıtan/anlatan eşya, yöre kültürüne atıfta bulunan aksesuar, coğrafi öge, yer adları, yiyecek, bitki ve hayvan adları ile mekân adlarının kullanım durumu ve yaygınlığı önem taşımaktadır.

Kocaeli gerek coğrafi konumu gerekse de toplumsal, ekonomik ve kültürel unsurları ile öne çıkan bir ildir. Kocaeli’nin kültür mozaiğinde müzik ve halk oyunları önemli bir yer tutmaktadır. Kocaeli müzik ve halk oyunları içinde öne çıkan unsur yerli halkın kullandığı halk ezgileridir. Kocaeli’nin yerli ahalisi olan Türk boyuna mensup kişilere yörede Manav denmektedir. Bu topluluk bölgede uzun süredir yerleşik olarak yaşayan Türklerdir. Bu topluluğa ait türkülerin çoğu kadın ağzı türkülerdir. Kadın ağzı türkü, “duygu, düşünce bakımından kadına ve yaşantısına ait bir hava taşıyan ve kadınlar tarafından seslendirilen türkülerdir.” Yörede “Kocaeli yerli-yerleşik kültürünü oluşturan Manavlar arasında cemiyet olarak adlandırılan nişan, kına, düğün, sünnet vb. etkinliklerde kadın-erkek ayrı ayrı eğlenirler. Bundan dolayı da bazı türküler Kocaeli yöresinde bu topluluk arasında yalnız kadınlara yönelik cemiyetlerde söylenirler” ve bu türkülere de kadın ağzı türküler demek daha doğrudur. Bu türküler; kına türküleri (gelin ağlatma, gelin alma, kına yakma, gelin-görümce-gelin kaynana vb.), iş türküleri (gergef işleme, gergef dokuma, çıkım açma gibi işe yönelik terimlerin yer aldığı türküler), ninniler ve ağıtlar biçimindedir. Türkülerde bölgenin coğrafi özelliklerinden deniz ve dere kavramları öne çıkmaktadır. Su alanlarının öne çıktığı türkülerde deniz, göl, sahil, kum, dere gibi kavramlara rastlanılır. Türkülerde ilgi çeken bir durum olarak sanayileşen bir kentin kimliğine ışık tutacak biçimde geleneksel/yöresel meslekler değil, fabrikalaşma ve düzenli geliri ifade eden aylıkçı olarak çalışma kavramı karşımıza çıkar. Bu söylem yörenin hızla sosyo-ekonomik yapısındaki değişmelerin yöre türkülerine yansıdığının göstergesidir. Yine bir statü belirteci olarak araba markasının türküde yer alması dikkat çekicidir. Bu özellikteki türküler, daha çok Kocaeli’nin önemli sanayi bölgesi Gebze’de yer alır. Gölcük ve İzmit’ten derlenen türkülerde ise kına, gelin ağlatma, gelin alma vb. törenlerinde söylenen türkülerin derlenmesi, Gebze’ye göre daha korunaklı olmalarından kaynaklanmaktadır. Türkü sözleri çoğunlukla dörtlük şeklindedir. Dörtlüklerde yörenin coğrafi özelliklerine ilişkin göndermeler yapılır. Örneğin “Sahil Boyu” “Denize Attım Elma” “Görünüyor Sapanca” gibi söylemler yöre halkının su kenarında kurduğu yerleşimlerin gündelik yaşama yansımasıdır. Yine yoğun göç alan ve sanayileşen Gebze ilçesinde, maddi statü belirtisi olarak otomobil markasına gönderme yapılması, geçim düzeyine ilişkin tespitlerin müzik yoluyla karşı tarafa aktarımıdır. Fabrikaların yaşamı etkilediğinin bir diğer örneğini “köylü oğlu balıkçı, ben isterim aylıkçı” biçiminde söylenen dörtlükle örneklemek olanaklıdır. Bunun yanı sıra yörede, daha önce başka illerden derlendiği ve repertuvara alındığı tespit edilen ezgilerin varyantlarına da sıkça rastlanır. Bu durum, ezgilerin farklı coğrafyada dolaştığını ve aynı kültürün müzikal ifadesinde kendini başka bir anlatımla ifade ettiği görülür. Kısaca bu varyantlarda yöreye özgü sözcükler ve anlatımlar yer almaktadır. Gölcük ilçesinin eski yerleşim birimlerinden olan Ulaşlı beldesinden derlenen ezgilerde ise kına, evlenme, gelin alma gibi ritüelleri konu alan türküler ve halk oyunları çoğunluktadır. Kocaeli yerli yerleşik halkı olan Manavların yoğun olduğu Kandıra ilçesinde daha eski ve köklü tarihi olayları anlatan, halk arasında efsaneleşen kişi ve olaylara atıfta bulunan türküler yer almaktadır.

Kocaeli’de halk oyunları ve müziğinde göçlerin etkisinde çeşitlilik izlemektedir. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu, Trakya ve Ege Bölgeleriyle Kuzey Kafkaslardan gelen topluluklar farklı oyun ve müzikler sergilemektedirler. Karadenizliler kemençe eşliğinde horon; Çerkez ve Abhazlar armonika eşliğinde kızlı-erkekli Kafkas oyunları; Kandıra, Taşköprü nahiyesi, Gölcük ve Karamürsel ilçesinde “def”, “bakır bakraç”, “sini”, “bakır tirki”, “kaşık”, “düz kaval”, “klarnet”, “keman” vb. geleneksel çalgılar olarak karşılama oyunu, kasap oyunu, zeybek oyunu gibi oyunlar oynanmaktadır. Halk oyunlarını icra eden elemanların hiçbiri, icra ettikleri oyun müziklerini notaya bakarak veya notadan öğrenerek çalmamaktadırlar. Yörede halk oyunlarının müzikleri, usta-çırak ilişkisi ile kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Kocaeli yerleşik kültürü olan Manavlarda düğün ve eğlencelerde üç veya dört çalgı eşliğinde müzik yapmaktadır. “Klarnet”, “kaval”, “cümbüş”, “bağlama”, “keman” ve “ritm” (“davul” veya “darbuka”) ana sazlardır. Zaman zaman “ritm” olarak “davul” veya “darbuka” ayrı ayrı çalınmaktadır. Halk oyunları veya müzikli eğlencelerde her zaman “keman” yer almamaktadır. “Keman”ın da yer aldığı dörtlü takıma yörede “İnce Takım” denmektedir. Bu çalgıların bir bölümünün özellikle “cümbüş”, “keman”ın yaklaşık 80-100 yüzyıllık geçmişi olduğu sanılmaktadır.Tüm bu bilgilere, kullanılan geleneksel halk çalgılarını; cümbüş, keman, klarnet, darbuka, bağlama, davul, zurna ve kavalı ekleyebiliriz sıralayabiliriz. Bu topluluk, düğünlerinde bu yerel çalgıları icra eden gerek amatör gerekse profesyonel anlamda ilgilenen kişileri kullanır. Yerli-yerleşikler için müzik, yaşamdaki eğlencenin ve hüznün, bunun yanında da mistisizmin en önemli unsurudur. Köylerdeki düğün eğlencelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı eğlenmektedirler. Bu eğlencelerde kadınlar genellikle kına gecelerinde, evin bir odasında ya da odalara açılan geniş salonda toplanarak; darbuka, def ya da bunları bulamadıkları yerde ses çıkartabilen yuvarlak herhangi bir eşyayı çalgı aleti yerine kullanırlar. Darbuka çalınacaksa eğer, darbukayı bir kişi tutar bir kişi de çalar. Çoğunlukla köyde sesi güzel olan kadınlar türküleri söylemeye başlar ve diğerleri de sırayla katılır. Kına gecesinin ardından düğün günü yapılan eğlencede kadınlar bir duvar kenarına dizilir ve erkekleri izler. İlde yaşayan Manav toplulukları türkülerde kadınların müzik yaparken genellikle ritim çalgısı olabilecek materyaller kullanırlar. Bu ritim sazı kimi zaman gerçek bir darbuka (evlerde darbuka bulunması, sıklıkla kullanılan bir mutfak eşyasının bulunması kadar doğal bir durum olarak gözlemlenir), darbukanın olmadığı durumlarda ise sini, tepsi, güğüm ve metal alaşımlı bir ritim materyali ve nihayetinde bunlar yoksa plastik bir leğen ritim sazı görevini üstlenmektedir. Şehre yeni göçün başladığı dönemlerde ise, mahallelerde yaptıkları düğünlerde evin bahçesinin ortasından bir ip geçirilir, ipin üzeri çarşaflarla bölünür ve çalan müzikle çarşafın bir tarafında kadınlar diğer tarafında ise erkekler eğlenirler. Artık bu tür adetlerin kalmamasıyla birlikte, kadınlar ve erkekler birlikte eğlenmektedirler. Erkekler için köy eğlencesine, eğer varsa köyde çalgı çalanlardan bazıları gelir eşlik ederler. Bazı köy düğünlerine keman, klarnet, cümbüş, darbuka az da olsa davul zurna, bağlama ve kaval eşlik etmektedir. Bazı köylerdeki düğünlere ise profesyonel çalgıcı getirtilmektedir. Bazen de köyde birkaç çalgıyı çalmayı bilen birine rica edildiğinde kendisi gelmektedir. Bu bazen “Sen benim düğünüme gel çal ben de bağ bozumu zamanı sana yardıma geleyim” biçiminde imece usulü yapılmaktadır. Manavlarla yapılan görüşmelerde, icra ettikleri ezgilere değişik isimler verdikleri dikkati çekmektedir. “Klarnet Havaları, Karşılama”, “Sallama”, “Düz Oyun” gibi isimleri, söyledikleri türkünün özelliğine, oynadıkları oyunlara göre verdiklerini belirtirler.

Yörede oynanan halk oyunlarını iki ana grupta incelemek olanaklıdır: Manav Halk Oyunları ile Göçmen Halk Oyunları ve Dansları [Karadeniz Oyunları (Trabzon, Artvin yöreleri ağırlıklı oynanmaktadır), Kafkas Oyunları ve Dansları (Gürcü, Abhaz ve Çerkes oyunları ve dansları), Balkan ve Rumeli Oyunları ile Dansları (Üsküp ile Trakya ağırlıklı) ve Doğu Anadolu Oyunları (Erzurum ve Sivas ağırlıklı)]. Kocaeli’de Manavlar tarafından oynanan oyunlar: Yarımca/Halıdere Kasabı, Bahriye Çiftetellisi, Kandıra Çiftetellisi, Kandıra Zeybeği, Develi/Daylak, Konak Getirme, Taşköprü Karşılaması, Helvacı, Çipiden, Kaşıklı, Sarhoş Zeybeği, Gelin Bindirme, Kaynanama Karşı (Bahçede Üzüm Kaynana), Entarisi Moruna (Elmalı Dağlar), Gümbürdesin Evimizin Kuyusu (Eşarbımın Uçları Sarı Olsun), Yalel (Halıdere Yolları/Bizim Evin Yanına), Kadın Zeybeği (Salkım Saçak Çıkmış Geliyor), Vurun da Davulları (Ulaşlının İçinde),

Yöre oyunlarında kadın ve erkekler birbirlerinden farklı yerlerde ve ayrı olarak oynarlar. Yani kadın ve erkeğin aynı oyunda birlikte yer alması ya da aynı yerde bile oyunları sergilemesi yörede halen hoş karşılanmamaktadır. Oynanma Biçimleri: “Konak Getirme” ve “Halıdere /Yarımca Kasabı” oyunları düz sıralı; “Taşköprü Karşılaması”, “Çipiden” oyunu karşı karşıya; “Helvacı”, “Kaşıklı”, “Kandıra Zeybeği”, “Sarhoş Zeybeği”, “Bahriye Çiftetellisi”, “Kandıra Çiftetellisi” ve “Develi/Daylak” oyunları daire halinde oynanmaktadır. Ayrıca “Konak Getirme” oyunu el ele tutuşarak; “Helvacı”, “Kaşıklı” oyunu da daire halinde oynanırken, sözlü kısmına gelindiğinde kollar omuza atılır ve müziğin ritmine uygun olarak sağa-sola ayaklar yaylanarak sallanma yapılmaktadır. “Halıdere /Yarımca Kasabı” omuzlardan tutularak tek sıra halinde oynanır. Yörede oynanan oyunlarda komut verilmemekte ve istenilen sayıda kişi ile oyunlar oynanmaktadır. Kısaca yöre oyunları, evlenme geleneği ve düğün orijinli bir özellik arz etmektedir. “Karşılama” kadınların kendi aralarında kına gecelerinde oynanmaktadır. “Konak Getirme”, düğüne gelen konakların (konukların) misafir olarak inecekleri eve, oradan da düğün evine gelirken yolda oynadıkları oyundur. Gelen misafirler çalgıyla ve oyunla karşılanır ve kalacakları ya da oturacakları yere kadar götürülürken oynanan bu oyun, bir erkek oyunudur. Yerli-yerleşik köylerde yapılan düğünlerde birden fazla çalgı takımı, birkaç ayrı yerde misafir karşılarken, köyün gençleri de konak getirme oyununa eşlik eder ve gelen misafirler bu oyuna katılarır, coşkuyla oynarlar. Gelin Bindirme” oyunu, seyirlik bir yapıda gerçekleştirilir ve düğün sırasında bir kez çalınan, gelinin baba evinden ayrılışını anlatan hüzünlü müziği ve düğün merasimini içermektedir. “Gelin İndirme” oyunu ise, gelinin damat evine geldiğinde getirilen taşıttan (eskiden öküz arabası, günümüzde otomobilden) inip eve girişine kadar çalınan ve seyirlik bir özellik arz eden yapıda gerçekleştirilmektedir. Bu iki oyun da figürsel özelliklerden çok, merasimsel yapıdır. “Helvacı” oyunu, sözlü ve yörede erkekler arasında eğlenme ve şakalaşma amacıyla oynanan manili bir oyundur. “Sarhoş Zeybeği” erkekler arasında sarhoş taklidinin yapıldığı bir oyun biçimidir. Yani alkol alıp sarhoş olan kimsenin müzik eşliğinde taklit edilmesidir. Bu oyunların dışında kalan halk oyunları yine başta düğün olmak üzere, eğlencelerde istendiği kadar ve değişimli olarak oynanmaktadır. Tüm oyunlarda kaşık kullanılmaktadır. Ancak oyunları kimileri kaşıksız da oynamaktadır.

Manavlar arasında “Kandıra Zeybeği” tahta kaşıklarla ve belli bir sayı oyuncuya dayalı olmaksızın daire biçimde oynanmaktadır. Yörenin Osmanlılar Dönemi’nde ilk alınan ve ilk yerleşilen yerleşim alanları arasında olmasının ve daha çok uç bir karakol özelliği arz etmesinin, “zeybek” oynanmasında etkili olduğu yaşlılarca söylenmektedir. Zeybek yöre insanına göre, Osmanlı öncü karakol mıntıkalarındaki köylerde Osmanlı akıncılarının cenk yapmasını temsil etmektedir. Oyunun girişi, yapılacak olan hücum hazırlığını; oyundaki sıçramalar, at üstünde ve yaya olarak çarpışmayı, ok atma, kılıç çalma işini; sona doğru olan bölümde ise kazanılan zaferdeki gurur ile birlikte komutanın huzuruna dönüşteki mağrurluk ve saygı anlatılmaktadır.

KAYNAKÇA

Ali Aktaş, Adapazarı’ndan Sakarya’ya Tarihten Günümüze Yaşam, Bizim Sakarya Gazetesi Yayını, Ankara, 2017; Ali Aktaş, İzmit Sancağında Manavların Etnik ve Kültürel Yapısı, Cinius Yayınları/Kocaeli Yüksek Öğrenim Vakfı Yayını, İstanbul, 2016, Ayfer Yılmaz, Türk Kültüründe Kadın ve Kadın Ağzı Türküler, Bizim Büro Basımevi. Ankara, 2003, Aysun Yılmaz vd., Şehrimiz Kocaeli, ed. Ceylan Gazi Uçkun, Levent Atalı, Oğuz Polatel, Ali Aktaş, Volkan Şenel, Kocaeli İl Milli Eğitim Müdürlüğü Yayını, Güngörler Matbaacılık, Ankara, 2019; Feyzan Göher Vural & Serenat İstanbullu, Sayısal Veriler Işığında Türkülerde Kadın. Eğitim Kitabevi Yayınevi, Konya, 2017; Gülşen Erdal, Osmanlıdan Günümüze Kulaktaki Tınılar: Kocaeli’de Müzik Kültürü, Cinius Yayınları, İstanbul, 2019; Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1978.

Metin ŞENTÜRK