Kocaeli’de Halk Kültürü
1-Doğum
Doğum Öncesi
Kız olsun diye turşu, erkek olsun diye baklava yedirilir. Hamile kadının canı ekşi istediği zaman kız olur derler. Ye ekşiyi doğur Ayşe’yi; ye tatlıyı doğur atlıyı. Hamile kadının karnı genişse kız, sivriyse erkek olur. Hamile kadının önünde tespih sallandırırlar.
Hamile kadın için örtünün altına bir tarafa makas bir tarafa bıçak konur. Kadın neyin üstüne oturursa ona göre tahmin yapılır. Bıçak üstüne oturursa erkek, makas üstüne oturursa kız olur.
Bebek doğmadan anneannesi ve dedesi beşiğini alır, hazırlığını yapar. Gebe, rüyasında boynuna altın takıldığını görürse kızı olurmuş. Anne aşerdiğini yemez, içmezse çocuk sakat kalır, derler. Hamile kadın cenazeye götürülmez. Ölüye baktırılmaz. Ölü görürse çocuğu da ölür sanırlar.
Lohusalık
Doğum sonrası lohusa kadına bol bol tatlı yapılır, yedirilir. Lohusa kadın yalnız bırakılmaz, allanır. Şerbet verilir, sütü bol olsun diye çay kaynatılır, özellikle de papatya çayı içirilir.
Şirinsulhiye köyünde doğum yapmış kadına yakınları hemen papara adlı bir tatlı yaparlar. Koyu kıvamlı hazırlanan muhallebi tepsiye dökülür, diğer tarafta da tereyağlı, şekerli su hazırlanır ve üzerinde bıçakla çentikler açılan muhallebiye dökülür. Bu tatlının mideye ve bağırsaklara sıkıntı vermediği, rahatlattığı düşünülür. (K1)
Doğum olduğu zaman komşular, akrabalar ziyarete gider. Bebek eşyası hediye alır veya yelek örer. Köylü hediyesiyle bebeği görmeye gelince, misafirlere lokum verilir. Âdetliye çocuk gösterilmez. Lohusa kadın çok dışarı çıkartılmaz, bereketi üstüne çekmesin diye ambar yanına konmaz.
Lohusanın sütü kesilmesin diye yanında başkası süt emdirmez. Sütü bol gelsin diye şerbet içirilir, ciğer yedirilir. Banyo yaptırma ve tırnak kesme işlemi bebeğin kırkı çıkmadan yapılmaz. Bebek sarılık olursa sarı battaniyeye ve sarı tülbente sarılır.
Bebeğe İsim Verme
Çocuğa isim verilirken aile büyüklerinden biri ya da hoca sağ kulağına ezan okur, üç kere ismini kulağına söyler. Çocuk doğduktan sonra bebek aile büyüklerinden ya da saygı duyulan birinin kucağına verilir. “Buyur çocuğun adını sen koy.” denir o da adını koyar. Çocuğun adını evin, ailenin en büyük kadın veya erkeği koyar. Bebeğin adını imam okur. Bebeğin kulağına ezan okunur, adı söylenir.
Kırklama
Bebek kırk günlük olunca kırklarlar. İki tasa kırk kaşık su koyup biriyle bebeği yıkarlardı biriyle de lohusa anneyi yıkarlardı. Suyun içine de altın yüzük atarlardı. Kırk maşrapa su hazırlanır, içine tespihle altın yüzük atılır. Suyla bebek de anası da yıkanır, anne abdest alır.
Yarı kırkının dolmasına üç gün kala, 20 tane temiz taş toplanır, banyo suyuna atılır bu suyla doğum yapan kadın yıkanır ardından çocuğu yıkanır. Çocuk ayrı, anne ayrı yıkanır. Kırk basmasın diye ikisini sonra görüştürürler.
Evde kırklı bebek varsa ve eve başka bir kırklı bebek geldiyse iki kadın bebeklerini kucaklarına alır onları sırt sırta verip kapıdan geçirirlerdi, görüştürürlerdi. Bu uygulama bebeklere kırk basmasını engellemek için ve yürüsün diye yapılır. Eğer böyle yapılmazsa o bebeğin basmayacağına inanılır. (K2)
Kırk basan çocuk, kırk çıkmadık mezarın üstünde yıkanır ve mezarın üstüne de okunmuş su dökülür. Kırk gün evde kalan bebek ve kadın kırk uçurmak için misafirliğe gider. Dönüşte ev sahibi bebeğe bir iki yumurta, bir dilim ekmek verir ve bir çimdik un serper. Yumurta gibi güzel olsun, ekmek gibi bereketli olsun, saçı un gibi beyaz olana kadar yaşasın diye. (K3)
Çocuklarla ilgili inanış ve uygulamalar
Göbek bağı kopunca anne, kaynana ya da yakın akrabalardan bir kadın göbek bağını caminin avlusuna gömer. Çocuk iyi okusun diye göbek bağı okula, camiye gömülür. Uyuyan çocuk uyandırılmaz, günah olduğuna inanılır. Konuşmayan çocuğa bulaşık suyu içirince konuşacağına inanılır. Konuşamayan çocuğa kurbanda kesilen yedi hayvanın dilinden (ucundan pişirilip) yedirilir. Çocuğun yıkanan çamaşırları ikindiye kalmadan toplanır, günah olduğuna inanılır.
2-Evlenme
Kısmet Açma
Kısmet açma için hocaya, imama gidip dua istenir. Hocalar okuyup üflerse kısmetin açılacağına inanılır. Evlenmek isteyen kızlar gelinin telinden parça alır. Kızlar Telli Baba’dan kısmet açılsın diye tel alır ve kısmet açılınca o tel geri götürülür. Kısmet açılsın diye gelinin ayakkabısının altına kızların ismi yazılır. Söküğü ya da düğmesi üstünde dikilen kişi konuşursa, kısmeti kapanır.
Evlenme Öncesi
Genç kızlar ve delikanlılar köyün ya da mahallenin uygun yerinde, parkında, dere ya da deniz kenarında gezerken birbirlerini görüp beğenirler. Hereke’de gençlerin gezdikleri pınar yolu denilen mevkide, köy düğünü sonrası ve sırasında birbirleri ile kaçamak da olsa görüşme imkânları olurdu. Kızlar ve erkekler yol boyunca gruplar halinde yürürlerdi. Sevdalar ve aşklar böyle ilerlerdi. (K4, K5)
Akşam kızlar, arkadaşları ile birbirlerinin evlerinde darbuka çalarak eğlenirlerdi. Darbuka sesi hangi evden geliyorsa onları isteyen delikanlılar o mahallelerde volta atarlardı. Onlara çerez, fıstık gibi gizliden de olsa hediyeler yollarlardı. (K4, K5)
Kız istemeye ailenin büyükleri gider. Köyün ya da mahallenin ileri gelenleri, yaşlıları da kız istemeye giderler. Kızın ailesi damadı ve ailesini araştırmak için zaman ister, sonra uygun bulunursa erkek tarafına tekrar gelmeleri için haber gönderilir. Kız, damada tuzlu kahve ikram eder; damat bunu içerse kızı çok istediği düşünülür. Kızın evinde söz kesme olur. Sonra daha kalabalık bir toplulukla yine kızın evinde nişan yapılır. Nişandan önce kıza; kız için yüzük, bilezik, küpe gibi takı ve giysiler alınır.
Kına
Kına düğünden bir gün önce genellikle de cuma akşamı yapılır. Kınayı kızın arkadaşları yakar, kaynanadan kına yapışmıyor diye altın isterler. Kına geline yakıldıktan sonra az az orada bulunan misafirlere dağıtılır. Kaynana, gelin oynarken testi getirir; gelin testiyi yere atıp önünde kırar.
Hereke ve çevresinde kına, kadınların kendi çaldıkları darbukalarla yapılır. Kına sonunda heyemola denilen bir gelenek vardır. Heyemola; kına bitiminden sonra, önce damat evine darbuka çala çala giden kızlarla yapılır. Giderken “Heyamoldan başlayalım, heyamol heyamol / Oğlan evini taşlayalım, heyamol heyamol / Heyamola diyecek sesiniz mi yok, heyamol heyamol./ Başınıza giyecek fesiniz mi yok, heyamol heyamol.” şeklinde başlayan türkü söylenir. Bu uygulama damat evinde, damattan bahşiş alma amaçlı bir eğlencedir. Damat evinde kavurma yenir. Sonra gelin evine aynı şekilde gidilir. Orada da baklava yenir ve kına sonlanır. (K4, K5)
Düğün
Düğün hazırlıklarına akrabalar, komşular yardım eder. Hereke ve çevresinde düğüne kadar her gün bir imece çalışması vardır. Düğün demek dirlik demektir. Geleneksel düğünden 2-3 gün önce bayanlar toplanıp köy ekmeği yaparlar. Ekmekten sonra düğün evinde toplanıp etli dolma sararlar. Dolmalar çok küçük sarılır. Dolma sarma işi bitince kadınlar kendi aralarında eğlenirler. (K4, K5)
Düğün evinde yemek yenir. Lokum çok yapılır. Düğünlerde klarnet, darbuka ve cümbüş çalan müzisyenlerle eğlenilir. Köy içinde delikanlılar mahalle mahalle gezerek eğlenirler. Gelin kız da düğün boyunca bu eğlencelerde köyü gezerek delikanlılara eşlik eder. Gelin alma günü yine köyde yemek verilir. Damat tıraşı çalgılar eşliğinde yapılır. Gelin arabaya binerken para atılır. Gelin eve gelince şeker atarlar, millet tatlılık olsun diye şekeri toplar. Gelin eve gelince buğday serpilir bereketli olsun diye, ağzına bal sürülür tatlı dilli olsun diye. Gelin, kırmızı çömleği devirir. Kırmızı boya dolu çanağın içine gelin, ayağını sokar ve yürür. Yerde ayağı ne kadar çok iz yaparsa o kadar kıymetlidir. Geline; ocağa, kapıya, evin bir yerine çivi çaktırırlar. Bu, ben buraya geldim, burada ihtiyarlayacağım anlamındadır. Kaçarak evlenenlere düğün yapılmaz.
Evlenme Sonrası
Kartepe çevresinde düğünde damatla geline, güvey akşamı tatlılık olsun diye şerbet yaparlar. Damat ve geline tavuk, gözleme getirirler.
Kartepe çevresinde düğünden sonra çift, evine gittiğinde damadın arkadaşları hemen arkalarından gelir. Erkeğe “Biz açız, bize bir sucuklu yumurta yap da karnımız doysun gidelim” derler. Yapılır. “Bir tatlı yok mu?” denir. Tatlıyı bazen damadın sırtında yerler. Damat arkadaşlarının istediklerini yapıp onları göndermeye çalışır arkadaşları da damada gitmeyi vaad ederek istediklerini yaptırır. Genellikle damadın arkadaşları mutlu günümüz diyerek evde davul çalar, oyun oynar. (K6)
Gelinin duvağı yüz görümlüğü ile açılır. Gelin yedi gün evinden çıkmaz. Gelin kırklanmadan başkasının evine gitmez. Damadı yedi gün her sabah sağdıcı evden alır ve akşam eve bırakır.
El Öpme
Hereke’de düğün sonrası gelin, bir hafta sonra anne evine el öpmeye gider. Giderken kayınvalide, kayınpeder ve arzu eden akrabalar da eşlik eder. Kız tarafı börek pişirir. Başka yemekler de yapılır. Börek tepsisi, kesmesi için damada gelir. Damat, “bıçak kesmiyor’’ diye bağırır. Bahşiş olarak kayınpeder varsa arsa, bağ verir ya da takı takar. Bu da damadın nazıdır. (K4, K5) Kartepe çevresinde ise gelin ve damat düğünden bir hafta sonra gelinin ailesinin evine yemeğe davet edilir. Damadın ayakkabısını, kız tarafından genç biri saklar. Damat evden çıkarken ayakkabısını bulamaz ancak bir hediye vererek ayakkabısını alır. Bazen de damadın ayakkabısının içine yumurta konulur; eğer silkelemeden giyerse öylece eve girer. Gelin ve damat, düğünden bir süre sonra damadın ailesini ziyarete giderler. Gelin, damadın yakın akrabalarına, çeyizinden hediyeler götürür. Yeni gelin, misafirliğe gittiği evden boş çıkarılmaz. Hayırlı, bereketli olsun diye.
Ölüm
Hasta yatan ölecek gibiyse dudaklarına zemzem suyu verilir. Başında Kuran okunur, böylece şeytanın yaklaşmayacağına inanılır. Ölenin yakını “öldü” demek istemez, bunu yakıştırmaz.
Ölüm Sonrası
Bir kişi öldükten sonra ayakkabıları hemen kapının dışına çıkarılır ve birine verilir. Evden çıkması iyidir düşüncesiyle giysileri, ayakkabıları dağıtılır. Ölene de rahatlık getireceğine inanılır. Ölenin arkasından çok ağlandığı zaman mevtanın su içinde kalacağına inanılır. O nedenle çok ağlamanın iyi olmadığına inanılır. Cenaze evine akrabalar, komşular yemek getirir. Sevap diye yemek verilir, helva dağıtılır; bunların ölenin ruhuna iyi geleceğine inanılır. Ölen kişinin resmi odaya konulmaz, ruhunun böyle daha kolay gittiğine inanılır. Ölenin yattığı odaya hemen badana yapılırdı. Ölenin çok terlediğine ve kan sıçrattığına inanılır.
Şişmesin diye ölünün üzerine bıçak konur. Yedisinde, kırkında dua okunur; lokum dağıtılır. Bayram arifesi Yasin okunur, güzelce giyilerek ziyarete gidilir. Mezar başında gülünmez, muhabbet edilmez. Çocuk da götürülse abdest aldırılır, güzelce giydirilir. Toprağı temizlenir. Başında ağlanmaz. Mezarının başına fidan, çiçek dikilir.
Pervin Ergun, mezar başlarına dikilen ağaçların büyüyüp gölge vermesiyle ölünün ağacın gölgesinde daha rahat ve huzur içinde olacağına dair inanıştan bahseder. Mezarlıklara ağaç dikmek Türklerdeki ağaç kültü ile ilgilidir. Ergun, birçok mezarlıkta olduğu gibi İzmit ve Adapazarı’ndan Kandıra’ya doğru yol alırken tepelerde görünen büyük ağaçlar köylerin mezarlıklarıdır ve çoğunlukla meşedir der. Kandıra’daki eski mezarlıkta ise dişbudak ve karaağaç olduğunu söyler.
4-Bitkiler
Soğan, sarımsağın sapı örülerek kapı girişine asılır. Kötülüklerden koruyacağına inanılır. Sarımsak ve çörek otu nazar girmesin diye eve asılır. Sarımsağın hastalığı kovacağı inancıyla evlere sarımsak asılır. Isırganın şifalı olduğuna inanılır. Beli ağrıyana ısırgan vurulur ertesi güne ağrısı geçer.
5-Hayvanlar
Karınca öldürülmez, berekettir. Köpeklerin çok uluduğu gecenin sabahında kötü bir şey olursa “Dün gece tüm mahlukatlar uludu” denir. Örümcek asıldığı zaman misafir geleceğine inanılır. Kara kedi uğursuzluktur; saç çekilir, baş tutulur, çocuğa gösterilmez. Kuş pislerse, güvercin gelirse iyidir; onların bereket getireceğine inanılır. İnek buzağılayınca ilk sütü dağıtılır, ilk süt dağıtılırsa sütünün daha bereketli olacağına inanılır. Defnedilmedik ölünün üzerinden kedi atlarsa ölünün hortlayacağına inanılır.
6-SuToprak-Ateş
Suyun ağzı açık bırakılmaz, ağzı açık bırakılan su artık içilmez. Hacdan gelen zemzem suyu evde bulundurulmaya çalışılır, biri hastalandığında bu sudan verilir. Suya tükürülmez, iyi olmadığına inanılır. Hıdırellez’de ateşin üstünden atlanarak dertlerden kurtulacağına inanılır.
7-Gece -GündüzGök-Güneş-Ay
Yıldıza, aya parmak uzatılmaz; siğil çıkar. Güneş tutulması depreme sebeptir. Yıldız çoksa hava iyi olur, azsa yağmur olur. Gökte çok yıldız varsa ertesi gün hava güzel olacak demektir.
8-Cin Peri-Cin çarpması, Şeytan:
Çocuğun gece küçük abdesti gelirse, besmele çekilir üç kere tükürülür. Akşam ezanı okunduktan sonra dışarı çıkılmaz. Gidilse de besmele çekilip çıkılır. Üç harflilerin ezandan sonra çıkacağına ve su kenarlarında olacağına inanılır. Ücra yerlere gidilirse, akşam vaktinden sonra çöp atılırsa üç harflilerin geleceğine inanılır. Üç harfliler su kenarında, ücra yerlerde dolaştığı için gitmeyin, denir.
Üç harfliler konuşulmaz, söylenmez, adı anılmaz. Üç harfliler ateş yanan yere gelmez. Islak yere, kuytuya köşeye gelirler. Ceviz ağacının altında uyunursa üç harfliler gelir. Külden atlanmaz, şeytanın geleceğine inanılır. Sıcak su dökerken besmele çekilir, aksi takdirde cinlerin musallat olacağına inanılır.
9-Uğur- Uğursuzluk
Yuvada ölümden çok bahsedilmez, çağrılmaz. Mezarlığa parmak uzatılmaz, mezar taşındaki isimler okunmaz, uğursuzluk olacağına inanılır. Yaşayan biri rüyasında ölen birinin koluna girdiğini, elini tuttuğunu görürse öleceğine inanılır. Akşam vakti tırnak kesilmez, dışarı sofra bezi silkilmez, ıslık hiçbir zaman çalınmaz, aynaya bakılmaz. Uğursuzluk geleceğine inanılır.
Gece sakız çiğnenmez, ölü eti çiğnendiğine inanılır. Evde kılıç çiçeği bulundurmak iyidir, uzayınca ev sahibi olunacağına inanılır.
9-Nazar
Nazar değen kişiye kurşun dökülür, kurşun dökülünce kişinin rahatladığına, nazarın çıktığına inanılır. Nazar duası okunur ya da yedi sefer Tebbet, Nas, Felak okunarak nazardan korunulacağına inanılır. Nazar için ot yakılır.
En çok çakır gözlülerin nazarının değdiğine inanılır. Yıldızı alçak olan insanlara, özellikle çocuklara, daha çabuk göz değeceğine inanılır. Yabani elma ağacının dalını, okunmuş çörek otunu bir de köpeğin pisliğini küçük küçük yapıp çocuğun omzuna iliştirirler. Bunları küçük muska yapıp nazarlık yaparlar, bunun nazara iyi geleceğine inanılır. (K1)
Çocukları nazardan korumak için cevşen takılır. Kötü gözlünün nazarı değdiğine, okuyup üfleyince nazarın geçtiğine inanılır.
10-Dua -Beddua
Yaşlının, hacca gidenin duasının tutacağına inanılır. Babanın bedduasının, ananın duasının tutacağına inanılır.Beddua yapanın daha duası bitmeden kendine döneceğine inanılır.
11-Bereket
Kartepe çevresinde gelin, erkeğin ailesinin evine gittiğinde geline eve girmeden küçük bir hamur yoğurtturulur. Bu hem bereket olsun hem de gelinin hamaratlığı ortaya çıksın diye yapılan bir uygulamadır. (K6)
Gelinin başından buğday saçılır, bereket getireceğine inanılır. Lohusa kadın çok dışarı çıkartılmaz, bereketi üstüne çekmesin diye ambar yanına konulmaz. Bereket olsun diye, aşure ayında aşure dağıtılır. Cüzdana bereket getirmesi için Kâbe’den gelen bir hurma çekirdeği konur. İlk Hacca gidip gelenin hurmasının da çekirdeğini cüzdana koymak bereketi artırır.
Karınca öldürülmez, bereketin kaçacağına inanılır. Tuz, arpa berekettir. Ekmek, yemek atılmaz bereket kaçar.
12-Misafir
Çayın üstünde çöp görünürse misafir geleceğine inanılır. Çöpün uzunluğuna, kısalığına göre misafir tarif edilir. Çocuk bacağının arasından dönüp ters bakarsa misafir geleceğine inanılır. Biri dalınca misafir geleceğine inanılır.
13-Günler
Salı ve cuma günü başlanan işler bitmez, sallanır.
14-Renkler
Rüyada birisi beyaz kıyafetler içinde görülürse öleceğine inanılır. Vefat eden kişi kadınsa, yeşil örtü serilir. Sarılık geçiren bebeğin yüzüne sarı örtü örtülür. Bilek ağrıyınca siyah kuşak sararlar, böylece daha çabuk iyileşeceğine inanılır.
KAYNAKÇA
İsmail Sevinç, Gebze Tarih Ansiklopedisi, Özel Gebze Eğitim Matbaası, Gebze 2005, s. 364-367; Pervin Ergun, Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara 2004, s. 856; Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, Hazırlayan: Atilla Oral, Demkar Yayınevi, İstanbul 2007, s. 481-487; Kaynak Kişiler: K1: Sabahat Gönenç, 1949, Şirinsulhiye; K2: Halise Tarcan, 1945, Kartepe; K3: Emine Aras, 1950, Gebze; K4: Seda Avcı, 1981, Hereke; K5: Mukadder Çaybaşı, 1961, Hereke; K6: Hanife Altun, 1962, Derbent; K7: Ümmü Yılmaz, 1939, Uzunbey / Kartepe; K8: Melek Kundak, 1985, Gebze; K9: Melek Kılıçkan, 1950, Başiskele; K10: Elmas Yiğiter, 1947, Acısu.
Meriç HARMANCI