AHMET MÜMTAZ SAKA

Madde no:54

İzmitli Mümtaz

Ahmet Mümtaz Saka 1880’li yıllarda İzmit’te doğmuştur. Tam doğum tarihi bilinmemektedir. Babası, İzmit muhasabe katiplerinden Saka Rıza’dır. Ailesinin beyanına göre, baba tarafından soyu, kendisinden yirmi sekiz kuşak geride, İzmit fatihlerinden Gazi Hüseyin Baba’ya dayanmaktadır. “İzmitli Mümtaz” olarak tanınan Ahmet Mümtaz’ın bir diğer namı da “Çerkez Mümtaz”dır. Öte yandan, yakın arkadaşları ve ailesi Ahmet Mümtaz’ın aslen Çerkez olmadığını ve atlara ve Çerkez ananelerine olan merakı sebebiyle kendisine çevresi tarafından böyle bir yakıştırmada bulunulduğunu, fakat, halk arasında, zamanla, bu yakıştırmanın gerçeğin yerini aldığını belirtmişlerdir. İlköğretim hayatına İzmit’te başlamış, sonrasında İdadi Mektebi’ni de bitirerek Harbiye Mektebi’ne kaydolmuştur. Askeri okul yıllarının ardından Meşrutiyet rejiminin yeniden ilanı için kilit rol oynayan Üçüncü Ordu’nun Süvari On Sekizinci Alay Birinci Bölüğüne tayin olmuştur. İttihat ve Terakki erkanı ile ilk temasları da görev aldığı Manastır Merkez Jandarma Taburunda başlamış, İttihat ve Terakki’nin fedai teşkilatının kurucuları arasında bulunmuştur. Sivri kişiliği sebebiyle, İzmitli Mümtaz Bey’in etrafı ile ilişkileri her zaman olumlu yönde gelişmemiştir. Özellikle, yüzbaşı rütbesiyle, Rumeli Vilayat-ı Şahanesi Müfettiş-i Umumiliği yaverlerinden bulunduğu sırada, Üçüncü Ordu Süvari Muallimi ve Merkez Kumandan Muavini Kolağası Sedad Bey ile yaşadığı kişisel çekişme, 1906 yılında ileri bir boyuta ulaşmıştı. 13 Haziran 1906’da Sedad Bey’in mesai saatleri dışındaki vakitlerde, İzmitli Mümtaz Bey tarafından sözlü tahkir ve tahrike maruz kaldığına dair bir şikayetnamesiyle açığa çıkan ikili arasındaki gerginlik, İzmitli Mümtaz Bey’in aralık ayında Sedad Bey’i vurarak öldürmesiyle sonuçlandı. Bu olayın arkasından, İzmitli Mümtaz Bey askeriyeden atılarak on beş yıl kürek cezası çekmek üzere Akka’ya gönderildi. Bir buçuk yıllık mahkumiyet hayatından sonra 1908’de hapisten kaçtı. O henüz yakalanamadan, 1908 Devrimi gerçekleşti ve bu sırada çıkarılan genel aftan istifade ederek İstanbul’a döndü.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908 Devrimi’nden sonra doğrudan iktidar gücünü kendi eline almasa dahi, iktidar kuvvetinin üzerinde bir denetim unsuru halini aldı. 1913’teki Bab-ı Ali Baskını olarak zikredilen darbeyle iktidar gücünü bilfiil kendi üzerine almasına kadar geçen süre zarfında, İttihat ve Terakki Cemiyeti kendi teşkilatını İmparatorluğun dört bir yanına yaymaya çalıştı. Önce Selanik’te bulunan, fakat Balkan Harbi ile birlikte İstanbul’a taşınan Merkez-i Umumi ile diğer şehirlerdeki şube, kulüpler arasındaki irtibatı sürdürmek ve Merkez-i Umumi’nin kararlarını tebliğ etmek, tebliğ edilen kararların uygulanıp uygulanmadığını denetlemek ve taşradaki olası sorunlar karşısında Merkez-i Umumi’yi temsilen teftişte bulunmak üzere teşkil edilen müfettişliklere, büyük ölçüde İttihat ve Terakki’nin siyasal iktidarını pekiştirmede, muhaliflere karşı caydırıcı silahlı unsurlar olarak kullanılan fedai grubu mensupları getirilmeye başlandı. Namı, fedai grubunun önde gelenlerinden biri olarak duyulan İzmitli Mümtaz da, 1913’e değin, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde Merkez-i Umumi müfettişi olarak yer aldı. Bu esnada, Merkez-i Umumi ile İzmit arasındaki temasları büyük ölçüde o sağladı. Kocaeli dahilindeki cemiyet içi anlaşmazlıkların çözülmesinde aktif rol oynadı.

İzmitli Mümtaz, İttihat ve Terakki içerisinde, yalnız sivil siyasette değil, askeri rolüyle de ön planda oldu. 1909 başında, İran’daki Meşrutiyet yanlılarının İran Şahı’nı Meşrutiyeti yeniden ilan etmeye zorlamak üzere, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden talep ettikleri destek doğrultusunda, Yüzbaşı Halil, Sapancalı Hakkı, Mülazım Hilmi, Ömer Naci, Mustafa Necip, Mehmet Emin, Kuşçubaşı Eşref ve Selim Sami gibi fedailerin dahil olduğu ekipte yer aldı ve İran’a gitti. Ancak, kısa bir süre sonra 31 Mart Vakası başladı ve Merkez-i Umumi tarafından geri çağrıldılar.

İttihat ve Terakki bünyesinde, Enver Bey’in çevresinde örgütlenen fedailer, cemiyetin muhaliflerini yıldırmak ve cemiyetin nüfuz sahasını genişletmek için silaha ve şiddete başvurmaktan çekinmemişlerdir. Ali Fethi Okyar tarafından özellikle Ömer Naci ve Mehmet Emin Yurdakul gibi hitabeti kuvvetli isimlerle birlikte, Abdülkadir, Yakup Cemil, İzmitli Mümtaz, Yenibahçeli Şükrü, Sapancalı Hakkı, Erzurumlu Dadaş Salim, Kuşçubaşı Eşref ve Kuşçubaşı Hacı Sami Beyler, İttihat ve Terakki’nin görüşlerini yaymadaki etkilerinden dolayı, İslam dininin ilk ortaya çıkışındaki aşare-i mübeşşereye benzetilmişlerdir. İzmitli Mümtaz’ın da aralarında zikredildiği bu grup gerçekten de, İttihat ve Terakki muhalifi siyasetçi ve yazarların çekindikleri isimler olmuşlardır. Öyle ki, İttihat ve Terakki muhaliflerinden Dr. Rıza Nur, kendi hatıralarında, kendisini kutsiyet ile örtüştüren cemiyete karşıt ilk yazılarından hemen sonra, Talat Bey (sonra Paşa) tarafından “kefenini hazırla” diye tehdit edildiğini ve kendisini öldürmek maksadıyla İzmitli Mümtaz’ın görevlendirildiğini iddia etmiştir. Doğruluk payı olsun olmasın, İzmitli Mümtaz’ın devrin siyasi ve askeri gelişmelerindeki rolünün doğru anlaşılabilmesi için, bu iddia önemli görülmelidir.

29 Eylül 1911’de İtalya Osmanlı İmparatorluğu’na harp ilan ederek, Trablusgarp’a saldırdı. Osmanlı’nın Trablusgarp’a doğrudan kara parçası olmaması ve asker sevkiyatı yapamaması sebebiyle, yerel ahaliyi örgütleyerek İtalyan işgalini engellemek üzere vatansever subaylar gönüllü olarak harekete geçtiler. İzmitli Mümtaz da, Enver (Paşa), Mustafa Kemal (Atatürk), Kuşçubaşı Eşref ve Ali (Çetinkaya) gibi isimlerin yer aldığı zabitan ile birlikte harpte gönüllü olarak savaşanlar arasındaydı. Trablusgarp Harbi, İttihatçı fedai zabitlerinin gayrinizami harp deneyimi kazanmaları bakımından önemli bir dönüm noktası oldu.

8 Ekim 1912’de patlak veren Balkan Harbi ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu bir felakete sürüklenmeye başladı. Harp, Osmanlı için fecaat ile sonuçlanmış, Bulgarlar Edirne’yi almışlardı. Talat Bey’in talimatıyla, Mümtaz Bey, o sırada askeri bir manevra sebebiyle İzmit’te bulunan Enver Bey’i İstanbul’a çağırmak için hareket etti. Çeşitli görüşmeler neticesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetici erkanı harekete geçmeye karar verdiler. Enver, Talat, Mithat Şükrü (Bleda), Ömer Naci, Yakup Cemil, İzmitli Mümtaz, Filibeli Hilmi ve Sapancalı Hakkı gibi isimlerin olduğu bir grup Bab-ı Ali’ye yürüdü ve toplantı halindeki hükümeti devirdi. Akabinde, diğer fedailerle birlikte İzmitli Mümtaz da, Edirne’nin geri alınması için cepheye gitti. Edirne’nin kurtuluşu sonrasında fedailer, Enver Bey’in talimatıyla, cephe ilerisine giderek, orada Müslüman ahalinin örgütlenmesiyle uğraşmış ve gerilla taktiğiyle vuruşmaya devam etmişlerdir: Makedonya’da İzmitli Mümtaz, Topçu İhsan, Sapancalı Hakkı ve Binbaşı Hüsamettin; Arnavutluk’ta Ohrili Eyüp Sabri ve Hayrettin Bey; Batı Trakya’da İskeçeli Arif. Bulgaristan ile İstanbul Antlaşması imzalandıktan sonra ise, bu ekip, Süleyman Askerî’nin gözetiminde, Batı Trakya’daki Müslümanların Doğu Trakya ve Anadolu’ya yerleştirilmesi çabası içinde olmuştur.

İttihat ve Terakki’nin önerisiyle Sadaret makamına getirilen Mahmut Şevket Paşa bir suikasta kurban gitti. Paşa’nın katilleri, Çerkez Ziya ve Çerkez Kazım sığındıkları evde silahlı mukavemet gösterince, İstanbul Muhafızı Cemal Bey (sonradan Paşa), İzmitli Mümtaz, Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Sami Beylere başvurdu. Topçu İhsan ve Yakup Cemil de bu ekibe dahil oldu ve birlikte kendilerine belirtilen adrese giderek zanlıları canlı olarak ele geçirdiler.

İzmitli Mümtaz, I. Dünya Savaşı yıllarında ise, Umur-u Şarkiye Dairesi Doğu İşleri Bürosu’nun mensubu olarak gayrinizami harp sahasında önemli görevler almayı sürdürdü. Kuşçubaşı Eşref ile birlikte, Kanal Harekatı’nın hemen öncesinde bölgeye gönderildi. Burada, Dürzileri örgütleyerek, Kanal Harekatı sırasında İngilizlere arkadan müşkülat çıkaracak bir kuvvet teşkiline çalıştı. Kanal Harekatı sonrasında ise, görevini Filistin Cephesi’nde sürdürdü. Burada, halktan toplanan gönüllülerin eğitimiyle doğrudan kendisi meşgul oldu. Kuşçubaşı Eşref ve İzmitli Mümtaz’ın görevlendirilmelerini, Cemiyet Merkez-i Umumisi’nin müfettişlik görevini yürüten diğer Sapancalı Hakkı, Çerkez Ziya, Çorumlu Aziz gibi tanınmış fedailerin Suriye ve Filistin’e gelişleri izledi.

I. Dünya Savaşı boyunca, İzmitli Mümtaz’ın rütbesi süvari kaymakamlığına kadar ilerledi. Fakat, Mümtaz Bey’in İttihat ve Terakki içerisindeki siyasi kariyeri askeri kariyeri kadar ileri gidemedi. İttihat ve Terakki içerisinde, İzmitli Mümtaz, diğer yakın olduğu Sapancalı Hakkı, Yakup Cemil ve Hüsrev Sami gibi arkadaşlarıyla Talat Bey’in öne çıktığı sivil kanat karşısında Enver Bey’in öne çıktığı askeri kanat içerisinde gruplaşmışlardı. Enver Bey’in ne kadar dahli olduğu şüpheli olsa da, sözü geçen isimlerin birlikte olduğu grup, 1912’de Halaskar-ı Zabitan isimli bir grup muhalif subayın baskısıyla İttihatçıların çoğunlukta olduğu meclisin dağıtılması sonrası düzenlenen 1912 Umumi Kongre’de, Talat Bey ve çevresi ile karşı karşıya kaldılar. Talat Bey ve çevresi İttihat ve Terakki’nin yeniden yapılacak seçimlerde yer alması gerektiğini savunurlarken, Sapancalı Hakkı ve çevresi buna karşı çıkıyor, Meclis-i Mebusan’ın zorla dağıtılmasını hazmedemediklerini ve baskı karşısında seçime gitmeyi reddettiklerini beyan ediyorlardı. Talat Bey, bu hareketin, cemiyeti yeni iktidarın gözünde gayrimeşru bir

ihtilal örgütüne dönüştüreceğini ve cemiyetin mahvına sebebiyet vereceğini öne sürerek Kongre çoğunluğunu ikna etti; fakat, fedailerin ağırlıkta olduğu grup ile Talat Bey ve çevresi arasındaki gerginlik giderek arttı. 1913 Bab-ı Ali Baskını ardından sadrazam olan Mahmut Şevket Paşa’nın bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra, gerginlik yeni bir boyut kazandı. Sapancalı Hakkı, Yakup Cemil, İzmitli Mümtaz ve Atıf (Kamçıl) Beyler, hem yeni Sadrazam Said Halim Paşa ve İstanbul Muhafızı Cemal Bey ile, hem de Merkez-i Umumi Katib-i Umumisi Mithat Şükrü (Bleda) Bey ile görüşerek Talat Paşa’nın kabineye girmesine karşı çıktılar. Bu talepleri karşılıksız kaldığı gibi, ortaya çıkan gerginlik Merkez-i Umumi çevresiyle fedai gruplarının arasının biraz daha açılmasına sebep oldu. Talat Bey ile Enver Paşa’ya yakınlığıyla öne çıkan bu grup arasındaki bardağı taşıran son damla ise Yakup Cemil Hadisesi oldu. Yakup Cemil, ordu içerisinde istediği terfii alamayınca, Enver Paşa ile de gerginlik yaşadı. Bu münasebetle, o vakit Enver Paşa’nın yaveri olan İzmitli Mümtaz’ın da aralarında bulunduğu diğer arkadaşlarıyla ortak hareket ederek, bir hükümet darbesi planlamaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun akıbetini olumlu karşılamıyor ve Dünya Savaşı’ndan çekilmek lüzumunu dile getiriyordu. Bu doğrultuda, kendi arkadaş çevresiyle, hükümetten bağımsız olarak Romanya üzerinden İngilizlerle görüşmeye dahi teşebbüs etti. Fakat, planı çok geçmeden Talat Bey tarafından duyuldu ve olayların boyutları olduğundan daha da ileri taşınarak ciddi bir mesele haline getirildi. Grubun tamamı tutuklanarak yargılandılar. Yakup Cemil Bey idam ile diğerleri ise sürgün ile cezalandırıldılar. İzmitli Mümtaz da İzmit’te ikamete memur edildi. Bu olaydan sonra, 1917’de bir kez Enver Paşa ile görüşmek için resmi müracaatta bulunmuş, ama bu talebi de olumlu karşılanmamıştır. Böylece, Yakup Cemil hadisesi ardından Mümtaz Bey’in siyasi hayatı da sona ermiştir.

I. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı yenilgisi ardından, Yenibahçeli Şükrü’nün kumandasında Kocaeli’de Kuvayımilliye Hareketinin örgütlenmesinde rol oynamış; fakat, çok geçmeden İngiltere’nin de teşvikiyle, “Ermeni mezalimine dahli” suçlamasından tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür. Malta’dan döndükten sonra ise, bir daha aktif siyasette yer almamış, 1936’daki vefatına değin, Taşçılarbaşı’ndaki bahçeli evinde ikamet etmiştir.

KAYNAKÇA

T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi (BOA), İ.AS./44/30; TFR.I.AS./34/3393; DH.MKT./1135/36; DH.ŞFR./560/34; İ.DUİT/164/25; BEO/4260/319456; Benjamin Fortna, Kuşçubaşı Eşref, çev. Selçuk Uygur, Timaş Yayınları, İstanbul, 2017; Celal Bayar, Ben de Yazdım, Cilt I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019; Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan, Cilt III, Mey Yayınları, İstanbul, 1974; Galip Vardar, İttihad ve Terakki İçinde Dönenler, haz. Samih Nafiz Tansu, Yeni Zamanlar, İstanbul, 2003; İbrahim Şirin, “Yerelden Vatana: Kandıra’da Milli Mücadele”, Uluslararası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-II, ed. Haluk Selvi, M. Bilal Çelik ve diğerleri, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli, 2017, 1483-1500; Philip Stoddard, Teşkilat-ı Mahsusa, çev. Tansel Demirel, Araba Yayınları, İstanbul, 1993; Polat Safi, Kuşçubaşı Eşref’in Alternatif Biyografisi, Kronik Kitap, İstanbul, 2020; Polat Safi, The Ottoman Special Organization Teşkilat-ı Mahsusa: An Inquiry into Its Operational and Administrative Characteristics, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2012; Rıfat Yüce, Kocaeli Tarihi ve Rehberi, haz. Atilla Oral, Demkar Yayınevi, İstanbul, 2007; Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Cilt 1, İşaret Yayınları, İstanbul, 1992; Seydi Vakkas Toprak, “Teşkilat-ı Mahsusa Komitacılığından İzmit Mebusluğuna: Sapancalı Hakkı Bey”, Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu IV, ed. Haluk Selvi, M. Bilal Çelik ve diğerleri, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli, 2018, 1135-1150; Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, İstanbul, 1998.

Burak ASLANMİRZA