İl merkezinin (İzmit) güneybatısında, İzmit Körfezi’nin güney sahilleri ile Samanlı Dağları eteklerinde yer alan Kocaeli ilçesidir. Gölcük ilçe merkezi İzmit-Yalova-Bursa karayolu üzerinde İzmit’e 16 km uzaklıkta, denizden yüksekliği 14 m olan sahil şeridinde kurulmuştur.
19 Ağustos 1930’de merkez ilçe sınırları içinde kurulan İhsaniye nahiyesi 19 Temmuz 1936’da ortadan kaldırılmış ve yerine Gölcük ilçesi kurulmuştur. İhsaniye bucağına bağlı 19 köyden başka Karamürsel kazasına bağlı Ulaşlı ve Halıdere köyleri ile Bahçecik nahiyesine bağlı Nüzhetiye ve Ferhadiye köyleri de Gölcük’e bağlanmıştır. Gölcük kazası merkezi 25 Şubat 1944 tarihinden 4 Mart 1954 tarihine kadar Değirmendere köyüne taşınmıştır. Kaza merkezinin taşınmasıyla 1944 yılında Değirmendere’de belediye kurulmuştur. 1966’da İhsaniye, 1985’te Ulaşlı ve Halıdere belediyeye kavuşmuştur. Daha sonra 1991’de Hisareyn’de, 1999’da da, Bahçecik bucağından ayrılarak Gölcük’e bağlanmış olan Yazlık’ta belediye kurulmuştur. Bu belediyeler 6 Mart 2008’de kabul edilen 5747 sayılı kanunun tam olarak yürürlüğe girmesiyle ortadan kaldırılmış ve bugünkü Gölcük Belediyesi ve ilçesi oluşmuştur. Bugün Gölcük’ün 11’i merkezde, 17’si birleştirilen belediyelerde ve 2’si de şehirle birleşen köyler; 30 tanesi şehir mahallesi, 20’si de kırsal mahalle olmak üzere toplam 50 mahallesi vardır. Bu mahallelerin toplam yüzölçümü 217 km2, 2020 yılı sonu itibariyle toplam nüfusu 170.503 kişi, nüfus yoğunluğu 786 kişi/km2’dir. Gölcük ilçe sınırlarında 1940’ta 16 bin kadar olan nüfusun %70’e yakını köylerde yaşıyordu, 5 bin kadar nüfusu olan Gölcük kasabası 60 yılda 15 kat büyüyerek 1997’de 77 bine yükselmiş, ancak 17 Ağustos 1999 depreminden sonra nüfusu 2000 yılında 56 bine inmiştir. 2008’de yeni Gölcük Belediyesi şekillendirilirken, Gölcük’ün 72 bin olan nüfusunun yanında Değirmendere’nin 31 bin, İhsaniye’nin 14 bin, şehre doğudan eklenen yazlıkta 2,5 bin ve güneyden eklenen Hisareyn’de de 4,2 bin nüfus yaşıyordu. Yani bugünkü şehrin ana kütlesini oluşturan kesimde 123 bin nüfus vardı. Toplamda 7 bin nüfus da Gölcük ile Karamürsel arasındaki sahilde yer alan Halıdere ve Ulaşlı’da bulunuyordu. Bugün (2020) Gölcük ilçe merkezinin nüfusu 163.913’tür. Kırsal mahallelerin toplam nüfusu da 6.590’dır.
Gölcük ilçesi, Samanlı kütlesinin orta kısmına rastlayan Kuyumcu ve Ayvaşa dağlarının kuzeyi ile İzmit Körfezi kıyıları arasındaki eğimli yamaçlar, sırtlar ve vadiler ile sahil boyunca uzanan dar düzlükler üzerinde yer alır. İlçe sınırları içinde en yüksek yer Fındıklı Tepe (978 m)’dir. İlçe arazisi Halıdere, Değirmendere, Kazıklı dere ve Hisardere ile parçalanmıştır. Özellikle kuzey rüzgârlarının nemliliği artırması orman için daha elverişli bir ortam oluşturur. Gölcük ilçesi arazisinin %57’si orman ve fundalıklarla kaplıdır. Ormanlar tür zenginliği ve yoğunluk bakımından Karadeniz ormanlarına benzer. Alt seviyelerde kestane ve meşe, onun üstünde kayın ağaçları baskındır, aralarda dağınık olarak gürgen, ıhlamur ve kavak yer alır. Fundalıkları, yabani erik, yabani elma, adi fındık, kocayemiş, funda, laden, menengiç, defne, kızılcık, böğürtlen ve sumak oluşturur. Kayın ormanlarının alt katında genellikle orman gülleri yer alır.
İlçe arazilerinin %4’ü tarım arazisidir. 7 bin dekar kadar olan tarım alanlarının %60’ı meyve bahçeleridir. Meyveliklerin yarısını fındık, ceviz ve kestane paylaşmakta, 1/3’ini de, kiraz, armut ve üzüm oluşturmaktadır. Elma ve zeytinlikler de geniş yer tutar. Zeytincilik ve Değirmendere türü fındık üretimi önemli gelir kaynaklarındandır. Tarım arazilerinin %34’ü tarlalardan oluşmaktadır. Tarlaların %94’ü ekilmekte, %6’sı nadasa bırakılmaktadır. Tarlaların yarısına tahıllar, diğer yarısına da yem bitkileri ekilmektedir. Yem bitkilerinden fiğ, yulaf ve mısır en fazla yer ayrılan bitkilerdir. Buğday, mısır ve yulaf en fazla ekilen tahıllardır. Sebze bahçelerinin oranı da %6’dır. Sebze bahçelerinin yarısından fazlasını taze fasulye kaplamaktadır. Barbunya ve bezelye ile karalahana diğer fazla alan ayrılan sebzelerdir. Gölcük’te 4 bin 400 kadar sığır, bin kadar davar, 55 bin kadar da tavuk yetiştirilmektedir. Ayrıca, MenekşeyaylaAytepe-Subatum ve civarında mermer ocakları vardır.
Türk Deniz Kuvvetleri’nin ana üssü olan Gölcük’te 1926 yılında kurulan askeri tersaneler ve fabrikalar vardır. Burada, çeşitli tip ve büyüklükte harp ve ulaştırma hizmetlerinde kullanılan gemiler inşa edilmektedir. Gölcük’te Donanma Tersanesi’nin dışında küçük çaplı da olsa özel tersaneler de vardır. Ayrıca 2002 yılında üretime başlayan Ford Otosan otomobil fabrikası ile birlikte bölgede bu sanayi türünü destekleyen yan sanayi kuruluşları, Gölcük’ü bir sanayi üssü konumuna gelirmiştir. Ford Otosan’ın kurulması ile işgücü ihtiyacı nedeniyle şehre göçler olmuş ve Gölcük’ün çehresi değişmiştir.
Tersane ve sanayi tesisleri ile öne çıkan Gölcük’te doğal ve tarihi güzellikler de ilgi çeker. Cilt hastalıklarına iyi gelen Yazlık Ilıcası ilgi gören yerlerdendir. Denize 3 km uzaklıkta Yeniköy yakınlarındaki termal sahada Gölcük Belediyesi’ne ve özel kuruluşlara ait konaklama tesisleri yayında 5 yıldızlı lüks oteller de vardır. Ayrıca Nüzhetiye Şelalesi, Örcün Mahallesi’ndeki Sultan Baba Türbesi, Dumlupınar Mahallesi’ndeki Şehitler Mezarlığı, Gölcük Deniz Müzesi ve Yarhisar Gemi Müzesi gezip görmeye değer yerler arasındadır. Bursa-İzmit karayolu üzerinde yer alan Gölcük’te ayrıca İzmit-Gölcük arasında ulaşımı sağlayan küçük gemiler çalışır.
KAYNAKÇA
Ali Durmaz, Gölcük’te 17 Ağustos 1999 Depremi sonrasında kurulan yeni yerleşim alanlarının şehrin gelişmesine etkileri Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2008; İlkay SÜDAŞ, “17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin Nüfus ve Yerleşme Üzerine Etkileri: Gölcük (Kocaeli) Örneği”, Ege Coğrafya Dergisi, Sayı 13, İzmit 2004, S. 73-91; Kocaeli İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü 2020 Faaliyet Raporu; Kocaeli İli Arazi Varlığı, T.C. Başbakanlık, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayınları, İl Rapor No: 16, Ankara. 1995; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, (2020). Kocaeli İli Maden ve Enerji Kaynakları. Ağustos 12, 2021 tarihinde MTA internet Sitesinden alınmıştır: https://www.mta.gov. tr; Nesrin Takcı Yassı, Gölcük Şehir Coğrafyası, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2000; Özlem Yıldırım, Garnizon Şehri Gölcük, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1991; Resmî Gazete, Sayfa 7002, Tarih 28 Temmuz 1936: 19 Temmuz 1936 tarihinde kabul edilen 3012 No.lu Kanun; Suhandan Ardaniç, Gölcük çevresinin bitki örtüsü, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997; Turgut Bilgin, Samanlı Dağları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını No: 1294, İstanbul 1967; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Yayınları. Ankara (ilgili yıllara ait nüfus istatistikleri) https:// www.tuik.gov.tr/; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Merkezi Dağıtım Sistemi (MEDAS), Bitkisel Üretim ve Hayvancılık İstatistikleri veri tabanları, https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?locale=tr; Yusuf Dönmez ve Mutlu Güngördü, “İzmit Körfezi Çevresinin İklim ve Bitki Örtüsü Özellikleri”, İ.Ü. Edebiyat Fak. Coğrafya Der. Sayı 1, İstanbul 1985, s. 143-152.
Ali YİĞİT
Tarih
Gölcük bir Cumhuriyet kenti olup, kuruluşuna vesile olan donanma ve tersane sebebiyle “donanma kenti” olarak adlandırılmaktadır. Gölcük şehri 09.06.1936 tarihinde kabul edilen ve bu tarihten bir hafta sonra yürürlüğe giren 3012 sayılı kanunla kurulmuştur. Gölcük, kuruluşu çok eski olmamakla birlikte kısa süre içerisinde gelişmiş ve aldığı göçlerin de etkisi ile Kocaeli’nin hem nüfus hem de ekonomik büyüklük bakımından önde gelen ilçelerinden biri haline gelmiştir.
Gölcük, İzmit Körfezi’nin güney kıyılarında, Başiskele ve Karamürsel ilçeleri arasında kalmaktadır. Kuzeyde ise Bursa’nın İznik ilçesi ile komşudur. Şehir, Samanlı Dağları’nın denize inen kıyılarında ortalama genişliği 2 km kadar olan ince bir hat üzerinde kurulmuştur. Şehrin kurulduğu alan ekseriyetle alüvyon tabanlı bir saha olup depremlerde hasar görmesi de bu gevşek zemin ile bağlantılıdır.
Gölcük şehir olarak köklü bir geçmişe sahip olmasa da yörenin tarihi oldukça gerilere uzanmaktadır. Bölgenin kaderini coğrafya belirlemiş, ilk yerleşimler bölgenin deniz ve kara ulaşımına uygun olması ile başlamıştır. MÖ. 8. yüzyılda Başiskele ile Seymen arasında Megaralılar tarafından bir şehir devleti kuruldu. Bölgedeki kara ve deniz ticaretine hâkim olarak zenginleşen bu site devleti “Astakos” adıyla bilinmektedir. İzmit Körfezi’nin Antik Çağ’dan itibaren uzun süre kullanılan Astakos adı da bu site devleti ile terminolojiye yerleşmiştir. MÖ 3. yüzyıla kadar varlığını devam ettiren devlet, bu dönemde güçlenen Bitinya Krallığı’na direnememiş ve Bitinya topraklarına katılmıştır. Bitinya Kralı Nicomed, tahrip olan Astakos şehrini onarmaktansa, yeni bir şehir kurmayı tercih etmiş ve özellikle savunma imkânı göz önünde bulundurularak bugünkü İzmit şehir merkezinin bulunduğu yerde Nicomedia şehrini tesis etmiştir. Bu tarihten sonra Gölcük ve çevresinde büyük bir yerleşim merkezi kurulmamış, bununla birlikte Nicomedia ve Nikea (İznik) gibi krallığın iki önemli şehri arasında bulunması Gölcük ve çevresinin önemini devam ettirmiştir.
Bitanyalılardan sonra bölge Romalıların hâkimiyetine girmişse de Romalıların bölgede etkinliklerinin artması ve buna bağlı olarak Kuzeybatı Anadolu’nun öneminin artması ancak İstanbul’un tesisiyle birlikte gerçekleşmiştir. İstanbul’un kuruluşu öncesi Anadolu ticaret güzergâhını belirleyen “Kral Yolu” idi ve bu rota sayesinde Anadolu’nun güneyinde refah daha yüksekti. Anadolu yol sistemindeki değişiklik MS. 292 yılında İmparator Diocletian’ın Nicomedia’yı Doğu Roma’nın merkezi yapması ile başladı. İmparator Constantin’in MS. 330 yılında İstanbul’u kurması ile “Diagonal Yol Ağı” oluştu ve bütün yolların çıktığı merkez İstanbul oldu. Bu yeni durum İstanbul yolu üzerindeki menzillerin de önemini arttırdı. Bu gelişmeler ışığı altında Gölcük ve çevresi de İstanbul’dan gelen yolun Nicomedia’dan Nikea’ya uzandığı bir menzil olarak yerini aldı. Romalılar tarafından kullanılan bu yola dair kalıntılar Gölcük’ün Senaiye köyü yakınlarında tespit edilmiş ve yolun geçtiği güzergâh tam olarak belirlenebilmiştir. İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan yolun ana güzergâhına zaman içinde başka rotalar da eklendi. Özellikle Bizans İmparatoru Jüstinyen döneminden itibaren Nicomedia devre dışı kalmış ve deniz yolu kullanılarak Hersek Burnu’na, oradan da Dragon Vadisi ile İznik’e ulaşılmıştır. Osmanlı ticaret yolu da bu istikamette yer almış ancak Gölcük, ordu yolunun bir menzili olarak Osmanlı döneminde de önemini sürdürmüştür. Bu yola dair en önemli kalıntılardan olan Kazıklı Kervansarayı Gölcük sınırları içerisinde bulunmaktadır. İznik’e uzanan yolun Gölcük çıkışında bulunan bu yapı 16. yüzyıl eseri olup Osmanlı ordusunun doğu seferlerinde padişah başta olmak üzere gelen devlet erkânına ev sahipliği yapmıştır.
Gölcük ilk kez Türk hâkimiyetine Anadolu Selçuklu Devleti ile girdi. Sultan Kılıçarslan’ın devletin sınırlarını kısa zaman içerisinde İstanbul’a kadar genişletmesi ile birlikte Gölcük ve çevresi de Türk hâkimiyetine girmiştir. Ancak bu durum fazla uzun sürmemiş, 1097 yılındaki 1. Haçlı seferi sonucunda bölge tekrar Bizans İmparatorluğu’nun eline geçmiş ve Selçuklu sınırı Orta Anadolu’ya doğru çekilmiştir. 14. yüzyıl başında Osmanlı akınları ile tekrar Türk kuvvetleri bölgede görünmüş ve Bizans, Türk ilerleyişini durdurmak için Osmanlılar ile karşı karşıya gelmiştir. 1302 Bafeus Savaşı Karamürsel’e yakın bir bölgede meydana gelmiş, savaşı Osmanlılar kazanmışsa da bölgede Türk idaresinin başlaması ancak 1330’lardan sonra mümkün olabilmiştir. İznik’in fethi sonrası hızla Kocaeli Körfezi kıyılarına inen Türk kuvvetleri bölgeyi fethetmiş, Gölcük dahil olmak üzere bölge Osmanlı idaresine girmiştir.
Osmanlıların bölgede hâkimiyeti ile birlikte mevcut yerleşim yerleri ele geçirilip iskân politikası doğrultusunda Türk-İslam nüfus buralara yerleştirildiği gibi bölgede pek çok yeni yerleşim birimleri de oluşturulmuştur. 1530 tarihli Anadolu Vilayeti Muhasebe Defteri kayıtları Gölcük çevresinde oluşan erken dönem yerleşimleri hakkında fikir vermektedir. Bu bağlamda Gölcük çevresinde Değirmen, Kazıklı, Saraylı, Ulaşlı, Tatar ve Yenice 16. yüzyılda görülen yerleşimlerdendir. Bu köylerin tamamı günümüzde varlığını sürdürmekte olup isimlerinde bazı değişiklikler olmuştur. Gölcük’ün güneyinde kalan Yenice günümüzde Yeniköy Mahallesi olarak Gölcük’e bağlıdır. Diğer taraftan Tatar yerleşimi günümüzde İhsaniye adını almıştır. Bölgede uzun bir geçmişe sahip bir başka yerleşim ise Örcün köyüdür.
Gölcük ve çevresi, bölgede bulunan orman ve taş ocaklarından elde edilen malzemenin İstanbul’a taşınması için de son derece önemli bir yerdir. Günümüzde “Kavaklı Sahili” olarak bilinen ve daha ziyade bir rekreasyon alanı olarak kullanılan bu bölge önemli bir limandır. “Kavak İskelesi” Osmanlı arşiv kaynaklarında sıklıkla geçmekte olup kelimenin anlamı bakımından da bir gümrük noktasına işaret etmektedir. Nitekim İstanbul’un Karadeniz girişinde yer alan Anadolu ve Rumeli Kavağı da aynı işlev sebebiyle bu şekilde adlandırılmışlardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi adına inşa ettirdiği Süleymaniye Camii için Osmanlı coğrafyasında yer alan pek çok noktadan malzeme tedarik edildiği gibi Kavak İskelesi de bu inşaat sırasında önemli bir rol üstlenmiştir. Nitekim hem İznikmid (Kocaeli) hem de Yalakabad kadılarına yazılan hükümlerden bu iskele ile İstanbul’a taş ve kereste nakledildiği anlaşılmaktadır.
Gölcük civarı, tarihi yerleşimlere sahip olsa da güneyde yer alan ve Samanlı Dağları’na doğru uzanan sırtlarda sık köy yerleşimleri görülmez. Osmanlı Devleti’nin Kırım, Kafkasya ve Balkanlar’da uğradığı yenilgiler ve buna bağlı başlayan göç dalgaları ile milyonlarca kişi Anadolu’ya sığınmak zorunda kalmıştır. Gelen göçmenler ülkenin çeşitli kısımlarına dağıtılırken Gölcük ve çevresine başta Kafkas muhacirleri olmak üzere Kırım Tatarları ve diğer göçmenler yerleştirilmiştir. Muhacirlerin bölgeye gelişi ile birlikte Hisareyn, Selimiye, Lütfiye, Hamidiye, Şevketiye, Mesruriye, Ayvazpınar, Ümmiye, Siretiye, İcadiye, İrşadiye, Ferhadiye, Nüzhetiye, Hasaneyn ve Nimetiye köyleri kurulmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere bölgedeki yerleşimlerin ekseriyetini muhacir köyleri oluşturmaktadır.
Gölcük ve çevresi zaman içerisinde ulaşım ağı ve bölgedeki kaynaklar bakımından önemli bir rol üstlense de şehrin kuruluşu ancak 20. yüzyılda ve Cumhuriyet dönemi ile mümkün olabilmiştir. Her şeyden önce şehri var eden, burada bir tersanenin kurulmasıdır ve bu sebeple Gölcük Tersanesi ve Donanma Komutanlığı’nın teşekkülü şehrin tarihi açısından en önde gelen gelişmedir. İzmit Körfezi ve özelinde Gölcük, çok eski tarihlerden itibaren tersane kurmaya uygun yapısı ile tercih edilmiştir. Osmanlılar ilk tersanelerini bu bölgede oluşturmuşlardır. İstanbul’un fethi ile birlikte ise Haliç bu noktada merkez hâline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin son döneminde modern gemilere hizmet verecek bir tersane inşaatı ihtiyacı Gölcük’ü tekrar gündeme taşımıştır.
Her ne kadar tersane Osmanlı sonrasında kurulmuşsa da ilk çalışmalar 1. Dünya Savaşı öncesinde başlamıştır. Osmanlı Devleti, donanmasını güçlendirmek için hem yeni gemiler alma hem de Haliç’te bulunan Tersane-i Âmire’yi ıslah etme girişimlerinde bulunmuştur. 20. yüzyıl başında İngiltere’den sipariş edilen dretnotların boyutunun Haliç’e giremeyecek kadar büyük olması yeni tersane yapımı için girişimlerin başlamasına neden olmuştur. Bu nedenle Gölcük’te bir tersane kurulması fikri 1911 yılına kadar geriye götürülebilir. İngiliz uzmanlarca yapılan çalışmalar neticesinde ihtiyaca cevap verecek yeni bir tersanenin kurulması için “Gölceğiz Burnu/ Gölcük” uygun bulunmuş ve burada bulunan bataklıkların kurutulması için drenajlar açılmıştır. Yeni tersanenin yapımı için 1913 yılı sonunda Armstrong-Wickers şirketleri ile dört milyon liralık bir sözleşme yapılmış, 30 yıl boyunca bu şirketlere donama yapım ve tamiri için imtiyaz verilmiştir. İlgili anlaşma ile Gölcük’te 30 bin tonluk yüzer havuz ile donanmaya dair diğer birimlerin inşası yapılacaktır. 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile proje akamete uğramış, İngiliz şirketleri ile yapılan sözleşme feshedilirken projenin yapımı için Almanya ile görüşülmüş ama savaş şartları sebebiyle Gölcük’te yeni tersanenin inşası mümkün olmamıştır.
Gölcük’ün Cumhuriyet döneminde tersane ve donama üssü olarak seçilmesinde pek çok etken mevcuttur. Lozan Antlaşması ile boğazların silahlardan arındırılacak olması başta gelen sebeplerdendir. Çünkü bu durumda Haliç’in savunmasız kalacağı aşikârdı. Diğer taraftan Gölcük hem coğrafi hem de stratejik bakımdan çok uygundu. Savunması kolay olduğu gibi hava saldırılarına karşı korunaklı bir konuma sahipti. Yeni Türk devletinin kuruluşu ile birlikte güçlü bir donanma için de çalışmalara başlandı. Her ne kadar Gölcük Tersanesi’nin hızla kurulmasını tetikleyen gelişme Yavuz zırhlısının tamir ihtiyacı olsa da temel amaç sınırları koruyacak bir donanma teşkil etmekti. Bu bakımdan Gölcük Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli bir görevi üstlenmiş müstesna bir yere sahiptir.
Gölcük’te bir taraftan tersane inşasına dair çalışmalar devam ederken, bir taraftan da Bahriye Vekâleti kurularak kurumsallaşma yolunda adımlar atılmıştır. Ardından tersanenin kurulacağı yerde kamulaştırma çalışmaları yapılmıştır. Alman Flender Şirketi yapılan ihaleyi kazanarak Gölcük Tersanesi ve donanmaya dair diğer yapıların inşa işini almış ve yüzer havuz başta olmak üzere idari binalar, mayın fabrikası, atölyeler kısa sürede tamamlanmıştır. Bu yapılar ile birlikte şehir merkezine giden yollar da iyileştirilmiştir. Yapılan yatırımlar ile birlikte bölgenin çehresi değişmeye başlamış, Yavuz zırhlısının onarımında 400’ü yabancı olmak üzere 1300 kişi çalışmıştır. Çalışanların bir kısmı İzmit’ten gelip giderken, kalanlar için barakalar inşa edilmiştir. Geçici de olsa Gölcük’te yerleşme böylelikle başlamıştır.
Yavuz’un denize indirilmesi sonrası Gölcük, tersaneden üs komutanlığına geçiş sürecini yaşayacak ve bölgenin kalıcı büyümesi için yeni yatırımlar hayata geçirilecektir. Donanmaya kazandırılan denizaltılar için ana üs hâline gelen Gölcük Tersanesi ve deniz üssü, 1930’larda 1100 personelin çalıştığı devasa bir kuruma dönüşmüştür. Diğer taraftan işletmenin ara eleman ihtiyacını karşılayabilmek için Gölcük’te bir çırak okulu açılmıştır. Gölcük şehir tarihi açısından 1932 önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü Gölcük’te inşa edilecek liman ve tersane başta olmak üzere diğer yapıları içeren bir deniz üssü kurulması için hazırlanan nihaî şartnameye göre; aynı bölgede azami 5000 nüfusluk bir Gölcük şehri de tesis edilecektir. İzmit’ten ulaşım motorlarla sağlanacağı için yerleşimin iskeleye yakın kurulması planlanmıştır. Aynı zamanda bu yerleşimin deniz üssüne yürüyüş mesafesinde olması önemsenmiştir. Açılan ihaleyi Hollanda projesi kazanmış ve The Netherlands Harbour Co. yapım işini üstlenmiştir. Proje dâhilinde kurulacak kasabada okuldan postaneye; hamamdan sinemaya kadar her türlü ihtiyacı görecek kuruluşlar plana dahil edilmiştir. Başbakan Celal Bayar ve beraberindeki devlet erkânı Gölcük’ü ziyaret ederek tesislerde incelemeler yapmış, bu ziyaret devletin projeye verdiği önemi teyit etmiştir. 1939 yılında başlayan II. Dünya Savaşı projenin uygulanmasını geciktirmişse de İngiltere’den alınan destek ile çalışmalar devam etmiştir.
Tersanenin asıl gelişimi II. Dünya Savaşı sonrasına kalmış, ancak şehrin kuruluşu daha önce de ifade edildiği gibi 1936 yılında gerçekleşmiştir. Böylece adını tersanenin kurulduğu bölgeden alan Gölcük kazası teşkil edilmiştir. Gölcük Donanma Komutanlığı bünyesinde barındırdığı binlerce asker ve sivil personelle yeni şehrin hızla nüfuslanmasını temin etmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası şehir aldığı yoğun göç ile büyümüştür. 1950’li yıllarda kurulan ilk kooperatifler Gölcük’te yapılaşmayı hızlandırdığı gibi barınma ihtiyacına da çözüm getirmiştir. Şehrin gelişimine paralel olarak Donanma Komutanlığı bünyesinde çalışanlar ekseriyetle Gölcük’te yaşamaya başlamıştır. Donanma şehri olarak kurulan Gölcük hâlâ aynı sıfatla anılmaya devam etmektedir.
Gölcük şehri, tersane ve donanma ile var olsa da ileriki yıllarda başka faktörlerin de etkisi ile büyümeye devam etmiştir. Bu gelişmede şehrin üzerinde yer aldığı ulaşım güzergâhının önemi büyüktür. Batı Anadolu’yu İstanbul’a bağlayan karayolu Gölcük’ün gelişiminde dikkate alınması gereken mühim bir faktördür. Diğer yandan Ford-Otosan gibi büyük sanayi yatırımları da şehre göçü arttırmış ve buna bağlı olarak Gölcük, Kocaeli’nin önde gelen ilçelerinden birisi hâline gelmiştir.
17 Ağustos 1999 tarihi Gölcük için kırılma noktalarından bir tanesidir. Depremin merkez üssü olması şehirde büyük bir tahribat yarattığı gibi binlerce kişinin de ölümüne neden olmuştur. Hasarın çok büyük boyutta olmasında şehrin kurulduğu alan temel etmendir. Çünkü şehir hem Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde yer almakta hem de zemin genç ve depreme karşı dayanıksız alüvyonlardan oluşmaktadır. Bu sebeple meydana gelen depremlerde hasar büyük olmuş ve 1999 depremi şehri derinden etkilemiştir. İlçe merkezindeki konutların %61’nin ve iş yerlerinin %68’inin çok ya da az hasar almış olması felaketin bu yönünü ortaya koymaktadır. Deprem sonrası şehrin nüfus yapısı ve yerleşim tercihleri değişmiş, böylece farklı bir Gölcük şehri ortaya çıkmıştır. Deprem öncelikle şehrin nüfusunda azalmaya neden olmuştur. Yaşanan göçler bu durumun temel sebebidir. Çünkü şehir depremle birlikte yaşam alanlarını kaybetmiştir. Spor ve kültürel tesislerin tahrip olması, rekreasyon alanlarının kullanılamaz hâle gelmesi ya da depremzedelerin geçici kullanıma tahsis edilmesi, yolların bozulması ve şehirde ulaşım sorunlarının baş göstermesi, su ve kanalizasyon şebekelerinin tahrip olması şehirden ayrılanları etkileyen nedenler olarak göze çarpmaktadır. 1997 nüfus verileri ile hemen deprem sonrası 2000 yılı nüfus sayımı rakamları incelendiğinde depremin merkez üssü olan Gölcük’ün bu felaketten ne kadar etkilendiği de ortaya çıkmaktadır. Nitekim Gölcük, 1997 yılında Kocaeli toplam nüfusu içerisinde %11,2’lik bir orana sahipken, bu oran 2000 yılında %8,9’a gerilemiştir. Aynı şekilde şehrin nüfusu bu iki dönem içerisinde 76.855’den 55.790’a düşmüştür. Bu rakamlara 4.656 kişilik can kaybı da dahildir.
Deprem, insanların yerleşim tercihlerini etkilemiş, kıyı kesimi nüfus kaybederken Gölcük’ün güneyinde kalan kırsal kesim yeni yerleşim alanları olarak nüfuslanmıştır. Nitekim Halıdere, Değirmendere ve Yazlık gibi kıyı kesim yerleşimleri deprem öncesi sahip olduğu popülerliğini yitirirken, Şirinköy, Hisareyn, Hasaneyn, Örcün ve Hamidiye daha fazla tercih edilir olmuştur. Diğer yandan şehir merkezinde özellikle Dumlupınar Mahallesi’nde yaşanan büyük yıkım yerleşimin yer değiştirmesinin arka planını da açıklamaktadır. Şehrin kırsal kesimlerine meyledilmesinde geçici konutların buralarda kurulması kadar, bölgenin kıyı kesimine göre daha sağlam zemine sahip olması da etkili olmuştur. Deprem sonrası TÜBİTAK öncülüğünde Gölcük yerleşime uygunluk haritası hazırlanmış ve bu çalışmada Gölcük şehir merkezinin yüksek riskli alan olduğu tespit edilmiştir. Yeni yerleşim alanlarının belirlenmesinde bilimsel veriler göz önünde bulundurulmuş ve kalıcı konutlar bu doğrultuda inşa edilmiştir. Şirinköy, Düzağaç, Saraylı-Örcün, İpekyolu kalıcı konutları başta olmak üzere depremzedeler için Gölcük’te 4.810 adet kalıcı konut inşa edilmiştir. Bu konutlar zaman içinde yeni yerleşim alanlarının çekirdeğini oluşturmuş ve şehir bu noktalara kaymıştır.
Gölcük, 1999 depreminin yaralarını hızla sarmış, yeni kurulan sanayi tesislerinin yarattığı iş imkânları ve her geçen gün sayıları artan sosyal yaşam alanları ile körfezin parlayan yıldızı olarak gelişmeye devam etmektedir.
KAYNAKÇA
Ahmet Nezih Galitekin, Gölcük: Tarihçe ve Kültür Mirası Eserler, Gölcük Belediyesi Kültür Yayınları, İzmit 2005; Ali Durmaz, Gölcük’te 17 Ağustos 1999 Depremi Sonrasında Kurulan Yeni Yerleşim Alanlarının Şehrin Gelişmesine Etkileri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı, Sakarya 2008; Engin Beksaç, Şule Nurengin Beksaç, “Kocaeli ve Çevresinin Erken Tarihi ve Arkeolojisine Kısa Bir Bakış”, Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyum Bildiri Kitabı, Kocaeli 2015,
ss. 41-59; Jülide N. (Kazancı) Köroğlu, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin Gölcük ve Civarındaki Çevresel Etkileri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı, İstanbul 2007; İlkay Südaş, “17 Ağustos 1999 Depreminin Nüfus ve Yerleşme Üzerindeki Etkileri: Gölcük (Kocaeli) Örneği”, Ege Coğrafya Dergisi, S .13, İzmir 2004, ss. 73-91; Nedim İpek, “Kocaeli’de Göç ve İskân”, Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyum Bildiri Kitabı, C. 2, Kocaeli 2015, ss. 1255-1267; 438 Numaralı Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri II (937/1530), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 20, Ankara 1994; Murat Açmuz, Erken Cumhuriyet Döneminde Deniz Gücü Oluşturma Girişimleri: Gölcük Tersanesi (1923-1939), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı Harp Tarihi ve Strateji Programı, İstanbul 2020; Nurfeddin Kahraman, Refik Arıkan, “Gebze’den İznik’e İpek Yolu”, Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyum Bildiri Kitabı, C. 1, Kocaeli 2015, ss. 287-306; Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C. II, TTK Yayınları, Ankara 1979; Özlem Yıldırım, Garnizon Şehri Gölcük, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Beşeri ve İktisadi Coğrafya Ana Bilim Dalı, İstanbul 1991; W.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, MEB Yayınları, İstanbul 1960.
Refik ARIKAN