Dilovası, Yol, Haberleşme
Coğrafi bir terim olarak “dil” denize uzanan kara parçası için kullanılmıştır. İzmit Körfezi’nin çevresinde iki dil vardır. Bunlardan biri Gebze yakınlarında, ikincisi ise Hersek’tedir. İstanbul’dan Anadolu’ya geçmede İzmit Körfezi’nde bulunan söz konusu diller, körfezi ortalayacak şekilde uzandığından karayı dolaşmak yerine, gemi yoluyla seyahat etme fırsatı sunduğundan yolun kısalmasını sağlar. Coğrafi terim olan “dil” hem kuzeydeki hem de güneydeki denize uzanan kara parçası için yer ismi olarak kullanılmıştır. Bu durum zaman zaman karışıklığa neden olmuştur. Evliya Çelebi iki Dil’den birini Gebze Dil’i diğerini ise Hersek Dil’i olarak tanımlayarak ayırt edilmesini sağlar. Hersek Dili daha çok Hersek ile birlikte ifade edilmektedir. Gebze yakınlarında olan dil ise genellikle dere, ova ve iskele ile birlikte anılmıştır: Dilovası, Diliskelesi, Dilderesi gibi. Burası Gebze’nin iskelesi durumundadır. Bütün bunlarla birlikte arşiv kayıtlarında da zaman zaman Diliskelesi terimi Hersek Dil’i yerine de kullanılmıştır. Bu şekilde isimlendirme dilin önemine dikkat çekmektedir. Hatta burada işletilmek üzere inşa edilen gemilere “Dil Mavnası” denilmiştir. Önemli bir geçit olan bölge, çoğu zaman belgelere “mâber-i Dil veya Dil mâberi” olarak geçmiştir.
Her ne kadar Gebze; Anadolu canibinin sağ ve sol-orta kolunun ayrıldığı nokta olsa da iki yolun asıl ayrılma noktası Diliskelesi veya biraz daha karaya yakın olan Dilderesi olan mevkiiydi. Burası aynı zamanda Dilovası’dır. Nitekim Dilovası, Dilderesi’nin getirdiği birikintilerle oluşmuştu.
Dilovası Sakarya vadisinin tarihi geçidinin başlangıç noktasıydı. Şöyle ki, gerek Osmanlı öncesinde ve gerekse Osmanlı döneminde İstanbul’dan Anadolu’ya ulaşan iki önemli yol vardı. Bunlardan ilki Üsküdar-Kartal-Pendik-Gebze-Diliskelesi-Hersek ve Kızderbend üzerinden İznik’e; ikincisi ise Dilderesi üzerinden Hereke’ye ve oradan İzmit’e ulaşan yoldu. Bu açıdan Diliskelesi, Dilderesi yolların ayrılışına işaret niteliğindeydi.
Bölgeye ismini veren dilin oluşumunu Evliya Çelebi bir menkıbe ile anlatır. Buna göre Orhan Gazi döneminde (1324-1362) dünyayı dolaşan bir gezgin derviş, gemicilerden kendisini karşı tarafa geçirmelerini ister. Gemiciler bu isteği yerine getirmeyince, derviş eteğine toprak doldurup, “Biz karşıya Allah emriyle böyle geçeriz” diyerek eteğindeki toprağı denize döker. Deniz kara olur. Geminin ardından oluşan karadan derviş yürür. Bunun üzerine gemiciler ekmeğimize engel olma diyerek durmasını rica ederler. Derviş on iki bin adım sonra durur ve gemiye biner. Ancak karaya inince ruhunu teslim eder. Diliskelesi civarında Dil Baba Dede adıyla defnedilir. Aynı hikâyeyi 18. yüzyılın sonlarına doğru Fî Ahvâl-i Anapa ve Çerkes adlı eseri kaleme alan Mehmed Haşim de anlatır. Hikâyeye göre fakir bir derviş, kayık ile Hersek’ten Gebze tarafına kayıkçılara para vermeden geçmek ister. Ancak kayıkçılar dervişi bedelsiz geçirmek istemezler. Derviş de eteğine kum doldurup yanlarına kadar gelir. Denizin kara ile kaplanmasından ve işlerinin bozulmasından korkan denizciler dervişi geçirmeye razı olurlar.
Diliskelesi’den Hersek Dili’ne geçmek için gemi hizmeti verilirdi. Bunun için burada kayık ve gemiler hazır bulunurdu. Diliskelesi Osmanlı Devleti’nde bu şekilde gemi hizmetinin verildiği nadir yerlerden biriydi. Üstelik Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarından beri faaldi. Nitekim Cengiz Orhonlu burada gemi hizmetinin bir vakıf aracılığı ile yürütüldüğünü ve vakfın izlerinin Orhan Gazi’ye kadar gitmekte olduğunu bildirmektedir. 1599 tarihli bir belge Orhonlu’nun görüşünü desteklemektedir. Belgeden Orhan Gazi’nin Diliskelesi’ne dört adet at gemisi vakfettiği anlaşılmaktadır.
Gemi hizmeti Kocaeli sancağının Gebze nahiyesinde bulunan Gemiciler köyü tarafından verilmektedir. Hizmetin verilmesi için Gemiciler köyü sınırları içinde 5 yer vakfedilmiştir. Çiftlikler köy imamı ile gemi reislerinin tasarrufuna bırakılmıştı. Belgelerden Diliskelesi’nde hizmet veren kayıkçıların Muallim Karyesi’nde sakin olduğu anlaşılmaktadır (tarih 1791). Evliya Çelebi, Diliskelesi menzilinde Konya, Halep, Şam ve Mısır’a giden hacı ve tüccar ve ziyaretçilerin at kayıklarına binerek bir mil (1,852 km) uzaktaki Hersek Dili’ne geçtiklerini belirtir. Böylece karadan gidilecek olan 80 mil, 1 mile düşer. Evliya Çelebi’ye göre bu güzergahı daha çok hacı, tüccarlar kullanmaktaydı. Nitekim kalabalık ordunun deniz yolunu kullanabilmesi için daha fazla kayık ve gemiye ihtiyaç vardı. Bu nedenle Doğu’ya sefere gidecek ordu genellikle Gebze’den sonra Dilderesi üzerinden Hereke’ye oradan Çınarlı, İzmit, Sitare Köprüsü, Kazıklı Derbedi ve Dikilitaş üzerinden İznik’e ulaşırdı. Dilderesi’nde geçişi kolaylaştırmak için Mimar Sinan tarafından üç kemerli bir köprü de yapılmıştı. Bütün bunlarla birlikte arada-sırada ordu Dilderesi’deki deniz yolunu da kullanmaktaydı. 1607 yılında İzmit’teki kadırgalardan üçü asker geçirmek için Diliskelesi’ne istenmişti. Başka yerlerden gemi ihtiyacı duyulduğunda da Diliskelesi’nden diğer yerlerde takviye yapılmaktaydı. Örneğin 1665 tarihinde buradan 10 adet at gemisi Gelibolu İskelesi’ne gönderildi. Ayrıca buradaki gemiler, adı “Ağaç Denizi” olarak geçen İznikmid’in İzmit Tersanesi’ndeki kerestelerinin taşınmasında da kullanıldı. Evliya Çelebi Diliskelesi’nde iki eski han, iki ekmekçi dükkânı, bir bozahane, iki bakkal dükkanı ve bir çeşmenin bulunduğunu bildirmektedir. Çeşme 1638’de Sultan IV. Murat’ın Bostancıbaşısı Mustafa Ağa tarafından yaptırıldı. 18. yüzyılın sonu, 19. yüzyılın başında İstanbul’da Avusturya elçiliğinde görev yapan Joseph Freiherr von Hammer-Purgstall da Dil kıyısından karşıya geçeceklere hizmet veren han ve ahırlar olduğunu kaydetmiştir. Ancak günümüze ulaşan bir yapı bulunmamaktadır. Bir arşiv belgesine göre buranın 1888 yılında yıkılmasına, enkazının ve arsasının satılarak miriye kaydedilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Böylece Muallim Karyesi’nde Diliskelesi adlı yerde olan menzilhane ihaleye çıkarılmış olmasına rağmen taliplisi olmayınca yıkılmıştır. Evliya Çelebi Diliskelesi çevresinde müshil özelliği taşıyan bir içmeden bahsetmektedir. Kiraz mevsiminde İstanbul’dan ve diğer yerlerden binlerce hastalıklı insanın burada toplandığını belirtir. Sağlığı bozulan kişilerin söz konusu içme suyunu üç gün üç gece içince kusmaya başladığını ve iyileştiğini yazar. Suyun nasıl içilmesi gerektiğini detaylı bir şekilde açıklar. Evliya Çelebi’yi Ağustos 1756 yılına ait bir arşiv belgesi doğrular. Belgeye göre devlet içmeye gelen hastaları eşkıya saldırısından korumak için tedbir almaktadır.
1899 yılında demiryolu yapımı sırasında Diliskelesi’nde Bizans Dönemi’nden kalan eserler bulundu ve eserlerin Müze-i Hümayun’da muhafaza edilmesine karar verildi. 1905 yılında Berlin Müzesi yöneticilerinden olan Mösyö Vifand’ın, Diliskelesi’nde bulunan harabeleri incelemesine izin verildi.
KAYNAKÇA
76 Numaralı Mühimme Defteri, Hk. 230; 95 Numaralı Mühimme Defteri, Hk. 586; 130 Numaralı Mühimme Defteri, Hk. 84; BOA. C.NF. 635; TSMA.e 970/15; C. EV. 556/2809; AE. SSLM.III, 157/9416; C. SH. 17/820; ML.EEM 127/100; C.BH 257/11892;
MF.MKT. 441/51; İ. MF. 11/42; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar, der. Salih Özbaran, İzmir 1984, s. 106; Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, C. 2/1, haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, İstanbul 2008, s. 76; Feridun
M. Emecen, İlhan Şahin, “XVIII. Yüzyılın Sonlarında Bir Osmanlı Seyyahının Kocaeli ve Yöresi ile İlgili Tespit ve Gözlemleri”, Uluslararası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu II, Kocaeli 2016,
s. 511-115; Enis Karakaya, “Kanûnî Köprüsü”, C. 24, DİA, İstanbul 2001, s. 332; Nasûhü’s-Silâhî [Nasûh-i Matrakî], Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn-i Sultan Süleyman Han (haz. Hüseyin G. Yurdaydın), Ankara 1976, s. 223; F. Yavuz Ulugün, Seyahatnamelerde Kocaeli ve Çevresi, İzmit 2008, s. 104.
Emine DİNGEÇ