Gebze’de Bir Klasik Osmanlı Külliyesi ve Birimleri
Türk sanatı açısından önemli eserleriyle dikkat çeken Gebze; XVI. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren, konum ve sanat eserleri ile daha da önem kazanmıştır. İlkin Orhan Bey zamanında (1326-1359) Osmanlı hâkimiyetine giren Gebze, İmparatorluğun en geniş sınırlara eriştiği XVI. yüzyıl içerisinde, İstanbul’dan doğuya yapılacak hac yolculukları, sefere çıkan ordular ve ticari kervanlar için önemli bir toplanma, dinlenme ve hareket noktası olmuştur. Bu yönleriyle Gebze siyasi, ekonomik ve inanç turizmi açısından da giderek artan bir öneme sahip olmuştur. İstanbul-Anadolu güzergâhı, burada yaptırılan külliyenin yakınından geçmektedir.
1523 yılında, 6,5 aylık Mısır valiliği görevinden sonra payitahta dönen Çoban Mustafa Paşa, Gebze’de kendi adıyla anılan önemli bir külliye yaptırmıştır.
Mısır’dan dönerken beraberinde getirdiği renkli mermerler ve farklı inşaat malzemeleri de bu külliyede değerlendirilmiştir.
Her ne kadar Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden dönerken İstanbul’a gönderdiği ve soyu Tolonoğullarına kadar uzanan Ahmed b. Bedri Hasan Toloni, külliyenin mimarı olarak görünüyorsa da külliyenin plan düzeni ve birimlerin yerleştirilmesinde, külliye yapılanmasını çok iyi bilen Mimar Sinan’ın fonksiyonunun olduğu yadsınamaz. Aslında Sinan’a ait Tezkiret’ü-Bünyan, Tezkiretü’l-Ebniye ve Tuhfetü’l-Mimarin’de külliye mimarının Sinan olduğu belirtilmiş ise de Ahmed Toloni’nin daha çok, caminin son cemaat yeri ile iç mekânda tüm duvarlar, mihrap, minber, kapı ve pencere çerçeveleri ve müezzin mahfilinin süslemelerini gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, giriş kapısı üzerindeki kitabede, ebced hesabı ile de belirtilmiştir.
Cami başta olmak üzere külliyede; türbe, şadırvan, kervansaray, imaret, kütüphane, paşa odaları, tekke, tabhane (darüşşifa), medrese ve çarşı içerisinde de hamam (Çarşı Hamamı) yer almaktadır.
Cami kapısı üzerindeki kitabede, Ahmed Usta’nın adı ile Mustafa Paşa’nın adı ve 1522 tarihi geçmektedir. Buradan da külliyenin daha önceden planlandığı, en son olarak da 1526 yılında ölen Mustafa Paşa’nın türbesinin ilave edildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, İstanbul’daki Fatih Külliyesi’nden sonra, çok sayıdaki birimleri ile önemli güzergâhlardaki menzil külliyelerine modellik etmiş, belki de en aktif külliyelerden biri olmuştur. Külliye için düzenlenmiş vakfiyelerde, birimlerin işleyişi ayrı ayrı belirtilmiştir.
Cami: Çoban Mustafa Paşa’nın, ölçüleri 117 x 106 m olan kareye yakın bir alana yerleştirdiği külliyenin merkezinde cami ile aynı eksende türbe, bunların ön ve arkalarındaki U biçimindeki avluyu üç yandan saran Diğer külliye elemanlarıyla ahenkli bir bütünlük sağlanmıştır.
Külliyenin merkezinde cami, güneyinde türbe, kuzeyinde şadırvan ve kervansaray uygulaması ile Osmanlı külliyelerindeki merkeziyetçi şema dikkat çekicidir. 14.55x14.55 m’lik kare alana yerleştirilmiş caminin iç mekanının önünde, iki yana minare kaidesi kadar taşkınlık gösteren son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri, ortadaki dilimli, beş kubbe ise örtülü olup öne ve yanlara açık kemerleriyle ölçülü, ahenkli bir görünüm sağlar. Bir menzil sitesi uygulamasındaki sosyal devlet örneğinin tam olarak yansıtıldığı külliyede, mimari planlama ve düzen bakımından tamamen Osmanlı, mermer süslemeleriyle de tam anlamıyla Mısır geleneğini yansıtılmıştır.
Üzeri, köşelerde dilimli tromplarla geçilen tek kubbe ile örtülü caminin, beden duvarları yüksek tutulmuş, ön cephede kesme taş, doğu, batı ve güney cephelerde taş ve tuğla, almaşık düzende kullanılmıştır. Beden duvarlarının yüksek tutulmasıyla; alt sırada dikdörtgen çerçeveli ikişer, ortada sivri kemerli birer, en üstte de yuvarlak kemerli birer pencere ile kubbe kasnağının dört yönünde açılmış pencereler, cami içerisini ahenkli biçimde aydınlatmıştır.
Son cemaat yerinin batı ucundaki tek şerefeli minare, XIX. yüzyılda onarılmış haliyle dikkati çeker. Kuzey cephe ortasındaki taçkapı, mimari proporsiyon ve süslemeleri bakımından mükemmel bir eserdir. Kapı üzerinde beş sıra mukarnas kavsaralı alınlık ile taçkapıyı çevreleyen Memlük tarzı renkli mermerler, geometrik ve kufi yazılar, antrölak geçmeler, iki yanda yer alan pencere ve mihrap nişleri ile son cemaat yeri, mükemmel ve ahenkli bir uyum gösterir. Ahşap kapı kanatlarında fildişi, sedef, lüle taşı kakmalar, yılan başı şeklindeki tokmaklar ile üzerinde yer alan tarih kitabesi, kapıyı benzerlerinden daha değerli ve özgün kılar.
Son cemaat yeri ve taçkapı çerçevesindeki mermer süslemelerinin aynısı, kapının içe bakan yüzünde, mihrap, minber ve müezzin mahfilinde tamamen, duvarlarda ise belli bir yüksekliğe kadar iç mekanı zevkli bir atmosfere dönüştürmüştür. Belli bir yükseklikten sonra cami içerisindeki tüm duvarlar, pencere çerçeveleri, köşelerde kubbeye geçişi sağlayan dilimli tromplar, pandantifler ve kubbe içerisi, tamamen klasik Osmanlı kalem işi motifleriyle süslenmiştir. Mahfilin tavanı da altın yaldızlı kalem işi süslemelerle dekore edilmiştir. Şadırvan: Caminin önünde, onunla aynı eksende, her kenarı 1 m uzunluğa sahip, onikigen planlı şadırvanın hazne kısmı, zeminden 1.47 m yüksekliktedir. Tamamen mermerden yapılmış olan şadırvanın üzerinde, kare kesitli altı ahşap direkle taşınan ve her cephede üçgen alınlığa sahip bir örtü bulunmaktadır.
Şadırvan gövdesinde mermerden işlenmiş iki adet kuş suluğu dikkati çeker.
Türbe: Mihrabın güneyinde, onunla aynı eksende yer almaktadır. Düzgün kesme taştan, sekizgen planda inşa edilmiş, klasik ve sade Osmanlı türbeleri geleneğini sürdüren bir yapıdır. Önünde, dikdörtgen kesitli dört adet ayağa oturan, üzeri kurşun kaplamalı bir revak bulunmaktadır. Üzerini örten kubbe, her kenar ortasındaki alt ve üstlük pencereler, bunları çerçeveleyen birkaç sıra silme ile ışık-gölge plastisitesi yaratılmış olup Osmanlı türbeleri içerisinde en güzel ve sade örneklerden birini temsil eder.
İçte, beden duvarları; 1/3 yüksekliğine kadar, tamamen firuze renkli, düz, altıgen ve kare şekilli çini panolarla kaplanmıştır. Bu çiniler; şerit halinde, lacivert renkli, içlerinde kıvrık dallar bulunan, şakayık, rumi ve yıldız çiçekleriyle sadeliği artıran unsurlardır. Kervansaray: Külliyede türbe, cami ve şadırvandan gelen eksenin kuzey ucunda yer almaktadır. Planı itibariyle dikdörtgen zemine oturtulmuş orta alan ile bunun iki yanında, hayvanların kalmasına mahsus iki kanattan ibarettir. Dış giriş (kuzey) ile camiye bakan yönde (güneyde) avlu girişi bulunan orta kısım, zeminden hafifçe yükseltilmiş ve cami yönünde birkaç basamağa sahip olup yanlarda yolcuların ısınmasına mahsus şömine tarzı ocaklarıyla dikkati çeken, üzeri kubbe ile örtülü bir mekândır.
Giriş kapıları, düzgün kesme taştan, diğer kısımları moloz taştan yapılmış olan kervansarayın, Lüleburgaz Sokollu (1564), Karapınar Selimiye (1563) Külliyelerindeki plan düzenine uygun olarak yan kanatların, ortada kare kesitli dörder paye dizisine oturan, iki yana meyilli beşik tonozlarla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Son yıllardaki külliye onarımı sırasında, bu kervansaray da elden geçirilmiştir. Günümüzde batı kanadı, bayram ve cuma günlerinde ya da kalabalık vakitlerde ibadet mekânı olarak kullanılmaktadır.
İmaret: Cami merkezli menzil külliyelerinde gelip geçenlerin yeme-içme ve yatma ihtiyaçlarının karşılandığı imaretler, amaca uygun şekilde, külliyelerin farklı kısımlarında, farklı planlarla yer alırlar. Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nde en gelişmiş plan düzeniyle gördüğümüz imaret, camiyi üç yönden U biçiminde saran kanatlardan, batı kanadın en güney ucunu teşkil etmektedir. Camiye bakan yönde ince-uzun avlu ve revaklar bulunan imaret, kuzey-güney ekseninde uzanmaktadır. Mutfak, fırın, aşhane, depo (ambar), odunluk (mahzen) gibi birimlerden oluşan kalabalık yolcu gruplarının ihtiyaçlarına cevap verecek bir plan özelliğine sahiptir.
Batı cephede, uzunca planlanmış imaret ile paşa odaları arasında, külliyenin ana girişi olan batı kapı bulunmaktadır.
Kütüphane (Sıbyan Mektebi): Batı cephenin ortasında, beşik tonozlu girişin üzerinde yer almaktadır. Okuma salonu ile kitap koyma yerinden ibaret kütüphaneye, avlu içinden yan duvara dayalı taş merdivenle çıkılmaktadır. Okuma salonunun üzeri kubbeyle, diğeri tonozla örtülü olup taş ve tuğla ile örgülü almaşık sistemli duvar örgüsüyle dikkati çeker.
Paşa Odaları: Batı cephedeki ana girişten başlayarak kuzeye doğru uzanan L şeklinde düzenlenmiş, üzerleri kubbe ile örtülü bu birimin avluya bakan yönünde, eğimli çatı ile örtülü revak, dışa bakan yönlerde de her hücre için birer pencere açıklığı bulunmaktadır.
Tekke (Hangah): Kuzey cephenin, kervansaraydan sonraki doğu köşesine kadar devam eden bu birime, caminin kuzey avlusuna bakan yöndeki bir kapıdan girilmektedir. Kendine özgü 16.80 x 6.00 m boyutlarında, dikdörtgen avlunun etrafında U biçiminde sıralanmış 12 hücreden ibaret tekkenin avlu çevresinde, revaklar yer alır. Revakın doğu kanadından güneye açılan bir kapı ile kare planlı, iki kubbe ile örtülü Tevhidhane (semahane)’ye geçilir. Semahanenin güneyinde, kuzeydoğu köşeden gelen uzantıyı devam ettiren kısımda, sırt sırta, dörderden sekiz adet tuvalet birimine yer verilmiştir.
Tabhane (Darüşşifa): Külliyenin doğu kanadının ortasında, tuvalet ile medrese arasında yer almaktadır. Doğu duvar ortasında açılmış bir kapı ile dikdörtgen planlı tabhane avlusuna ulaşılır. U biçiminde sıralanmış on hücreden ibaret tabhanenin, 12.09 x 7.65 m ölçülerindeki avlusunun güneyinde, medrese ile ortak kullanılan tuvalet, hem ihtiyaçların giderildiği bir yer, hem de iki birim arasında bağlantıyı sağlayan geçiş mekanı konumundadır. Hayli harap durumdaki doğu cephe, 30-40 yıl önce, sağlam bir restorasyon geçirmiştir. Bu kısımda tabhanenin avlu duvarı ile buna bitişik, görüntü kirliliği oluşturan yapılar temizlenerek duvar, kesme taşlarla yenilenmiştir.
Medrese: Doğu cephede külliye kurgusuna dikey şekilde ve dikdörtgen plan üzerine yerleştirilmiş önemli bir birimdir. Medresenin ana girişi, güneyde, dış duvar ortasında yer alan kapıdır. Diğer girişlerden biri darüşşifa ile medrese arasındaki tuvalete açılan kapı, üçüncüsü de medresenin ön avlusuna açılan güney cephe ortasındaki kapıdır. Doğu-batı ekseninde, dikdörtgen plan üzerine ve külliyenin genel planına dikey şekilde yerleştirilmiş olan medresenin plan düzeni, yadırgatıcıdır. Özellikle de güney duvar ortasında, eyvan şeklinde yer alan girişin iki yanında, üçü sağda, üçü de solda olmak üzere altı hücre bulunmaktadır. Medrese ortasındaki 15.00 x 10.40 m ölçülerinde iç avlu çevresinde, on yedi hücre sıralanmıştır. Ayrıca doğuya taşırılmış daha büyük ebatlı dersane-mescidin önünde küçük, eğimli bir sundurma ile iki yanda da birer eyvana yer verilmiştir.
Dersane-mescit kısmı hariç, avlunun üç yönünde, üzerleri kubbe ile örtülü hücre önlerinde, mukarnas başlıklı sütunlara oturtulmuş 18 adet revak kubbesi bulunmaktadır.
Medrese avlusunun ortasında, taş bilezikli bir kuyu ile abdest almaya yönelik çeşme yer almaktadır. Medresenin batıya açılan pencere alınlıkları üzerinde, renkli taş ve mermer kaplamalardan oluşan süslemeler, Mısır’dan getirilen ve kakma olarak raptedilmiş nadir görülen unsurlardır.
XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde (1523) tamamlanan Külliyenin banisi Çoban Mustafa Paşa, Mısır valiliğinden İstanbul’a dönüşünde beraberinde getirdiği malzemeler ve bazı ustalarla birlikte külliyenin yapımını gerçekleştirmiştir. Sinan’a ait tezkirelerde onun tarafından yaptırıldığı belirtilen külliyenin kurgusu ve her mimari birimi, Sinan’ın üslubuyla uyuşmaktadır. Ancak Sinan’ın bu yapılaşmada direkt değilse bile, planlamada yardımcı olduğu kanaatini taşımaktayız. Caminin gösterdiği oranlar, nispetler, ölçüler, köşelerdeki dilimli tromplu geçişler, Sinan’ın ilk resmi görevi olan İstanbul Haseki Külliyesi’nin (1538-1539) cami kısmındaki tromplu geçişler ve caminin proporsiyonlarıyla birebir uyuşmaktadır.
KAYNAKÇA
Ahmet Refik, Türk Mimarları, İstanbul 1937; Z. Ahunbay, “Mimar Sinan’ın Eğitim Yapıları Medreseler, Darülkurralar, Mektepler”, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri, İstanbul 1988, s. 23309; İ. Aktuğ, Gebze Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Ankara 1989; İ. Aktuğ, “Sinan’ın Yapısı Olarak Bilinen Gebze Çoban Mustafa Paşa Külliyesi Üzerine Düşünceler”, Uluslararası Mimar Sinan Sempozyumu Bildirileri (Ankara 24-27 Ekim 1988), Ankara 1966, s. 19-39; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986; E. H. Ayverdi, İlk 250 Senenin Osmanlı Mimarisi, İstanbul 1976; G. Cantay “Kervansaraylar”, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri I, Ankara 1988, s. 369-393; S. Eyice, “Gebze Mustafa Paşa Külliyesi”, Bilgi, 10 / 119, İstanbul 1957, s. 9 -10; H.N. Gündoğdu, T. Yiğitpaşa, “Osmanlı Şehircilik Anlayışının Konya ve Çevresindeki Yansımaları: Külliyeler”, I. Uluslararası Konya Sempozyumu (13-15 Kasım 2014)’na Sunulan Bildiri; A. Kuran , Mimar Sinan, İstanbul 1986; A. Kuran, “Mimar Sinan’ın Külliyeleri”, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri I, İstanbul 1988, s. 167-183; R. M. Meriç, Mimar Sinan, Hayatı ve Eserleri, Ankara 1965; F. Müderrisoğlu, Menzil Kavramı ve Osmanlı Devletinde Menzil Yerleşimleri”, Türkler, C. 1, Ankara 2002, s. 920-926; F. Müderrisoğlu, “Bani Çoban Mustafa Paşa ve Bir Osmanlı Şehri Gebze”, Vakıflar Dergisi, XXXV, Ankara 1965, s. 67-125; K. Seyhan, “Çoban Mustafa Paşa Külliyesi”, DİA, C. 8, İstanbul 1944, s. 351-354; M. Sözen -vd., Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, Ankara 1975; Z. Sönmez, Mimar Sinan ile İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, İstanbul 1988; C. Tamer , Gebze Çoban Mustafa Paşa Külliyesinin Restorasyonu 1861-1970, İstanbul 1974; M. B. Tanman “Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları / Tekkeler,” Türkler, C. XII, Ankara 2002, s. 149-161; D. C. Tuncer, Anadolu Kervan Yolları, Ankara 2007; A.S. Ülgen, Mimar Sinan Yapıları (haz. F. Yenişehirlioğlu-E. Madran), C. I-II, Ankara 1989; A.S.Ünver, Gebze İmaretinin Tabhanesi, İstanbul 1947; A. Yavuzyılmaz, Gebze ve Çevresindeki Türk-İslam Yapıları, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2012; E. Yücel,-C. Soyhan, Gebze ve Eskihisar, İstanbul 1976; N-İ. Yüksel, Kahraman, Ansiklopedik Kocaeli Belgeseli, Kocaeli 1989; www.mimarsinaneserleri.com; www.archnet.org; www.gebze.gov.tr.
Hamza GÜNDOĞDU