Gebze’deki Cami ve Külliyesi ile Tanınan Osmanlı Veziri
Hayatının ilk devreleri ve Osmanlı sarayına ne zaman alındığı hususunda bilgi yoktur. Dönemin kaynaklarında, onunla ilgili belgelerde, kitabe ve vakıf kayıtlarında Çoban unvanıyla geçmez. Yalnız 18. yüzyılın ikinci yarısına ait seyahatname türü bir eserde Çoban unvanına rastlanır. Bu durum, söz konusu lakabın sonradan uydurulmuş bir hikâye ile mahalli olarak ortaya çıktığına ve bu dönemlerden itibaren literatüre girdiğine işaret eder. Vakfiyesinde adı “vezir-i muazzam Mustafa Paşa b. Abdülkerim” şeklinde kayıtlıdır. Onunla ilgili bilgi veren Venedik elçisinin sunduğu 1522 tarihli raporda, 40 yaşlarında, Slav (Schiavon) asıllı bir vezir olarak nitelendirilir. 1526 tarihli başka bir raporda ise 48 yaşında olduğu ve Arnavut menşeli bir aileden geldiği belirtilir. Benzeri başka bilgiler onun Dalmaçya kesiminde Kotor havalisinden devşirilerek saraya alındığı yönündedir. 1522’de 40 yaşlarında olduğu belirtildiğine göre tahminen 1480’li yılların başında doğduğu ve II. Bayezid döneminde devşirme olarak saraya alındığı söylenebilir.
Sarayda ilk olarak hangi hizmetlerde bulunduğu konusu açık değildir. Enderun’da harem kısmında bulunma ihtimali yüksektir. Kapıcı başı olarak yükseldiği belirtildiğine göre, 1504-1509 arasında adına rastlanan Kapıcıbaşı Mustafa Ağa’nın onu gösterme ihtimali varsa da aynı yıllara ait kayıtlarda yine bir başka Kapıcıbaşı Mustafa’nın mevcudiyeti, kesin teşhisi önlemektedir. Onun saraydan çıkarak Mora sancakbeyliğine tayinine kadar olan devredeki durumu tam olarak belli değildir. Kariyeri içinde en iyi bilinen hadise, Sultan Selim’in kızıyla evli olmasıdır. Hanımının adı Sultanzade Şahzade Hatun olarak zikredilir. Venedik kaynakları bu hanımın 1515’te idam ettirilen İskender Paşa’dan dul kaldığını ve sonra Mustafa Paşa ile nikâhlandığını ortaya koyar. Bundan dolayı bu evliliğin 1516’da gerçekleşmiş olma ihtimali vardır. Bu evlilik meselesi Mustafa Paşa’nın Sultan Selim’in yakın adamı olduğunu kesinleştirir. Onun Mora sancakbeyi iken Sultan Selim ile birlikte Çaldıran savaşına gittiği ve vezir rütbesini aldığı, hemen ardından da 13 Ekim 1514’te azledildiği anlaşılmaktadır. Onun tekrar Selim’in gözüne girdiği ve onunla birlikte Mısır seferine katıldığı, Mercidabık ile Ridaniye savaşlarında yararlılıklar gösterdiği tespit edilmektedir. Hatta Sultan Selim, Kahire’nin ele geçirilişinin peşinden son Mısır sultanı olarak tanınan Tomanbay’ı yakalama işini ona vermiştir.
Mustafa Paşa 3 Şubat 1517’de Rumeli beylerbeyliğine getirilerek, emrindeki askerlerle birlikte Tomanbay üzerine sevk edildi. Onun, yakalanıp Kahire’ye getirilmesi görevini başarıyla tamamladı. İstanbul’a dönüldüğünde, yeni sefer hazırlıkları yapan ve kendisini destekleyecek vezirleri iş başına getirmeye başlayan Sultan Selim tarafından 5 Mart 1519’da ikinci vezirliğe atandı. Böylece veziriazamdan sonra devletin idaresinde söz sahibi konumdaki ikinci adam seviyesine yükselmiş oldu. Bu tayini veziriazam Pîrî Paşa tarafından da desteklendi. Rivayete göre Sultan Selim beceriksiz biri olarak tanımladığı Mustafa Paşa’yı böylesine önemli bir göreve getirmek istemiyordu. Pîrî Paşa’nın ısrarı karşısında bu tayini tasdik etmişti. Ancak Mustafa Paşa daima Sultan Selim’in en yakın adamları arasında yer aldı. Sultan Selim’in vefatı sırasında onun yanındaydı ve padişahın vefatının ardından oluşması muhtemel karışıklıklara mani olabilmek amacıyla alınan tedbirlerde mühim rol oynadı. Hazine işleri kendisine emanet edildi. Sultan Süleyman’ın tahta çıkışından sonra da mevcut konumunu korudu. İkinci vezir olarak ilk dönemlerde alınan kararlarda pay sahibi oldu. 1521’deki Belgrad seferi sırasında yönlendirici etkisi takdirle karşılandı. 1522’deki Rodos seferinde ise Osmanlı donanmasının sevk ve idaresiyle vazifeliydi. Donanmayı Palak/Pulak lakaplı Mustafa Bey idare ediyordu. Bazı araştırmalarda bu ikisinin konumu birbirine karıştırılır.
Mustafa Paşa, Sultan Süleyman döneminin ilk yıllarında saray çevresinde cereyan eden güç rekabetinde de nüfuzlu bir idareci olarak öne çıktı. Kendisi, ikinci vezir olarak, o sıralarda yaşı ilerlemiş olan veziriazam Pîrî Paşa’nın yerine geçecek en kuvvetli aday olarak görüldü. Bu durum farklı beklentiler içindeki diğer vezirlerle aralarında kaynaklara yansımayan hizipleşmelere yol açtı. Bazı belgelerden elde edilen dolaylı bilgiler, bu anlamda onun en önemli rakibinin sonradan Hain lakabıyla anılacak Ahmed Paşa olduğunu gösterir. Ahmed Paşa’nın onu gözden düşürme çabaları daha Rodos seferi sırasında görüldü. Rodos kalesinin kuvvetli burçlarından birini almaya çalışırken Mısır beylerbeyi Hayır Bey’in vefatı haberi ulaşınca kendisi gibi saraya damat olan Ahmed Paşa’nın etkisiyle Mısır işlerini yoluna koymak üzere görevlendirildi. Muhtemelen kendi yerini korumak isteyen Pîrî Paşa da bu tayini destekledi, böylece en güçlü aday sultanın çevresinden uzaklaşmış olacaktı. İlginç şekilde kuşatmanın çok kızıştığı bir sırada kendisine eşlik etmek üzere verilen 10 kadırga ile İskenderiye’ye hareket etti (28 Ekim 1522).
Kahire’ye ulaşan Mustafa Paşa, aslında Mısır beylerbeyi olarak atanmamıştı. İkinci vezir olarak Mısır’da Hayır Bey’den sonra oluşması muhtemel karışıklıkları önleme ve burayı yeni vali gelene kadar düzene sokma işiyle vazifeliydi. Mustafa Paşa öncelikle Mısır’da Osmanlı tarzı idarenin ikamesine çalıştı. Kahire’yi temizletti, vergi sistemini ve ilgili defterleri gözden geçirtti. Buradaki Osmanlı askerlerinin tanzimine çalıştı. Bu işleri yaparken Mısır beylerbeyliğine Kasım Paşa atandı ve kendisi de Mısır’dan İstanbul’a gelmesine dair emir aldı. Fakat hemen ardından Kasım Paşa’nın yerine Mısır’a Ahmed Paşa tayin edildi. Mustafa Paşa ile Ahmed Paşa gerçekte birbirlerinden hiç hoşlanmıyorlardı. İbrahim Paşa’nın ansızın veziriazam oluşu Ahmed Paşa’yı çok etkilemiş ve payitahttan ayrılarak Mısır’a gitmeyi arzu etmişti. Mustafa Paşa, Kahire’ye hareket eden Ahmed Paşa’nın görüşme davetine icabet etmedi, hastalığını ileri sürdü. Ancak Nil üzerinde gemisine gelerek kendisini ziyaret eden Ahmed Paşa ile zahiri de olsa dostane görüştü, ona Mısır’ın ahvali hakkında bilgi verdi. Sonra da Ağustos 1523’te İskenderiye’den deniz yoluyla İstanbul’a hareket etti.
Mustafa Paşa İstanbul’a döndüğünde vezir olarak yeni veziriazam İbrahim Paşa’nın emrinde çalıştı. Yeniçerilerin 1525 Martı’nda İbrahim Paşa’ya karşı çıkardıkları isyan sırasında evi de yağmalanmıştı. Hemen ardından Mohaç meydan savaşıyla sonuçlanacak olan Macar seferine katıldı. Bu sıralarda sağlığı hayli bozulmuş, sefere çıkarken ata binememiş, tahtırevanla götürülmüştü. Ayaklarındaki ağrılar yere oturmaya müsaade etmiyordu. Hatta Sultan Süleyman ona hususi bir iskemle dahi yaptırmıştı. Venedik elçileri onu ziyaret ettiklerinde yatar halde bulmuşlar ve gut hastalığından mustarip olduğunu beyan etmişlerdi. Sefer sırasında, muhtemelen fikirleriyle planlamalarda yer aldı. 1529’da Viyana kuşatmasıyla sonuçlanan seferin hazırlıkları ve diplomatik işleriyle uğraştı. İstanbul’dan hareket edileceği sırada da 27 Nisan 1529’da vefatı vuku buldu. Dönemin Venedik elçisi onun bir kaza geçirdiğini ve bunun neticesi olarak birkaç saat sonra vefat ettiğini yazar, ancak bunun ne gibi bir kaza olduğunu belirtmez.
Onun konum ve şahsiyeti hakkında Venedik kaynaklarında bazı bilgiler vardır. Bunlara göre Venedik ile iyi bir dosttur, Sultan Süleyman’ın tahta çıkışından sonra ahitnamenin yenilenmesinde pay sahibi olmuştur. Onların intibalarına göre çok kibar, ağırbaşlı, uzun boylu, yakışıklı ve saygın biridir. Diplomat yanını Venedik temsilcileri ile görüştüğü sırada açık şekilde göstermiştir. Bir taraftan Osmanlı kudretini karşısındakilere yansıtıp bu yolda nasihatlerde bulunurken diğer taraftan da onlardan o sıradaki Avrupa ahvali hakkında bilgiler edinmeye çalışmıştır. Elçiler sık sık Avrupa’daki gelişmeleri kendilerine sorduğunu raporlarında belirtirler. 1526 tarihli elçi raporunda, yaşlı ve gut hastası olup neredeyse yılın sekiz ayını yatakta geçirdiği kayıtlıdır. Bilgili bir adamdır, ancak biraz dağınık ve rahatına düşkün, eğlenceyi seven biridir. İyi bir diplomat olup devlet işlerinden iyi anlar. Çok zengindir, büyük bir serveti vardır, bunun çoğunu Mısır’da iken elde etmiştir. Mücevherlerinin çokluğuyla da bilinir. Denize nazır güzel bir konağı vardır, İbrahim Paşa Mısır’da iken bütün işleri o üstlenmiş, Venediklilere de çok yardımcı olmuştur. Padişahın annesi tarafından çok sevilmektedir ve sarayda ayrıcalıklı bir yeri vardır. Zira Hafsa Sultan’ın kızıyla, yani Sultan Süleyman’ın ana-baba bir, kız kardeşiyle evlidir. Bu evlilikten bir çocuğu olmamıştır. Bazı kaynaklarda iki oğlundan söz edilir. Ancak vakfiyesi ve miras mallarıyla ilgili kayıtlarda herhangi bir çocuğunun adı geçmemektedir. Kendisi, çağında hayırseverliği ile öne çıkmıştır. Pek çok hayır eseri olduğu bilinmektedir. Bunlar içinde özellikle Gebze’de yaptırttığı külliye çok önemlidir. Burası aynı zamanda bir menzil noktası olmuş, İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısını teşkil etmiştir. Medresesinde de önemli âlimler görev yapmıştır. Mısır’da iken Şeyh İbrahim Gülşeni ile yakın irtibat kurmuştur. Bulgaristan’da adı Svilengrad’a çevrilen, Osmanlı döneminde Cisrimustafapaşa diye anılan yer onun adını taşımaktadır. Burada bir köprü ve yanına cami ve imaret yaptırarak yeni bir kasabanın oluşumuna zemin hazırlamıştır. Gebze’deki eseri her bakımdan önemli olup buranın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
KAYNAKÇA
TSMA, nr. D. 7003, D. 9709; Venedik Elçi Raporlarına Göre Kanuni ve Pargalı İbrahim Paşa, çev. P. Gökpar-E. Ercolino, ed. E. Afyoncu, İstanbul 2012; İbn Iyas, Bedâiü’z-zuhûr: Yavuz’un Mısır’ı Fethi ve Mısır’da Osmanlı İdaresi, çev. R. Şeşen, İstanbul 2016, s. 437-442; Muhyi-i Gülşeni, Menâkıb-ı İbrahim-i Gülşenî, haz. M. Koç-E.Tanrıverdi, İstanbul 2014, s. 312-13; F.M. Emecen, “İhtişam Çağının Başlangıcında Bir Osmanlı Devlet Adamı: Kanuni Sultan Süleyman’ın İkinci Veziri Mustafa Paşa”, Osmanlı Klasik Çağında Hilafet ve Saltanat, İstanbul 2020, s. 217-242; Muratcan Zorcu, “Venedik Balyos Raporlarının Işığında Çoban Mustafa Paşa”, Journal of Turkish Studies, S. 42 /2014, s. 395-407; Semavi Eyice, “Svilengrad’da Mustafa Paşa Köprüsü (Cisr-i Mustafa Paşa)”, Prof. Dr. Semavi Eyice Külliyatı, I, 133-158; Fatih Müderrisoğlu, “Bani Çoban Mustafa Paşa ve Bir Osmanlı Şehri Gebze”, Vakıflar Dergisi, S. 25 (Ankara 1995), s. 67-124.
Feridun EMECEN