P. D. Pogodin ve O. F. Vulf tarafından 1897’de İzmit’te Yürütülen Çalışmalar
Tarihi Nikomedia şehrinin Roma ve Bizans dönemlerinin tarihinin aydınlatılması ve bölgenin Hıristiyanlık geçmişinin ortaya çıkarılması gayesiyle Rus bilimciler Pogodin ve Vulf, 1896 ve 1897 yıllarında kısa dönemler boyunca İzmit ve civarında yüzey araştırmaları yaptı. Bu araştırmalar, merkezi İstanbul’da bulunan ve kendilerinin de mensup olduğu İstanbul Rus Arkeoloji Enstitüsü’nün çalışma plan ve programı kapsamında gerçekleştirildi.
İstanbul’da kurulan ilk yabancı arkeoloji enstitüsü olan İstanbul Rus Arkeoloji Enstitüsü, Rus elçisi Aleksandr İvanoviç Nelidov’un himayesinde 1894’te İstanbul’da kuruldu ve Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar Osmanlı coğrafyasında Bizans ve Hıristiyanlık mirasının gün yüzüne çıkarılması faaliyetlerinde bulundu. Tüm bu faaliyetler boyunca ilk ve tek müdürü Novorossiysk Üniversitesi ordinaryüs profesörlerinden meşhur Bizantolog Fedor İvanoviç Uspenski idi. Enstitü Bizans araştırmaları ve Hıristiyanlık geçmişine yönelik bilimsel faaliyetler dışında Çarlık Rusya’sının Osmanlı toprakları üzerinde siyasi planlarına hizmet edecek bilimsel, tarihi, kültürel altyapının hazırlanması gibi bir misyona da sahipti. Enstitü, Balkanlardan Ortadoğu’ya kadar tüm Osmanlı coğrafyasında taşınabilir eski eserlerin tespit ve toplanması için Bizans tarihi ve arkeolojisi bakımından kıymetli tarihi eserler barındıran eski kültür merkezlerine yapılan keşif gezileri; Makedonya’da, Bulgaristan’da yapılan kazı çalışmaları, Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş Bizans kilise ve manastırlarında yapılan tarihi, teolojik inceleme ve araştırmalar ile bakım, restorasyon ve kazı çalışmaları gerçekleştirdi. Kütüphanesi, müzesi, eğitim faaliyetleri ve yayın organı İzvestiya başta olmak üzere diğer yayınları ile İstanbul merkezli Bizantolojide yeni bir döneme damgasını vurdu.
Kuruluşunun hemen akabinde enstitünün keşif ve yüzey araştırmaları kapsamında heyetler gönderdiği bölgelerden birisi İzmit ve civarı oldu. Heyette enstitü mensubu iki uzman, bir de Derviş Mehmet Ali isminde bir nevi bilirkişi hüviyetinde onlara rehberlik eden yerel biri bulunuyordu. Uzmanlardan Bizantolog P. D. Pogodin, Petersburg Üniversitesi bilimcilerinden biri olup enstitünün kurulduğu 1894’te tayin edilen ilk sekreterdi. 1896’da Uspenski’yle birlikte Bulgaristan’a yapılan keşif seyahatine katılarak kuzeydoğu Bulgaristan’da saha araştırmaları yapan Pogodin, buradaki manastırlarda ve özel koleksiyonlarda bulunan el yazması eserler başta olmak üzere ileride arkeolojik kazılar yapmak için tarihi ehemmiyeti görülen mekânları tespit etmiş, kayıt altına almıştı.
Heyette yer alan uzmanlardan O. F. Vulf ise, Rus Enstitüsü'nün müdürü Uspenski’nin himaye ve desteğinde faaliyetlerde bulunmak ve iyi bir Bizantolog olarak yetişmek üzere enstitü bünyesine dahil edilen bursiyerlerden biri idi. Sonraki yıllarda enstitünün ilmi sekreterleri arasına girecek olan Vulf, 1895’te Aynoroz’a yapılan inceleme ve keşif heyetine katılmıştı. İzmit yüzey araştırmalarından sonra da 1897’de İzmir’de kilise ve manastırlarda el yazma eserler üzerine keşif çalışmaları yaptı. Sakız ve Batnaz adalarında incelemelerde bulundu, Bizans’a ve Hıristiyanlığa ait el yazmalarını keşif ve kayıt altına aldı.
Enstitü bilimcileri tarafından 1896’da Anadolu’ya iki keşif seyahati gerçekleştirildi. Bunlardan birisi Roma-Bizans imparatorları zamanında dini-tarihi önemi olan İzmit (Nikomedia), İznik (Nikaia) ve Bursa’yı, diğeri de İzmit’ten Karadeniz sahillerine kadar uzanan sahayı içine aldı. Bu kapsamda Pogodin ve Vulf tarafından 1896 yılının Mayıs ayında ve yine aynı yılın Ekim ayında ve ertesi yılın Mart ayında İzmit’te araştırmalar yapıldı. Günümüz İzmit’in tarihi Nikomedia’dan kalma kalıntıları, Türklerin sonradan yaptığı evler ya da bitki örtüsü tarafından kapatılmış olduğundan o zamana kadar araştırmacıların fazla dikkatini çekmemişti. Rus araştırmacıların ifadesiyle şehir ilk bakışta tarihi zenginlik adına çok şey vadetmiyordu. Ancak bölgeyi, şehri, yerel halkı çok iyi tanıyan Derviş Mehmet Ali’nin rehberliğinde yapılan bilimsel keşif çalışmalarında Rus arkeologlar onun desteğiyle evlere, bahçelere, her yere rahatça girebildiler ve zengin tarihi materyallere ulaştılar ve kayıtlama işlemlerine başladılar. Tarihi ve epigrafik materyaller Pogodin, arkeolojik materyaller ise Vulf tarafından tasnif edildi. Yazıtlar, sarkofaklar, mezar taşları ve anıtların kitabeleri incelendi; tarihi yapılar, harabeler, kaleler, surlar, istihkâmlar, su mahzenleri tespit edilerek incelemeler bu noktalarda yoğunlaştırıldı. Vulf ve Pogodin İzmit’te yaptıkları araştırma ve incelemeler sırasında elde edilen epigrafik ve arkeolojik tüm materyalleri işleyerek, aynı zamanda mevcut literatürü de tarayarak Roma, Bizans ve Türk hâkimiyetine geçiş sürecinde İzmit’in tarihi, dini, kültürel, askeri ve iktisadi geçmişini ortaya koydular. Bu hacimli çalışma ertesi yıl plan ve resimlerle İzvestiya’da yayınlandı.
Yazılı tarihi kaynaklar ve ulaştıkları kalıntılardan yola çıkarak tarihi kentin (Nikomedia) topografyası, sınırları, tarihi kale ve şehir surları, iç kale, kuleleri, kapıları, tüm şehri kuşatan dış kale surları, bunların geçirdiği tamiratlar, yollar, sarnıçlar, kanallar, şehrin su rezerv ve dağıtım sistemi, Rus araştırmacılara rehberlik yapan Derviş Mehmet Ali’nin bilgisi, alana hâkimiyeti sayesinde büyük bir dikkat ve özveriyle adım adım izler ve kalıntılar takip edilmek suretiyle tespit edilmeye çalışıldı. Ölçümler, çizim ve krokiler yapıldı, fotoğraflar çekildi. Şehrin çeşitli noktalarında göze çarpan tarihi kalıntılar; sütun başlıkları, bezekli ve yazıtlı taşlar, lahitler, vaftiz tekneleri, korniçler, mermer levhalar incelenerek tarihlendirme çalışmaları yapıldı. Roma ve Bizans dönemlerinin İzmit’inin daha iyi anlaşılabilmesi için burada arkeolojik kazılar yapılması gerektiği Rus araştırmacılar tarafından rapor edilmişse de enstitü tarafından İzmit’te böyle bir kazı yapılmadığı, hatta teşebbüs dahi edilmediği bilinmektedir.
Bu ön çalışmalar esnasında İzmit’ten Karadeniz sahillerine kadar uzanan bölgenin kuzeyi ve batısını içine alan sahanın tarihi ehemmiyeti fark edildiğinden Rus uzmanlar tarafından bu civardaki köylerde ayrıntılı arama-tarama faaliyetleri yürütüldü. Bu çerçevede Türklerle meskûn bir köy olan ve erken Hıristiyanlık dönemine ait olup haçlar, su içen geyikler, çiçekli vazolar ve kuşlar motifli bir heykeliyle meşhur Güymeler köyü, yine tarihi mezarlığında bol miktarda Roma devri Grek yazıtları, civarında ise muazzam lahitler bulunan, altarlar, sütunlar, kornişler vb. heykel ve mimari kalıntıları bakımından zengin bir Türk köyü olan Tekke köy (Tekkeli köy); Roma kalesi, yazıtlar ve kabartmalı sunak bulunan Türkmenköy; içerisinde büyük çapta 21 lahitin bulunduğu muazzam mezarlığıyla Taşambar gibi köylerde incelemelerde bulunuldu. Burhanlı köyü yakınlarında meskûn olmayan bir adacıkta Malkaya diye adlandırılan mevkide 5 odadan müteşekkil bir Bizans yapısı ve bu adanın doğusunda Karadeniz kıyısında Kandıra’nın yükseklerinde Kandıra’nın eski limanını koruyan bir kale ziyaret edildi. Rus uzmanların tespitine göre bu kale her ne kadar Türkler tarafından yeniden yapılmışsa da bazı kısımları oldukça erken dönemin izlerini taşıyordu. Kandıra zengin epigrafik materyaller ve geç Roma dönemine ait mimari kalıntılarıyla dikkat çekici bulundu. Her tarafından koruyan kalesi, civar şehirlerle bağlantı kuran tarihi yolları, Rus araştırmacıların inceleme yaptığı ve bu sırada ancak 300 civarında fakir hanenin yaşadı dönemle kıyaslanmayacak bir biçimde şehrin bir zamanlar merkezi özellikler taşıyan bir kent olduğunu gösteriyordu. Fındıklı köyünde yeni keşfedilmiş olan bir ayazmada inceleme yapan Rus arkeologlar burada epigrafik malzemeler topladı.
Pogodin ve Vulf’un kısa dönemler hâlinde bulundukları İzmit ve civarındaki bilimsel faaliyetlerin en önemli neticesi, tarihi kentin Roma-Bizans dönemlerini kapsayan “Nikomedia. Tarihi-Arkeolojik Notlar” isimli, içerisinde resim, çizim ve fotoğraf karelerinin de bulunduğu eserin neşredilmiş olmasıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışıyla birlikte enstitünün faaliyetleri sona erdiği gibi, müzesi ve kütüphanesi de dağıldı. Bu yüzden İzmit araştırmalarında elde edilen birtakım müzelik malzemeler ve diğer ilgili materyaller kayboldu.
Pogodin ve Vulf tarafından yayınlanan söz konusu eser, Bizans kaynaklarından yola çıkarak antik dönemden Türk hâkimiyetine geçiş sürecine kadar Nikomedia’nın tarihi, 1896’da İzmit ve civarında yaptıkları saha araştırmalarında elde edilen epigrafik, arkeolojik ve anıtsal eserlerin neşri ve incelenmesi kısımlarından oluşmaktadır.
Antik dönemde ilk yerleşim yeri olan Astak (Astakos) hakkında eserde oldukça sınırlı bilgi verilmektedir. Bitinyalıların sürekli taarruzu altındaki Astak’ın Lisimah (Lysimakhos) tarafından tamamen yıkılışı 281’den önceki yıllara tarihlendirilmektedir. Bitinya Kralı I. Nikomid (Nikomeden) tarafından hemen karşısında Nikomedia adını alan yeni bir şehir kurulmuş ve Astak halkı bu şehre iskân edilmiştir. İki şehrin birbirinden farklı olduğu belirtilir. Eserde Nikomedia şehrinin kuruluş temelleri, idari ve hukuki statüsü, mevcut bilgilerden, epigrafik buluntulardan ve Roma’nın diğer kentlerindeki örneklerden yola çıkarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Roma hâkimiyeti döneminde Nikomedia’nın konumu, yönetim biçimi, devlet kurumları, devlet görevlileri ve vazifeleri, vergi ve ekonomi, merkezle (Roma’yla) ve diğer kentlerle ilişkileri, jeostratejik konumu ve bu özelliğinin kente kattığı değerler ayrıntılı incelenmiştir.
Rus araştırmacıların verdiği bilgilere göre Diokletian (Diocletianus) dönemi Nikomedia’nın kalkınma ve aydınlanma devridir. Şehir, İmparatorluk sarayı, bir kısmı onarılmış bir kısmı ise yeni yapılmış binalarla süslenmiştir. Diokletian’ın Nikomedia’ya gelişi şehrin canlanmasında da büyük değişim meydana getirmiştir. İmparatorluğun başkenti oluşuyla Nikomedia saraya yakın kişilerle dolmuştur. Diokletian ve halefleri döneminde, yazar ve hatiplerden Laktantsiy (Lactantius) ve Flaviy, tıpçı Euphrosynus, matematikçi Nemetoriy Akutsian gibi bilimciler kente yeni değerler katmıştır. Eserde, Nikomedia’nın Hıristiyanlık geçmişi, mabetleri üzerine tespitler ve değerlendirmeler yapılmış, bu çerçevede Diokletian’ın fermanları sonrası çilekeşlerin yaşadığı büyük felakete yer verilmiştir. 303’te Nikomedia’da kapıların kırılarak Hıristiyanlık kilisesine askerlerin girişi, dini eserlerin ateşe verilmesi, mabedin yakılması, birçok kurban verilmesi, hayatta kalan çilekeşlerin inançları uğruna şehri terk etmesi kentin inanç tarihinde derin izler bırakmıştır. Rus araştırmacıların verdiği bilgilere göre üç saat süren, gökyüzünü dumanların kapladığı 358 depremi ve yangın kentin kaderini tayin etmiş, şehir neredeyse temellerine kadar yıkılmıştır. Depremden sonra yeniden kurulan şehrin Justinyanus döneminde imar edildiği, ondan sonra ise bölgenin ve Nikomedia’nın tedricen önemini yitirdiği vurgulanır. Şehrin Türk (Osmanlı) hâkimiyetine giriş tarihi hakkında eserde tarihlendirme tartışmalarına yer verilir ve Rus araştırmacılar 1337 yılı yaz aylarını işaret eder. Nikomedia’nın düşmesi, detaylı, tenkitli, kaynak mukayeseli anlatılır.
Eserin diğer bölümleri, Rus arkeologların 1896’da Nikomedia’da yaptığı yüzey araştırmalarında ele geçirilen buluntulara ve keşiflere yer verilmesi dolayısıyla orijinal kısımlardır. Burada epigrafik materyaller; mezar taşı yazıtları, lahit yazıtları, vaftiz teknesi yazıtları, altar yazıtları, taş ve mermer levha yazıtları, bunların bulundukları mevkiler belirtilir, resmedilir, okunur ve tahlil edilir. Arkeolojik materyaller kapsamında incelenen eserler; Roma döneminden kalma harabeler, saray, tiyatro, iskele, şehrin tarihi yolları, akropol (şimdiki Hisar), tarihi kentin merkezi, forum, tarihi kale ve şehrin surları, şehir kalesinin doğal merkezi olan iç kale, bunların mimari özellikleri, geçirdiği onarımlar, şehrin su sistemi, kilise kalıntıları (Diokletian döneminde yanmış olduğu söylenen 2000 Aziz Çilekeşler KilisesiPanteleymon Manastırı) üzerine yaptıkları araştırma ve tespitlere yer verilir. Diokletian’ın yaptırdığı hipodrom, sirk ve benzeri eserlerin ise karanlıkta kaldığının altı çizilir. Kentin meydanında, cami ve mescit yakınlarında, mezarlıklarda, açık alanlarda dağınık vaziyette bulunan anıtsal eserler; mimari kalıntılar, sütun başlıkları, kolonlar, bezekli frizler, korniçler, vaftiz teknesi, mermer levhalar da Rus arkeologların bahsedilen eserinde yer alan, üzerinde inceleme ve değerlendirme yaptığı eserler arasındadır.
KAYNAKÇA
A. İ. Sobolevskiy, “Ob Uçrejdenie Russkago Arheologiçeskago İnstituta v Konstantinopole”, Vizantiyskiy Vremennik, Tom 1, Vıpusk 2, Sanktpeterburg 1894, s.456-460; Fatih Ünal, Ruslar Bizansın Peşinde. İstanbul Rus Arkeoloji Enstitüsü, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2015; O. F. Vulf, “Aleksandr s Kopem. Bronzovaya Statuetka Kollektsii A. İ. Nelidova”, İRAİK, III, Sofya 1898, s.1-59; “Otçet O Deyatelnosti Russkago Arheologiçeskago İnstituta v Konstantinopole za 1896 g.”, İRAİK II, Odessa, 1897, s.11-20; “Otçet O Deyatelnosti Russkago Arheologiçeskago İnstituta v Konstantinopole za 1905 g.”, İRAİK, VIII, Sofya 1908, s.323-334; P. D. Pogodin-O.F. Vulf, “Nikomidiya-İstoriko-Arheologiçeskiy Oçerk”, İRAİK, II, Odessa 1897, s.77-184.
Fatih ÜNAL