Osmanlı Devleti’nin Kaderini Etkileyen ve İzmit ile Bütünleşen Bir Savaş Gemisi
Alman imparatorluk donanması için inşa edilen muharebe kruvazörü Goeben’in omurgası Hamburg’daki Blohm&Voss Tersanesi'nde 28 Ağustos 1909’da kızağa konuldu ve gemi 28 Mart 1911’de denize indirildi. Donanımının tamamlanmasının ardından 2 Temmuz 1912’de döneminin en güçlü ve hızlı gemilerinden biri olarak Alman donanmasına katıldı. Goeben 186,1 metre uzunluğunda, 29,53 metre eninde ve tam yükle 8,1 metre su çekimine sahipti. Geminin normal ağırlığı 22.616 tondu. Toplam 52.000 beygir gücünde iki set Parsons buhar türbini ve 24 tane kömürle çalışan Schulz-Thornycroft su borulu buhar kazanı ile saatte 25,5 deniz mili (47,2 km/saat) hıza ulaşabiliyordu. Geminin maksimum menzili ise saatte 14 deniz mili (26 km/saat) hızla 4.120 deniz miliydi (7.630 km). Geminin silâhları beş ikiz tarette menzili 23.700 m olan 10 tane 28 cm’lik, 12 tane 15 cm’lik ve 12 tane de 8.8 cm’lik toptan oluşuyordu. Gemide ayrıca su hattının altında dört adet 50 cm’lik torpido tüpü bulunmaktaydı. Zırh kalınlığı yanlarda 28 cm, taretlede 23 cm, güvertede 7,5 cm idi ve mürettebatı 1010 kişiydi.
Ekim 1912’de Birinci Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine Almanya tarafında Akdeniz'de güç göstermek üzere Goeben ile hafif kruvazör Breslau’dan oluşan bir Akdeniz kuvveti kuruldu. Gemiler 15 Kasım 1912’de İstanbul’a geldi ve daha sonra çeşitli Akdeniz limanlarını ziyaret etti. 29 Haziran 1913’te İkinci Balkan Savaşı'nın başlamasıyla Akdeniz Kuvveti tekrar bölgede konuşlandı. 23 Ekim 1913’te amiral Wilhelm Souchon komutan olarak atandı. Goeben ve Breslau Akdeniz’deki faaliyetlerine devam ederek 80 kadar limanı ziyaret etti.
Savaşın kaçınılmaz olduğu görüldüğünden gemiler bakım için Pola Limanı'na götürülerek Goeben’in kazan borusu değiştirildi ve genel bakımı yapıldı. Savaş başlayınca Goeben ve Breslau Cezayir’deki Philippeville (bugünkü Skikda) ve Bône (bugünkü Annâbe) kentlerini bombaladıktan sonra İstanbul’a gitme emrini aldı. Kendilerini izleyen İngiliz donanmasından kurtularak 10 Ağustos 1914 günü gemiler Çanakkale Boğazı'ndan girdi. Osmanlı Devleti henüz savaşta olmadığından gemilerin 24 saat içinde Türk karasularını terk etmesi gerekiyordu. Çözüm olarak 16 Ağustos 1914’te gemilerin satın alındığı ilân edildi. Bu dönemde Türk kamuoyu İngiltere’ye ısmarlanmış ve parası ödenmiş olan Sultan Osman ile Reşadiye zırhlılarının teslim edilmeyerek el konulması olayı nedeniyle büyük bir infial içerisindeydi ve bu nedenle Goeben ile Breslau büyük bir sevinçle karşılandı. 23 Eylül 1914’te amiral Wilhelm Souchon Türk donanmasının komutanlığına getirildi. Goeben, "Yavuz Sultan Selim" ve Breslau da "Midilli" olarak adlandırıldı. Gemilerin Alman mürettebatı Osmanlı üniformaları ve fes giydi. Amiral Wilhelm Souchon’un başta Yavuz olmak üzere Osmanlı donanması ile Karadeniz’e çıkarak 29 Ekim 1914’te Sıvastopol ve diğer Rus limanlarını bombardımana tutması sonucunda Osmanlı Devleti bu oldubitti ile savaşa girmiş oldu.
Yavuz 26 Aralık 1914’te Karadeniz’deki bir görevden dönerken İstanbul Boğazı açıklarında iki mayına çarptı. Türkiye’de Yavuz’un tamiri için yeterli büyüklükte bir havuz olmadığından gemideki delikler betonla kapatıldı. Birinci Dünya Savaşı süresince Karadeniz’de çok sayıda harekâta katıldı. 20 Ocak 1918’de Yavuz ve Midilli Çanakkale Boğazı’ndan çıktılar. Boğaz çıkışında Yavuz, Gökçeada'da demirli duran iki İngiliz savaş gemisini gafil avlayarak batırdı. Daha sonra Mondros Limanı'na saldırmaya giderken Midilli çok sayıda mayına çarparak battı. Üç mayına çarpan Yavuz İngiliz destroyerlerinin takibi altında Çanakkale’ye doğru çekilerek Nağra Burnu dolaylarında karaya çekildi. Turgut Reis zırhlısı Yavuz’u kurtararak İstanbul’a kadar çekti. Rusların savaştan çekilmesinin ardından Almanlar tarafından işgal edilen Sıvastopol’a gidip havuzlanarak kısmen onarıldı ve İstanbul’a dönerek İstinye’de rıhtıma bağlandı. Mondros Mütarekesi’nin ardından 9 Aralık 1918’de yedekte çekilerek İzmit’e getirilip demirlendi.
Sevr Antlaşması ile Yavuz, savaş tazminatı olarak İngiltere’ye verildi. Ancak bu gerçekleşemeden Kurtuluş Savaşı kazanıldı ve 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Yavuz da dahil olmak üzere tüm Osmanlı donanması Türkiye’ye devredildi.
Gemi 1926’ya kadar İzmit'te terk edilmiş hâlde kaldı, sadece iki kazanı çalışır durumdaydı ve hareket edemiyordu. Almanya’dan 9 Mayıs 1925’te 26.000 tonluk bir yüzer havuz satın alındı. Atatürk 21 Eylül 1925’te gemiyi ziyaret ederek bir an önce onarılmasının hem askeri ve hem de dış politika açısından önemine değindi. Aralık 1926’da Fransız Atelier et Chantiers de St. Nazaire şirketi ile geminin onarımı konusunda anlaşmaya varıldı.
Onarım ve yenileme Aralık 1926’da başladı ve 25 Şubat 1930’da tamamlandı. Bahriye vekili İhsan Eryavuz yüzer havuzun alımında yolsuzluk yapılmasına ilişkin soruşturma sonucunda yargılandı ve hapis cezası aldı. Geminin adı 1930 yılında resmi olarak Yavuz Sultan Selim’den Yavuz Selim’e, 1936’da ise Yavuz’a çevrildi. 1941 yılında geminin uçaksavar bataryaları güçlendirildi.
Yavuz, 1933’te Başbakan İsmet (İnönü) Paşa’yı Bulgaristan’a ve 1934’te İran şahını Trabzon’dan Samsun’a götürdü. İngiltere kralı VIII. Edward’ın ziyaretine karşılık olarak Eylül 1936’da Malta’yı ve dönüşte Yunanistan’ı ziyaret etti. 19 Kasım 1938’de Atatürk’ün cenazesini İstanbul’dan İzmit’e getirdi.
Yavuz, 30 Aralık 1950’de aktif görevden alındı, 14 Kasım 1954’te hizmet dışına çıkartıldı ve 14 Ekim 1954’te Poyraz rıhtımına bağlandı. 1971’de sökülmek üzere M.K.E.’ye devredilerek 7 Haziran 1973’te sökülmek üzere Seymen’e çekildi ve Şubat 1976’da söküm tamamlandı.
Yavuz 1930’lu yıllardan itibaren İzmit ile bütünleşti ve İzmit’in simgesi hâline geldi. Çok sayıda işyeri Yavuz adını kullanmaya başladı. Bunların bir bölümü zaman içinde ortadan kalkmakla birlikte en ünlülerinden biri olan, 1932’de açılan Yavuz Pastanesi 2020 yılı sonuna kadar varlığını sürdürerek Yavuz adını yaşattı.
KAYNAKÇA
Cumhuriyet Donanması (1923-2005), İstanbul 2005; Figen Atabey, Karadeniz’de Türk Donanması (Birinci Dünya Harbi ve Millî Mücadele Dönemi), Ankara 2006; Ahmet Güleryüz, Yavuz ve Midilli, İstanbul 2007.
Emre DÖLEN