YAHYA KAPTAN

Madde no:1580

Kuvayımilliye Kahramanlarından

Yahya Kaptan 1891’de, Makedonya’da Selânik-Üsküp demiryolu üzerinde yerleşim yeri olan Köprülü’de doğdu. 1910 yılında Makedonya’da amcasına saldıran bir Bulgarla kavga edip onu öldürmesi üzerine kaçarak dağa çıktı. Balkan Harbi öncesinde Türk yerleşim yerlerine saldıran Bulgar ve Sırp çetelerine karşı koymak amacıyla kendi çetesini oluşturdu. Bulgarlara karşı komitacılık faaliyetlerinde bulundu. Kıvrak zekâsı ve gözüpekliğiyle ünü kısa zamanda bütün Makedonya’da yayıldı. Daha sonra katıldığı Balkan Savaşları’nda Sırp ve Bulgar komitacılara karşı çete savaşlarını başarıyla yürüttü. O yıllarda Balkanlar’da çete reislerine kaptan dendiğinden kendisine Kaptan unvanı verildi. Balkan Savaşları sonrasında İstanbul’a geldi. I. Dünya Savaşı öncesi İttihat-Terakki liderlerinden Enver Paşa’ya bağlı kurulan Teşkilât-ı Mahsusa’ya katıldı ve savaş sırasında Makedonya’da Sırplara karşı sabotaj eylemleri, daha sonra gönderildiği Irak cephesinde de isyancı Arap aşiretlerinin çölde yürüttükleri çeteciliğe karşı çeteci faaliyetlerde bulundu.

1916’da Irak cephesinden dönerken tanıştığı İttihat ve Terakki’nin ünlü silahşoru Yakup Cemil’in idealizminden, coşkusundan etkilendi ve onun yanında yer aldı. Bir ara Yakup Cemil ile beraber Enver Paşa’ya tavır alıp yeni bir kabine kurmak için başlattıkları mücadele başarısız oldu. 19 Ağustos 1916’da tutuklanıp askeri mahkemede yargılandılar. Bu yargılama sonucu Yakup Cemil 11 Eylül 1916’da idam edilirken, Yahya Kaptan sürgün cezasına mahkûm edilerek Osmancık taburu ile tekrar Irak’a (Musul) gönderildi. Burada da Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın (Kut) emrinde gerilla savaşlarında bulunarak İngilizlerle savaştı.

30 Ekim 1918’de İtilâf devletleriyle imzaladığı Mondros Mütarekesi ile savaştan çekilen Osmanlı Devleti’nin orduları Irak’tan çekilirken Yahya Kaptan da İstanbul’a geldi. İstanbul’da bulunduğu günlerde Harbiye Nezareti binası (bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binası) arkasında bulunan taş bina Bekirağa Bölüğü’ne itilaf devletleri mümessillerinin isteği ve baskısı sonucu umumi harp suçlusu olarak hapsedilen arkadaşlarını, bu sırada Halil Paşa’yı ziyaret etti.

Mondros Mütarekesi sonrasında Teşkilat-ı Mahsusa da dağıtılmıştı. Ancak İstanbul’da, kuruluşu Mondros Mütarekesi’nin yapılmasından hemen öncesine kadar götürülmekle beraber, mütareke sonrasında 13 Kasım 1918’de Mahmut Paşa Camii'nin avlusunda bir kahvehanede gerçekleştirilen gizli bir toplantıda kararlaştırılarak Karakol Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyetin kurucularının tamamı İttihat ve Terakki fırkasının çeşitli kademelerinde görev almış kişilerdi. Cemiyeti kuran yedi merkez heyeti üyesinden sadece ikisinin Albay Kara Vasıf Bey ile Kurmay Albay Galatalı Şevket Bey’in adları bilinmekteydi. Diğer kişilerin adları zafere kadar gizli tutulacaktır. Bunlar aynı zamanda Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarındandı. Karakol Cemiyeti, kurucularından olan Kara Vasıf Bey tarafından kaleme alınan Teşkilat-ı Umumiye Nizamnamesine göre milletin vahdeti, hürriyet ve hâkimiyet-i mutlakasını ve vatanın siyasi, coğrafi ve iktisadi tamamı ve istiklalini teminine çalışacaktı. Karakol Cemiyeti’nin şubeleri, kendi hududu içinde ve civar bölgelerde siyasal faaliyet yürüten gayrimüslim unsurlarla ve müslüman yahut gayrimüslim çetelerle de mücadele ederek emniyet ve asayişi temin edecek muharebe çeteleri teşkil edeceklerdi. Bu şekilde cemiyet, Mondros Mütarekesi’nin doğuracağı tehlikeleri bertaraf etmenin yanı sıra İttihat ve Terakki'nin dağılmasını önleme ve ülkedeki etkinliğini sürdürme gayesini gütmekteydi. Kuruluş hedef ve gayesi çerçevesinde İstanbul sathında semt semt teşkilatlanan Karakol Cemiyeti İstanbul’un Anadolu yakasında da teşkilatlanma yoluna gitti ve Maltepe Endaht (Atış) Mektebi komutanlığına atanan Yenibahçeli Şükrü Bey’in başkanlığında Üsküdar grubu (menzil grubu) oluşturuldu.

Bu sırada Şile ve civarında, İngilizlerin himaye ve müzahereti altında çalışan, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi destekli irili ufaklı Rum çeteleri vardı. Çeteler halk arasında yirmiler, ellilikler ve seksenlikler şeklinde anılıyordu. Bunların çoğu Mavri Mira’nın elebaşlarından olan Rum bakkal Todori’ye bağlı faaliyet gösteriyordu. Bunların yanında özellikle Kocaeli çevresinde Ermeni çeteleri de vardı. Tümü iş birliği halinde bölgede terör estiriyor, özellikle Şile ve Gebze yöresinde Türk köylerine baskınlar düzenliyor, etrafa dehşet saçarak Türk ve Müslüman ahaliyi sindirmeye, bölgeden kaçırmaya çalışıyorlardı.

Bu ortamda Karakol Cemiyeti’nin teşkilatlanması çerçevesinde Yahya Kaptan, bahriye zabiti Zihni Bey ile arkadaşlarının katıldığı toplantıda alınan karar doğrultusunda beraberinde on iki kişilik müfrezesi ve Osman Kaptan bulunduğu hâlde bölgeye geldi. Kocaeli Yarımadası’nda Rum çetelerinin saldırılarına uğrayan Türk köylerini savunmak üzere Tavşancıl’ı kendisine karargâh seçti. Ardından Tavşancıl Köy İhtiyar Heyeti Yahya Kaptan’a korucubaşı olmayı teklif etti, o da bu teklifi kabul etti. (Şükrü Uras Yahya Kaptan’ın Haziran 1919’da Tavşancıl’a geldiğini belirtmektedir. Ancak Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’in hatıralarındaki anlatıma göre Yahya Kaptan 1919 yılının ilk aylarında Tavşancıl’a gelmiş olmalıdır. Cevat Abbas Gürer, hatıralarında Atatürk’ün Anadolu’ya geçiş planından söz etmekte ve bunun için Tavşancıl’da Yahya Kaptan’la irtibat kurduğunu belirtmektedir. Hazırlanan plana göre Anadolu’ya geçiş için Kocaeli’de ormanların yapraklanmasının beklenmesi kararının alındığını ancak Atatürk’ün müfettiş olarak görevlendirilmesi üzerine planın uygulanmasına gerek kalmadığını söylemektedir.)

Gebze-Tavşancıl’a gelmiş olan Yahya Kaptan bilahare bölgede güçlenen milli kuvvetlerin daha sistemli çalışması ve belli bir düzene kavuşması maksadıyla bölgesindeki silahlı milli kuvvetlerin başına getirildi. Bu durumu Gebze’ye bildiren Şükrü Bey, Yahya Kaptan’a her türlü yardımın yapılmasını da istedi. Bundan sonra Yahya Kaptan’ın Tavşancıl’da yerleştiği eve Gebze jandarma bölük kumandanı Nail Bey bir jandarma telefonunu bağladı ve bütün karakollara Yahya Kaptan’a karşı saygıda kusur etmeyerek kendisini bir amir gibi görmeleri emrini verdi. Bu süreçte Yahya Kaptan, Büyük Arslan’la anlaşarak onu yanına aldı ve Büyük Arslan çetesi ile kendi çetesini birleştirdi. Bu gelişme Taşköprü nahiyesinde büyük bir sevinç meydana getirdi, gösteriler yapıldı. Kaymakam tarafından da bir ziyafet verildi. (Bu sırada ortalığı gözetlemekle görevli Yahya Kaptan’ın adamı Rıfat Çavuş, Yahya Kaptan’a suikast ihbarında bulunacak, bunun üzerine Yahya Kaptan sinirli bir şekilde mahiyetiyle birlikte ziyafeti ve kasabayı terk edecektir.) Teşkilatını gittikçe genişleten Yahya Kaptan, silah ve cephane ihtiyacını da bahriye zabiti Zihni Bey'le irtibat kurarak adamları ile birlikte İstanbul’a geçip denetim altındaki silah depolarından 1500 Alman mavzeri ve 30 sandık cephane kaçırarak sağladı. Bu gelişme onun ününü arttırdı. Yahya Kaptan’ın ününü arttıran ve kendisine etkinlik sağlayan başka bir olay da Ağustos 1919’da Bekir Ağa Bölüğü’nde tutuklu bulunan Halil Paşa (Kut) ile birlikte yaveri kaymakam Şadi Bey ve Küçük Talat Bey’in bir baskınla kaçırılmasında etkili rol oynamasıyla oldu.

Böylece Yahya Kaptan ağustos ayına gelindiğinde bölgede teşkilatını büyük ölçüde ikmal etmiş ve kendisine bağlı silahlı adamların sayısı da oldukça artmıştı. Kocaeli bölgesinde bu gelişmeler sürerken, 4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi sırasında alınan bir kararla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş ve tüm müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin bu çatı altında toplanması istenmişti. Bu çerçevede heyet-i temsiliye reisi Mustafa Kemal Paşa vali, mutasarrıf ve komutanlara gönderdiği telgraflarla, bölgelerinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kurulmasını, karakol ve diğer namlarla kurulan veya kurulmaya çalışılan cemiyetlerin men edilmesini ve çalışmalarına izin verilmemesini istedi. Aynı zamanda kongre kararları doğrultusunda Kuvayımilliye’nin de yaygınlaştırılmasına çalışılmaktaydı. Bu doğrultuda Milli Kongre Heyet-i Merkeziyesi bir Kuvayımilliye talimatnamesi hazırlamış, çok gizli damgasıyla, bölgelerde güvenilir kişilere ve Kuvayımilliye komutanlarına gönderilmişti.

Bu ortamda Mustafa Kemal Paşa Kocaeli Yarımadası’nda heyet-i temsiliyeye bağlı bir Kuvayımilliye oluşturulmasını istedi. Bu maksatla heyet-i temsiliye reisi Mustafa Kemal Paşa bir kumandanı kendilerine tavsiye etmesi için İzmit teşkilatına danıştı. Bu istek doğrultusunda İzmit Müdafaa-i Hukuk teşkilatı 2 Ekim 1919’da kendisine Yahya Kaptan’ı tavsiye etti. İhtiyatlı hareket eden Mustafa Kemal Paşa İzmit’te Sırrı Bey’e (Bellioğlu) yazdığı 2/3 Ekim 1919 tarihli telgrafla, icap eden kuvvetlerin teşkil ve tertip edilmesini ancak kati lüzum görülmedikçe bunların kullanılmasında ihtiyatlı olunmasını ve mutlaka İzmit’teki Birinci Fırka kumandanıyla iş birliği yapılmasını bildirdi.

Bu sırada Yahya Kaptan konuyla ilgili olarak Sırrı Bey tarafından bilgilendirildi. Bunun üzerine Yahya Kaptan Sivas’a kendisini tanıtan ve oranın emrine hazır olduğunu beyan eden bir telgraf gönderdi. Ancak bu telgraf İstanbul tarafından engellendi. Bunun üzerine 4 Ekim 1919’da Yahya Kaptan, gizli haberleşme merkezi olan Kuşçalı telgraf merkezinden Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf daha göndererek, kendisinin iki gün evvel İzmit’ten tavsiye edilen Yahya olduğunu, emirleri üzerine telgraf başına geldiğini ve ertesi gün akşama kadar da telgrafhanede talimatlarını bekleyeceğini bildirdi. Mustafa Kemal Paşa aynı gün Yahya Kaptan’a, bulunduğu havalide kuvvetli bir teşkilat kurması, Adapazarı kaymakamı Tahir Bey vasıtasıyla kendileriyle bağlantı kurması ve şimdilik hazır olması talimatını verdi.

Yahya Kaptan bundan sonra bu talimat doğrultusunda hareket etmeye başladı. Bu sırada Yahya Kaptan’ın heyet-i temsiliye ile irtibatını sağlayan Sırrı Bey’in Gebze’ye gelmesinin ardından Zihni Bey ile jandarma müfreze kumandanı Sabahattin Bey'in katılımıyla 6 Ekim 1919 günü Yahya Kaptan’ın Kuvaymmilliye’ye resmen katılımının töreni yapıldı. Bu ortamda heyet-i temsiliyeye dayanan Yahya Kaptan, tıbbiye mektebinin son sınıfına kadar yükselmiş, Balkan savaşları esnasında kıymetli hizmetleri olmuş candan arkadaşı Enis Bey’in de desteğiyle bölgede teşkilatını daha da genişletmeye, kendisine karşı olanları ise bertaraf etmeye başladı. Bu çerçevede 5 Ekim 1919 İzmit Gebze ve havalisi Kuvayimilliye kumandanı imzasıyla kendisine karşı olarak gördüğü Küçük Arslan’a tehditkâr bir mektup yazarak onu kendi safına çağırdı. Ancak bu teklife son derece kızan ve yüzbaşı Nail ile birlikte hareket eden Küçük Arslan kendi taraftarlarının da ittifakıyla karşı çıktı. Yahya Kaptan’ın bu davranışlarının yanı sıra herhangi bir rütbesi bulunmamasına rağmen kendisinin, heyet-i temsiliyeden emir alan büyük bir güç haline gelmesi yüzbaşı Nail gibi Karakol Cemiyeti taraftarlarını kıskandırmıştı. Bu durum guruplar arasında rekabetin başlamasına ve Karakol Cemiyeti taraftarlarının Yahya Kaptan’ın aleyhine dönmesine sebep oldu. Zira Karakol Cemiyeti kendi nüfuz alanı olarak gördüğü İstanbul sınırlarını, dolayısıyla Kartal ve Gebze’yi muhafaza etmek istiyor ve bölgede heyet-i temsiliyeden bağımsız hareket etmek konusunda ısrarlı davranıyordu. Böylece Karakol Cemiyeti Anadolu Hareketinde söz sahibi olmak, bilahare yapılacak olan Meclis-i Mebusan seçimlerinde etkili olmak istemekteydi.

Yahya Kaptan İstanbul’daki milli teşkilatla sağlıklı bir ilişki kuramadı. Bu sebeple ortaya çıkan gelişmeler önemli problemleri beraberinde getirdi. Nitekim bu durumun farkına varan Sırrı Bey de vakit kaybetmeksizin Mustafa Kemal Paşa’yı uyarma ihtiyacı hissederek Adapazarı’ndan Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği 12 Ekim 1919 tarihli telgrafta çekincelerini ve önerilerini açıkça ortaya koydu. Telgrafta, Yahya Kaptan’a bağlı kuvvetlerin sayısı dört yüz olarak vermekte ve bu sayının son yapılan yardımlar sonrasında Yahya Kaptan tarafından bine çıkarılacağında şüphe bulunmadığını da ifade etmekteydi. Ayrıca Sırrı Bey telgrafında, çevreye rahatsızlık vermeden böyle kalabalık bir kuvvetin elde tutulabilmesi için Yahya Kaptan’a parasal yardım yapılması, ayrıca doğrudan doğruya taraf-ı samilerinden gönderilecek cerzebeli ve kudretli bir zabitin Yahya Kaptan üzerinde nüfuz sahibi olmasının gerekli olduğunu belirtmekteydi. Bunun üzerine heyet-i temsiliye 12 Ekim 1919’da “İzmit ve Geğbüze (Gebze) ahvalinin mahallinde tetkik ve tahkiki için İstanbul’dan münasip bir zatın” mezkûr havaliye gönderilmesini İstanbul’da kaymakam Kemal Bey’e bildirdi. Bunun akabinde Yahya Kaptan’ın nezdine muktedir bir zabitin gönderilmesi Ali Fuat Paşa’ya yazıldı şeklindeki 14 Ekim 1919 tarihli Heyet-i Temsiliye kararı Sırrı Bey’e bildirildi. Ardından Sırrı Bey’e, “Gebze’de Kuvaymilliye Kumandanı Yahya Kaptan’ın refakatine Manastırlı yüzbaşı Aguş Ali Efendi’nin talimat-ı lâzıme itasıyla izamı İzmit’te Birinci Fırka Kumandanlığı’na yazıldı ve kendisine asayişsizliğe meydan verilmemesi bildirildi” şeklindeki 31 Ekim tarihli heyet-i temsiliye kararı bildirildi. Ancak Rüştü Bey’in İzmit’ten Sivas’a gönderdiği 9 Kasım 1919 tarihli telgraftan anlaşıldığına göre bu karar, Yahya Kaptan’ın isteksiz davranması ve yanı başında kendisini kontrol edecek bir zabitle çalışmayı istememesi sonucu hayata geçirilemedi. Bu gelişme sonrasında zaten Karakol Cemiyeti’nin düşmanlığını da üzerine çekmiş olan Yahya Kaptan’ın son derece isteksiz bir tavır takındığı ve bölgeyi terk etmek için sürekli girişimlerde bulunduğu gözlendi. Nitekim Yahya Kaptan, Birinci Fırka Kumandanı Rüştü Bey’e, kendisine hiçbir taraftan yardım edilmediğini, silah, cephane, para ve elbiseye ihtiyacı olduğunu, elindeki son parayla bir yerlere gitmek ve adamlarını da dağıtmak fikrinde bulunduğunu söyleyecekti.

Mustafa Kemal Paşa ise İstanbul’a son derece yakın Gebze’de, doğrudan emrinde olan böyle bir kuvveti dağıtmak niyetinde değildi. Ancak Yahya Kaptan ve adamlarının doğrudan idare edilmesi de önemli bir sorundu. Mustafa Kemal Paşa gibi bütün bu olumsuzluklara rağmen Yahya Kaptan’ın bölgede kalması gerektiğini düşünen Rüştü Bey, iaşe meselesi de dâhil olmak üzere bir takım çözüm önerilerinde bulundu. Çünkü Yahya Kaptan’ın bölgeyi terk etmesi ona bağlı kuvvetlerin başıboş kalmasını ve bölge asayişini sürekli ihlal eden çetelere dönüşmesini beraberinde getirecekti. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa 12 Kasım 1919’da heyet-i temsiliye namına Rüştü Bey’e şifreli bir telgraf göndererek, heyet-i temsiliyenin elinde para olmadığından, bunların şimdilik hoş tutularak idare edilmelerinden başka çare olmadığını bildirdi.

Yahya Kaptan’ın bölgedeki yeni konumu ve faaliyetleri, karşıtlarının onun aleyhinde çeşitli söylentiler çıkarılıp suçlanmasına yol açtı. Bu çerçevede onu İstanbul hükümetine şikâyet etmekte ve yıpratmaya çalışmaktaydılar. Nitekim aslında milli teşkilata muhalif olan ve Kuvayımilliye’nin faaliyetlerini asayişsizlik olarak gören Üsküdar mutasarrıfı, hükümete bu doğrultuda bir rapor sunmuş ve asayişsizliğe karşı alınması gereken tedbirleri sıralamıştı. Bunların yanı sıra kendileri için ciddi bir tehlike olarak gördükleri Kuvayımilliye’ye karşı olan ve dağıtılmasını isteyen itilaf devletleri, özellikle İngiltere Rumların şikâyetlerini de bahane ederek bölgede hâkimiyet sağlayıp büyük bir güç hâline gelen milli kuvvetlerin ortadan kaldırılması için hükümete baskı yapıyordu.

Bu sırada bir taraftan heyet-i temsiliye ile anlaşmış ve Mebusan Meclisi için seçimler yapılacağını açıklamış olan, Ali Rıza Paşa hükümeti diğer taraftan siyaseten Anadolu’da her vesileyle heyet-i temsiliyenin etkinliğini azaltmaya, hükümetin etkinliğini artırmağa çalışmaktaydı. Böylece hükümet, içerinin yanı sıra dışarıya karşı da güçlü olduğunu göstermek istiyordu. Bu çerçevede hükümet, haksız işgale karşı meşru müdafaa olarak gördüğü Batı Anadolu Kuvayımilliye’sini kendi denetimi altına almağa çalışırken, Batı Anadolu dışındaki Kuvayımilliye’yi tanımak istemiyordu. Bu durum tarafların birbirine olan güvenlerini ortadan kaldırıyordu. İşte bu ortamda Ali Rıza Paşa hükümeti Kocaeli Yarımadası’nda kontrolü sağlamak istedi ve meselenin üzerine gitti. Bu çerçevede harbiye nazırı Cemal Paşa, 26 Ekim 1919 tarihinde umum jandarma kumandanlığından Yahya Kaptan hakkında hükümet-i mülkiye ile kanuni takibat yapmasını istedi.

Bu gelişmeler yaşanırken Yahya Kaptan ile karşıtları asayişsizlik ve itaatsizlik konularında birbirlerini suçlamayı sürdürüyorlardı. Nitekim Yahya Kaptan’ı çekemeyen Karakol Cemiyeti üyesi binbaşı Ahmet Necati Bey; Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf göndererek adam öldürme, Bucak müdürünü dövme ve köylerde yağma yapma gibi suçlarla Yahya Kaptan’ın hükümete teslimi mecburiyetinin doğduğunu ve dahiliye nazırının da bu konuyu özenle izlediğini bildirdi. Mustafa Kemal Paşa, 25 Kasım 1919’da İzmit

I. Fırka kumandanı Rüştü Bey’e, Yahya Kaptan’ın memleketin bu buhranlı zamanlarında hükümete tesliminin asla muvafık görülmediğini beyan ederek, işin hükümetin de nüfuzunu dikkate almak suretiyle halledilmesini, neticenin de bildirilmesini bildirdi. Yahya Kaptan 26 Kasım 1919’da Hereke’den, Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf göndererek bugünlerde binbaşı Necati Bey’in suiistimallerinin Kuvayımilliye’yi lekelediğini ve hemen tahkikat yapılması için emir buyrulmasını millet namına istirham ettiğini bildirdi.

Bunun akabinde İzmit I. Fırka kumandanı Rüştü Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafına 29 Kasım ve 5 Aralık tarihlerinde iki ayrı telgrafla verdiği cevapta, Gebze kaymakamından aldığı bilgiler doğrultusunda, Yahya Kaptan’ın iddialarını doğrulayıp tedbir olarak da Necati Bey ile Nail Efendi’nin başka yerlere gönderilmelerinin sağlanmasını istedi. Harbiye nazırı Cemal Paşa daha önce hakkında tahkikat yapılmasını istediği umum jandarma kumandanlığından şimdi Yahya Kaptan’ın derhal ortadan kaldırılmasını ve arkadaşlarının tevkif edilerek divan-ı harbe teslim edilmesini istedi. Hemen ertesi gün de İstanbul Muhafızlığı ile Bahr-i Sefid (Akdeniz) ve Bahr-i siyah (Karadeniz) mevki-i müstahkem kumandanlıklarından, Yahya Kaptan ve arkadaşlarının tedibi için 11 Aralık 1919 tarihine kadar doksan kişilik bir müfreze teşkil edilmesini, 12 Aralık 1919’da da müfrezenin harekete hazır hâle getirilmesini istedi. Bu emir üzerine muhafız alayı kıdemli yüzbaşı Nihat Bey kumandasında istenilen müfreze teşkil edildi.

Yahya Kaptan’la ilgili bu hazırlıklar yapılırken Miralay Şevket Bey 19 Aralık’ta Bekir Sami Bey’den, Yahya Kaptan’ın kâtibi Ragıp Efendi aracılığı ile kendisinden para aldığı doğruysa artık kendilerine, Kuvaymilliye nüfuzunu suiistimal ile fenalıklar yaptıkları için yardım edilmemesini istedi. Diğer taraftan miralay Şevket Bey ile Kara Vasıf Bey 27 Aralık’ta Mustafa Kemal Paşa'ya, Kartal ve Gebze’deki asayişsizliğe binbaşı Necati Bey’le beraber olanların değil, Yahya Kaptan ve arkadaşlarının sebep olduğunu, Yahya Kaptan’ın gönderilen nasihat heyetlerini dinlemediğini yazdı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa İzmit I. Fırka kumandanı Rüştü Bey’den mesele ile ilgili bir kere daha tahkikat yapılmasını istedi. Rüştü Bey bu isteğe verdiği cevapta, önceki görüşlerini tekrarlayarak mesele ile ilgili yüzbaşı Aguş Efendi vasıtasıyla tahkikat yaptırdığını, Yahya Kaptan’ın yanında yer alan Büyük Arslan çetesi ara sıra münasebetsizlikler yapmışsa da büyük kötülüklerine Yahya Kaptan’ın müsaade etmediğini belirtti.

Bu yazışmalar olurken Yahya Kaptan’ın tenkili için hazırlanmış olan müfreze, 5/6 Ocak 1920 gecesi Bandırma vapuruyla Galata rıhtımından Hereke’ye geldi ve oradan da Tavşancıl’a geçti. Müfrezenin burada gerçekleştirdiği sıkı bir arama sonucu şüpheli bazı şahıslar ile Yahya Kaptan’ın adamlarından bazıları yakalandı. Ancak Yahya Kaptan yakalanamadı. Bu durumdan haberdar olan Mustafa Kemal Paşa derhal 7 Ocak günü Rüştü Bey’den Yahya Kaptan’ın yakalanmasının önlenmesini istedi. O sırada mebus seçilmiş olup İstanbul’da bulunan, Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Bey, 10 Ocak’ta harbiye nazırı Cemal Paşa imzası ve şifresiyle bir telgraf göndererek kendisinden Yahya Kaptan’ın kurtarılması için Cemal Paşa’ya müracaat edilmesini rica etti. Bu yazışmanın olduğu gün, Tavşancıl’da harekâtta bulunan müfrezenin kumandanından Harbiye Nezareti’ne rapor geldi. Raporda Yahya Kaptan’ın çatışma sonucu ölü olarak ele geçirildiği belirtilmekteydi. Rüştü Bey bu gelişmeyi aynı gün Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırdı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 11 Ocak 1920’de, o sırada İzmit’te komutan vekili olarak bulunan Fevzi Bey’e bir telgraf gönderdi ve “Yahya Kaptan’ın kendi adamları olduğunu, eğer bir kusur ve kabahati varsa kendileri tarafından icabının yapılmasının tabii bulunduğunu ve hiçbir surette Yahya Kaptan’ın muhasara ve tevkif edilmesine razı olmadıklarını” içeren talimatını, İstanbul’dan gelmiş bulunan müfreze kumandanına tebliğ edip etmediğini sordu. Fevzi Bey de buna 14 Ocak’ta, herhangi bir çatışma olmadan Yahya Kaptan’ın teslim olduğu, kendisinin köy dışında alet-i ceriha ile katledildiği, kafatasının bulunmamasının da bunu gösterdiğini belirterek cevap verdi. Aynı gün, Karagümrük Keçeciler, Karabaş Mahallesi, 19 numarada ikâmet etmekte olan Yahya Kaptan’ın eşi Şevket Hanım Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekti. Telgrafta, kocasının sırf Mustafa Kemal Paşa ile münasebeti dolayısıyla suç işlemediği ve teslim olduğu halde Gebze jandarma kumandanı Nail Bey ile mülazım-ı evvel Abdurrahman Efendi tarafından öldürüldüğü, bütün Tavşancıl ahalisinin bu olayın şahidi olduğu belirtilmekteydi.

Buna mukabil Kara Vasıf Bey ise 20 Ocak tarihli telgrafında Yahya Kaptan’ın teslim olmasından değil, yakalanmasından sonra karakol mahalline götürülürken civardan on kadar şakinin ateş açmasından istifade ile firara teşebbüs ettiği anda öldürüldüğünü, yine de iyi bir tahkikat için hükümete müracaat edildiğini belirtti. Mustafa Kemal Paşa ise Kara Vasıf Bey’in bu açıklamasını böylesi suikastları temize çıkarmak için kullanılan bir mizansen olarak değerlendirdi. Yahya Kaptan’ın takibatı sırasında hükümet kuvvetlerince, Arnavut Arif gibi önemli isimlerin de yer aldığı Küçük Arslan grubuna bağlı kişiler de öldürüldü. Yahya Kaptan’a bağlı olarak faaliyet gösteren, hukuk mezunu İdris Bey ve iki adamı 10/11 Ocak 1920 gecesi teslim oldu. Bilahare İdris Bey’in adamlarından teslim olanların sayısı 20 Ocak’a kadar 12’yi buldu. Bir müddet sonra, 19 Ocak’ta Yahya Kaptan’la birlikte hareket eden Büyük Arslan da on üç adamıyla birlikte teslim oldu. Böylece Yahya Kaptan olayı ile bölgedeki heyet-i temsiliyeye bağlı önemli bir kuvvet elden çıkmış oluyordu.

Bu sırada mebus olarak İstanbul’da bulunan Rauf Bey’den, 19 Şubat’ta Mustafa Kemal Paşa’ya, Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra öldürüldüğünün İstanbul’ca da anlaşıldığı, muhafızlığa müracaat edilip kendisine otopsi yapıldığı, hükümetin kanuni takibatı eline aldığı şeklinde bilgi geldi. Ancak Mustafa Kemal Paşa, hükümetin meselenin üzerine layıkıyla gideceğine ihtimal vermiyordu. 20 Ocak 1920’de, Mustafa Kemal Paşa’nın Yahya Kaptan hakkındaki şikâyetlerle ilgili tahkikat yapılmasını istediği Galatalı albay Şevket Bey’den, yapılan incelemelerde şikâyetlerin doğru olmadığı bilgisi gelmiştir. Yahya Kaptan 8 Ocak 1920’de, 29 yaşında iken şehit edilmiştir. Bu tarihi 9 Ocak olarak verenler de vardır. Tavşancıl Tepesi’nin İzmit Körfezi’ne bakan kısmında anıt mezarı vardır. Bilahare TBMM, Yahya Kaptan’ın ailesine hidameti vataniye tertibinden maaş bağlamıştır.

“Merhumun hiç kimseyi dinlememesinin tenkiline, katline sebep olarak gösterilmesi asla doğru olamaz. Şehidi merhum, beni dinliyordu. Benden emir alıyordu. Verdiğim emre göre hareket ediyordu. Başka bir makam ve eşhasa (şahıslar) merbut (bağlı) olduğunu, onlardan emir alması lüzumunu kendisine emretmemiştim,” diyen Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyetin ilanından sonra da olayın peşini bırakmamış ve olayın sorumlularının adalet önünde yargılanmaları için ısrarlı girişimlerde bulunmuş, bu da gerçekleşmiştir.

Yahya Kaptan’ın mezar yazıtı şöyledir:

“Şehit Yahya Kaptan…

Vatanın fedakâr evladı Yahya Bey, İstiklal Mücadelesi’nin en kara günlerinde Gebze kazası milis kuvvetleri kumandanı idi. Şerefli ve muazzam muzafferiyatın istihsaline pişiva olan hidematı güzidesi sitayişle yad edilebilir. Vatan kendi uğrunda can veren bu fedakâr evladına ebediyyen minnettardır.”

Bu durumun oluşmasında itilaf devletlerinin Kuvaymilliye’yi dağıtma baskısı altında olan Ali Rıza Paşa hükümetinin aynı zamanda prestij meselesi hâline getirdiği heyet-i temsiliyenin etkinliğini azaltıp kendi etki ve otoritesini arttırmak şeklindeki tutum ve yaklaşımının da rolü vardı. Bu durum Mustafa Kemal Paşa’yı son derece olumsuz etkilemişti. Nitekim Rıza Nur'un hatıratında verdiği bilgiden anlaşıldığına göre Ocak ayı içinde Mustafa Kemal Paşa’nın Kocaeli’ne kadar geldiği anlaşılmaktadır. Rıza Nur bu durumu Meclis-i Mebusan’ın çalışmaya başlayacağı günlerde daha önce kararlaştırıldığı şekilde Meclis-i Mebusan’da Müdafaa-i Hukuk grubunun oluşamayacağı, Mustafa Kemal Paşa’nın meclis başkanı seçilemeyeceğinin anlaşılması üzerine Erzurum mebusu olan ancak İstanbul’a gitmemesi kararlaştırılan Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a gitmek üzere geldiği şeklinde beyan etmektedir. Bu bilgi çerçevesinde Mustafa Kemal Paşa büyük bir ihtimalle Adapazarı’na kadar gelmiş olmalıdır. Bu olay sonrasında bölgede Karakol Cemiyeti tekrar etkin hâle gelmişti. Bu durumda Karakol Cemiyeti ile Mustafa Kemal Paşa arasında bazen derinden ve bazen açıktan kendini hissettiren rekabet 16 Mart 1920’de İstanbul’un itilaf kuvvetlerince resmen işgal edilmesi ve Karakol Cemiyeti’nin dağılmasına kadar sürecektir. Diğer taraftan bu olay TBMM’nin açılışına kadar Müdafaa-i Hukuk hareketinin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çatısı altında tam olarak birleşmediğini gösteren önemli gelişmelerden biridir.

KAYNAKÇA

Aksu, Şener, Bireyin Tarihteki Rolü Açısından Yahya Kaptan, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, İzmit 2003; Özdemir, İlter, Yahya Kaptan, Gebze 1977; Uras, Şükrü, Yahya Kaptan, İstanbul 1968; Ali Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara 1948; Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım, Yayına Hazırlayan, Sümer Kılıç, İstanbul, 1993; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. III, K. 4, Ankara, 1989; Tevfik Bıyıklıoğlu ve diğerleri, Türk İstiklal Harbi I, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Ankara, 1962; Hüsamettin Ertürk, Milli Mücadele’de Teşkilat-ı Mahsusa Faaliyetleri, ATASE Kitaplığı A/1/218, D. 449/A; Adnan Sofuoğlu, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006; Adnan Sofuoğlu; “Kurtuluş Savaşı Döneminde Kocaeli-Yalova-İznik Çevresinde Rum ve Ermeni Terörü”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 28, S. 54, Ankara, Kasım, 2002; Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul, 1985; Adnan Sofuoğlu; Kuvay-i Milliye Döneminde Kuzey Batı Anadolu, Ankara, 1994; Yunus Nadi, Ankara’nın İlk Günleri, İstanbul, 1955; Avni Öztüre, Nikomedia İzmit Tarihi, İstanbul, 1969; Gotthard Jaeschke, İngiliz Belgelerinde Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara 1986; Tayyib Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C.1 Ankara 1959; Mevlüt Çelebi, “İzmir’in İşgalinden Önce Şehzade Abdurrahim Başkanlığında Anadolu’ya Gönderilen Nasihat Heyeti”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.1, S. 19, Temmuz 1990; Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet, Ankara 1970; Murat Aydoğdu, “Kocaeli Yarımadası’nda Karakol Cemiyeti – Mustafa Kemal Paşa Rekabeti Ve Yahya Kaptan Olayı I” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XXV, S.75, Ankara, Kasım 2009; Dr. Fahri Can, “İlk Milli Mukavemet Nasıl Kuruldu”, Yakın Tarihimiz, C. 1, Sayı, 1113, İstanbul; İhsan Birinci, “Milli Mücadele İçin Kurulan Önemli Cemiyet ve Çeteler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı, 10, 11 Eylül 1971; Enver Behnan Şapolyo, Kuvayi Milliye Tarihi, Ankara, 1957; İlyas Sami Kalkavanoğlu, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1957; Hamdi Atamer, “ Kuvayi Milliye’ye Katılanların Listesi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı, 4, 1968; Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yılarındaki Kuruluşlar, Ankara 1988; Türk İstiklâl Harbi, C.6, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Ankara, 1964; Yaşar Semiz, Ömer Akdağ, Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları, Çizgi Kitabevi, Konya 2011; Dr. Fahri Can, “Karakol Cemiyeti”, Yakın Tarihimiz, C. 1, İstanbul; Muharrem Giray; “Karakol Cemiyeti”, Yakın Tarihimiz, C. 1; Hüsnü Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, C.1, İstanbul, 1975; Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953; Rahmi Apak, Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, İstanbul, 1942; Şükrü Uras, “Bilinmeyen Yönleriyle Yahya Kaptan”, Tarih Coğrafya Dünyası Dergisi, C. 1, Sayı: 4, 5, 6, 7, C. 2, Sayı: 6-9; Cevdet Yakup Baykal, “İstiklal Harbinin İlk Şehidi Yahya Kaptan”, Tarih Coğrafya Dünyası Dergisi, C. 1, Sayı: 1; Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C. 1, Ankara, 1986; Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C. 1,İstanbul 1981; Murat Aydoğdu, Kocaeli Yarımadası’nda Karakol Cemiyeti-Mustafa Kemal Paşa Rekabeti ve Yahya Kaptan Olayı II, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XXVI, S. 76 Mart 2010; İsmet İnönü, Hatıralar, Yayıma Hazırlayan, Sabahattin Selek, C. 1, Ankara, 1985; Kamil Erdeha, “Kocaeli Mutasarrıflığı I”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S. 48-52, Ankara, 1977; Rıfat Yüce, Kocaeli Tarih ve Rehberi, İzmit 1945; Turgut Gürer, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, İstanbul 2007; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Hazırlayan, Samih Nafiz Tansu; İstanbul, 1969; Sabahattin Özel, Kocaeli ve Sakarya İllerinde Milli Mücadele, İstanbul, 1987; Sakarya İl Yıllığı 1973; TBMM. Zabıt Ceridesi, Devre I, C. 14, s. 143; C. 23, s. 408-410; C. 24, s. 14, 24-25 ve 48.

Adnan SOFUOĞLU