TEKKE VE ZAVİYELER

Madde no:1487

Kocaeli’de Osmanlı Döneminde Dini Kurumlar ve Yapıları

Tekke kelimesinin, Osmanlı’da daha çok tekye olarak kullanılmasıyla birlikte Arapça bir kökten geldiği düşünülmektedir. Arapça kaynaklarda tekye kelimesi bulunmadığından dolayı oturmak-yaslanmak anlamına gelen “tekee” ya da dayanak manasına gelen “tükee” kelimesinden türetilerek Türkçeleştirildiği öne sürülmektedir. Bugün de tekkenin anlamı dayanma-yaslanma olarak kabul edilmektedir. Zaviye ise köşe-açı anlamına gelen Arapça bir sözcük köküne sahip olup “ibadet edilen köşe” manasında değere alınmıştır. Bunun yanı sıra her ikisi de Osmanlı coğrafyasında bir tarikata bağlı ibadet ve eğitim yeri anlamlarında kullanılmış, daha küçükleri için genellikle zaviye ismi tercih edilmiştir. Farklı İslam coğrafyalarında farklı isimlerle anılan birçok dergâh ve tekke olmasına rağmen, Osmanlı’da bu iki isim tercih edilmiştir.

Tekke ve zaviyeler, İslam’ın ilk yıllarından itibaren,Allah’ı ve Resul’ü daha içsel bir duyuyla anlamaya çalışan tasavvuf ehli ve tarikatların İslam’ı tebliğ ve yayma amacıyla gayrimüslim coğrafyalarda kurdukları yapılar olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Farklı yer ve zamanlarda tekke, zaviye, hankâh, dergâh, ribat, buk’a, imaret, düveyre, savmaa, mihrab, tevhidhâne, harâbat gibi isimlerle anılmıştır. Mescid ve medrese kelimeleri de bu anlamlar içinde kullanılmıştır. Zaviyelerin hem ibadet hem de eğitim amaçlı kullanılmasından dolayı zaman zaman işlevin ağırlığına göre bu isimlerle de anılması normaldir. Eğitim amaçlı kullanılan yapılar İslam’ın ilk yıllarından itibaren medrese olarak adlandırılsa da bu yapılar daha çok manevi ve ahlaki eğitime yönelik olması sebebiyle medreselerden ayrılmaktadır. Bazen merkez tekkeler için asitane terimi kullanıldığı da görülmüştür. Bulunduğu konuma göre çeşitli görevler üstlenen bu yapılar, şehir merkezi gibi konumlarda tasavvufi, ahlaki ve manevi eğitim kurumu işlevi görürken, kervan yolları üzerinde bulunan tekke ve zaviyeler bu eğitimlerin yanı sıra konaklama, yiyecek, içecek ihtiyacını karşılamaya yönelik faaliyetlerde de bulunmaktaydı. Devlete resmi bir bağlılığı bulunmamasına karşın mensuplarının devlet yöneticileriyle yakın ilişkilerde bulunması ve ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan vakıfların devlet denetiminde olması, tekke, zaviye ve benzeri kurumların bizzat devlet meselesi olmasına sebep olmaktaydı. Bu durumda yapılar hem devletin iyi anlamda bir yardımcısı olmakta hem de kontrolsüzlüğü durumunda bir tehlike unsuru oluşmasına yol açmaktaydı. Ulaşılabilen kaynaklarda ilk tekkenin ya 8. yüzyılda Filistin’in Remle bölgesinde inşa edilen ya da aynı yüzyılda Basra’nın Abadan bölgesinde inşa edilen tekkelerden biri olduğu bilgisi bulunmaktadır. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyıl sonlarına değin faydalı işlerle uğraşan ve etkin bir rol alan tekkelere, bu yüzyıldan itibaren bir düşmanlık belirmeye başlamıştır. Bazı çevreler tekkeleri küfür yuvası ve tekkeye gidenleri küfre düşenler diye isimlendirmeye başlamıştır. Zamanla tekkeler de bu dönemde ilk bozulma eğilimlerini göstermiş ve tarihi görevinden uzaklaşmaya başlamıştır.

Kocaeli ise Osmanlı Devleti’nin hem kuruluş ve ilk yayılış alanlarından biri hem de doğudan batıya doğru giden 3 anayolun birbirine bağlandığı nokta olması hasebiyle Osmanlı’da din ve tarikat izlerinin en yaygın ve en eski olduğu yerlerden biriydi. 1332 yılında İzmit’in fethine mukabil inşa edilen Orhan Camii-Gazi Süleyman Paşa Camii Kocaeli’nin ne kadar eski bir dini geçmişe sahip olduğunun en önemli göstergelerindendir. O dönemlerde önemli bir dini merkez statüsü taşıyan tekke ve zaviyeler de fethedilen coğrafyalarda dini yayma-öğretme, yerleşim yeri oluşturarak nüfusu arttırma, yol ve yerleşim güvenliğini sağlama, seyahat kolaylığı sağlama ve hatta şifahane gibi birçok konuda işlevi olan yapılardı. Devlet desteğinden uzak, daha çok vakıf ve tarikat benzeri kurumlarla desteklenen bu yapılar küçük miktarda gelirlerle, büyük faydalar sağlama başarısı göstermekteydi. Osmanlı Devleti döneminde Üsküdar’ı ve Sakarya’yı kapsayan, Bolu’dan Bursa’ya kadar uzanan sorumluluk alanıyla Kocaeli sancağı ve ona bağlı olan en eski yerleşim yerlerinden İznik, bu yapıların yoğunlaştığı yer olarak göze çarpmaktaydı. Bugünkü Kocaeli Büyükşehir Belediyesi sınırları dikkate alındığında daha çok stratejik noktalarda iç huzuru ve güvenliği sağlama amaçlı belli zümrelere verilen ayrıcalıklarla, onların oluşturdukları dini yapılar olduğu görülmektedir.

Kocaeli’nin Gölcük ilçesine bağlı Örcün köyünde bulunan Baba Sultan Zaviyesi bugünkü Kocaeli il sınırları içinde bilinen en eski zaviyedir. Kuruluş tarihi 15. yüzyılın ortalarına dayandırılmaktadır. Fatih döneminde büyük kerametler gösterdiğinden ve bu kerametle ismini aldığından bahsedilmekte ve bugün hâlâ insanlar tarafından kerametlerine şahit olunduğu dillendirilmektedir. Maalesef günümüze ulaşamamış bu yapının olduğu bölgede bugün Sultan Baba Türbesi bulunmaktadır. Anlatılan hikâyelerde Sultan Baba isimli bu zatın asıl isminin İbrahim Edhem olduğu ve Sinop’tan geldiği rivayet edilmektedir. 150 yıl kadar tekkede şeyhlik yapan Sultan Baba ve çocuklarının neslinin tükenmesinden sonra padişah tarafından tekke, Halveti Tarikatı şeyhlerinden Abdülmecid Sivasi’ye verilmiştir. Halveti Tarikatı’nın bu bölgede oldukça etkin olması sebebiyle Sultan Baba’nın da Halveti Tarikatı’na bağlı bir kola mensup olması kuvvetle muhtemel görülmektedir.

İzmit’in merkez bölgesindeki Celveti Tarikatı’na bağlı Tahir Efendi Zaviyesi ve Şeyh Mehmet Efendi Tekkesi ile Mevleviye Tarikatı’na bağlı Bayram Paşa Tekkesi 17. yüzyıl ortalarına, Devzade Hacı Mustafa Ağa Tekkesi ve Bayrakiye Tekkesi, Bayrami Tarikatı’na bağlı Hacı Mahmut Efendi Tekkesi, Süleyman Bey Tekkesi, Mehmet Bey Zaviyesi 18. yüzyıl başı ve ortalarına tarihlendirilmektedir. Kandıra’daki Müslihiddin Tekkesi ise 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başına tarihlendirilmektedir. Bu kesin olmayan tarihlendirmelerin sebebi, hemen hemen hiçbir tekke ve zaviyenin günümüze ulaşamamasının ve faaliyet belgeleri ya da tarihçelerinin olmamasıdır. Öyle ki bazı tekke ve zaviyelerin ismi sadece bir vakıf evrakında görülmekte bunun dışında banisine, şeyhine ya da dervişine dair bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Bazı isimler yalnızca zaviyedarların görev ve yetki devir belgelerinden ortaya çıkmakta ve yerleri öğrenilmektedir. Buna göre Baba Sultan Tekkesinde Şeyh Hasan Dede, Şeyh Mustafa, Süleyman, Ahmet, Ömer, Mehmet Mustafa b. Mehmet Efendiler, Derviş Halil Efendi, Derviş Ömer Halife, Derviş Ahmet ve Mehmet Ağa ismi bulunabilen türbedarlar olarak kayıtlarda yer almaktadır. Tahir Efendi Zaviyesi’nde Şeyh Abdullah ve Hafız Abdurrahim Halife; Şeyh Mehmet Efendi Tekkesi’nde Seyyit Abdurrahman ve İsmail Efendiler ile Hafız Ahmet Efendi; Bayram Paşa Tekkesi’nde Şeyh Hacı Ahmet; Devzade Hacı Mustafa Ağa Tekkesi’nde Şeyh Selim Halife; Bayrakiye Tekkesi’nde Muhammet Halife ve Şeyh Selimi Efendi; Hacı Mahmut Efendi Tekkesi’nde Şeyh Mustafa Efendi; Süleyman Bey Tekkesi’nde (mütevelli olarak) Elhac Hasan ve Mustafa Beyler ve (müezzin olarak) Muhammet Emin Halife; Muslihiddin Tekkesi’nde ise (mütevelli olarak) Muhammet Ağa ismi kayıtlarda rastlanan mütevvelli, şeyh yada zaviyedar olarak bulunmuş kimselerdir. Bunun dışından tekke ve zaviyelerle ilgili henüz başka bir kayda rastlanmamış; Mehmet Bey Camii Zaviyesi ile ilgili ise cami vakfiyesi dışında hiçbir isim ve kayda ulaşılamamıştır. Bu isimlerin karşılaştığı davalar sayesinde kadı sicillerinde ve görev devri kararlarında tekke ve zaviyelerin varlığına dair bilgilere ulaşılmıştır.

Osmanlı’nın ilk dönemlerinde önemli vazifeler ve ayrıcalıklı yapılara sahip olan tarikat, cemaat ve benzeri cemaat kollarının oluşturmuş olduğu bu tekke ve zaviyeler, Osmanlı’nın son dönemlerinde, muhalif kısımlarının ortaya çıkması, etkinliğinin azalması ve yahut görüş ve fikir ayrılıkları ve en önemlisi de eğitim münasebetiyle mürit oluşturan bu kurumların yerini, yeni eğitim kurumlarının alması dolayısıyla önemleri azalmış ve zamanla başıboş ya da etkisiz kurumlar halini almıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde dahi adı unutulmaya başlanmış olan bu yapılar Cumhuriyet döneminde, Cumhuriyet’e tehdit oluşturması sebebiyle kapatılmış, bu ve benzeri oluşumlar yasaklanmıştır. Desteklerinin de kaybolmasından sonra çoğu yapı ya deprem ve yangınlarla yok olmuş ya da nadirde olsa türbelere temel olarak kullanılmıştır.

Bugün Kocaeli’de ayakta kalarak günümüze kadar ulaşmış bir tek tekke bulunmaktadır. Bu da Kocaeli’nin Gebze ilçesinde, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin içinde bulunan tekkedir. Külliye’nin kuzeydoğu köşesinde yer alan yapı, revaklı büyük bir avlunun etrafına “U” düzeninde dizilmiş 12 derviş hücresinden ve geniş kubbeli bir tevhidhaneden oluşmaktadır. 1529 yılında inşa edilen Çoban Mutafa Paşa Camii ve Külliyesi’nin Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş olduğu söylense de daha çok, Mimar Sinan’ın, başlayan inşaatı tamamladığı ya da yardımcı mimar olarak burada çalıştığı kabul edilmektedir. Diğer kuvvetli bir düşünce ise Yavuz Sultan Selim’in Memlük seferinden sonra İstanbul’a gönderdiği Memlük Başmimarı Ahmed b. Bedri Hasan b. Toluni tarafından yapıldığı düşüncesidir. Caminin Mısır’daki büyük ve Memlük tarzı süslemeli bir cami olması bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir.

Tekke’nin diğer tekke ve zaviyelerden ayrı bir konumda olduğu açıkça görülmekte ve mimari olarak daha kolay korunabilecek karmaşık bir yapının içinde bulunmasıyla bugüne kadar ulaşmış olması normal karşılanmaktadır. Bahsi geçen diğer tekke ve zaviyelerin kendi başlarına daha derme çatma ya da daha küçük imkân ve kaynaklarla kurulmuş olmaları onların zamana ve doğal afetlere karşı koymasına engel teşkil etmektedir. Buna mukabil tarikat, cemaat veya cemaat kollarının oluşturup, bakımını üstelendiği bu yapılar, bakımı üstlenen aile ya da şeyhin gözden düşmesi ya da azledilmesi gibi durumlar sebebiyle çoğu zaman manevi yıkıma uğramış, bu manevi yıkım maddi yıkıma yol açmıştır. Çok süslü ya da temsili yapılar olmaması sebebiyle yıkımından sonra yeniden inşasına girişilmemiş böylelikle de zamanla yok olmuş, izi bile kalmamıştır.

KAYNAKÇA

A. Dağlı, 19. Yüzyıl Adapazarı-Kocaeli Medrese ve Tekke-Zaviyeleri, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2002; Mehmet S. Erpolat, “Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Kocaeli Sancağı’nda Dinî Hayatın İzleri”, Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, C: 6/1, 2020, s. 1-37; M. Kara, “Tekke”, DİA, C: 40, 2011, s. 370-379; S. Öngen, K. F. Vardar, “Gebze Mustafa Paşa Külliyesi: Mısır Kaynaklı Taş Bezemeli Memlûk Sanatı”, Restorasyon ve Konservasyon Çalışmaları Dergisi, C: 1 (21), 2018, s. 3-28; K. Seyhan, “Çoban Mustafa Paşa Külliyesi”, DİA, C: 8, 1993, s. 351-354; Çoban Mustafa Paşa Külliyesi – Kocaeli, https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/kocaeli/ gezilecekyer/coban-mustafa-pasa-kulluyesi-gebze; Sultan Baba Türbesi – Kocaeli, https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/kocaeli/gezilecekyer/sultan-baba-turbesi-degirmendere-golcuk; Sultan Baba Türbesi vatandaşlara nefes aldıracak; https://www.kocaeli.bel. tr/tr/main/news/haberler/3/sultan-baba-turbesi-vatandaslara-nefes-aldira/38301; Taşınmaz Kültür Varlıkları ve Sit Alanları (b.t.), https://korumakurullari.ktb.gov.tr/TR-89442/kocaeli-kultur-varliklarini-koruma-bolge-kurulu-mudurlu-.html; Zaviye (b.t.), 2021 https://www.etimolojiturkce.com/kelime/zaviye.

Muhammed Bilal ÇELİK