Kocaeli Nüfus Kayıtları, İzmit
Tahrir, yazmak, yazılmak, kaydetmek anlamındadır. Hür kılmak anlamı da vardır, ancak, bu anlamı konumuzla ilgili değildir. Tahrir defteri, Osmanlı kayıt sisteminin en önemli parçasıdır. Osmanlı idari sisteminin teşekkülüne bağlı olarak gelişmiş, idari yapının değişikliğe uğraması ile çeşitli aşamalara uğramıştır.
Osmanlı idari yapısının aşamaları göz önünde bulundurulursa, tahrir sistemi ve onun ürünü olan tahrir defterlerinin Osmanlı tarihindeki yeri, geçirdiği değişiklik ve aşamalar anlaşılabilir. Bu çerçevede, Osmanlı klasik sistemi denilen timar dirlik rejimi İkinci Murad devrinde oluşmaya başlamış ve II. Mehmed devrinde tamamlanmıştır.
Osmanlıların kuruluş devri denilen Birinci Osman (Öl. 1326) – Birinci Murat (Öl.1389) dönemlerinde arazi rejimi özel mülkiyet statüsünde idi. Aristokrasiyi oluşturan askeri dini menşeli elit tabakanın büyük mülk tasarruf etmesi anlayışına dayanan toprak rejimi mevcuttu. Buna bağlı olarak temlik ve vakıf türünden kayıt sistemleri geliştirilmişti. Vakıflar büyük oranda aile mülkü olarak teşkil edilmiş imtiyazlı vakıf statüsünde olduğundan aile fertlerinin özel mülk gibi tasarruf edebilmelerine imkan veriyordu. Vakıf defterleri, mülknameler, temlik nameler bu bakımdan kuruluş devri Osmanlı toprak rejiminin yapısı ve karakterini belirleyen temel diplomatika türleridir.
Osmanlı Devleti, İkinci Murad devrinden itibaren teşkilatlanmasını tamamlayarak merkezi bir yapıya büründü, Fatih Sultan Mehmed zamanında ise merkezileşme istikametindeki adımlar son aşamaya geldi. Buna bağlı olarak merkezi yapının gereği olan idari, toprak sistemleri geliştirildi. Merkezileşmenin en önemli hukuki aracı dirlik – tımar sistemidir. Belirtilen rejimin kayıt – yazı sisteminin ürünlerinden birisi de tahrir defteridir.
Tahrir defterleri, daha önce dini-askeri aristokrasiye mülk olarak verilen arazilerin devlet mülkiyetine alınması (dirlik arazisi), bunların kullanımının nüfusun kahir ekseriyetini oluşturan köylüye (reaya) verilmesi, köylünün devlete ödemekle yükümlü olduğu vergilerin askeri sınıfa geçimlik olarak tahsis edilmesi için tutulmuş defterlerdir.
Devlet fethedilen bir araziyi daha önce yaptığı gibi askeri – dini aristokrasiye mülk olarak vermez, doğrudan miri (devlet) arazi statüsüne alır, ayrıntılı bir kayıt işlemine tabi tutardı. Günümüzdeki tapu kadastro sisteminin gördüğü işlevi görmek üzere tutulan defterlerin bir isminin de tapu tahrir defteri olmasının sebebi budur. Tapu tahrir defterlerine yapılan kayıtlar, günümüzdeki tapu – kadastro işlerinden daha kapsamlı idi. Bugün devletin idari yapısını teşkil eden birimler farklı birimlere ayrılmıştır. Nüfus idaresi, vergi dairesi, polis, zabıta üniteleri, ayrı ayrı birimler halinde fonksiyonlarını yürütmektedir. Belirtilen birimler Osmanlı zamanında büyük ölçüde tapu tahrir sistemi bünyesinde fonksiyonlarını yürütüyordu.
Osmanlı İmparatorluğu fetihçi bir yapıya sahipti. 1650’lere kadar genişleme bil fiil devam etmiş, her padişah zamanında fethedilen yeni toprakların tahrir edilmesi, yani kayıt altına alınması devlet yönetiminin en önemli uğraşları arasında yer almıştır. Tahrir işlemi tahrir komisyonlarına havale edilir, Enderun’da özel eğitim almış yüksek mevkili tahrir eminleri tarafından nezaret edilirdi. Taşrada, tahririn yapıldığı arazinin bağlı olduğu idari birimlerin mülki, askeri, idari amirleri de tahririn sağlıklı yapılmasından sorumlu idiler (Barkan, Nüfus ve Arazi Tahrirleri…, 222). Bir arazi tahrir edileceği zaman Divan-ı Hümayun bünyesinde görev yapan yetişmiş kalemiye mensuplarından birisi bu işe atanır, emrine yeteri kadar yazıcı verilir ve ilgili bölgeye gönderilirdi (Barkan, Kanunlar, LIX). Tahrir edilecek arazinin bulunduğu yerde görev yapan kadı, sancak beyi de tahrir heyetinin amiri durumunda idi. Böylece bir il yazıcı kurulu teşkil edilir ve yanlarına yeteri oranda güvenlik görevlisi tayin edilerek arazi tahririni gerçekleştirmesi sağlanırdı. Tahrir işlemi genel olarak arazinin büyüklüğüne göre bir ila üç yıl arasında sürebilirdi. Tahrir ile görevli heyet halkın ileri gelenleri ile temasa geçer, oradaki arazinin tüm özelliklerini önce varaklara not eder, sonra varaklar birleştirilerek defter haline getirilirdi.
Defter eğer ilk kez tutuluyorsa, buna filanca yerin tapu – tahrir defteri ismi verilirdi. Eğer daha önce tutulmuş bir tahrir defteri var ise, yeni tahrire “defter-i cedid” denir, bir önceki ise “defter-i atik” ismini alırdı. Eğer üçüncü kez tahrir edilmiş ise, son yapılana “defter-i cedid”, bir öncekine “defteri atik”, en eskisine ise “defteri köhne” denilirdi. Defter-i cedid düzenlendiğinde atik ve köhne defterler imha edilmez, defterhanede saklanırdı. Son tahrirler yapılma aşamalarında çıkan ihtilaflar, eski defterlere müracaat edilmek suretiyle gözden geçirilir, çözüme kavuşturulurdu.
Tahrir edilme işleminin temel esprisi mevcut araziden alınacak vergilerin belirlenmesi idi. Vergi, bilindiği üzere devleti yaşatan asli gelirdir. Endüstri öncesi toplumlarda devletin temel gelir kaynağı tarımsal üretim olduğundan, araziyi eken, şenlendiren nüfusun tespit edilerek kayıt altına alınması devletin fonksiyonlarını sürdürebilmesinin temel şartlarından idi. Devletin tüm askeri, imar, eğitim, personel giderlerinin karşılanması tarımsal üretimden sağlanacak gelirlere dayanıyordu. Bu nedenle, arazinin üzerinde yaşayan ve onu tasarruf eden nüfusun tüm ayrıntılarıyla tespit edilmesi büyük önem taşıyordu.
Osmanlılarda haneler, nüfus ünitesi olduğu kadar mali ünite idiler. Her nüfus hanesi devletin olan araziyi ekip biçmesi, oradan geçimini sağlaması nedeni ile devlete vergi vermekle mükellefti. Devlet her hanenin vereceği vergi miktarını ve türünü toprak üzerinden yapılan üretime göre belirlerdi. “Çift hane” üzerinden yapılan mali uygulamalara göre devlet ile reaya arasındaki idari bağlar tesis edilirdi. Tahrir defterlerine hane, yarım hane, mücerred (tek yaşayan), bive (dul) olarak kayıt altına alınan reaya nüfusu, toprak üzerinde gerçekleştirdiği üretim faaliyetine göre vergiye tabi kılınırdı. Hanelerin kaydı, bazı mufassal defterlerde mali – ekonomik vaziyetini gösterecek şekilde tanzim edilirdi. Normal hane statüsü, hali vakti yerinde bir aileye işaret ederdi. Re‘âya, hane, ekinlu, bennak, caba ve mücerred olmak üzere sınıflandırılmıştır. Re‘âyanın sosyal konumu ile ilgili bu ayrımlar, Osmanlı Devleti’nde sosyal yapı, gelir dağılımı gibi konuların araştırılmasına imkan verecek detaylar içermektedir. Ekinli, bennak statüsü, toprağı ekmeye, işlemeye kadir aileleri ifade ederken, “caba”, “caba kara” olarak kayıt altına alınanlar ekmeye ve vergi vermeye kadir olmayan haneyi belirtmektedir. Mücerred statüsü ise evlenmemiş, tek yaşayan kişileri gösteriyordu.
Vergi, toprağın verimlilik durumuna göre ürün üzerinden, 1/10, 1/8 veya değişen oranlarda belirlenirdi. Tapu tahrir defterleri tanzim edilirken aynı zamanda devlete ait olan vergi gelirlerinin tahsis edildiği askeri şahıslar da belirlenirdi. Bu şekilde, “hasha-ı…..”, “ze ‘âmet-i…”, “timar-ı…” şeklinde klişelerin altında, toprağın bağlı olduğu şehir, kaza, nahiye, köy birimlerinin isimleri verilirdi.
Tahrir defterleri iki temel anlayışa göre tanzim edilirdi. Birisi, hanelerin, ürettikleri tüm tarımsal ürünlerin ayrıntısıyla dökümünün yapıldığı mufassal tahrir defterleri, diğeri ise hane reisleri ve buradan gelir tasarruf eden askerilerin isimlerinin yer aldığı, ancak, üretilen ürünlerin verilmediği özet (icmal) tahrir defterleridir. İcmal tahrir defterleri mufassal tahrir defterinden üretilir, sahada, eyalet ve sancaklarda kullanılması için çoğaltılarak ilgili birimlere dağıtılırdı. Mufassal tahrir defterlerinin büyük kısmında defterin ait olduğu sancak veya kazanın kanunnameleri yer alırdı.
Belirtildiği üzere Osmanlı bürokratik geleneğinin tahrir defterleri formlarıyla buluştuğunu gösteren ilk örnekler XV. yüzyılın ilk yarısına inmekte olup daha erken tarihlerde tutulmuş bir tahrir defterine rastlamamıştır. Devletin mali – iktisadi yapısının değişmesine göre tahrir sistemi de önemli değişikliklere uğramış, XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artık tahrir yapılmamıştır. Elbette, tahrir defterlerinin yerini başka kayıt formları almıştır. Özellikle vergi için vazgeçilmez olan hane tespitine imkan verecek yeni defter türü Avarız Defterleri olmuştur. Avarız defterleri modernleşme dönemine kadar Osmanlıların nüfus politikalarında temel başvuru kaynağı haline gelecektir.
Tahrir defterleri Osmanlı sosyal, idari, mali, demografik tarihinin incelenmesi açısından ana kaynak durumundadır. Türkiye’de öncülüğü merhum Ömer Lütfi Barkan tarafından yapılan tahrir kaynaklı araştırmalar özellikle 1980 sonrasında hayli yaygınlaşmıştır. Halen tahrir defterleri ağırlıklı akademik tarih araştırıcılığı ağırlığını ve önemini koruyarak devam etmektedir.
Kocaeli Sancağı’na ait en erken tarihli defter, Başkanlık Osmanlı arşivinde 1160 numara ile kayıtlı 870 / 1465-66 tarihli Tapu Tahrir Defteri’dir. Kocaeli Sancağı gerek tarafımızdan gerekse başka akademisyenler tarafından yakın incelemeye alınmış bir sancaktır. Ahmet Güneş’in XVI – XVII. yüzyılları kapsayan doktora çalışması büyük oranda tahrir ağırlıklıdır. Başkanlık arşivine yeni konulduğu görülen 1160 nolu tahrir defteri, kendisine en yakın tarihli olan 116 numaralı,929 / 1522-23 tarihli defterden 57 yıl daha eskidir. Mufassal olarak düzenlenmiş olan söz konusu defterin yalnız Kocaeli Sancağı için değil Osmanlı İmparatorluğu’nun genel anlamda ilk mali kayıtlarına, dirlik sisteminin ilk uygulama biçimlerine örnek teşkil edeceği izahı gerekmeyen bir gerçektir. Araştırıcının hizmetine yeni girdiği anlaşılan bu kaynağın değerlendirilmesi Kocaeli tarihine yeni bir ışık tutacaktır.Mufassal tahrir defterinin tarihi ve kanunnamesini ihtiva eden kısımlarının kaybolduğu düşünülebilir. Tarihi, arşiv idaresi tarafından tespit edilmiş ve kataloglamıştır.
Belirtilen 116 numaralı tahrir defteri, icmal niteliğinde, Kocaeli Sancağı’na tabi İznikmid, İznik, Görele?, Yalakabad, Gebze (Gekbuze), Şile, Yoros, Ada kazalarını, köylerini, buradaki nüfustan alınan vergileri ve bunların tahsis edildiği tımarlı sipahileri göstermektir. Bizim tetkikimizde tarih kaydına rastlamadık. Arşiv idaresi defterin 929 / 1522 tarihli olduğunu tespit etmiştir. Ahmet Güneş de aynı tarihi belirtir. Müstakilen Kocaeli livasına aittir. Yine, arşiv idaresi tarafından kayıtsız olarak tespit edilen, tarafımızca yapılan incelemede de tarih kaydına rastlanmayan 425 tarihli tapu tahrir defteri, 116 numaralı defter ile aynı içeriğe sahip bulunması bakımından, aynı tarihlere ait olduğu düşünülebilir. Bunların aynı defterlerin çoğaltılmış kopyaları olmaları muhtemeldir.
436 numaralı mufassal nitelikli tahrir defteri arşiv idaresi tarafından tarihsiz olarak kaydedilmiştir. Kanuni zamanına, yaklaşık olarak 1560 tarihlerine ait olduğu tahmin edilmektedir. Kocaeli livasının nüfusunu, vergi gelirlerini ihtiva etmektedir. Mühimme kayıtları incelendiğinde 1559 tarihlerinde Kocaeli sancağında tahrir yapıldığı anlaşılıyor. 436 nolu tahrir defteri, belirtilen tahrir ile ilgili olabilir.
Mufassal nitelikli bir sonraki defter, 438 numaralı olup arşiv idaresince 973 / 1565-66 tarihli olduğu tespit edilmiştir. Ahmet Güneş tarihsiz olan defterin Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk döneminde düzenlendiğini tahmin etmektedir. Bizim tahminimiz, arşiv idaresinin tespitinin doğru olduğu istikametindedir. Kanuni’nin son döneminde tertip edildiğini düşünmek daha isabetli gözükmektedir. Söz konusu defterden öğrendiğimize göre, Kocaeli sancağı, Bolu sancağı ile birlikte Anadolu Eyaleti’ne bağlı bulunuyordu. Söz konusu defter, Anadolu Eyaleti’ne tabi sancaklarının gelirlerini kapsayan icmal defteridir. İki ciltlik olduğu anlaşılan defterin birinci kısmı, belirtilen defterdir.
630 numaralı tapu tahrir defteri Ahmet Güneş’in tespitine göre 999 / 1590-90 tarihlidir. Arşiv idaresinin kayıtlarında tarihsiz olarak verilmiştir. Tarafımızca yapılan tetkikte tarih ile ilgili bilgiye rastlanmamıştır. Defter çeşitli defterlerin nüshalarını yansıtmaktadır. Klişeler altında işe yarayabilecek kaza, nahiye isimleri belirtilmemekte, onlara bağlı olduğu anlaşılan köyler sıralanmaktadır. Kullanılabilmesi için etraflı bir tetkike ihtiyaç bulunmaktadır. Onarılamayacak boyutta yıpranmış, hasar görmüş vaziyettedir.
733 numaralı tahrir defteri, mufassal nitelikli, tımar, vakıf defteridir. Tarafımızca 1620 tarihlerine, 1.Ahmet dönemine ait olduğu tahmini yapılmıştır. Ahmet Güneş’e göre Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’ne bağlı Kuyud-ı Kadime Arşivi’nde yer alan 49 numaralı defter ile aynı içerikli, belki, bu defterin aslıdır.
Tahrir formlarına göre düzenlenmiş daha pek çok defter türü bulunmaktadır. Vakıf, Maliyeden Müdevver defter serileri bunların en önemlileri arasındadır.
KAYNAKÇA
Başkanlık Osmanlı Arşivi, belirtilen defter tasnifi ve defterleri; Feridun Emecen, “Bennak”, Mad. DİA, 5 (1992), s. 458; Mehmet Öz, “Tahrir”, Mad. DİA, 39 (2010), s. 425–429; Halil İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu”, Belleten, 23 / 92 (1959), s. 585-592); Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt, II (1940), s. 214–247; Ömer Lütfi Barkan, Kanunlar, I, İstanbul 1943; Ahmet Güneş, Tahrir DefterlerineGöre XVI. Yüzyıl Başlarından XVII. Yüzyıl Başlarına kadar Kocaeli Sancağı (Basılmamış doktora tezi), Ankara 1994; H. İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsûmu”, Belleten, XXIII / 92, (Ankara 1959),s. 576–610; Yücel Öztürk, “ XVI. Asırdan XVII. Asrın Başlarına Kadar Ada Kazası”, Sakarya İli Tarihi, I, ed. Mustafa Demir, Sakarya 2005, s. 223-334; Yücel Öztürk, “Osmanlı Tarihinde Ada Kazası”, Sakarya’nın Fiziki, Beşeri ve İktisadi Coğrafya Özellikleri, ed. Cercis İkiel, İstanbul 2018, s. 33-107.
Yücel ÖZTÜRK