Kocaeli Vilayeti’ndeki Terör Şehitleri
Günümüz dünyasında terörizm, ulus devletlere olduğu kadar, uluslararası örgütlere ve dünya güvenliğine zarar veren büyük bir küresel tehdit boyutuna çıkmıştır. Bundan dolayı da uluslararası gündemi en çok meşgul eden, ülkeler açısından ulusal boyutta, dünya açısından da bakıldığında uluslararası boyutta çözüme kavuşturulması gereken en önemli sorunlar arasında görülmektedir. Dünyanın pek çok bölgesinde farklı terör örgütleri veya grupları, belirledikleri amaçlar doğrultusunda hedeflerine ulaşmak için illegal olarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bunların önemli bir bölümü ulusal çapta faaliyet gösterirken, bir kısmı da uluslararası boyutta faaliyet göstererek küresel ölçekte insanlığı çeşitli alanlarda tehdit eder hareketlerde bulunmaktadır. Bahse konu örgütler farklı ülkelerde kendi hedeflerine ulaşabilmek uğrunda saldırganca faaliyetler yanında bu illegal hareketlerini meşrulaştırmak için politik sahada da ülke içinde ve ülke dışında destek arama faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Türkiye’de özellikle 1961 anayasasının kabulünden sonra oluşan aşırı özgürlük ortamı ülke içinde her türlü fikir hareketlerinin gelişmesine fırsat tanımıştır. Bu süreçte uluslararası teşkilatların da desteğiyle ülkeye gelen Barış Gönüllüleri ve diğer bir takım sivil toplum kuruluşlarının kamuoyuna yönelik dostluk görüntüsü sergileyen faaliyetlerinin dışında gizli olarak yürüttükleri çalışmalarla ayrılıkçı hareketlerin tohumları da saçılmıştır. 1960’lı yıllardan 1970’li yıllara doğru Devrimci Doğu Kültür Ocakları ve benzeri etnik-ayrılıkçı örgütlenmeler ülke çapında etkili olmaya başlayınca 1980 öncesi terör eylemleri Türkiye’nin bütün her yerini etkisi altına almıştır. Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, Kripto Ermeni Abdullah Öcalan liderliğinde 21 kişi tarafından Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adıyla kurulan illegal örgüt 2005 tarihine kadar Marksist-Leninist bir sol örgüt olarak faaliyette bulunmuş, belirtilen tarihten sonra da ideolojisini bir ara Maocu çizgiye daha sonra da kamuoyuna şirin görünmek için demokratik konfedaralizme kaydırmıştır. Küresel illegal örgütlerle her zaman iş birliğinde bulunan PKK örgütü, özellikle Orta ve Yakındoğu’dan Avrupa’ya yönelik uyuşturucu madde ticareti ve insan kaçakçılığından önemli paylar elde ederek bu kazanımlarla terör eylemlerinin finansmanını karşılamaya, propagandasını Türkiye-Irak-İran-Suriye olmak üzere diğer yakın ve komşu ülkelerde yürütmeye gayret etmiştir. Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından 2010 yılında yayınlanan “Organize Suç Tehdidi Değerlendirmesi” raporunda, PKK örgütünün sadece uyuşturucu kaçakçılığından yılda 50-100 milyon dolar arasında büyük miktarda bir para kazandığı belirtilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olan ülkeler kimi zaman örgüte kapı aralayarak barınmasına, iaşe-ibate ve teçhizatının sağlanmasına katkıda bulunmuşlardır.
Ermeni ASALA terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik yurt dışı ve yurt içi faaliyetleri 1980’li yılların başında Türk istihbarat teşkilatı tarafından çökertildikten bir süre sonra küresel güçlerin de desteğiyle bölücü PKK örgütü ön plana çıkartılmıştır. PKK örgütü ilk eylemlerini Güneydoğu bölgesindeki radikal sol gruplara yöneltmişken, 1979-1980 yıllarında Urfa Siverek’teki Bucak Türkmen aşiretine saldırılarda bulunmuş, 1984’te gerçekleştirilen Eruh ve Şemdinli baskınları ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik güçlerini ve yöre halkından masum sivilleri hedef almıştır. Örgüt bundan sonraki faaliyetlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde gerilim ve korku yaratarak varlığını terörizm faaliyetiyle kabul ettirmeye yönelik eylemlerini sürdürmüş, halkı bir yerde devlet ile örgüt arasında tercih yapmaya zorlayarak toplumsal kırılmaya yol açacak, bölgede çatışmayı artıracak ortam yaratmaya çalışmış; diğer yandan da insan kaçakçılığı, insan ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama gibi illegal eylemleriyle özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesindeki halkı yerinden yurdundan etmeye yönelik baskı, sindirme, yerinden yurdundan zorla çıkarma kanunsuz eylemlerini bölgedeki sivil-askeri otoriteye rağmen el altından yürütmüştür.
Terör örgütü, 1984 yılından itibaren 1999 yılında PKK İllegal Örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmasına kadar geçen zamanda bölgede Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi güvenlik kuvvetlerinden başka sivil halka yönelik eylemlerini her geçen gün artırarak on binlerce masum insanın ve güvenlik görevlisinin kanının akıtılmasına yol açmıştır. 1999-2004 arası bir ara örgütün kanlı eylemleri neredeyse kontrol altına alınıp durma noktasına gelmiştir. Ancak 1 Haziran 2004 tarihinden itibaren bölücü örgüt eylemlerine yeniden hız vermiştir. 31 Temmuz 2009 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti hükumetince bölücülük faaliyetlerinin engellenmesine yönelik uygulamaya konulan demokratik açılım planının etkisi ile PKK’nın kanlı eylemlerinde nispeten bir azalma olmuşsa da 2010 tarihinden itibaren örgütün kanlı eylemlerinde yeniden bir artış gözlemlenmeye başlamıştır. 1984’ten 1995’e uzanan zaman diliminde gerçekleştirilen eylemlerle coğrafi alan kazanma stratejisi uygulayan örgüt, 2004 yılından itibaren gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle hem içerde, hem de dışarıda ülke siyasetini derinden etkilemeye yönelik olan psikolojik alan kazanma stratejisini uygulamıştır.
Bölücü örgüt ilk eyleminden itibaren değişik strateji ve taktikler uygulayarak pek çok kanun dışı kanlı eylemde bulunarak kendini korku ve şiddetle kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmış, halka yönelik uyguladığı psikolojik harekatta kendi zaviyesinden etkili olmuştur. PKK örgütü bugüne kadar ülkenin ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu kesimi olmak üzere pek çok il, ilçe, köy ve mezra baskınları, bombalı saldırılar, intihar saldırıları, sabotaj, baskın, adam kaçırma, yol kesme, mayınlama, el yapımı patlayıcı (EYP) kullanarak kendisinden olmayanları sindirme, askeri birlik ve karakollara saldırı, sızma, taciz, bombalama vs. birçok eylemde bulunmuştur. Türkiye’de PKK örgütüne yönelik araştırmalara genelde stratejik düzeyde ve ağırlıklı olarak terörizmin siyasi boyutuyla ilgili iken, taktik ve operasyonel düzeyde örgütün kanlı eylemlerine yönelik çalışmalara ise oldukça kısıtlıdır. Örgütün kamuoyunun bilgisine sunulan, sunulmayan pek çok eylemi tespit edilmiştir. Yapılan bir araştırmada sadece 2010 yılında örgütün 23 farklı türde 4.598 eylem gerçekleştirdiği, bunların kırsal destekli şiddet eylemi, şehir destekli şiddet eylemi, işbirlikçi faaliyetler, kırsaldaki örgüte personel temini, yürüyüş, basın açıklaması, açık-gizli propaganda faaliyeti olarak tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Bölücü örgütün saldırgan faaliyetleri ağırlıklı olarak kırsal alanda yoğunlaşmıştır. 1984’teki Eruh baskınından sonra askeri birliklerin konuşlandığı karakol, birlik ve karargahların yanında resmi devlet kurumlarına yönelik sayısız eylem gerçekleştirilmiş, bu eylemlerde binlerce kamu görevlisi ve sivil vatandaş şehit edilirken, daha fazla sayıda insan da yaralanmıştır. Uzuvlarından herhangi birini yitirerek psikolojik bir travma içinde hayatını sürdürmek zorunda kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına yönelik yıkıcı-bölücü amaçlar doğrultusunda 1984’teki Eruh baskınından itibaren ülkenin Güneydoğu ve Doğu kesiminde terör eylemlerini giderek artıran PKK Örgütüne karşı devlet, meşru müdafaa hakkını kullanarak ülkesinin ve vatandaşının güvenliğini sağlamak için güvenlik önlemlerine büyük önem vermiştir. Özellikle bölücülük faaliyetinin ülkenin egemenliğini tehdit eder bir duruma yükselmesi, bölgedeki kolluk kuvveti sayısının artırılmasına, sınırların daha sıkı korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasına yol açmıştır.
1984 yılından içinde bulunduğumuz (2021) yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün korunması, güvenlik ve huzurunun sağlanmasına yönelik faaliyetlerin sürdürülmesi kapsamında bölücü örgütlerle mücadelede on binlerce şehit verilmiştir. Başlangıçta terörle mücadelede şehit düşenlerin ailelerine ve yakınlarına karşı devletçe bir sosyal düzenleme yapılmamış, ancak ilerleyen zamanda yapılan kanuni düzenlemelerle şehit ailelerinin devletin koruyuculuğuna alınması bir zaruret halini almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin birlik-beraberliğini sürdürmek, huzur ve asayişini sağlamak maksadıyla Kocaeli vilayeti nüfusuna kayıtlı pek çok asker ve polis terörle mücadelede kanlarını akıtıp can vererek şehadet mertebesine ulaşmışlardır. 1984 yılından 2010 yılına gelene kadar Kocaeli vilayeti ve bağlı ilçelerinden 157 asker-polis şehit olmuştur. 150 şehidin içinde en fazla şehit veren İzmit merkez ilçesidir; toplam 38 şehit verilmiştir. İzmit ilçelerindeki şehit sayısı da şöyledir. Derince 15, Darıca 14, Dilovası 3, Çayırova 3, Gebze 25, Gölcük 10, Kartepe 13, Başiskele 4, Kandıra 8, Karamürsel 5 ve Körfez 11 şehit vermiştir. Sayıları fazla olmakla birlikte Kocaeli vilayetine kayıtlı olan 11 polis ise terörle mücadele kapsamında iç güvenlik harekatı esnasında şehit düşmüşlerdir.
Kocaeli terör şehitlerinin 46 kişi piyade sınıfına mensup olup bunlardan biri Binbaşı, 4 kişi astsubay ve uzman çavuş rütbesine sahip 41 kişi ise erbaş ve er rütbesindeki şehitlerdir. 7 kişi de değişik sınıflara mensup karacı asker şehitlerdendir. Jandarma şehitlerinin sayısı ise 72 kişi olarak kayıtlıdır. 72 şehidin 3’ü rütbeli subay-astsubay iken geri kalan 69 şehit ise erbaş ve erlerden mürekkeptir. Deniz Kuvvetlerine mensup 6 şehidin tamamı rütbeli subay-astsubay personeldir. Hava Kuvvetlerine mensup 7 şehidin 4’ü pilot sınıfına mensup subaylardır. Biri emniyet amiri olmak üzere 11 polis terörle mücadelede şehit düşmüştür. Rütbeli personelin (subay-astsubay/emniyet amiri, komiser) önemli kısmı evli ve çocuk sahibi kişilerdir. Erbaş ve erlerin büyük bölümü ise bekardır. Evli, çoluk-çocuk sahibi olan şehitlerin geride bıraktıkları kederli aileleri ise kanunlarla belirtilen birtakım ayrıcalıklarla devletin şefkat ve koruması altına alınmışlardır.
Terörle mücadele şehitlerinin büyük bölümü Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde iç güvenlik harekâtı kapsamında gerçekleştirilen operasyonlarda, sınır boyunda veya sınır ötesinde icra edilen askerî harekatlarda şehit düşmüşlerdir. Şehitlerin önemli bir kısmı Hakkari, Şırnak, Mardin, Diyarbakır, Bingöl, Elazığ, Bitlis, Muş, Tunceli, Van, Batman ve Gaziantep kırsalında iç güvenlik harekatı çerçevesinde nöbetlerini sürdürürken terör örgütü mensuplarının pusu veya ateşiyle canlarını kaybetmişlerdir. Şehadetler incelendiğinde önemli bir bölümünün ya nöbet mahallinde keskin nişancı ateşiyle ya da yollara döşenen mayın ve diğer tuzak silahların uzaktan kumanda ile patlatılması sonucu gerçekleştirildiği gözlemlenmiştir. Özellikle el yapımı patlayıcı maddelerin ve anti-personel mayınlarının uzaktan kumanda ile patlatılması ile askeri birlikler maddi zararlara uğratılırken, önemli can kaybı ve yaralanmalar yaşanmıştır.
Terörle mücadelede şehit düşen askerlerin cenazelerinde, yöre halkının önde gelen sivil-asker idarecileri, sivil toplum kuruluşları ve geniş halk kitlesinin katılımıyla devlet töreni ile o ilçenin en büyük camiinde kılınan cenaze namazına müteakip varsa şehitlikte veya aile mezarlığında defin işlemi gerçekleştirilmiştir. Şehitlerin defin işleminden sonra tabuta sarılı olan Türk bayrağı il veya ilçenin Garnizon Komutanı tarafından, şehit ailesinin en büyük üyesine törenle teslim edilmiştir. Bu törenler hemen hemen bütün şehitler için ülke sathında aynı şekilde icra edilmektedir.
Terörle mücadele şehitleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dirlik-birliği için kanlarını bu toprağa akıtarak vatan toprağını kutsallaştırmıştır. Bu düşünceden hareketle hatıraları yaşayan son şehitlerdir. Şehit Ailelerinin dayanışmasını sağlamak, onların maddi-manevi sıkıntılarını gidermek için Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile koordineli olarak çalışan Ankara’daki Şehit Gazi İşlem Daire Başkanlığı ile irtibatlı olan Şehit Aileleri ve Gaziler Derneği, şehitlerin hatırasına hürmeten bir sivil toplum kuruluşu olarak faaliyetlerini Kocaeli vilayeti sınırlarında da yürütmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlet olarak, bütün vatandaşlarına eşit haklar sunan kanunları ile bölgesinde huzur ülkesi olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, iç ve dış mihrakların tahrik ve yönlendirmeleriyle hareket eden terör örgütlerine ve işbirlikçilerine karşı amansız mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir. Türk İstiklal Harbinden verilen şehit sayısından daha çok insanını 1984 yılından bu yana sürdürülen terörle mücadele kapsamında kaybeden bir ülke olması hasebiyle de, dünya kamuoyuna ve insanlığa terörizmin kötülüklerini her türlü platformlarda duyurmaya çalışmaktadır. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik ve bekası için Türk Silahlı Kuvvetleri ve İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Jandarma ve Polis Teşkilatıyla koordineli olarak terörle mücadele gelişen teknolojik silahlarla sürdürülmekte, mümkün olduğunca az personel zayiatıyla terörizmin ülkeye ve vatandaşlara verdiği zarar bertaraf edilmeye çalışılmaktadır. Burada vatandaşlar tarafından unutulmaması gereken husus, canlarını bu ülke uğruna çekinmeden feda eden kahraman şehitleri ve gazileri her daim hatırlamak, milli hafızada hatıralarının her daim canlı tutulmasını sağlamak özellikle de ülkenin yarınlarında söz sahibi olacak genç kuşağın bu milli bilinçle yetiştirilmesini gerçekleştirmek olmalıdır.
KAYNAKÇA
Emniyet Genel Müdürlüğü, Terörle Mücadelede Kocaeli Şehitleri Listesi; Jandarma Genel Komutanlığı Arşivi, Terörle Mücadelede Kocaeli Şehitleri Listesi; Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi, Terörle Mücadelede Kocaeli Şehitleri Listesi; Ö. Faruk CANTENAR Fatih TÜMLÜ, “PKK Terör Örgütünün Eylemlerinin Güvenlik Güçleri Zayiatı Açısından Analizi”, Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, c. 26, sy: 1, Haziran 2016, s. 1-22; Rüştü Salim Savaş BİÇER, “Uluslararası Çatışmaları Değişen Yapısında Terörün Yeri ve Önemi Üzerine Bir İnceleme”, Savunma Bilimleri Dergisi, MSÜ, Kara Harp Okulu Basımevi, c.18/2, sy: 36, Kasım 2019, s. 110-133.
Zekeriya TÜRKMEN