AYANLIK

Madde no:143

Kocaeli’de Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Ortaya Çıkan Zümre

A‘yân Arapça kökenli bir kelime olup yaygın olarak bir memleketin ileri gelenleri, eşraf, muteberân anlamında kullanılmaktadır. XVI. yüzyıl Osmanlı Mühimme kayıtlarında sıklıkla rastlanan “a‘yân-ı vilâyet ve iş erleri” tabiri ile o bölgenin ileri gelenleri, yani kapıkulları, yeniçeri serdarları, sipahi, kethüda-yerleri, mültezimler, mukataa eminleri, azledilmiş veya tekaüd olmuş beylerbeyi, sancakbeyi, kadılar, müderrisler ile bunların çocukları ifade edilmekteydi. Ayrıca seyyidler, tarikat şeyhleri, kasapbaşı ve bakkalbaşı gibi esnafın önde gelenleri, zahireci, kuyumcu, sarraf, bezzâz ve çuhacı gibi tüccar ve mültezimler âyan ve eşrâftan sayılmıştır. Osmanlılarda bunların hepsine birden “a‘yân-ı vilâyet” adı verilmekteydi. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren yerliden olup sonradan zenginleşenler de bu zümreye katıldılar. Ayanlar XVIII. yüzyıla kadarki süreçte nüfuz ve servetlerini arttırmışlar, XVIII. yüzyıldan itibaren şehirlerin idaresinde önemli rol oynamaya başlamışlardır. 1683 Viyana Kuşatmasından sonraki süreçte ayanların önemi artmaya başlamış, özellikle imdad-ı seferiye, imdad-ı hazariye, avarız gibi vergilerin toplanmasında kadılarla birlikte vilayet ayanlarına başvurulmuştur.

Ayanların servet ve nüfuzlarının artmasında timar sistemindeki suistimaller ile devletin uygulamış olduğu iltizam ve malikane sistemi etkili olmuştur. XVII. yüzyılın başlarından itibaren sadece askeri sınıfa verilmesi gereken timarların bir kısmını saray ağalarına, sadrazam ve devlet ileri gelenlerinin hizmetçilerine, bir kısmı ise valiler ve alaybeyileri tarafından kim fazla ücret verirse ona verilmeye başladı. XVIII. yüzyıla gelindiğinde timarların pek çoğu vezirlerin, beylerbeyilerin ve vilayet ayanlarının eline geçmişti.

Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyıldan itibaren hazinedeki sıcak para ihtiyacını karşılamak için iltizam sistemi yaygınlaşmaya başladı. İltizam sistemi, timar toprakları haricinde kalan, geliri devlete ait olan mukataaların (mîrî mukāta‘a) işletilmesi ile has, zeamet gibi arazilerden vergi toplama işinin özelleştirilmesi yani bu görevin mültezim denilen kişilere belli süreliğine ihale edilmesidir. İltizam sistemindeki süre sınırlandırılması 10 Ocak 1695 yılında yayınlanan bir fermanla kaldırılarak malikâne sistemine geçildi. Malikane sisteminde mukataalar ve Hazine-i Âmire’ye bağlı gelir kaynakları ömür boyu tasarruf etmek yetkisiyle özel kişilere satılmaktaydı. Malikane tasarruf eden kişiler genellikle “ricâl-i devlet ve a‘yân-ı vilâyet” olarak isimlendirilen, ileri gelen devlet adamları ve bölgenin ayanlarıydı. Fakat merkeze bağlı olan yöneticiler tayinlerle yer değiştirmekte ya da suçları görüldüğünde cezalandırılmaktaydılar. Buna mukabil malikane sistemi ile uzun süreli gelirler elde eden ayanlar bölgede yerleşmiş oldukları için nüfuzlarını arttırmışlardır. Bunlar kazanmış oldukları servet ve nüfuzları sayesinde devletin zayıfladığı dönemlerde şehirlerin yönetiminde kolayca söz sahibi olmuşlar, devlet ve halk nezdinde itibarlarını artırmışlardır.

XVIII. yüzyılda ayanların nüfuzunu arttıran önemli gelişmelerden biri ayanların sancakbeyi, mütesellim, voyvoda, tahta serdarı ve naiplik gibi resmi görevlere atanmalarıdır. Özellikle 1726 yılı ayanlık için bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte sancakbeylerinin yerine Anadolu’daki kudretli ve servet sahibi hanedan sahipleri arasından can ve malını padişah yoluna feda etmeye hazır ayanlardan birkaçı sancakbeyliği rütbesine yükseltilmiştir. Çünkü İran seferleri dolayısı ile asker için gerekli maaş, zahire ve diğer levazımatı sancakbeyleri temin etmekte zorlanıyordu. Yine bu dönemde beylerbeyilerine arpalık olarak verilen sancaklara “mütesellim” namıyla yerel ayandan yöneticiler atanmıştır. Ayrıca has statüsündeki arazilerin yöneticisi konumundaki “voyvodalar” da yine ayanlar tarafından seçilmeye başlandı. Böylece ayanlar sancak ve kaza idarelerini ele geçirmeye başladılar. Böylece içtimaî, iktisadî ve askerî güçlerine idarî yetkiler de katarak bölgelerinin merkezle olan münasebetlerinde en kuvvetli temsilci durumuna geldiler.

Merkezî hükümete karşı halkın ve halka karşı da merkezî hükümetin temsilcisi durumunda bulunan ve halk ile devlet arasındaki işleri yürüten kimseye baş âyan, reis-i ayan, veya resmî ayan denmekteydi. Halk içinde en fazla taraftara ve kuvvete sahip olanlar, vilayet ileri gelenleri tarafından ayan reisi olarak seçilmekteydi. Ayanlık seçimlerinde seçimi kazanan resmî âyan adayı halktan mahzar, kadıdan ilâm ve validen buyruldu almaktaydı. 1766 yılında yayınlanan fermanla, seçilen ayanların tayini için sadrazamın onayı şartı getirilmiştir.

18. yüzyılın ortalarından 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan süreçte ayanların başlıca görevleri vergi ve mukataa gelirlerini toplamak, şehir ve esnaf için gerekli malları sağlamak, erzak ve ham madde fiyatlarını tayin etmek, kamu binalarının inşa ve tamirini yapmak, askerî sevkiyat için hayvan tedarik etmek, İstanbul’a erzak ve koyun, kereste, barut vs. gibi maddeleri göndermek idi.

Ayanlar artan ekonomik güçleri nispetinde levent ve sekban denilen silahlı birlikler oluşturdular. Osmanlı Devleti bölgede zuhur eden eşkıya ve devlete başkaldıran diğer ayanlarla mücadele konusunda onların bu silahlı birliklerinden yararlandığı gibi dönem dönem ayanlar emri altındaki adamlarla Rusya ve Avusturya ile yapılan savaşlara da davet edildi.

18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren bölgedeki ayanlar arasında mücadele ve silahlı çatışmalar iyice arttı. Osmanlı yönetimi 1786 yılında bu çatışmaların önüne geçebilmek için resmi ayanlık görevine son verdi. Bunun yerine, 15 ve 16. yüzyıllarda da mevcut olan, vilayet (şehir) kethüdalığını ihdas etti. Fakat bölgede asıl güç sahibi kişiler ayanlardı, şehir kethüdaları onların emri altına girmişti. Bu nedenle kısa süre sonra şehir kethüdalıkları ilga edildi, tekrar eski sisteme dönüldü.

Ayanlığın zirve yaptığı dönem hiç şüphesiz ki Ruscuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın sadareti dönemidir. Alemdar Mustafa Paşa, merkezi hükümet ile ayanlar arasındaki mücadelenin içte ve dışta devletin nüfuzunu yok ettiğini düşünüyordu. Hükümet ile ayanların birlikte hareket etmesini temin için Ekim 1808’de Sened-i İttifak imzalandı. Fakat 16 Kasım 1808’de Alemdar Mustafa Paşa’nın öldürülmesiyle bu senedin hiçbir geçerliliği kalmadı.

Bundan sonraki süreçte II. Mahmud ve Tanzimat döneminde merkeziyetçi devlet yapısını tekrar sağlamak için ayanlarla mücadele edildi. Âsi âyanların çoğu idam edilip servet ve emlakine el konuldu. Tanzimat döneminde ölen âyanın yerine yenisi tayin edilmeyerek resmî ayanlık müessesesine son verildi. Ayanlık ortadan kaldırılmakla beraber âyan, eşraf vb. olarak bilinen kişi ve aileler muhassıllık vb. görevlere tayin olunarak varlıklarını ve nüfuzlarını sürdürdüler. 1877’de oluşturulan “Meclis-i A‘yân” ise incelemiş olduğumuz ayanlıktan farklıdır. Bu meclis padişah tarafından seçilmiş, güvenilir, devlete yaptığı hizmetlerle tanınmış ve kırk yaşını doldurmuş olan hükümet üyeliği yapmış kişiler, elçiler, valiler, patrik, haham ve üst rütbeli askerlerden oluşan, senato işlevi gören bir yapıya sahiptir.

Kocaeli Sancağı Ayanları

Kocaeli sancağında da ayanların etkin duruma gelmesi 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşından sonra oldu. Bu dönemde Kaptan Paşa Eyaleti’ne bağlı olan Kocaeli sancağı, İznikmid (İzmit), Sapanca ma‘a Adapazarı, Hendek ma‘a Akyazı, Kaymas, Gençlü (Gençli), Abısafı, Kandırı (Kandıra), Taşköprü, Sarıçayır, Akhisar-ı Geyve (Pamukova), İznik ve Pazarköyü kazalarından oluşmaktaydı. Bu kazalarda ayanlık yapmış bazı kişiler şunlardır:

Adapazarı: Adalı Kara Osman, Edhem Bey, Akhisar-ı Geyve (Pamukova): Seyyid Abdullah Ağa, Osman Ağa, Es-Seyyid Ebubekir (Maktul), Balaban Muhammed (Mehmed), Balaban-zâde Mustafa, Akyazı-Sarıçayır: Sakazade İbrahim, Turnacı İsmail Ağa, Hendek: Deli Mustafa, İznik: Osman Bey, Hayrettin Paşa-zâde Mustafa Bey, Ferhad Bey, Kandıra: Laz Hasbi Ağa, Mustafa Bey, Kaymas: Abbas, Pazarköy: Ahmed Bey, Hasan Ağa, Gürleli Halil, el-Hac Hasan, Turnacıbaşı (Samsuncubaşı) Esad Bey bin Mehmed, Ali Bey, Şeyhler: Müderris-zâde Hacı Mustafa, Mehmed Bey, Taşköprü: Süleyman, Ekşi-zâde Ebubekir, İlyas-zâde Süleyman Ağa. Bu dönemde Kocaeli sancağına bağlı olmamakla birlikte günümüzde Kocaeli’nin en önemli ilçelerinden biri olan Gebze (Gekbuze) kazası ayanlarından bazıları ise Hasan Çavuş, Numan, Semercioğlu Ahmet Bayraktar Ahmed Ağa, Aziz Paşa ve Memiş Ağa’dır. Taşköprü ayanı İlyas-zâde Süleyman Ağa öldükten sonra 1836 yılında padişahın da onayı ile oğulları ayan olarak tayin olunmuştur. Belgelerden tespit edebildiğimiz son tarihli ayan tayini budur.

Kocaeli sancağı ayanlarının, vergi toplamak haricinde, en önemli görevlerinden biri Tophane ve Tersanenin ihtiyacı olan kereste ile İstanbul’daki saraylar, fırınlar, yeniçeri ocağı ve halkın ihtiyacı olan odun ve tomruğun bölge kazalarından kestirilerek gemilerle İstanbul’a gönderilmesidir. Kereste nakli kereste emini, tahta serdarı ve kereste mübaşiri nezaretinde yapılmakta ve bu görevlere genellikle ayanlar tayin edilmekteydi. Mesela 1808 tarihinde Şeyhler Ayanı Müderriszade Hacı Mustafa Bey, Balabanzade Mustafa Bey’in yerine İzmit Kereste Emini olmuştu. Tahta serdarlığı ise kereste kesilen bölgenin güvenliğini sağlamak ve aynı şekilde kerestenin vakti zamanıyla kesilip naklini temin etmekle görevli idi. III. Selim döneminde Kaymas vücuhundan Ayan-zâde Mehmed Ağa’nın tahta serdarı olması için Adapazarı halkı ve bölge kadıları istekte bulunmuştu. Kereste mübaşirliği ise Kereste eminlerine yardım etmek ve onların işini kolaylaştırmak için kurulmuştu. Önceleri kereste mübaşirliğine İstanbul’dan iktidar sahibi kişiler tayin olunurken bunların bölgede nüfuzunun olmaması ve işe tam vakıf olamamaları nedeniyle bu görev de ayanlara verilmeye başlanmıştır. Nitekim Kasım 1776 tarihinde Akyazı ve Sarıçayır Ayanı Sakazade İbrahim Ağa kereste emini maiyetine kereste mübaşiri olarak atanmıştır.

Her hangi bir resmi görevi zikredilmeksizin ayanların doğrudan bu hizmette görevlendirildiğini de görmekteyiz. Mesela Kasım 1796’da Şeyhler Ayanı Müderriszade Hacı Mustafa Efendi humbara ve cephane arabalarının yapımı için gerekli olan kerestenin Kocaeli sancağındaki kazalardan kestirilip baharda gemilerle İstanbul’a gönderilmesiyle görevlendirilmiştir. 1780 tarihli bir belgede ise Topkapı ve Galata Sarayları ile Bayezid’deki eski saray ile fodula fırınlarının ihtiyacı olan odun ile yeniçeri ocağının ihtiyacı olan tomrukların tedarik ve vaktinde İstanbul’a gönderilmesi işinin Kocaeli ayanının iltizamında olduğu belirtilmiştir.

Kocaeli ayanlarının bizzat gemi yapımı ile de görevlendirildiğini de görmekteyiz. 1804 yılında Karamürsel Ayanı Hasan Ağa, Vasilikoz kocabaşısı ile birlikte donanma için, sandallarıyla birlikte iki çekelve inşası ile görevlendirilmiş ve bunlara hazineden ikişer bin kuruş para verilmiştir.

Ayanların ekonomik güçlerine nispetle kapılarında silahlı askerleri bulunmaktaydı. Devlet savaşlarda ve eşkıya ile mücadelede ayanların bu gücünden yararlanmaktaydı. Kocaeli ayanlarının bu hizmetlerde görev aldığını görmekteyiz. Nisan 1811 tarihinde Osmanlı-Rus savaşı için Kaymas ayanı Abbas’ın ordu-yı hümayuna, başbuğlarıyla birlikte 250 nefer asker göndermesi kararlaştırılmıştı.

Osmanlı Devleti bölgede zuhur eden eşkıya çetelerine karşı genellikle Kocaeli Mutasarrıflarının emri altında bölgedeki ayanları da görevlendirmiştir. Bununla birlikte Kocaeli ayanlarının eşkıyalar ile yakın ilişkileri vardı. Bazen de kaza ayanlarının, yerel veya merkezî yönetimle yaşadıkları sorunlar sebebiyle isyan ettikleri ve dağa çıktıkları oluyordu. Ayanların eşkıyalara yardım etmeleri veya zamanla “eşkıya makulesi” olmaları olağan bir durumdu. Hakkında şikâyet olan, katl, yağma gibi suçlara karışan ayanlar da devlet nazarında eşkıya sayılmakta ve bunlarla mücadele için yine Kocaeli Mutasarrıfları ve diğer ayanlar görevlendirilmekteydi.

Kaymas Ayanı Ayanoğlu Hacı Mehmed, Yalakabad Ayanı Hacı Mustafa ve kardeşi Arif, Akhisar-ı Geyve Ayanı Balabanzade Mustafa, Gekbuze (Gebze) Ayanı Hasan Çavuş bölgede eşkıyalık faaliyetlerinde bulunan ünlü ayanlardan birkaçıydı. Adapazarı Ayanı Kara Osman ve Pazarköy Ayanı Esad Beyler ise bölgenin en güçlü ayanları olmuşlardı. Bunlar kulelerle ve toplarla tahkim ettikleri konakları ve emri altındaki askerleri ile birer derebeyi idiler. Bunlar kimi zaman kendilerine sığınan suçlu ve eşkıyaları himaye etmekte, kimi zaman ise bölgedeki hatırlı ayanların iltimasıyla affedilmekteydi. Fakat neticede devlet diğer ayanları kendi yanına çekerek galip gelmişti. Esat Bey’e karşı olan mücadelede Karamürsel, Gemlik, Akhisar-ı Geyve, Lefke, Yenişehir-i Bursa ve Adapazarı ayanları devletin yanında yer almıştı.

Kocaeli ayanlarının işlediği suçlar genellikle halka zulmetme, eşkıyalık (adam öldürme, yol kesme, gasp), kereste kesimi ve nakline engel olma ve devlete itaatsizlik olarak sıralanabilir. Bu suçları işleyen ayanlar genellikle ölüm cezasına çarptırılmakta, öldürüldükten sonra malları müsadere edilmekte, bazen de diğer hatırlı ayanların iltimasıyla affedilmekteydiler. Mesela Şeyhler kazası Ayanı Hacı Bey, “mübayaada eylediği zulm ü taaddi ve tersane kerestesine mümanaatı” nedeniyle bizzat padişahın emriyle Mayıs 1811’de idam edilip kesik başı İzmid Mutasarrıfı Hüsrev Mehmed Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiş, İznik ve Şeyhler’de olan konak ve haneleri mühürlenmişti. Adam öldürmek suçundan aranan Karamürsel Ayanı Hacı Hasan Ağa İznik Ayanı Mustafa Bey’in iltimasıyla bir daha Karamürsel’e ayak basmamak, hak sahiplerine alacaklarını ödemek ve bundan sonra ırz ve edebiyle oturmak koşulu ile affedilmişti.

1812 yılından sonra Kocaeli bölgesindeki ayanların etkinliğinin azaldığını görmekteyiz. Bunda II. Mahmud’un izlediği merkeziyetçi politika etkili oldu. II. Mahmud, asi ayanlar üzerine ordu göndererek ya da onları birbirine düşürerek güçlerini kırdı. İtaatkâr ve güçlü ayanların ölümlerini bekledi ve sonra yerlerine vârislerini değil de Bâbıâli’nin temsilcilerini tayin ederek taşradaki etkilerini azalttı. Âsi ayanın çoğunu idam ve malları ile emlâkini müsadere ettirdi. Memleketin bazı bölgelerinde ayanlığın yerine sandık eminliği ve mahalle muhtarlıkları kuruldu. Uygulanan merkezîleştirme siyaseti sonunda, ayanlar idarî ve askerî güçlerini kaybettiler.

KAYNAKÇA

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA.) A.DVN.d 826, AE. SMHD.II. 32-1996, AE. SSLM.III. 112-6790, AE.SMST.IV. 25/1707, C. AS 1056-46457, C. AS 807-34280, C. AS 932-40346, C. BH 108-5222,C. BH 221-10258, C.AS 932-40346, C.BH 19-938, C.BH 19-938,C.SM 57-2863, C.ZB 62-3079, HAT 197-9940, HAT 215-11792,HAT 506-24907, HAT 509-25014, HAT 960-41184; Ali Akyıldız,“Meclis-i A‘yân”, DİA, Cilt 28, s. 243-244; “Sened-i İttifak, DİA, Cilt 36, s. 512-514; Alper Başer, “Ahkâm Defterlerinde İzmit (17421745)”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – III, Kocaeli 2017, s. 787-798; Hakan Doğan, “Divan-ı Hümayun Nişan Kalemi Defterlerine Göre 18. Yüzyılın İlk Yarısında Kocaeli Sancağı’ndaki Malikâne Mukataalar”, Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi -Kültürü Sempozyumu IV Bildirileri, Kocaeli 2018, s. 383-403; İbrahim Serbestoğlu, “Pazarköy Âyanı Turnacıbaşı Esad Bey İsyanı (1812-1813)”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – III, Kocaeli 2017, s. 911-917; İsmail Toprak, Osmanlı Devletinde Padişah 3. Selim ve 2. Mahmut Dönemleri Kocaeli Sancağında Ayanlık, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2002; M. Fuad Köprülü – İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Âyân”, İA, Cilt II, s. 40-42; Mehmet Genç, “Mukāta‘a”, DİA, Cilt 31, s. 129-132; Mustafa Akdağ, “Osmanlı Tarihinde Ayanlık Düzeni Devri”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 8, Sayı 14 (1963), s. 51-61; Nagehan Üstündağ Özdemir, “Ayanlık Kurumunun Gelişimi ve Anadolu ile Balkan Coğrafyasındaki Farklılıkları Üzerine Bir Değerlendirme”, Current Research in Social Sciences, Cilt 4, Sayı 1 (2018),s. 29-38; Osman Köse, “19. Yüzyıl Başlarında Kocaili Sancağı’nda Eşkıyalık”, Uluslararası Gazi Akçakoca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli 2015, s. 585-597; Özer Ergenç “Osmanlı Klasik Döneminde Eşraf ve Ayan Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları, Cilt 3, Sayı 3 (1982), s. 105-118; Özcan Mert, “Âyan”, DİA, Cilt 4, s. 195-198; Rıza Karagöz, “178 No.lu Mühimme Defterinde Kocaeli ve Çevresi Hakkındaki Hükümler ve Değerlendirmesi”, Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu -V, Kocaeli 2019, s. 655-663; Seydi Vakkas Toprak, “III. Selim Döneminde Eşkıya Peşinde Bir Kocaeli Mutasarrıfı: Seyyid Hüseyin Paşa”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – III, Kocaeli 2017, s. 885-896; Yaşar Baş, “Kocaeli’den İstanbul’a Kereste Nakli, Tersane ve Tophane’de Kullanımı”, Studies of the Ottoman Domain, Cilt 6, Sayı 11 (2016), s. 149-170; Yuzo Nagata, Muhsin-Zade Mehmed Paşa ve Ayanlık Müessesesi, İzmir 1999; Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğu’nda Âyânlık, Ankara 1977.

Ersin KIRCA