SÜLEYMAN PAŞA

Madde no:1424

Osmanlı Beyi Orhan Gazi’nin Oğlu, Kocaeli’nin İlk Valisi

Orhan Bey’in büyük oğlu olup 1324 tarihli Mekece vakfiyesindeki bilgilerden hareketle1310’dan biraz önce doğduğu anlaşılır. Annesi genel olarak Nilüfer Hatun olarak gösterilirse de bu doğru değildir. Nilüfer Hatun’un Bursa’nın 1326’da alınışı sırasında Orhan Bey’in hanımları arasına katıldığı tahmin edilir. Annesinin Mekece vakfiyesinde adı geçen ve Orhan Bey’in amcasının kızı olduğu anlaşılan Akbaşlı kızı Efendize (Efendi/Eftende) olduğu kesin gibidir. Nitekim Süleyman Paşa’nın kızlarından biri de aynı adı taşır. İsmi ilk kez Süleyman b. Orhan tarzında Mekece vakfiyesinde şahitler arasında geçer. Kaynaklarda Paşa unvanıyla anılması, muhtemelen kardeşleri arasında en büyük şehzade olmasıyla ilgilidir. Hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Erken tarihli Osmanlı kaynaklarında Akça Koca’nın vefatının ardından Kocaeli ve etrafını içine alan uç bölgesinin Süleyman Paşa’ya verildiği belirtilir. Bu vesileyle bölgedeki akınları yönlendirdiği, Karadeniz kesimine kadar uzanan bölgede fütuhatta bulunduğu tahmin edilir. Kocaeli kesimiyle ilgili bazı tahrir defterlerinde yer alan vakıf kayıtlarında adı geçer ve bu da hangi kesime kadar faaliyet alanını genişlettiğine ışık tutar. Ancak Gerede’ye hâkim olduğu yönündeki bilgiler, aynı adı taşıyan Candaroğlu Süleyman Bey ile karıştırılmasından neşet etmiş olmalıdır. Babasının yanında 1329’daki Pelekanon savaşına katılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca İznik (1331) ve İzmit (1337) fetihlerinde de babasının yanında bulunmuştur.

Kaynaklarda Süleyman Paşa’nın ismine ikinci defa Karesi (Balıkesir) bölgesinin ele geçirilişi vesilesiyle rastlanır. Orhan Bey’in 1337’de Marmara sahillerine kadar bazı yerleri alıp Trakya’ya kadar uzanması ve 1348’den itibaren de aralarındaki çekişmeden istifade ederek Karesi beyliğini kendi topraklarına katması ile oluşan yeni uç bölgesine intikal etmiş olmalıdır. Bu kesimdeki ilk hedefini Marmara sahillerindeki önemli deniz üsleri ve müstahkem kaleler oluşturmuştur. Kapıdağ, Edincik, Lapseki kesimlerine uzanıp Gelibolu yakasına geçebilecek yeni bir adım atmış, bu uçta askeri ve idari anlamda örgütlenerek Trakya taraflarına geçme fırsatı beklemeye başlamıştır. Bizans imparatoru Kantakuzenos’un ikinci iç savaş (13411347) dönemindeki mücadeleleri sırasında, civardaki Türk beyleriyle ve Orhan Bey ile ittifak oluşturunca (Orhan Bey ile kızı Theodora’nın evliliği: 1346) Süleyman Paşa ona destek vermek üzere Trakya tarafına intikal etmiştir. 10.000 kişilik atlı birliğiyle 1348’de karşı yakaya geçerek Kavala’ya kadar ilerlemişse de daha ileri gitmeyerek Teselya taraflarını yağmalayıp geri dönmüştür. Bu tarihten sonra onunla ilgili bilgiler daha net bir özellik gösterir.

Süleyman Paşa’nın Trakya tarafına geçmesi Osmanlıların Rumeli yakası fütuhatının ilk adımını oluşturdu. Özellikle onun 1348-1352 arasındaki faaliyetleri bu anlamda kalıcı sonuçlar doğurdu. Süleyman Paşa yine Bizans imparatoru ile müttefik ilişkileri içinde Trakya’ya geçti. Bu ikinci harekâtı, Selanik meselesi dolayısıylaydı. Kantakuzenos’un yardım istemesi üzerine babası tarafından daha büyük birlikle Trakya tarafına hareket etti. Ancak fazla kalamadı, Anadolu’da baş gösteren ve niteliği tam olarak bilinmeyen bir mesele sebebiyle geri çağrıldı (1350). Bunun diğer beyliklerle olan gerginliğe dayanma ihtimali yüksektir. Bu sırlarda Orta Anadolu’da bazı yeni gelişmeler vuku bulmuştu. Orhan Bey de bir süre ilgisini bu yöne çevirdi. Bu yüzden Süleyman Paşa geri dönmek zorunda kaldı. Bizans imparatoru ise Struma ırmağı ağzındaki 22 gemilik Türk filosunun desteğiyle Selanik’i zorlukla da olsa ele geçirmeyi başaracaktı.

Süleyman Paşa’nın Trakya yakasına üçüncü geçişi ise daha kalıcı etkilere yol açtı. Kantakuzenos, Bizans imparatorluğu tahtı için rakibi olan V. Ionnes’in Bulgar ve Sırplarla müttefiken Edirne’ye hareket etmesi üzerine Orhan Bey’e başvurdu. Süleyman Paşa bunun üzerine 12.000 kişilik birliğiyle yardıma koşarak Edirne’yi kuşatmış olan Sırp-Bulgar kuvvetlerine ani bir baskın yaptı. Edirne’yi muhasaradan kurtardığı gibi Sırp-Bulgar birliklerini 1352 kışında Meriç ırmağı kıyısındaki Empithon mevkiinde bozguna uğrattı. Bütün bu olaylar erken dönem Osmanlı kaynaklarında kronolojiye hiç dikkat edilmeksizin farklı şekillerde anlatılır. Hadiseler iç içe geçmiş şekilde verilerek farklı manzara çizilir. Süleyman Paşa’nın Gelibolu yakasına geçiş hikâyesinin nakli de menkıbevi bir özellik gösterir. Gizlice sallarla geçilerek Çimbi (Çinbi/Tyzmpe) hisarının fethi anlatımı buna iyi bir örnek teşkil eder. Aksine Kantakuzenos’un yazdıkları, Süleyman Paşa’nın ittifak çerçevesinde Gelibolu yakasına geçtiğini ve bu kalenin de kendisine bir nevi üs olarak bırakıldığını açık şekilde ortaya koyar.

Süleyman Paşa üçüncü geçişi sırasında Gelibolu yakasında kendisine tahsis edilen Çimpi kalesi yanında etraftaki bazı yerlere de hâkim oldu. Çimpi artık Osmanlı askerlerinin Anadolu yakasından Trakya tarafına geçiş güzergâhı haline geldi. Savaş sona erince geçici olarak tahsis edilmesine rağmen Süleyman Paşa Çimpi’den çıkmadı. Burayı bir çeşit fetih hakkı gibi gördü. Bu arada Gelibolu valisi Andronikos Asan ile anlaşmazlığa düştü, bunun sebebi Bolayır civarının fethiydi. Asan’ın kardeşlerinden biri ona katıldı, bu şahıs Akçaburgaz’ı aldı, Gelibolu’nun ele geçirilmesinin ardında da deniz seferinde boğuldu.

Kantakuzenos Çimpi’nin boşaltılması için 10.000 altın teklif etti ve damadı Orhan Bey’e başvurdu. Fakat Osmanlı tarafı işi ağırdan alıp pazarlığı uzattı. İş sürüncemede kaldı. Tam da bu sırada 2 Mart 1354’teki Saros depreminde Gelibolu kıyıları büyük yıkıma uğrayınca, halk surları tahrip olan şehir ve kasabalardan ayrıldı. Haberi Biga dolayında iken alan Süleyman Paşa derhal karşı yakaya geçti ve Gelibolu’ya girerek şehri kendi kontrolü altına aldı. Bunun ardından boşalan yerlere iskân için Batı Anadolu kesiminden gönüllüleri, aileleriyle birlikte getirtti. Bunlar harap kasabalara ve özellikle Gelibolu’ya yerleşti. Şehir yeniden imar edildi ve surları kuvvetlendirildi. Bazı Osmanlı kaynaklarına göre Süleyman Paşa sistemli bir iskân politikası izlemiş, kalan kale halkının bir kısmını Anadolu’ya Karesi iline göçürtürken, Karesi ilinden de konargöçer Türkmen gruplarını getirtmişti. Bu hareketler karşısında büyük üzüntü yaşayan İmparator Kantakuzenos duruma müdahale etmeye karar verdi ve Orhan Bey ile buluşma planladıysa da o sıralarda hasta olan Orhan Bey buluşmaya gitmedi. Tazminatı 40.000 altına çıkarması da bir sonuç vermedi. Süleyman Paşa bundan sonra Bolayır merkezli olarak fetih faaliyetlerini Trakya kesimine doğru yaymaya başladı. Öncelikle Gelibolu yarımadasının Trakya ile birleştiği yerde bir taraftan Marmara sahillerine bir taraftan da Meriç vadisi boylarına yöneldi. Keşan, Malkara ve Tekirdağ cihetlerine akınlar yaptı. Ancak bir ara Anadolu yakasına geçmeye mecbur oldu. Ahiler tarafından idare edilen Ankara’ya karşı Karamanlıların desteğini alarak harekete geçen Eretnaoğlu Mehmed Bey, yeni bir krize yol açınca Ankara ahileri Orhan Bey’den yardım istedi. Yaşı ilerlemiş olup hastalıklarla boğuştuğu anlaşılan Orhan Bey de artık neredeyse işleri tamamen Süleyman Paşa’ya bırakmıştı. Bu talep üzerine Süleyman Paşa hızla devreye girdi. Önce Bursa’ya gelip babasıyla görüştü, ardından Ankara’ya hareket ederek burayı Osmanlı idaresi altına aldı. Fakat burada fazla kalmayarak yeniden kendi uç bölgesine döndü. Tekirdağ, İpsala ve Vize’ye yönelik sert akınlarını sürdürdü. Muhtemelen 1356’da taht iddiacısı olarak İstanbul’a yürüyen Kantakuzenos’un oğlu Mathios’a yardım etti. 1357’de küçük kardeşi Halil’in esir düşmesi sebebiyle patlayan kriz sırasında Gelibolu’yu boşaltma tekliflerine karşı çıktı. Yaşanan siyasi kriz dolayısıyla babasının barışçı ve tavizkar davranması karşısındaki tavrı hakkında açık bilgiler yoktur. Ancak hayli uzayan bu meselenin nasıl sonuçlandığına şahit olamadı. Büyük bir ihtimalle Bolayır ile Seydigazi arasında avlanırken atının ayağının bir çukura takılıp tökezlenmesi üzerine düşüp vefat etti. O sıradaki siyasi problemler sebebiyle yaşanan krizde “babasıyla müşterek bir idareci olarak” karşı hizbi oluşturduğu için suikasta uğradığı ve ölümünün bunun sonucu vuku bulduğu yolunda da yorumlar vardır. Vefat tarihi hakkında 1357, 1358, 1359 şeklinde farklı tarihler de verilir, daha çok 1357 sonbaharı üzerinde durulur. Bazı araştırmalarda Haziran 1360 tarihli olup babası tarafından onun adına düzenlenen bir vakfiyeden ve 1358’de Gelibolu’dan geçen gemilere anlaşma gereği müdahale etmemesine dair bir kayıttan hareketle 1359 tarihi öne çıkarılır. Bizans kaynaklarında babasının yaşlandığı bir dönemde devleti fiili olarak idare eden ve daima Batı’ya yönelerek gaza yapan bir bey olarak tanıtılır. Osmanlı kaynakları onu şecaat sahibi bir gazi olarak över. Gelibolu ve Trakya’daki faaliyetleriyle burada ilk defa Osmanlıların tutunmasını sağlamış olmasıyla öne çıkar. Vefat sırasında Osmanlı sınırları batıda Keşan İpsala arasında Yayladağı’ndan Malkara ile Hayrabolu’yu ayıran dağlık bölgeden geçiyor, Marmara sahillerindeki Tekirdağ’ın güneyinde Bakacık tepesi ve Hora’ya kadar uzanıyordu. Ferecik de ölümüne yakın bir tarihte ele geçirilmişti. Bazı kaynaklarda Rumeli yakasında Aydınoğlu Gazi Umur ile birlikte büyük bir manevi ve askeri lider olarak kabul edildiği, hatırasının menkıbelere konu olduğu belirtilir. Erken döneme ait bir Osmanlı kaynağında “Gaziler nezdinde Süleyman ve Umur velayet sahibidir” cümlesi yer alır. Bazıları böyle bir şey vuku bulmadığı halde bu iki şöhretli gaziyi buluşturur, Umur Bey’in ona artık bir daha Anadolu’ya geçmeyip Rumeli yakasında kalmasını vasiyet ettiğini yazar. Bolayır’da gömülmesi de bunun bir göstergesi olarak mütalaa edilir.

Süleyman Paşa’nın adı bilinen oğullarından Melik Nasır deniz seferi sırasında boğularak ölmüş, İsmail ve İshak ise babalarının ölümünün ardından uç kesimlerde akıncılık yapmıştır. İki kızından bir Candaroğlu II. Süleyman Bey ile evli Sultan Hatun; diğeri Akşehir’de vefat eden Efendize Hatun’dur.

Süleyman Paşa’nın Bursa, İznik ve Gelibolu’da muhtelif vakıfları ve hayratı mevcuttur. İznik’te bir mescit ve medrese, Bursa’da mescit, Bolayır’da da bir cami ve imaret inşa ettirmiştir. Fethinin ardından Ferecik’teki büyük manastırı kendi adına camie çevirmiştir. Rumeli yakasına geçiş hadisesi, II. Meşrutiyet sonrasında resmi törenlerle anılmaya başlanmış, bu durum daha sonraları da zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte sürdürülmüştür.

KAYNAKÇA

Fatih Devri Kaynaklarından Düsturnâme-i Enveri, haz. N. Öztürk, İstanbul 2003, s. 23;F. M. Emecen, “Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’ya Dair Bazı Meseleler ve Notlar”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, VI/1 (2017), s. 1-8; F.Emecen, “Süleyman Paşa”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, XXXVIII, 94-96; F.M. Emecen, “Geleneğin İnşasında Önemli Bir Figür: Rumeli Fatihi Süleyman Paşa”, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2012, s. 63-72. F. Emecen, “Nilüfer Hatun”, DİA, XXXIII, 124; K.Z. Taş, “Süleyman Paşa’nın Kuzey-Batı Anadolu’daki İzleri”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu III, Kocaeli 2017, I, s. 569-575; V. Turğut, “Süleyman Paşa Vakıfları”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu, I, 615-636; E. Konukçu, Kocaeli’nin İlk Osmanlı Yöneticisi Süleyman Paşa, Kocaeli 2009, s. 132-140; a.mlf, “Orhan Gazi’nin Şehit oğlu Süleyman Paşa”, Orhan Gazi ve Dönemi, ed. İ. Selimoğlu, Bursa 2011, s. 128.

Feridun EMECEN