Bir zamanlar insanlar sadece seyahat etmek için yolculuk yaparlardı. Seyahat etmek başlı başına bir amaçtı, bu uğurda dağlar, çöller, denizler aşılır ve yabancı yöreler, kentler, insanlar, gelenek ve göreneklerle tanışılırdı. Uruk Kralı Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışıyla dünyayı dolaşması, insanoğlunun ilk seyahati, Gılgamış Destanı da ilk seyahatname sayılabilir. Ünlü Müslüman seyyah İbn Batuta’nın seyahati tam çeyrek asır sürdü. Yolculuğu eğitiminin ve görgüsünü artırmasının bir parçasıydı. Houari Touati, seyahati özellikle Orta Çağ’da bir âlim uğraşı olarak ele alıp yorumlar. Çünkü yıllar süren tehlikeli seyahatler seyyahın kendi dışında kalan dünyaya yapılan bir yolculuk olmaktan çıkıp bizzat kendine ve kendi dünyasına yaptığı bir yolculuğa dönüşür. Uzaklara duyulan özlem ve bilinmeyene duyulan merak, insanların giderek daha uzun yolculuklara çıkmasına, ciltler dolusu seyahatnameler yazılmasına ve sayısız miktarda harita çizilmesine yol açmıştır. İnsanları seyahatin bütün tehlike ve zorluklarını göze alıp yola çıkmaya teşvik eden güdüler birbirinden çok farklıydı. Yüzyıllar içinde bu güdüler değişerek bazen merak ve macera bazen de keşif, kâr hırsı veya eğlence hâline gelmiştir. İnsanlar merak ettikleri müddetçe medeniyetleri varlığını devam ettirdi. Toplumlar, bilinmeyene olan meraklarını yitirdiklerinde ise öğrenilecek bir şeyin olmadığına inanmış ve bilineni tekrarlayıp kendi ideal dönemlerine özlem duyarak durağanlaşıp yok olmuşlardır. Toplumlar ancak merak ettikleri müddetçe üretken ve yaratıcı olabilmişlerdir. Seyahat ne amaçla yapılırsa yapılsın sonuçta seyyahlar ülkelerine yeni fikirlerle dönüp kendi toplumlarına bambaşka ufuklar açarak insanların kendi toplumları dışına açılmalarını sağlıyorlardı. Bu sayede insanlara dünyanın kendi yaşadıkları ülkeden ibaret olmadığını gösteriyorlardı.
Türkiye ile ilgili ilk Batılı gözlemler, Türklere esir düşen daha sonra kurtulanların ya da Osmanlı ülkesinde herhangi bir suçtan dolayı hüküm giyenlerin Schildberger, Krafft, Schmidt ve Seideln gibi yazarların gözlemleridir. Bunlara daha sonra Osmanlı ülkesine elçi olarak gelen Busbecq, Schweigwer, Dernschwamn ve Gerlech gibi görevliler katılır. Avrupa insanı seyyahların gözlemleriyle Osmanlı hakkında bilgi edinir. Gözlemler, Avrupa’nın Osmanlı dünyasına karşı duyduğu tarihi ön yargıları beslemiş ve güçlendirmiştir. Dünya ticaret ağına Osmanlı’nın eklemlenmesiyle tüccarlar mallarını satmak için Osmanlı ülkesine gelmeye, gözlemlerini yazmaya başladılar. Chevalier D’arvieux, gibi tüccarları, J. J. Spon gibi arkeolog J. Piton de Tournefort gibi botanikçi meraklı araştırmacılar, Thomas Smith ve H. F. G. Paulus gibi misyonerler ve rahipler, Grand de Nerval, K. Humsun ve Edmondo de Amicis gibi edebiyatçılar takip etmiş ve Doğu’yla ilgili yüzlerce seyahatname yazılmıştır.
Tarih boyunca yol ağlarının kavşağında yer alan Kocaeli gezginlerin uğradığı, bazen kısa molalar verdiği bazense uzun kalıp şehir hakkında daha fazla malumat toplayıp seyahatnamesinde mutlaka bahsettiği bir şehir olmuştur. Bithynia’yı (Kocaeli yarımadası ve çevresi) ilk gezen seyyah MÖ 6. Yüzyıl’da Kariandalı kaptan ve coğrafyacı Skylax, MÖ 360-330 yılında kaleme aldığı Periplus adlı denizcilik kitabında Olbia (İzmit) körfezinden bahseder. Büyük Coğrafyacı Strobon Geographika adlı eserinde Bithynia bölgesini bölgede yaşayan Bithyler ve Thynler hakkında bilgi verir. M.S 2.Yüzyıl coğrafyacılarından Ptolemaios, Geographika adlı eserinde Nikomedya’nın konumuna dair önemli bildiler verir. Astakos (Başiskele) tam karşı sahilde Nikomedya’yı konumlandırır. Skylax, Strobon ve Ptolemaios antik dönem İzmit körfezi, kıyı yerleşimi, ilk kentler, kent kurucuları Astekos’tan Nikomedya’ya geçişe dair bilgiler verirken Müslüman Arapların İstanbul kuşatması sırasında sefer güzergahında olan Nikomedia, Arap gezginlerin uğradıkları, mola verdikleri bir menzil durumundadır.
845 tarihinde İstanbul için akın güzergahı hazırlama işinden sorumlu Hurdad, İzmit’in harabe halini anlatır. Ebü’l-Kāsım Muhammed b. Alî en-Nasîbî el-Bağdâdî (İbn Havkal) 943-977 yılları arasında İslam dünyasında seyahat etmiş, seyahat notlarını El-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı eserinde bir araya getirmiştir. İbn Havkal, İstanbul’a giderken Nikomedya’ya uğrar. I.Haçlı Seferleri için oluşturulan orduda yer alan Kont Etien de Blois 1097 yılında Nikomedya şehrini harabe içinde bulur. Kentin bu halini Türklere mal etmişse de harabe oluşunun nedeni yaşanan depremlerdir. İkinci Haçlı seferleri ile şehre gelen Oda de Deul’de Nikomedya’yı harabe bir şehir olarak anlatır. 1404 Yılında İspanya Kralının elçisi olarak Timur’un başkenti Semerkant’a giden RuyGonzales de Clavijo Şile, Kefken sahili üzerinden Kerpe Limanına uğrar. Maceralı geçen birkaç günden sonra tekrar Şile’ye döner. Yolu İzmit’ten geçen bir başka isim 1433 Yılından Kudüs’ten İstanbul’a yolculuk yapan Bertrandon de la Broquiere, İzmit’i güzel bir kent olarak tasvir eder.
Kanuni Sultan Süleyman ile 1531-1536 tarihleri arasında iki Irak seferine katılmış olan Matrakçı Nasuh’un yol boyunca yer alan kent ve kasabaların minyatürlerini içeren Beyan-ı Menazil-i Irakeyn adlı eserde, İzmit’in minyatürü de yer almaktadır. Bu minyatür İzmit’in fiziki görünümü hakkında en erken tarihli görsel belgedir. Söz konusu minyatürde kent, kimi kısımlarda duvarları yıkılmış surların içinde betimlenmiştir. Minyatürün sağında görülen, minareli ve yanlarda ikişer kubbesi olan cami, İç Kale içindeki Orhan Camii olmalıdır. Bunun dışında minyatürde tek kubbeli üç cami daha betimlenmiştir.
Fransız botanikçi, zoolog, doktor Pierre Belon 15461549 Yılları arasında Yunanistan, Anadolu, Mısır, Arabistan ve Filistin’i gezdi. 1547 Yılında Makedonya üzerinden Bithynia ulaştı. Özellikle şehrin fauna ve florası ile balık avlama teknikleri hakkında verdiği bilgiler değerlidir.
1554-1562 Yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman’a Alman İmparatoru Ferdinand’ın elçisi olan Ogier Ghiselin de Busbecquius, 1555 yıkında İzmit’e uğramış ve eski ününden geriye harabelerin kaldığı bir şehir olarak İzmit’i anlatmıştır. Busbecquius’un maiyetinde yer alan Dernschwam 13 Mart 1555 yılında İzmit’e ulaştı. Şehri kısmen harap olmuş, birbiri üstüne yapılmış evlerini kırlangıç yuvası gibi tasvir eder. Eski ihtişamlı günlerinden kalan mermer kalıntıların kesildiği, büyük kısmının İstanbul’a taşındığı, kalanların ise camii inşaatında kullanıldığından bahseder.
Gezginlerin piri fanisi kendi deyimi ile Fakir-i Pür Taksir Evliya Çelebi 1631 yılında İstanbul’dan yola çıkar. Bursa üzerinden İzmit’e geçer. Sakarya üzerinden Karadeniz’e gider. 1645 yılında Erzurum’a giderken İzmit’e uğrar. Evliya Çelebi İzmit’i sayısız kereste tüccarının olduğu, ayan ve eşrafının çok olduğu 3.500 mükellef, süslü, bağlı, bahçeli, mamul ve kırmızı kiremitli evleri olan, Çarşısında 1100 dükkân, 200 kereste mahzeni ve kırk kahvehane bulunan on dokuzu Müslümanlara, üçü Hıristiyan ve biri Yahudilere ait olmak üzere yirmi üç mahallesi olan mamur bir kent olarak anlatır.
Ünlü Fransız Gezgin Jean Baptiste Tavernier,1630-1668 tarihleri arasında Türkiye, İran Hindistan arasında altı seyahat yaptı. 1632 Yılında İzmit’i uğradı. Kenti ender meyveler yetişen bahçeli evlerin olduğu, IV Murat’ın şehrin en güzel noktasına saray yaptırdığı bir şehir olarak betimler.
Ünlü Ermeni şair, tüccar ve gezgin olan Eramya Çelebi, XVII. yüzyıl için İstanbul’un bir seyahat rehberi olarak tasarladığı İstanbul tarihi eserinde 1650 yılında geldiği İzmit’i saray ve İstanbul’un iaşesi için verimli topraklardan elde edilen tarım ve hayvan ürünlerinin gemilerle İstanbul’a nasıl taşındığını ayrıntılı bir şekilde anlatır.
18 yaşından itibaren seyahat etmeye başlayan gezginlik dışında bir mesleği de olmayan Jean Thevenot, 1656 yılında İzmit’i ulaştı. İzmit’te yer alan antik kalıntılar ilk dikkat çektiği husustur. Türk, Rum ve Yahudilerden oluşan yaklaşık otuz bin nüfusu olan kentte ipek, keten kumaşı, pamuk, yün, çömlek, cam eşya ticareti ile uğraşan insanlar yaşamaktadır. İstanbul’da bulanan pek çok teknenin İzmit tersanesinde yapıldığına dikkate çeker. Kentte pek çok sayıda kilise ve camii vardır. Pazarlara yakın hanların çokluğuna dikkate çeker. Gerek Türk gerek Rumların pek çok hastalığa iyi geldiğini söyledikleri Çene suyunu içmek için yığınlar halinde geldiklerini belirtir.
Fransız gezgin ve ressam Guillaume-Joseph Grelot 1677 yılında İzmit’e ulaşır. İzmit’i leziz meyveleri olan bağlık bahçelik yeşil bir şehir olarak tasvir eder.
Aubry de la Motraye 1701 yılının sonlarında İzmit’te sürgün buluna Macar Kralı İmre Tökeli’nin davetlisi olarak İzmit’e geldi. Motraye, seyahatnamesinde sürgün Kral Tökeli’nin İzmit günlerini ayrıntılı bir şekilde kaleme aldı. Ayrıca Türkler, Rumlar ve Ermenilerden oluşan İzmit ahalisi, İzmit cami, kilise ve sinagogu, İzmit’in ahşap evleri hakkında bilgi verir. Doğa bilimci, eski eserlere meraklı bir antikacı olan Paul Lucas Fransa Kralı XIV. Louis tarafından nadir sanat eserlerini toplamak üzere Türkiye ve Asyaya görevlendirildi. Lucas 1705 yılında Fransız Elçisi Charles de Ferriol, Veziar-i azam Hazan Paşa’nın emriyle İzmit’te buluna Macar Kralı İmre Tökeli ile görüşmek üzere İzmit’e geldi. İmre Tökeli’yi İzmit yakınlarında yer alan “çiçek tarlası” olarak adlandırılan kır evinde ziyaret etti. Kral ile akşam yemeği yedikten sonra İzmit’te çok uğraş vermeden çıkarılan eski eserlerin izini sürmeye başladı. 18. Yüzyıl’da İzmit’e gelen pek çok gezgin gibi Lucas’ta İzmit’teki eski eserlerin çokluğuna dikkat çekmektedir. Lucas’ta çağdaşları gibi her derde deva Çene suyundan içmiş, tedavi olmak için akın akın gelen insanlardan bahsetmiştir.
Lucas’a benzer bir hikaye ile Anadolu’ya gelen İngiliz Kraliyet ve Londra Eski Kültürler Derneği üyesi Richard Pococke, 1740 Nisanın sonlarında Ankara üzerinden İzmit’e ulaşır. Pococke, yamaçlara doğru uzanmış İzmit’in bahçeli evlerine dikkat çeker. Şehirde 200 kadar Ermeni ve yüz kadar Rum ailenin yaşadığı, eski İzmit kalıntılarından surların bir kısmının ayakta kaldığı, çok az sayıda Yunanca yazıtın olduğundan bahsetmektedir. Çağdaşı seyyahlar gibi Çene suyundan bahsetmeden edemez. Suyun büyük kısmının İstanbul’a gönderildiği bilgisini verir.
Pococke’den birkaç yıl sonra 1745 Yılında İzmit’i gezen Fransa’nın İzmir Konsolosu Charles de Peyssonel, İzmit’i yamaçta güzel ev ve bahçelerin oluşturduğu yeşil bir şehir olarak tarif eder. Şehrin surlar ile çevrildiği ve sur parçalarının hala görülebildiğinden bahseder. Kaleye giden yeraltı tünelinin Nikomedya’yı seven ve onu Roma’ya eşdeğer kılmak isteyen Diokletianus’un yaptırdığını yazar. 1790 Yılında İngiliz elçi doktoru Jacques Dallavay, Diokletianus yaptırdığı Romaya rakip ve depremleri ile tanınan İzmit şehrinin ticari avantajlarından dolayı her dönemde yeniden imar edildiği ve eski dönemden sadece Eskisaray’ın kaldığını ve nüfusunun 30.000 civarında olduğunu yazar.
Avusturyalı ünlü doğu uzmanı Prustgall Joseph von Hammer 1804 yılında İzmit’i gezme imkânı buldu. Uzun uzun Sapanca Gölü’nün Marmara denizi ile birleştirilme projelerinden bahseder. Bir dağın yamacıma yaslanmış Nikomedia’nın zevkli bir manzara sunduğunu ve şehirde çok fazla eski yazıtların bulunduğuna işaret eder.
Hammer’den 3 yıl sonra 1807 yılında Adrien Dupre, Asya’da İzmit’ten daha hoş ve daha avantajla bir kent bulmanın pek mümkün olmadığını, bahçeleri ve verimli tarım arazileri ile kentin dikkatleri üzerine çektiği, Türk, Rum ve Ermenilerden oluşan nüfusu
30.000 civarında olan ticaret ile geçinen halkının olduğundan bahsetmektedir. Ünlü gezgin, diplomat James Justinian Morier kısa bir süreliğine de olsa 1809 yılında İzmit’e uğrar. Dağın eteğine hoş bir şekilde konuşlanmış güzel evleri olan büyük bir kentten bahseder. İzmit şehrinin Matrakçı Nasuh’dan sonra fiziki görselini resmeden Bozoklu Osman Şakir, İran’a elçi olarak atanan Yasincizade Abdulvahap Efendi’nin tercümanı olarak 1810 tarihinde İstanbul’dan çıkmış, Kartal, Hereke ve Gebze istikametini takip ederek İzmit’e gelerek kethüdanın evinde misafir olmuştu.
Şehrin kara tarafından resmini çizdi.
İskoç gezgin John Galt, 1810 yılında İzmit’i gezer. Eski kentin surların görüldüğü, amfi tiyatronun izlerinin görülebildiği yaklaşık 40.000 nüfuslu büyükçe bir kentten bahseder. Kente yakın bataklığın hastalık kaynağı olduğu, kereste ticaretinin şehrin geçiminde önemini vurgular.
1814 yılında İzmit’i gezen John Macdoald Kinner, Körfez kıyısında yükselen bir yamacın ve İstanbul tarzı ahşap evlerden oluşmakta 150 Rum, 502 Yahudi, geri kalanının Türk olduğu toplam 700 hanenin şehirde yaşadığını yazmaktadır. Kentte bir anfitiyatronun varlığından bahseden başka bir gezgin 1818’de İzmit’i ulaşan Macar Graf İstvan Szechenyi’dir. Szechenyi şehre dair ilk izlenimi pek hoş değildir. Şehre yakın bataklık Szechenyi şehir konusunda hayal kırıklığına uğratmıştır. 1819 yılında İzmit’i gezen Marcellus, şehirde eski kalıntıların hala var olduğunu ve şehrin nüfusunun 16 bin Türk 2 bin Ermeni’den oluştuğu ve bütün halkın gittiği pis pazarlarının olduğu bir yer olarak anlatır.
Azerbaycan Türklerinden ünlü gezgin ve bilim adamı Hacı Zeynel Abidin Şirvânî ömrünün kırk yılını seyahatte geçirmiş, Kanarya adalarından ve Fas’tan Siyam’a ve Tibet’e, Balkanlar’dan ve Kafkaslardan Habeşistan’a kadar birçok ülkeleri dolaşmıştır. Dört kez büyük seyahat yapmış gezgin üçüncü seyahati zamanı (1810-1821) yaklaşık üç yıl Anadolu’da bulunmuş ve altı yedi ay boyunca İstanbul’da yaşamıştır. Gezileri hakkında anılarını Farsça yazdığı üç seyahat kitabında toplamıştır. 1821-1827 yıllarında kaleme aldığı “Riyâzu’s-seyâhat” (“Seyahat Bahçeleri”) adlı eserinden başka, alfabetik sırayla düzenlediği “Hadâikü’s-seyâhat” (“Seyahat Bağları”, 1827) ve “Büstânü’s-seyâhat” (“Seyahat büstanı”, 1832) isimli eserleri vardır. Hacı Zeynel Abidin Şirvânî, İzmit’i Büyük bir limanı olan, 12 bin evden oluşan, halkının çoğunun Hanefi olduğu, az sayıda Hristiyan’ın yaşadığı, ormanın bol olduğu, kestanesinin mükemmel olduğu ve devlet adamlarının ve zenginlerin mekân tuttuğu güzel bir yer olarak tarif eder.
İngilizlerin İstanbul Elçisi Lord Strangford’un maiyetinde yer alan Dr. Robert Walsh 1823 yılında İzmit’i görür. Her türlü meyve, ağaç ve çiçeklerle dolu bahçelerin yanı sıra her dal ve çalılıktan ses çıkartan gece fırtınaları ile hiçbir yerin bu yer kadar güzel olamayacağını yazar. Şehre yakın bataklığın sıtma kaynağı olduğu ve şehirde 22.000 Türk, 2.500 Rum Ermeni 200 Yahudi’nin yaşadığına dikkat çeker.
İngiliz Kraliyet Donanmasının bir teğmeni olarak 1830 Mayıs’ında İzmit’e gelen Adalphus Slade, Türklerin İzmit adını verdikleri kente Türk ve Ermeni 13 bin kişinin yaşadığı, güzel manzaraya sahip bir şehir olarak tasvir eder.
İzmit diplomat, asker, tüccar, meraklı gezginlerin uğrak yeri olduğu kadar misyonerlerin de şehre sıkı sık geldikleri yerlerden biridir. Amarican Board tarafından gönderilen Smith ve Divide misyonerlik faaliyetleri yürütmek üzere 1830 yılının Mayıs ayında İzmit’e ulaştılar. Yeşil tepeler ve verimli ovaların muhteşem deniz ve kır manzarasına sahip şehirde 4000 Türk, 500 Ermeni, 500 Rum ve Yahudi haneden oluşan ve yaklaşık nüfusunun 25.000 kişiden oluştuğunu belirtirler. 1833 ve 1843 yılları arasında iki defa Osmanlı topraklarını seyahat eden Charles Texier Küçük Asya adlı eserinde yer alan İzmit gravürü Saatçi Ali Efendi konağı ile uyumlu bir şekilde çizilmiştir. Gravür tipik bir İzmit evi ve sokağına anlamamıza imkân vermektedir. Gravürde “İzmit Ana Yolu” olarak adlandırılan gravürün sağında, duvar üzerinde, alttan payandalarla desteklenmiş yola taşkın çıkmaları olan evler dikkat çekmektedir. Aynı tarz bir diğer ev caddenin diğer tarafında da görülmektedir.
Texier’nin burada kentin ana caddesi olarak bahsettiği cadde, günümüzde İnönü Caddesi’nden geçen eski Bağdat Yolu olmalıdır. Texier, İzmit’in Küçük Asya’nın önemli bir şehri olduğunu düşünür. 2.5000 Türk, 1.200 Rum, 800 Ermeni ve 500 Yahudi hanesi olan İzmit’te yaklaşım 30.000 Kişi yaşamaktadır. İzmit kereste ve Tuz ticareti ile geçinmektedir. Texier, tersanenin harabeye dönüşünden, IV. Murat’ın yaptırdığı saraydan geriye bir kalıntının kalmayışından bahseder. Fransız Hükümetinin görevlendirdiği coğrafyacı, jeolog, mühendis Xavier Hommaire de Hell 1847 yılının mayısında İzmit’e geldi. Tanıdığı şehirler içinde en resimsel olanının İzmit olduğunu belirtir. Ne kalem ne de fırça bu doğa görüntüsünün görkemli büyüsünü tam olarak aktarmaya yeterli olmadığını düşünür. İzmit Valisi Osman Bey’in misafiri olarak iyi ağırlanır. Pilav ve fıstıkla doldurulmuş kızarmış kuzuyu çok beğenir.
İngiliz tarihçi ve gezgin Charles Mac Farlane 1848 yılının Nisan’ında buharlı bir Türk gemisi ile İzmit’e ulaştı. Kentin yukarılarına doğru tırmandı. Manzara diğer seyyahları etkilediği gibi Onu da etkidi. Ancak Charles Mac Farlane de manzaranın büyüsü şehrin sokaklarını görünce bozuldu. Sokaklar kirli, uzaktan çok hoş görünen evlerin çoğu harap halde demekten kendini alamaz. İzmit’te yaşayan Rumların Türklerden çok korktuğu, Rum ev sahibinin oğlunun gece Türk mahallesine gitmekten korktuğuna değinir.
Hülasa-i Ahvali’lBuldan fi Memalik-i Devlet-i Al-i Osman”, adından da anlaşılacağı gibi Osmanlı’ya ait ülkelerdeki beldelerin durumunu özetleyen bir el yazması eserin müellifi “Es-Seyyid El-Hacc Ebubekir Feyzi bin Seyyid Abdurrahman üç yıllık bir çalışmanın sonucunda Sultan Abdülmecid’e (1839-1861) ithaf ettiği eserinde İzmit’i şöyle betimler; “İklimi mutedil ve muhabbetli erkek ve kadınları çokça, ulema ve süleha, kibar ve avam, zengin ve marangoz, gemi sahipleri, zarif insanı ve şeyhleri çokçadır. İzmit’in şehri mamur, limanı meşhurdur. Burada Seyyid Battal Gazi’nin makamı ve Hacı Ahmed Sultân adlı azizin türbesi ve başka ziyaretgâhlar olup; çarşılarında hep güzel mallar ve nadir gıda maddeleri mevcut olup, ticaret bölgesi olduğu için mahsulleri ipek ve bostan, üzüm ve meyve, kiraz, sebze, kömür, odun, ve kereste, yoğurt, yumurta vesair ahiredir. Her gün İstanbul’a gemilerle bu mallardan nakledilir. Kömür, odun, meyve ve kirazı İstanbul’da kayıtlıdır ve hatta turfanda kiraz ilk olarak İstanbul’a İzmit’ten gelir. Helvacı dükkanlarında gayet güzel helvalar beher yevm İslambul’a sefeyin ile cümlesinden nakl olunur ve kömür ve pişirilerek İstanbul ve başka diyarlara hediye gider. Çarşılarında üzüm ve bostan ve meyve ve sebze ve balık bol miktarda bulunur. Büyük bir gümrük ve kaza merkezidir. Anadolu kadılarının en yüksek baş (sitte) Kasaba civarında müstakil ve büyük bir tersane olduğundan çoğu kez tersane emini burada ikamet eder. Padişahlık gemileri inşası ve her sene tersane-i amireye ait olan kereste İzmit tersanesinden gönderilir. Anadolu’nun sol kolu ve Bağdad, Erzurum yolu üzerinde olduğundan daima kervanlar gelip gider. Külliyetli miktarda mâl ve zahire nakledildiğinden İstanbul’a sevki için her gün nöbet kayığı ve sair kayıklar gidip gelir. Karadan ve denizden geçenlerin çokluğu (sadece) bir beldeye mahsus olmayıp, hatta gemilerinde yolcuları eğlendirmek için davul (tabl) ve dümbelek (nekare) ve zurna da olduğundan derya üstünde mehterhane çalarak seyahat ederler. İzmid Körfezinin sahilinde Çeke Suyu adıyla çok leziz bir su akıp, İstanbul’da mevcut olan suların hepsinden iyi ve emsalsiz su olduğu için testiler ile her zaman hediye olarak İstanbul’a sunarlar.” Müellifin 19 yüzyıl İzmit anlatısı 16, 17 ve 18. yüzyılda İzmit’e gelen seyyah anlatılarına çok benzemektedir. Geçen zaman içinde İzmit konumu ve özelliklerinden pek bir şey kaybetmemiş nüfusu zaman içinde bölgeye yapılan göçlerle artmasına karşın yeşilliği, zirai ürünleriyle İstanbul’un iaşesindeki önemi, kereste ve gemi yapımı konusunda stratejik önemini koruduğu anlaşılmaktadır.
Kırk beygir gücünde yazı makinası Ahmet Mithat, Keçecizade Ferik İzzet Paşa’ya ait on metre boyundaki Keyfim adlı bir kotra ile Beykoz’dan başlayıp İzmit Körfezine bir tekne gezisi yapar. İzmit Körfezinin güzelliğinin kelimeler ile anlatılmasının pek mümkün olmadığı kanaatine varır. İzmit Körfezinin manzarası Ahmet Mithat Efendiyi etkiler.
İ. Hakkı Sunata dayısının İzmit’te memur olması sebebiyle 1904-1906 ve 1911-1913 yıllarında İzmit’te gelmiş, akrabalarının yanında uzunca bir süre kalmıştır. İzmit’in sosyal ve iktisadi hayatına dair gözlemlerde bulunmuştur. Ermeni bir kadının dayısının evine misafir olarak gelmesi karşısında gösterdiği tepki, anneannesinin onu teskin edişi, İzmit’in manzarasının güzelliği, Yeni Cuma Camii’nin hemen yakınlarında yer alan bahçelerde piknik yapmaları, Sunata’nın unutmadığı ve hatıralarında yer verdiği olaylar arasındadır.
İzmit’e farklı zamanlarda 1923, 1926,1930 ve 1939 yılları arasında dört kez seyahat eden Sühel Ünver milli mücadele sonrası İzmit’ini Yunanlıların ve İngilizlerin yakıp yıktığı şehrin enkazı içinde gezer. İzmit evlerini Türk evi cihetiyle zengin bulur. Kendi ifadesiyle “ Bu güzel yeri gezip bizzat görmelidir. İzmit’in coğrafi mevkii hakikaten müstesna vaziyettedir. Etrafı Kamilen yeşilliklerle doludur. Ağaçsız bir sokak bile yoktur. Kâr-ı Kadim evler hep yeşil ve pembe renklidir. Güzel ve meyveli ağaçlar arasında çok dilfirip bir şekildedir.” Ünver, Sırrı Paşa’nın diktiği tren yolundaki ağaçların büyüdüğü, bu cadde üzerinde şehrin tahrip olan evlerinin yeniden yapıldığına işaret eder. 1930 yılların İzmit’i Nahit Sırrı Örik’in Gezi notlarından takip etmek mümkündür. Örik, vergi memuru babasının görevi nedeniyle çocukluğunda birkaç kez İzmit’i görme imkanı yakalamıştır. 1930 yıllarda tekrar İzmit’e geldiğinde şehrin manzarasından etkilenmeden edemez. Yamaçtan deniz kıyısına kadar inen evleri ile Beykoz’u hatırlatan İzmit’i ortasından demiryolu geçen ve çınar ağaçlarının gölgelediği caddeleri meraklı bakışlarla gezer. Nüfusun 18 bin kadar oluşuna dikkat çeker. Kurulacak Kağıt fabrikasının şehre canlılık getireceği öngörüsünde bulunur.
Kocaeli doğal güzellikleri ve tarihi geçmişi ile tarih boyunca seyyahların ilgisini çekmiş, seyyahlar Kocaeli ve çevresine yazdıkları seyahatnamelerde yer vermişlerdir. Şehrin dış görünüşünden, tarihi kalıntılarına, mimari yapısından, doğal güzelliğine, şehrin sakinlerinin geçimlerinden, dini inançlarına dair pek çok konuda şehre dair gözlemlerini okuyucusu ile paylaşmaktan çekinmemişlerdir. Şehrin antik çağdan Modern zamanlara tarihinin yazılmasında görgü tanıkları seyyahların anlatımları son derece önemlidir.
KAYNAKÇA
F. Yavuz Ulugün, Seyahatnamelerde Kocaeli ve Çevresi, İzmit Rotariy Külübü Yayınları, İzmit 2008,İbrahim Şirin, Seyahatnamelerin Sosyal Bilimlerde Kullanım Değeri: Seyahatname Metodolojisi Geliştirmenin Zorunluluğu, Türk Yurdu, Haziran 1913,Yıl 102, Sayı 310, s.70-80 Üçler Bulduk, “Hülasa-i Ahvali’lBuldan Adlı Eser Işığında 19.Yüzyıl Kocaeli Livasının Sosyal ve Ekonomik Tarihi”, Uluslar arası Orhan Gazi Kocaeli Tarihi Kültürü Sempozyumu V, Editör Haluk Selvi, İbrahim Şirin, M. Bilal Çelik, Kocaeli 2019,s,700.,Ord. Prof.Dr.A. Süheyl Ünver’in Defter ve Dosyalarında Kocaeli, İzmit-Gebze, Yayına Hazırlayan, Ahmet Nezih Galitekin, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2010, s.18. İbrahim Şirin,“Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Ülkesinde Yaşayan Rumlar”, Almanak 2007 Analizleri, İstanbul, 2008, s 415,435. Namiq Musalı XIX. Yüzyıl’ın İkinci On yılında,Hacı Zeynel Abidin Şirvani’nin Anadolu’ya Seyahati CEİPO-19: Osmanlı Öncesi ve Dönemi Tarihi Araştırmaları. I. Cilt. İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Yayını, İstanbul 2014, s.73-98; Osman Şakir Efendi, Musavver Sefaretname-i İran, Hazırlayan, Güray Önal, Türkiye Yazma Eserler Kurum Başkanlığı, İstanbul 2018.
İbrahim ŞİRİN