Yazar
1950 yılının Şubat ayında, İzmit’in tacı olarak adlandırılan ve daha ziyade yerlilerinin ikamet ettiği, meyvelerin ve yeşilliğin her türünü bünyesinde taşıyan güzel bir mahallede başladı yaşama. Veliahmet Mahallesi, İnciraltı Sokak No 6. Yani hiç unutamadığı sevgili “Yukarı Mahalle”. Babası İzmit eşraflarından namı değer Gazi Mitoğlu Hüseyin (Hüseyin Özmetin) beyin torunu Hacı Refik Başeğmez, annesi İstanbul’dan gelin gelen güzeller güzeli Remziye hanımdı. Ailenin ilk çocuğuydu Sevcan. Yani Orhan Mahallesi'nde yaşamları süren köklü bir ailenin altıncı kuşağıydı. İncir ağacı, erik ağacı, dut ağacı ve kırmızı dişleriyle gülümseyen nar, en sevdiği oyuncakları oldu. Kız çocuğu olmasına rağmen ağaçların tepelerinde yavru kuşlarla sohbet etmek çok zevk veriyordu ona. Hele de canı sıkkın olduğunda hüznünü ve çocuk kalbinin acılarını evlerinin bahçesindeki ulu çınar ağacının gölgesinde oturarak unutmaya çalışması iyi gelirdi ruhuna. Bir de bahçelerinde koca gövdesi ve uzun dallarının arasında küçücük kara meyveleriyle onu şaşırtan çitlembik ağacı, rüzgârın eşliğinde çıkarttığı tatlı melodisiyle dikkat çekerek, gülümsetmeyi başarırdı Sevcan’ı. Sanki kıskanırdı yavru kuşlarla yaptığı muhabbeti. Komşulukların ve maskesiz insan dostluklarının en güçlü noktasında büyüdü Sevcan. Yani, sevgisini de, acısını tatlısını da, kavgasını da hiç bir sahtelik içermeden yaşayanların dizinin dibinde. Sonra kardeşi Ali geldi dünyaya. O hayal alemine ve küçücük dünyasına giriverdi. Daha sonra da çok güzel bir kız bebek teşrif etti ailelerine. Kardeşi Nurcan. Komşular arasında sabah kahvesi seremonisi çok makbul bir sosyal etkinlikti o tarihlerde. Mevsimlerden yazsa, Hatice teyzenin bahçesinde, kışsa onların evinin üst katında çıtırdayan sobanın karşısında yapılan sohbetlerle, kahvenin bahane olduğu anlaşılırdı. Evleri, önünde büyük bahçesi olan ve içi can eriği, ayva, nar, incir gibi çeşitli meyvelerle bezenmiş üç katlı ahşap bir yapıydı. Ve diğer evler gibi il kültürünü yansıtıyordu. Dini ve milli bayramlar, kandiller, Hıdırellez çok renkli geçerdi o mahallelerde. Hele de 28 Haziran İzmit’in kurtuluşu her yıl iple çekilirdi adeta. 27 Haziran’da başlayan kutlamalar, 29 Haziran sabahı biterdi. Hem heyecanlı, hem duygulu, hem de eğlenceli geçerdi bütün İzmitliler için bu günler. Yazın, yazlık bahçe sinemasına gitmek için hem fikir olurdu mahalledeki komşular. O akşam neşe ve mutluluğa diyecek söz yoktu. Çoluk çocuk hazırlanırdı sinema akşamına. Hele de genç kızlar, pek bir başka hazırlık içine girerlerdi. Sinemada yer bulmak zor olduğu için kendilerine göre bir çözüm bulmuşlardı. Babaannesi Namiğar Hanım Sevcan ve kardeşlerine şöyle anlatırdı bu sinema gecelerindeki komik anıyı. “Mahallemizde lakabı sivri Hüseyin diye bir komşu vardı. Onun yaradılıştan ayakları çok kokardı. Bizde onu sinemaya önceden gönderirdik. Ayakkabısını çıkarttığı zaman onun yanına, yakınına kimse oturmazdı. Biz gittiğimizde yerlerimiz boş olur, yer bulma zorluğu çekmezdik. Kendisi sevmezdi filim izlemeyi. Biz oturur o eve dönerdi” Babaannenin bu hikâyesine çok gülerlerdi. Bir kız kardeşi daha geldi dünyaya. Sarı saçlarıyla papatya gibi tatlı bir bebek. Sibel. Bağçeşme İlkokulunda başladı eğitim hayatına. Sonra Akçakhoca ve Yenituran İlkokuluyla sürdü. Ne yazık ki çocukluğunun en güzel günlerinde o ayrıcalıklı mahalleden, okulundan, arkadaşlarından ve sevgili dostlarından ayrıldı. Aşağıya indiler. İzmit’in en nezih mahallerinden olan Tepecik Mahallesi yeni ikametleriydi artık. Sevcan yukarı mahalleden ayrıldı ama dağarcığında yüzlerce sevgi, bir çeyiz sandığı dolusu anı, yaşamına damgasını vurmuş birçok maskesiz yüzlü insanı doldurarak. Hiç mi hiç unutmadı onları ve orada geçen mutlu çocukluğunu. Bu aradaki yıllarda iki kız kardeşi daha oldu. Fatma ve Bahar. Şarkı söylemeyi çok severdi Sevcan. Resim çizmeyi de. Ancak yazmak hepsinden baskın gelirdi özel zevkleri arasında. Yazmadan duramazdı küçücük ellerinin yorulmasına aldırmadan. Kâğıt parçalarına şiirler karalayarak başlamıştı yazmaya. Ancak, Sevcan büyüdükçe kağıtlarda büyüdü ve yazıları makalelere dönüştü. Kız Meslek Lisesindeki lise eğitiminde, edebiyat öğretmeni Aysel Hanım onu keşfetmişti bile. Birçok yazı ve makalesiyle okulda ödüller aldı. Başarılı bir öğrenciydi. Yüksek öğrenimini yaparak yeteneğine göre bir bölümü seçmek tek idealiydi. Ancak tüm kazanımlarına karşın babasının ona olan düşkünlüğünden olsa gerek veya o günün şartlarında kız çocuğunu uzaklara göndermenin ağır endişesi, eğitiminin yarım kalmasına neden oldu. Bu durum her zaman hüzünlenmesine neden oldu. Ve gerçekleşmeyen bir arzusu olarak yüreğinin derinliklerinde aldı yerini. Ne kadar çok istiyordu aslında öğretmen olmayı veya gerçekleri topluma yansıtan bıçkın bir gazeteci. Ama durmadı. Birçok sertifikaya sahip olacak eğitimler aldı. Yarım kalan eğitimine karşın, edebiyata ve yazmaya olan aşkı, her türlü duygu esintilerinin kaleme alınmasıyla devam etmeyi aralıksız sürdürdü. Bu arada çok eski dostlarının oğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi Mühendislik Bölümünde okuyan Ulvi Tamer’le tanıştı. Ve aileler bu dostluğu çocuklarının evliliğiyle ölümsüzleştirmek istediler. 1968 yılında Ulvi beyle hayatlarını birleştirdiler. Bu evliliğinden dört çocuk sahibi oldu: Gamze, Pınar, Yeşim ve Tolga. Mutlulukla büyüttükleri yavruları, Tamer ailesinin yuvalarına şans ve mutluluk getirdi. Sevcan Tamer bu arada sosyal çalışmalara ve halkın arasında olmaya hiç ara vermedi. Yaşlılara olan sonsuz sevgi ve saygısı onun baba dostu Derici İsmail Bey’in vasiyeti olan huzur evi inşaatının yarım kalmasına müsaade etmedi ve bu binanın bitiminde büyük katkısı olacağına inandığı toplumsal etkileşme adına bir Sivil Toplum çalışması başlattı. 1987 yılında gönüllü arkadaşlarıyla “Düşkün ve Yaşlıları Koruma Derneği” çatısı altında bütünleştiler. Bu kurulan dernekle hem bu günkü Huzur Evinin bitimini, hem de Kocaeli bünyesinde çok büyük insani hizmetlerle öne çıkmayı başardılar. Birçok ödülle çalışmalarının meyvelerini topladılar. Sevcan Tamer kısa bir siyasi hayata da merhaba dedi. (1989-1994) Çevresindeki partililerin isteği ve büyük desteğiyle Belediye başkan Aday adayı oldu. Amacı asla olmaz denilen kadının aday olabileceği cesaretini göstermekti. Çok büyük hayat dersleri aldığı bu kısa zaman diliminden sonra hiçbir siyasi teklife sıcak bakmadı. Kendisini çıkarsız ve beklentisizce halkına hizmete adadı. 1991 yılında önce Kocaeli gazetesi, 1993 yılındaysa Özgür Kocaeli gazetesinde Köşe yazmağa başladı. Aynı yıllarda ilin ilk ve tek televizyonu TV 41 de, halkın sesini yansıtan programlarla gündeme geldi. TV 41’in Yönetim Kurul Başkanlığı dahil, birçok idari bölümünde de görev yaptı. Kocaeli’nin ilk kadın televizyoncusu unvanıyla anıldı. Bu çalışmaları sonucunda da pek çok ödülle kutlandı. Birçok STK içerisinde sosyal içerikli çalışmalarda yer aldı. Sosyal Hizmetler İl Kurul Üyesi olarak görev üstlendi. O günden bu yana başta Özgür Kocaeli gazetesi olmak kaydıyla birçok gazete ve dergide yüzlerce yazı yazdı. Çok ilgi çekici TV programlarıyla toplumu bilgilendirmeye çalıştı. 2018 yılında oğlu Tolga Tamer’ in imtiyaz sahibi olduğu Time Kocaeli Dergisinde özel röportajları ve yazıları ile yelpazesine bir renk daha kattı. Fikirlerine son derece saygı duyduğu bazı kişilerin ısrarı ve teşvikiyle basın ilke, ahlak ve tarafsızlığına sonsuz saygı göstermek kaydıyla geçen uzun yılların sesini bir kitapta toplamaya karar verdi. Tabi ki gözünün nuru, emeği olan yazılarının sadece bir kısmını bu kitapta toplayabildi. Adının başına ilin simgesi olan “Çınar” olgusunu koyarak “Çınarın Gölgesinde, Dün ve Bu Gün” dedi. Onun için, tüm gerçek duygularını kendi üslubuyla ve samimiyetiyle kaleme aldığı bir çeyiz sandığıydı bu kitap. “Çınarın Gölgesinde” yaşamını sürdüren insanların hikâyeleriydi. Bu kitapta çoğunuz kendinizi bulabilirsiniz diyor. Ve, Sevcan Tamer “Dört çocuğum, gelinim, damatlarım ve beş torunumsa, beni uzun yıllar boyunca istediklerinde bu kitapta bulabileceklerdir” sözleriyle ölümsüzleştiğini ifade ediyor. (Basım tarihi 10 Ocak 2020) Sevcan BAŞEĞMEZ TAMER. Refik Başeğmez’in kızı, Ulvi Tamer’in eşi. İçinizden biri. Bir İzmit aşığı. İnsan adına ve bu il adına çalışmayı sürdürüyor. Ayakta durduğu, gücünün ve beyninin yettiği müddetçe de devam edeceğini söylüyor. “Atalarımın ve benim son durağım olacağına inandığım bir şehre ve insanına yaptığım her hizmet, geçmişe olan özlemimin ve borcumun sadece küçük bir damlası olduğuna inanıyorum” diyerek yeni görevlere hazırlanıyor.
KAYNAKÇA
Sevcan Başeğmez Tamer’in kendisinden elde edilmiştir, 20.10.2021.
Ümit Kubilay CAN