Kocaeli’de Görülen Salgın Hastalıklar ve Alınan Önlemler
Yüzyıllardan beri var olan salgın hastalıklar, İstanbul’dan Anadolu’ya karayolu, denizyolu ve demiryolu ulaşımını sağlayan konumu nedeniyle İzmit’e kolayca ulaşmıştır. Göçler ve askeri sevkiyatlar nedeniyle zaman zaman nüfusun çok artması, arazisinin meyilsiz ve alçak olması, birçok dere, göl ve bataklığın bulunması İzmit’te bulaşıcı hastalıkların sık görülmesine ve bölgenin salgınlardan önemli ölçüde etkilenmesine neden olmuştur. Dönemin salgın hastalıklarla mücadele çalışmalarına paralel yürütülen aşılama ve karantina uygulamaları ile salgınların diğer şehirlere ve özellikle İstanbul’a bulaşması engellenmeye çalışılmıştır.
Salgın Hastalıklar
Veba
Osmanlı’da veba on dokuzuncu yüzyıl ortasına kadar çok şiddetli şekilde ve sıkça karşılaşılan bir hastalıktır. İzmit ve çevresinin veba salgınlarından ne ölçüde etkilendiği yeterince bilinmemekle birlikte bölgedeki Osmanlı dönemi mezarlarında belirli zaman dilimlerinde ölüm sayılarının artması ve bazı mezar taşlarında vebaya bağlı ölümün bildirilmesi, İzmit’in vebadan etkilendiğini göstermektedir. 1592 yılında çıkan veba salgını sırasında İstanbul’un Anadolu’yla bağlantısını sağlayan yolların kapatılması, kentteki ticareti bir süreliğine durdurmuştur. İzmit mutasarrıf vekili imzasını taşıyan 1858 tarihli bir belgede, Osmanlı coğrafyasının Bingazi gibi bazı bölgelerinde veba hastalığına rastlanılması nedeniyle, İzmit’te veba hastalığı görüldüğü takdirde derhal bildirileceği belirtilmiştir. 1864 yılındaki veba salgınından etkilenen hastaların İzmit Hastanesi’nde tedavi edildiği bildirilmiştir. Bu bilgilerden bölgede veba endişesinin uzun süre devam ettiği ve bildiriminin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Çiçek
Osmanlı’da on dokuzuncu yüzyıla kadar çiçek salgını konusunda çok az bilgi vardır. Çiçek hastalığı ile mücadelede ölüm istatistikleri düzenli takip edilmeye çalışılmıştır. 1834 tarihli arşiv belgesinde Trabzon’dan Tersane’ye gelmiş olan 21 bahriyelinin çiçek hastalığından dolayı İzmit’te öldüğü bildirilmektedir. 1846 tarihli bir başka belgede ise İzmit sancağında çiçek hastalığına tutulmuş çocukların çoğu ölüp, bir kısmı da hasta olduğundan üç tabibin görevlendirilmesi istenmiştir. 8 Temmuz 1885 tarihinde yurt genelindeki tüm çocuklara aşılama zorunluluğunu getiren Çiçek Aşısı Nizamnamesi’nin yürürlüğe girmesiyle İzmit’teki aşılama çalışmaları hız kazanmıştır. 1888 yılında İzmit Mutasarrıflığı’na çiçek hastalığı görülen Nüzhetiye karyesine tabip gönderilmesi istenmiştir. 1909 yılında İzmit’te yaygın bir çiçek hastalığı olmadığı belirtilirken, 1912 yılında çiçek hastalığının yayılmaya başladığı bildirilmiştir. 1915 yılındaki çiçek salgını nedeniyle İzmit’te ortaya çıkabilecek ölümlerin engellenmesi için merkez ve kazalarına birer aşı memuru tayin edilmiştir.
Sıtma ve Tifo
Özellikle savaşlar sırasında orduda birçok askerin hayatını kaybetmesine neden olan sıtma ve tifo, İzmit’te görülen diğer salgın hastalıklardır. 1859 yılında İzmit’te salgına yol açan sıtma ve tifo, 1880’de Değirmendere ve Bahçecik taraflarında yaşayan muhacirler arasında görüldüğünden bölgeye gönderilen iki hekim ve iki eczacının maaşlarının ödenmesi ile tıbbi malzeme masraflarının karşılanması talep edilmiştir. 1884 yılında Karamürsel kazasında, 1889’da İzmit’ten Bilecik’e kadar demiryolu güzergâhında sıtmaya bağlı ölümler meydana gelmiştir. 1915 yılında da İzmit hapishane ve tutukevinde tifo salgını ortaya çıkmıştır. 1926 yılında Sıtma Mücadele Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle yurt genelinde sıtma mücadele çalışmaları hız kazanmıştır. Nisan 1928’de bir mücadele heyeti başkanı ile laboratuvar şefi kadroları onaylanan İzmit Sıtma Mücadele Heyeti Teşkilatı, 1929 yılında kurulmuştur. Doktor Mecit Bey ile Abdurrahman Besen’in başkanlık yaptığı heyet, muayene ve tedavinin yanı sıra valilik ve özel idare ile birlikte sivrisinek mücadelesi ve bataklıkların kurutulması çalışmalarını yürütmüştür. Heyetin 1928-1939 yılları arasındaki faaliyetleri şu şekilde belirtilmektedir: 1.237.631 poliklinik ve 391.305 kan muayenesi, 62.348 sıtma hastasının teşhisi ve 3.523.549 gram kinin dağıtımı. 1935 yılında İzmit’te pirinç ekimine bağlı sıtma hastalığının artması üzerine pirinç ekim bölgeleri ölçülerek, pirinç ekiminin şehir ve köylerin üç kilometre dışına yapılmasına karar verilmiştir. 1936 yılına gelindiğinde İzmit civarında ruhsatsız pirinç ekilmesinden dolayı önce pirinç tarlalarının suyu kesilmiş, ardından pirinç ekimi yasaklanmıştır. Sıtmayı taşıyan sivrisineklerin ürememesi için yağmur suları ve dere taşmalarından sonra oluşan su birikintilerine her hafta düzenli şekilde Paris yeşili ve mazot döktürülmüştür. 1940 yılının Temmuz ayında, 70 köyde yapılan taramada sıtma hastalığına rastlanması ve Tütünçiftlik’te 60 kişinin bu hastalıktan ölmesi nedeniyle sıtma mücadele çalışmaları tekrar arttırılmıştır. Kocaeli Sıtma Savaş Başkanlığı ekipleri tarafından İzmit’te karasinek mücadelesi başlatılmış, her ev ilaçlanmış ve ücretsiz ilaç dağıtımı sağlanmıştır. Türkiye’de 1953 yılında sıtma mücadele programının başarı ile sonlandırıldığı bildirilmiş, İzmit’te de son yıllarda yerli sıtma vakasına rastlanılmamıştır.
Kolera
Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kolera salgını 1831 yılında ortaya çıkmış, İstanbul’a denizyoluyla gelen hastalık kısa zamanda bütün imparatorluğa yayılmıştır. Bu ilk salgın sırasında İzmit civarında karantina uygulanmıştır (1840). 1847 yılında ortaya çıkan ikinci kolera salgınından İzmit’te etkilenince salgını kontrol altına almak üzere Hacı Hurşid Efendi, Cerrah İsmail Efendi, Hüseyin Efendi ve Bedri Bey isimli sıhhiye memurları görevlendirilmiştir. Yapılan mücadeleler sonucunda 1848 yılı ağustos ayı başlarında İzmit’te salgının önüne geçilebilmiştir. 1850’li yıllardan sonra Anadolu’ya yoğun göçlerin olması ulaşım yolu üzerinde bulunan İzmit’te nüfusun hızla artmasına bağlı olarak kolera vakalarında artış görülmüştür. 1865 ağustosunda İzmit’te kolera vakalarının tekrar görülmesi nedeniyle hastalığı kontrol altına alabilmek için iki hekim talebinde bulunulmuştur. Aynı yıl eylül ayı ortalarından itibaren kolera, İzmit’te azalarak yok olsa da İzmit’e sevk edilen muhacirlerin yaratacağı salgın riskinin önlenmesi için tedbirler alınmaya devam edilmiştir. 1873 yılında Haydarpaşa İzmit demiryolunun ulaşıma açılması ile ulaşım süresinin kısalması, salgın hastalıkların hızla yayılmasını kolaylaştırmıştır. 1892 kolera salgını 1894 Ağustos ayı ortalarından itibaren Adapazarı ve İzmit’e de yayılmıştır. 1910 yılında tekrar eden kolera salgınından etkilenen İzmit’te 1911 ve 1912 yıllarında az sayıda kolera hastasına rastlanılmıştır.
Verem
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (1930) ile sağlık kuruluşlarına bildirimi zorunlu hastalıklardan olan verem, İzmit için de önemli sağlık problemlerinden birisi olmuştur. Veremle mücadele çalışmalarının dispanserler aracılığıyla yürütülmesi planlandığından, dönemin belediye başkanı ve İzmit Veremle Savaş Derneği kurucusu Kemal Öz, İzmit’te verem dispanserinin açılmasına öncülük etmiştir. Kocaeli Halk Bankası’ndan sağlanan maddi destekle dispanser binasının temeli Eski Gazi Baba Türbesi’nin arsasında 1945 yılında atılmıştır. Maddi güçlükler nedeniyle üç yılı bulan bina yapımı 1 Eylül 1948’de tamamlanabilmiştir. Dispanser, 27 Aralık 1948’de Vali Fazlı Güleç’in katıldığı bir törenle açılışı yapılarak hizmet vermeye başlamıştır. İzmit Verem Savaş Dispanseri muayene, tanı, tedavi ve aşı uygulamasının yanı sıra, hastalığın yaygın olarak görüldüğü yıllarda kaza ve köylerde verem taraması çalışmalarını yürütmüştür. 1950’li yıllardan sonra veremli hasta sayısındaki artış nedeniyle 150 yataklı Memleket Hastanesi’nin 100 yatağı, bu hastaların tedavi ve bakımı için kullanılmıştır. Veremli hastaların çamaşır ve bulaşıklarının diğer hastaların eşyalarıyla birlikte yıkanması, halkta tedirginliğe yol açarken basında bu konuya tepki gösteren haberler yer almıştır. Benzer tarihlerde Gebze Eskihisar’da bulunan Osman Hamdi Bey’e ait evin satın alınarak verem hastaları için sanatoryuma dönüştürülme planı ise hayata geçirilememiştir. Dispanser binasına eklenen yapılarla Sağlık Bakanlığı’na bağlı ikinci dispanser 12 Ocak 1962’de açılmış, iki dispanser aynı binada hizmet vermeye başlamıştır. Günümüzde İnönü Caddesi’ndeki Kocaeli Verem Savaş Dispanseri’nde poliklinik muayenesi, radyolojik muayene, tüberkülin deri testiyle bireylere tarama hizmetleri ve verem hastalarının takip ve tedavileri sürdürülmektedir.
Karantinalar
Salgın hastalıkları kontrol etmede başvurulan yöntemlerden biri olan karantina, İzmit’te de uygulanarak hastalığın İstanbul’a bulaşmasını engelleyici önlemler alınmıştır. Karantina uygulamaları kapsamında salgın hastalıkların olduğu yerden gelen yolcular sağlık muayenesinden geçirilerek hasta olanlar belirlenmeye çalışılmış, bu kişiler belirlenen yerlerde belirli bir süre gözetim altında tutulmuştur. 1840 yılında İzmit’te Kilez Köprüsü civarında Bolu Çayırı olarak bilinen bölgede hacıların karantinaya alındığı bildirilmiştir. 1892 kolera salgını 1894 Ağustos ayı ortalarından itibaren Adapazarı ve İzmit’e yayılınca, hastalığın ortaya çıktığı yerlerin etrafı kordon altına alınmış ve ayrılmak isteyenlerin belirlenen yerlerde karantina sürelerini geçirmeleri zorunlu tutulmuştur. Kolera salgınının yayılımını önlemek için Hıfz-ı Sıhha Başmüfettişi Bonkofski Paşa’nın 1894 Ekim ayında İzmit’te görevlendirilmesinin ardından, karantina uygulamasına ilaveten İzmit istasyonundan trenlere yolcu alınmaması istenmiştir. Ayrıca Bonkofski Paşa’nın gözetiminde İzmit’in yerleşim alanı dışında bulunan Soğucak’ta yapılan barakalar, karantina merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Etüv makinesinin bulunduğu bu barakalara ek barakalar yapılarak hasta askerler buraya yerleştirilmiş ve sevkleri yapılacak askerlerin temizlenme evi olarak da kullanılmıştır. 1894 yılı sonunda İzmit’te on beş günden beri kolera vakası görülmediğinden aradaki kordonun kaldırılması, yalnız İzmit’ten geleceklerin Tuzla’da yirmi dört saat ihtiyat karantinasına tabi tutulması gerektiği bildirilmiştir.
KAYNAKÇA
Aslıhan Akpınar, Cebrail Yılmaz, Resül Narin, On Dokuzuncu Yüzyıl Sonu Yirminci Yüzyıl Başında İzmit Sancağı’nda Koruyucu Sağlık Hizmetleri, İçinde: Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli, 2019, s. 933-941; Mustafa Sürün, İlknur Erbaş, “Pandemik Hastalıklar Tarihine Kaynaklık Açısından Mezar Taşlarının Önemi ve Veba Yönünden Tavşancıl Mezarlığı Örneği”, Türkiye Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 2020, Sayı 10, 2020, s. 173-225; Müesser Özcan, Rahime Aydın Er, Oğuz Polatel,XX. Yüzyıl Başlarında İzmit’te Salgın Hastalıklarla Mücadelede Aşı Çalışmaları, İçinde: Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli, 2014, s. 955-969; Rahime Aydın Er, Aslıhan Akpınar, Cumhuriyet Dönemi’nde Kocaeli’de Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele, İçinde: Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli, 2019, s. 948-949.Müesser ÖZCAN; Rahime AYDIN ER;
Aslıhan AKPINAR