Kocaeli Bölgesini Osmanlı Hâkimiyeti Altına Alan İkinci Osmanlı Hükümdarı
Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Bey’in oğludur. Osmanlı Beyliği’nin gerçek anlamda kurucusu olarak kabul edilir. Hayatının ilk yılları hakkındaki bilgiler yetersizdir. Tarihi geleneğe göre annesi Şeyh Edebali kızı Mal Hatun’dur. Ancak Mal veya Malhun Hatun’un Şeyh Edebalı’nın kızı olmadığı bir vakıf kaydından ortaya çıkmıştır. Ne zaman doğduğu kesin şekilde bilinmemektedir. Osmanlı Beyliği’nin kuruluş yılı olarak kabul edilen 1299 yılında Nilüfer Hatun ile evlendiği rivayetinden hareketle bundan on sekiz yıl evvel doğmuş olabileceği yolundaki bilgiler tahminlerden öteye geçmez. Doğumu hakkında literatürde yer alan kesin tarihlerin hiçbirinin geçerliliği yoktur. Erken tarihli Osmanlı kaynaklarındaki bilgilerden hareket edilirse, onun 1300-1310 yıllarında genç yaşta olduğu, bundan dolayı da doğumunun 1290’ların ortalarına denk düştüğü ileri sürülebilir. Onun adına yazılmış olan bir belgenin 1301 tarihini taşımış olması, söz konusu belge hakkında ciddi şüpheler olması hasebiyle durumunu tam olarak aydınlatabilecek bir veri temin etmez. Bununla beraber 1300’lü yılların başında delikanlılık çağında olduğu söylenebilir.
Bunun dışında erken tarihli Osmanlı kroniklerindeki bilgilere bakıldığında babasıyla birlikte ancak 1305’den itibaren muhtemelen delikanlılık çağına girdiğinde fiili şekilde askeri çatışmalara katıldığı söylenir. Kendi başına müstakil akınlar düzenlediği dönem için 1310’lu yılları beklemek gerekir. Bu sıralarda akın lideri olarak kendine has bir birlik kurmuş olma ihtimali yüksektir. Orhan Bey’in ilk parlak akınları muhtemelen Sakarya vadisi boylarına yönelmiş olduğu dönemde vuku bulmuş, bu da kabaca 1315’den hemen sonra gerçekleşmiştir denilebilir. Osmanlı kroniklerine inanmak lazım gelirse, onun babasından ayrı ilk katıldığı askeri harekât, Akçakoca, Konur Alp, Gazi Abdurrahman ve Köse Mihal ile birlikte giriştiği, Karaçepiş, Karatekin ile Absu kalelerinin fethiyle sonuçlanan seferdir. Olayın tarihi 1305 olarak verilirse de bu tarihin şüpheli olduğu ve belki daha sonraki tarihlere kaydırılması gerektiği düşünülebilir. Kesin husus 1310-1324 yılları arasındaki belirsiz ve bir ölçüde kronoloji vermenin mümkün olmadığı dönemde, Orhan Bey’in giderek babasının yanında onun gösterdiği “uç harekât alanında” müstakil hareket etmeye başlayan bir askeri lider vasfı kazanmaya başladığıdır. Bunun 1315’ten sonra hızlanmış olma ihtimali ise hayli büyüktür. Babası zamanında müstakil olarak giriştiği son seferin ise 1324’te Atranos (Orhaneli) seferi olduğu ileri sürülür, ona yine namlı uç beyleri eşlik etmiştir. Bu durum Orhan Bey’in ileride beylik yolunda babası tarafından işaret edilen bir lider haline gelmiş bulunduğunu düşündürür. Bir ölçüde Osman Bey’in son yıllarında Orhan Bey babasıyla müşterek sayılabilecek bir idareci konumu kazanmış olmalıdır. Zira Eylül 1323’de düzenlenmiş olan Asporça Hatun vakfiyesine göre Osman Bey henüz hayatta idi ve Orhan Bey 1324’te beyliğin başına geçmişti.
Onun bey olmasının o sırada hayatta olduğu anlaşılan kardeşlerince nasıl karşılandığı ve herhangi bir muhalefetin olup olmadığı bilinmemektedir. Osman Bey’in vefatı sırasında geride Orhan Bey’in dışında 1324 tarihli belgeden anlaşıldığına göre Pazarlı, Çoban, Melik, Hamid adlı oğulları ve Fatma Melik isimli kızı kalmıştı. Alaeddin Ali’nin ise durumu tam belli değildir. Onun adının niçin ilgili kayıtlarda geçmediği önemli bir problem olarak durur. Bununla beraber ilk Osmanlı kaynakları beylik rekabetinde Alaeddin Ali figürünü Orhan Bey’in beyliğini destekler bir pozisyonda sunma eğilimindedir. Kardeşleri arasında Orhan Bey’in beyliğine karşı çıkılmadığı, bunda da onun daha delikanlılık yaşından beri güçlü uç beyleriyle birlikte babası namına akınlara katılmasının ve edindiği beylik tecrübesinin rolü olduğu belirtilir. Kaynaklarda açık bilgiler yoksa da daha babası zamanında onunla birlikte beylik yapmış biri olarak Orhan Bey’in güçlü beylerin tam desteğini almış olduğu düşünülebilir. 1320’den itibaren Osman Bey’in yerini, diğer kardeşleri arasında savaşçı kimliği ile öne çıkmış ve bu durumu babasının yakın silah arkadaşları kudretli uç beylerince de teyit bulmuş Orhan Bey almış olmalıdır. Böylece Osman Bey’in büyük ihtimalle rahatsızlığı sebebiyle geri plana çekildiği, işleri tamamıyla oğluna bıraktığı anlaşılır. Bir bakıma “müşterek beylik” söz konusu olmuştur denilebilir. 1322’den itibaren etkili şekilde kuşatma altına alındığı anlaşılan Bursa’nın ele geçirilişi sırasında Osman Bey’in hasta olduğuna dair Osmanlı kaynaklarının verdiği bilgilere inanmamak için bir sebep yoktur. Böylece 1324’de vefat ettiği kesin olan Osman Bey’in yerini tabii varisi sıfatıyla Orhan Bey almıştır ve büyük ihtimalle onun beyliği üzerinde herhangi bir tartışma da yaşanmamıştır.
Orhan Bey’in babasından beyliği devraldığı sırada Bursa ve İznik gibi önemli Bizans kentleri henüz ele geçirilmemiş durumdaydı. O vakte kadar Osman ve Orhan Bey bu büyük kentlerin civarındaki stratejik küçük kalelerin fethine çalışmışlardı. Fakat Orhan Bey’in Bursa gibi mühim bir şehri zapt etmiş olmasının Osmanlı Beyliği’nin tarihinde önemli bir kırılmayı beraberinde getirdiği söylenebilir. Böylece beyliği devletleşme süreci başlamıştır. Osman Bey, bir beyliğin temellerini atmış bir devlet kurucusu yahut kurucu ataydı. Beyliği asıl “devletleştirme” yolunda ilk önemli büyük adımı, Bursa’nın fethiyle başlayan yeni tarihi süreç içinde Orhan Bey atmıştır.
Orhan Bey bundan sonra Bizans’a karşı mücadele alanını Bursa’nın fethi akabinde yani 1326’dan itibaren 1360’lı yıllara kadar İznik, İzmit ve İstanbul yakınlarına, Karadeniz kıyılarına kadar uzatacaktır. Marmara kıyılarının kontrolü yanında Üsküdar’a kadar olan sahada nüfuz bölgesi oluşturacak, Karesi Beyliği’ni ilhak edip Gelibolu yarımadasına adım atışla birlikte Rumeli fütuhatını başlatacaktır. Ayrıca İlhanlı etkisinin zayıflamasının da rolü ile bölgede siyaseti ve diplomasiyi belirleyen bir güç haline gelecek, Bizans nezdinde de daima hesaba katılan bir lider vasfını haiz olacaktır.
Bu çerçeve dâhilinde Orhan Bey, beyliğin başına geçtikten sonra daha sistemli bir siyaset izlemeye başladı. Öncelikle Anadolu üzerinde devam ettiği ileri sürülen İlhanlı baskısı meselesinde, 1350’lere doğru Ankara’ya kadar uzanmaya cesaret etmiş olması, bu bağlardan kurtulduğu anlamına gelir. Bunda özellikle 1320-25 yılları arasında Anadolu’da İlhanlı kumandanlarından Timurtaş’ın yol açtığı karışıklıkların önemli rolü vardır. Her ne kadar İlhanlı vergi sistemini yansıtan Risale-i Felekiyye adlı eserde 1350 civarında hala Orhan Bey’in vergi veren beyler arasında listelenmiş olma durumu söz konusuysa da bunun daha önceki vaziyeti yansıttığı, bu tarihe kadar zaten vesayet bağlarından artık bütünüyle kopuşun gerçekleşmiş olduğu ileri sürülebilir.
Orhan Bey’in kendi çevresi itibarıyla fütuhata hız verildiği devreler, 1326’da Bursa’nın fethiyle başladı. Bunun ardından Osmanlı kaynaklarının genellikle sükût geçtiği 1329’daki Pelekanon Savaşı, Osmanlı askeri tarihi açısından yeni gelişmenin bir dönüm noktası oldu. Gebze yakınlarında vuku bulan bu savaş, atlı birliklere dayalı bozkır savaş sisteminin farklılaştığı, piyadenin öne çıktığı bir özellik taşır. Burada imparatorun da başında bulunduğu Bizans ordusunun dağılması, Orhan Bey’in siyasi ve askeri kimliğinin tanınmasını sağladı. Bunun hemen ardından neredeyse İstanbul önlerine kadar bütün Kocaeli kesimi Osmanlı kontrolü altına girdi. Orhan Bey hemen sonra Osman Bey döneminden beri hedef haline getirilen İznik’e yönelip ablukayı sıkılaştırdı. Burası 2 Mart 1331’de teslim oldu. Böylece Orhan Bey bütün Bursa yöresinin tek hâkimi haline geldi. Bu arada komşu Türkmen beylikleriyle de irtibat kurdu, Karesioğulları yanında Aydınoğlu Umur Bey ve Saruhan Bey ile ortak harekât düzenleme çabaları vuku buldu. Pelekanon’dan sonra Kocaeli’de Hereke’den itibaren sahil kesimi Üsküdar’a kadar Orhan Bey’in hâkimiyetini tanıdı. Bu kesimdeki en önemli Bizans kalesi olarak İzmit kalmıştı. 1333 yazında Orhan Bey burayı kalabalık bir ordu ve mancınıklarla kuşatma altına aldı. Bizans İmparatoru III. Andronikos yardım için harekete geçti, bir Bizans filosu da yola çıkmıştı. Orhan Bey, bir elçi göndererek kendi konumunu Bizans imparatoruna gösterdi; barış isterse çekileceğini, savaş isterse de hazır olduğunu bildirdi. İki taraf arasında yapılan anlaşma, İzmit kuşatmasının kaldırılması karşısında Bizans imparatorunun 12.000 altın haraç ödemesini öngörüyordu. Böylece Bizans İmparatorluğu Osmanlı Beyliği’nin haraçgüzarı haline geliyordu. Çok geçmeden Orhan Bey, İzmit’in etrafını iyice tahkim etti, bu kesimin ucunu kontrol eden oğlu Süleyman Paşa ile buluşup İzmit’i yeniden kuşattı. Bizans imparatoru o sırada Arnavutluk taraflarında isyancılarla uğraşıyordu. Aydos ve Samandıra kaleleri zaten Osmanlı idaresinde olup İstanbul yolunu kontrol altında tutuyordu. İzmit kalesi Orhan Bey’e kapılarını açtı, böylece Kocaeli kesiminde Bizans hâkimiyeti tamamen ortadan kalkmış oldu (1337). Bütün bunlar Orhan Bey’e Anadolu beylikler dünyasında önemli bir lider olduğu yolunda büyük şöhret sağladı.
İznik ve İzmit’in fetihleri sonrasında Orhan Bey, beyliğini yeniden teşkilatlandırıp uç sistemini takviye etti. Büyük oğlu olduğu anlaşılan Süleyman Paşa Kocaeli hattında yerleşmişti, diğer oğlu Murad ise Bursa bölgesindeydi, kendisi onların başında büyük bey olarak hüküm sürer bir teşkilatlanma oluşturmuştu. Süleyman Paşa Göynük, Yenice-i Taraklı, Mudurnu hattını Osmanlı topraklarına kattı. Orhan Bey ise İzmit’in fethinin hemen ardından 1337 yazında Üsküdar taraflarına geçip 36 gemilik bir filonun yardımıyla İstanbul cihetine geçti. Böylece imparatora gözdağı vererek Kocaeli topraklarındaki kazanımlarını iyice pekiştirdi. Bunun ardından komşuları olan Karesi Beyliği ve güçlü Germiyanoğulları meselesiyle uğraştı. Karesi beyleri arasında vuku bulan anlaşmazlıkta yanına sığınmış olan Tursun Bey’i destekledi, sonra da onunla anlaşarak 1335-1345 arasında Karesi ilini tamamen Osmanlı idaresi altına aldı. Bu arada Ulubat’ı âmânla teslim almış, Gölyazı ve Kilyos’u (Karaağaç) zapt etmiş, Kirmasti ile Mihaliç de kapılarını ona açmıştı.
Karesi ilini alan Orhan Bey burayı oğlu Süleyman Paşa’ya verdi. Böylece onun döneminde Osmanlıların Rumeli’de kalıcı şekilde yerleşmelerinin ilk adımı atılmış oldu. Süleyman Paşa Marmara’nın güney sahillerindeki Bizans’a ait kalelere yöneldi. Bursa-Lapseki arasındaki bu yerler içinde yalnız Biga kalesi alınamamıştı. Ardından Bizans’ta başlayan taht kavgaları Orhan Bey’e yeni fırsatlar verdi. Türk gruplarıyla yakın ilişki içinde olan Kantakuzenos, giriştiği mücadeleler dolayısıyla Aydınoğlu Gazi Umur Bey gibi Orhan Bey ile de ittifaka önem verdi, hatta kızı Theodora’yı onunla evlendirdi (1346). Orhan Bey ile Theodora’nın evliliği Silivri kalesi dışındaki bir alanda gerçekleşmişti. Merasime Orhan Bey bizzat katılmamıştı. İmparator askerleriyle birlikteydi, imparatoriçe ve Theodora’nın kız kardeşleri Helena ve Maria çadırda kalmışlardı. Osmanlılar tarafından gelenlerle düğüne davetli Bizanslılar için eğlenceler düzenlenmiş ve ziyafetler verilmişti. Orhan Bey’in destek verdiği Kantakuzenos, İstanbul’a girip mevcut imparatorun ortağı olarak tahta oturmuştu (Şubat 1347). Bu vesileyle Orhan Bey kayınpederini kutlamak üzere Üsküdar’a gelerek Kantakuzenos ile buluştu. Birkaç gün beraberce avlandılar. Orhan Bey’in dört oğlu da kutlamalara katılmıştı. Orhan Bey burada kalırken eşi Theodora İstanbul’a geçti, Orhan Bey’in çocukları ve diğer hizmetliler de ona eşlik etti. Theodora annesi ve kız kardeşleriyle üç gün kaldıktan sonra kendisine eşlik edenlerle birlikte tekrar Orhan Bey’in yanına dönmüştü.
Orhan Bey bu sıkı ilişkilerden kendi namına hayli istifade etti, önünde yeni bir hayat sahası açılıyordu. Kantakuzenos, Balkanlar’daki rakibi Sırp çarı Duşan’ın Selanik’i tehdit etmesi karşısında Orhan Bey’den yardım istedi. Orhan Bey’in bu sıralarda muhtemelen sağlığı bozulmuştu ve bütün işleri neredeyse tamamen oğlu Süleyman Paşa’ya terk etmişti. Bu yardım teklifi üzerine oğlu Süleyman Paşa’yı 1348 baharında atlı birlikler refakatinde yolladı. Süleyman Paşa koordinasyon eksikliği sebebiyle yardımda bulunamadı ve geri döndü. Orhan Bey bunun sebebini Anadolu’dan kendisine yönelik saldırılar olarak imparatora bildirmişti. Sırpların baskılarının sürmesi Teselya ve Epir bölgesini istila etmeleri, Edirne’nin de rakibi V. Ioannes tarafından kuşatılması üzerine Orhan Bey Kantakuzenos’un yardımına koştu. Oğlu Süleyman Paşa kumandasında yolladığı 12.000 kişi dolayındaki atlı birlikleri vasıtasıyla V. Ioannes’in yardım istediği Sırp-Bulgar müşterek kuvvetleri mağlubiyete uğratıldı (1352). Bu hadise Trakya’yı Osmanlılara açacak gelişmelerin başlangıcını oluşturdu.
Süleyman Paşa kendilerine Kantakuzenos tarafından üs olarak verilen Çimpi kalesini terk etmedi. Kantakuzenos ise Orhan Bey’in yardımı sayesinde Trakya şehirlerini elinde tuttu ve İstanbul’a giderek konumunu daha da güçlendirdi. Orhan Bey’in bu hadiselerdeki belirleyici rolü ve kıyı hatlarındaki faaliyetleri Cenovalıların da dikkati çekiyordu. İstanbul’da Pera’da (Galata) mevcut Cenova kolonisi varlığını sürdürebilmek için Orhan Bey ile temas kurdu. Orhan Bey 1330’lardan bu yana İstanbul’un karşı yakasında Üsküdar’dan Yoros’a uzanan hatta hâkim durumdaydı, boğazın da kontrolünü sağlayacak bir avantaj elde etmişti. Cenovalılar bunun farkında olarak onun desteğine önem verdiler. Venedik ile olan çekişmeleri sırasında (1351-1355) Orhan Bey onların yanında yer aldı. Venedik-Bizans ve Aragon ittifakı karşısında Cenova Orhan Bey’in şahsında kuvvetli bir destek bulmuştu. Daha 1351’de Üsküdar’a gelen Orhan Bey, Galata’nın savunması için 1000 okçu göndermişti. Cenovalılar da Osmanlıların karşıya geçirilmesinde gemileriyle yardımcı olacaktı. Hatta yardım için gelen Cenovalı amiral Peganino Doria’nın filosuna Boğaz’da bazı Osmanlı gemileri de katılmıştı. 1352’deki deniz savaşında Orhan Bey Cenovalıları Venediklilere karşı desteklemiş ve onlarla anlaşma yapmıştı. Yalnız kalan Bizanslılar da 6 Mayıs 1352’de hem Orhan hem de Cenovalılar ile barış yapmak zorunda kalmışlardı. Rumeli yakasındaki Osmanlı ilerleyişi de bütün bu olaylarla alakalı görünür.
Orhan Bey aynı zamanda önemli bir ticaret merkezi olan sof üretimiyle öne çıkan Ankara bölgesindeki gelişmeleri takip ediyordu. Sivas merkezli Eretna beyi Mehmed çıkan karışıklık üzerine 1354 Ağustosunda tahtını bırakıp Karamanoğullarına iltica etmiş, Karamanlılar da onu destekleyerek Ankara’yı almaya çalışmıştı. Orhan Bey, oğlu Süleyman Paşa’yı buraya yolladı, şehrin idaresinde söz sahibi olan ahiler Süleyman Paşa’ya destek verdiler. Osmanlılar Ankara’yı ve Sivrihisar’ı aldılar ve Karamanoğulları ile rakip hale geldiler. Orhan Bey bunun ardından işleri önemli ölçüde oğlu Süleyman Paşa’ya bıraktı. Onun Rumeli yakasındaki faaliyetlerini yakından izledi. Çimpi kalesinin terki için gelen istekleri kibarca geri çevirdi. Önemli müttefiki olan Kantakuzenos’un tahttan çekilmesinden sonra Trakya’daki Osmanlı varlığına karşı başlatılan savaşlar sırasında Bizans ile ilişkiler bozuldu. 1357’de Theodora’dan olan küçük oğlu Halil’in İzmit körfezinde korsanlarca yakalanması onu çok üzdü. Artık iyice yaşlanmış olan Orhan Bey, Trakya kesimindeki akınları durdurmak zorunda kaldı, oğlunu kurtarmak için imparatorla anlaşma yaptı. Trakya’da Kantakuzenos’un oğlu Mattheos’u desteklemeyecek, imparator Ioannes ile iyi ilişkiler kuracaktı. Bu anlaşma yapıldığında Süleyman Paşa artık hayatta değildi. Büyük oğlunu kaybetmesi Orhan Bey için büyük bir üzüntü vesilesi olmuştu. Sonunda 1359’da Halil esaretten kurtarıldı. Süleyman Paşa’nın boşluğunu ise diğer oğlu Murad dolduracaktı.
Bu sıkıntılı dönemde Trakya’daki Osmanlı akıncıları büyük bir ümitsizlik içine düşmüşlerdi. Orhan Bey, oğlu Murad’ı lalası Şahin ile birlikte oluşan boşluğu doldurmak için Trakya yakasına yolladı. Halil’in esaretten kurtulmasından sonra Murad babasının direktifleri dâhilinde akınları yeniden başlatacaktı. Şehzade Halil olayında Orhan Bey yoğun diplomatik teşebbüslerin içinde çok yıpranmıştı. Eski Foça’da mahpus tutulan Halil için buranın idarecisi Kalothetos büyük meblağlar talep etmiş, Orhan Bey’in anlaşma yaptığı Bizans ve Saruhan birliklerinin kurtarma operasyonları da başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Orhan Bey Bizans’ın gevşek tutumu üzerine anlaşmayı bozacağını söyleyince İmparator Ioannes onunla görüşmek istemiş, Prokonnesos limanında (Marmara Adası) Orhan Bey ile görüşmüş ve onu ikna etmişti. Sonra kurtarma işi için Foça’ya gitmişse de bir sonuç elde edememişti. Orhan Bey ise 1359 baharında Üsküdar’da idi ve Kızkulesi’ne gelen imparatorla yeniden elçiler vasıtasıyla görüşmüştü. Sonunda fidye olarak 30.000 Venedik altını ödeyerek oğlunu kurtarabilmişti. Halil imparatorun küçük kızı İrene ile nişanlandı, imparator tarafından İzmit’e getirildi, Orhan Bey de kendisinden sonra tahta Halil’in geçeceği yönünde teminat verdi. Ancak bunun geçersiz olduğunu herkes biliyordu, Osmanlı hanedan sistemi içinde Türk töresine göre veliaht tayin etme gibi bir uygulamaya kimse itibar etmezdi. Bu arada 1359’da Lapseki üzerine gelen bir Haçlı donanması da Osmanlılar tarafından bozguna uğratılmıştı. Bir süre sonra da oğlunun Rumeli yakasındaki faaliyetlerine ve Edirne’nin fethine şahit olduktan sonra vefat etti (Mart 1362).
1324’te başlayan 38 yıl süren saltanatı sırasında Osmanlı Beyliği devlete dönüşümün adımlarını attı. Yeni askeri teşkilat ihdas edildi, bürokratik sistem oluşturuldu, şehirleşmede büyük gelişmeler oldu, Gelibolu ve Trakya kesimine nakiller yapılarak burada yeni bir hayatın temelleri atıldı. Eğitim hayatında da ihtiyaçlar çerçevesinde büyük hamleler yapıldı, ilk medrese İznik’te açılmış oldu. Bursa’da yaptırttığı cami ve saray ile yerleşik hanedanın fiziki temelleri oluşturuldu. Orhan Bey’in Süleyman ve Murad’dan başka İbrahim, Halil ve Kasım adlı oğullarının bulunduğu bilinir. Şehzade Süleyman ve Murad’ın anneleri aynı değildir. Süleyman’ın annesi Efendize Hatun’dur. Murad’ın annesi Nilüfer Hatun ise muhtemelen Bursa’nın fethi sırasında Orhan ile evlenmiştir. Halil, Theodora’dan olmadır. İbrahim’in de annesinin Bizans İmparatoru III. Andronikos’un kızı olduğu rivayet edilir. Orhan Bey’in biri Bursa diğeri İznik’te iki büyük imareti vardır. Bilecik’te camii ve imareti mevcuttur. Gebze’de de bir külliye kurmuştur. Kocaeli kesimindeki pek çok yerde ona ait vakıflar vardır.
KAYNAKÇA
Mazenderanî, Die Resala-ye Falakıyye, ed. W. Hinz, Wiesbaden 1952,s. 162; İbn Battuta, Seyahatname, trc. S. Aykut, İstanbul 2004, I, 430; Âşıkpaşazade Tarihi, nşr. N. Öztürk, İstanbul 2013, s. 51-70; H. İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul 2010, s. 45-77; Osmanlı Kuruluş Dönemi Bursa Vakfiyeleri, haz. S. Sevim-H.B. Öcalan, İstanbul 2010, s. 15-23; İ.H. Uzunçarşılı, “Gazi Orhan Bey Vakfiyesi 724 Rebiülevvel/1324 Mart”, Belleten, V/19 (1941), 277-289; Orhan Gazi ve Dönemi, ed. İ. Selimoğlu, Bursa 2011;T. Gökbilgin, “Orhan”, İA, IX, 399-408; Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu V, Bildiriler, I (Kocaeli 2019), s. 247-515. F. M. Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2021, s. 91-123.
Feridun EMECEN