Nureddin İbrahim Konyar veya Sakallı Nureddin Paşa, Asker, Siyasetçi, Milletvekili
1873 tarihinde Bursa’da doğmuş ve 18 Şubat 1932’de İstanbul’da vefat etmiştir. 1890 yılında girdiği Mekteb-i Fünun-ı Harbiyye-i Şahane’den 1893 mülâzım-ı sânî rütbesiyle mezun oldu. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde savaşmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı ile Basra ve Bağdat Valiliği’ne de atandı. Irak cephesinde Selman-ı Pak muharebesinden sonra geri çekilen General Townshend komutasındaki İngiliz 6. Hint Tümenini Kut şehrinde kuşatma altına aldı. Günlerce süren kuşatma sonucunda İngiliz kuvvetleri Türk kuvvetlerine teslim oldu. Alman Mareşali Goltz Paşa 21 Aralık 1915 tarihinde Bağdat’a geldi. Nureddin Bey’in komutanı olduğu Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı’nın ismini Irak Ordusu olarak değiştirdi. Harbiye Nazırı Enver Paşa, Nureddin Bey’in yerine amcası Miralay Halil Bey’i atadı. Nureddin Bey ise 9. Kolordu komutanı ve 3. Ordu komutan vekili olarak atandı.
Nureddin Paşa Ekim 1916 tarihinde Muğla ve Antalya Havalisi Komutanlığı’na ve ardından Aydın merkezli XXI. Kolordu’nun kurucu komutanlığına atandı. Bu görevlerden sonra 25 Ekim 1918 tarihinde Aydın vali yardımcılığı görevine atandı. 1918 yılında Mirlivalığa terfi etti ve Paşa unvanını aldı. Mondros Mütarekesi’nden sonra Kasım 1918’de, aynı zamanda İzmir merkezli XVII. Kolordu komutanı ve Aydın Vilayeti Valisi olarak atandı. 30 Aralık 1918 tarihinde İstanbul merkezli 25. Kolordu komutanı olarak atandı. Urla’da isyan çıkınca 2 Şubat 1919 tarihinde tekrar Aydın Valiliği’ne ve Aydın Bölge Komutanlığı’na getirildi.
Aydın Valiliği sırasında, İzmir’in Sevr Antlaşması uyarınca Yunanlara verilmesine karşı çıkan İzmir Müdafaa-i Hukuki Osmaniye Cemiyeti’ni destekleyerek bir direniş komitesi kurulmasını sağladı. Bu faaliyetleri İtilaf Devletleri’ni rahatsız etti. İtilaf Devletleri Osmanlı Hükümeti’ne baskı yaparak, Nureddin Paşa’nın valilik görevinden alınmasını istediler. Nitekim Yunan işgalinden kısa bir süre önce 22 Mart 1919 tarihinde valilik görevinden alındı. Yerine önce 11 Mart 1919 tarihinde Kambur İzzet Bey, daha sonra da 22 Mart 1919 tarihinde Ali Nadir Paşa atandı.
Haziran 1920’de Türk Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya geçti. 9 Aralık 1920 tarihinde Pontus Rum çetelerine karşı Amasya’da kurulan 10.000 askerden oluşan Merkez Ordusu Komutanlığı’na atandı. Rum-Pontus İsyanı bastırmak için çok sert önlemler aldı. Amerikan misyonerleri sınır dışı edildi. İsyana destek veren Hristiyan ahaliden birçok kişi vatana ihanet suçundan idam edildi. 1922’de Ali İhsan Paşa’nın görevden alınması sonrasında Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa’nın komutanlık teklifini reddetmesi üzerine 29 Haziran 1922 tarihinde 1. Ordu komutanlığına atandı. Bu görevinde Büyük Taarruz’a katıldı. Zaferden sonra Ferikliğe terfi etti.
Haziran 1923’te 1. Ordu’nun lağvedilmesi üzerine komutanlıktan ayrıldı. Yerine 1. Ordu müfettişi olarak Kâzım Karabekir atandı. Mart 1924’te Yüksek Askerî Şûra üyesi olarak atandı. Aralık 1924’teki, Türkiye Büyük Millet Meclisi için Bursa’da düzenlenen ara seçimde Nureddin Paşa bağımsız olarak, Halk Partisi’nin adayını yenerek milletvekili seçildi. Milletvekili seçildikten sonra Askeri Şura üyeliği görevinden istifa etti. 17 Ocak 1925 tarihine kadar askerlik ve milletvekilliği mesleğini bir arada yürüttüyse de meclisten çıkan kanun gereğince askerlikten emekli oldu. 2 Şubat’ta yeniden düzenlenen seçimlerde oylarını artırdı ve milletvekilliği görevine devam etti. Milletvekilliği sırasında Kasım 1925 tarihinde Şapka İktizasına Dair Kanun’un anayasayı ihlal ettiğini savundu. Ancak diğer milletvekilleri onu halk iradesi düşmanı ilan etti. Mustafa Kemal Paşa tarafından Nutuk’ta sert bir şekilde eleştirildi. 18 Şubat 1932 tarihinde, İstanbul’da vefat etti.
Nureddin Paşa ve İzmit’te Gazeteci Ali Kemal’in Linç Edilmesi Hadisesi: 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile İstanbul ve civarının da Ankara Hükümeti’nin taht-ı idaresinde olduğu İtilaf Devletleri’nce de kabul edilmişti. Bu nedenle Ankara Hükümeti tarafından Trakya’yı teslim almakla görevlendirilen Refet Paşa 19 Ekim’de lstanbul’a geldi. Kuvâ-yı Milliye ordusunun İstanbul’a girişi, TBMM tarafından daha önce gıyabında idam kararı verilen Ali Kemal’i ve onunla birlikte bazı muhalifleri telaşlandırmıştı. Nitekim aralarında Damat Ferit Paşa ve Rıza Tevfik Bey gibi pek çok milli mücadele muhalifleri yurt dışına kaçacaklardır. Bu muhaliflerden biri olan ve milli mücadele aleyhine yazdığı yazılar ve yaptığı ağır eleştiriler yüzünden Ankara Hükümeti’nin büyük tepkisini çeken ve İstiklal Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkûm edilmiş olan Peyam-ı Sabah gazetesi Başmuharriri Ali Kemal kaçma teşebbüsünde bulunmamış, bir anlamda İstanbul’da kalarak kaderine razı olmayı beklemişti.
Bu arada Lozan Barış Konferansı öncesi TBMM 1 Kasım 1922’de Hilafet ve Saltanat’ın birbirinden ayrılmasına ve Saltanat’ın lağvına karar verir. Karar İstanbul’da bulunan TBMM temsilcisi Refet Bey tarafından aynı gün Yıldız Sarayı’nda Sultan Vahdettin’e tebliğ edilir. Osmanlı Devleti’nin son sadrazamı durumuna gelen Tevfik Paşa’da, 4 Kasım 1922’de kabinesiyle birlikte istifa eder. Refet Paşa, 5 Kasım 1922 tarihinde aralarında İtilaf Devletleri generallerinin de bulunduğu Generaller Toplantısı’nda “Bugün öğleden sonra, İstanbul’da TBMM hükümeti idaresinin başlamış olduğunu” resmen beyan eder.
TBMM hükümeti 5 Kasım 1922’de Refet Paşa’ya gönderdiği talimatla İstanbul’un TBMM’nin bir vilayeti olduğunu ilan eder. Refet Paşa bu talimat üzerine tüm Nezaret müsteşarlıklarına gönderdiği birer emirle, her türlü resmi faaliyetlerinin durdurulduğunu TBMM adına bildirir ve İstanbul hükümeti fiili olarak sona ererek tarihe intikal eder. İstanbul’un tüm kontrolünü 5 Kasım 1922’den itibaren TBMM’ne geçer ve Ankara hükümeti İstanbul’a resmen hakim olmuş olur. İstanbul’un Ankara’nın eline geçtiği 5 Kasım 1922 tarihi Ali Kemal için de önemli bir dönüm noktası teşkil eder. Çünkü bu tarih, aynı zamanda Ali Kemal’in acı sonunun başlangıç tarihidir. Denilebilir ki, Ankara hükümetinin İstanbul’a hakim olduktan sonra yaptığı ilk icraatlardan biri, Ali Kemal’in tutuklanmasını istemek olmuştur. Ankara’da Bakanlar Kurulu toplantısında İstanbul’da İngilizler için çalışan bazı isimlerin tutuklanarak Ankara’ya getirtilmesi fikri ortaya atılır ve genellikle kabul görür. Bu durumda tespit edilen yaklaşık 20 isimden ilk önce Ali Kemal’in istenmesi kararlaştırılır. İstanbul Polis Müdürü Esat Bey’e gizli şifre ile bir telgraf çekilerek bu emir tebliğ edilir.
5 Kasım 1922 Pazar günü, Türk emniyetinden altı sivil memur, yaptıkları araştırmalar sonucu berberde tıraş olduğunu öğrendikleri Ali Kemal’i kaçırarak önce Samatya’ya, oradan da İzmit’e götürürler. İzmit’te I. Ordu Karargâhı bulunmaktaydı ve kumandanı da Nureddin Paşa’ydı. I. Ordu karargâhına getirilen Ali Kemal 1. Ordu’nun Haberalma Dairesi’nde sorguya alınır. Burada sorgu hakimliği görevini yürüten Yedek subay Necip Ali Bey tarafından ilk ifadesi alınır. Sorgu esnasında Necip Ali Bey’in sorduğu: “Milli mücadele davamızın aleyhinde çalışmanızın sebep ve hikmeti nedir?” ve “Yaptıklarınızdan pişmanlık duymuyor musunuz?” Sorularına verdiği cevaplarda:
“Kuvâ-yı Milliye’nin bu kadar büyük bir başarı elde edeceğine başından beri inanmadığını, bu konuda o ana kadar yaptığı yanlışlardan dolayı hesap vermeye hazır olduğunu, siyaset takip ederek başarılı olacağımıza ta nazırken karar verdiğini ve bu düşüncesini sonuna kadar devam ettirdiğini, Sevr’in uygulanması durumunda bunun felaketimize yol açacağına inandığını” anlatır.
Bilahare Ali Kemal’i bizzat sorgulamak isteyen 1. Ordu Kumandanı Nureddin Paşa, onun yukarıya kendi yanına getirilmesini ister. Bazı karargah subaylarının da bulunduğu ortamda onu sorgular. Hemen hemen çoğu kaynaklarda bu sorgulama sırasında Ali Kemal’le Nureddin Paşa arasında geçen konuşma birbirinin aynıdır ve şu şekilde gerçekleştiği yazılmaktadır:
Soru: İsminiz nedir? Cevap: Ali Kemal
Soru: Hangi din ve mezheptensin? Cevap: Müslüman
Soru: Müslüman mısın? Cevap: Müslümanım.
Soru: Artin Kemal denilen hain-i vatan siz misiniz? Cevap: Tanımam.
Nureddin Paşa Ali Kemal’in verdiği bu son cevap üzerine soru sormayı bırakır ve devamla şu sözleri söyler: “Artin Kemal’i maatteessüf bütün cihan bilir, bütün alem-i İslam tanır. Tarih ve alem-i İslam ebediyyen sizi lanetle yad edecektir. İlim ve irfan habis şahsiyetinizde Cenab-ı Hak’kın bir cilvesi olarak tecelli etmiştir. Göreceğiniz cezanın ağırlığı herhangi gayr-ı müdrik, cahil bir ademinkinden şüphesiz daha şiddetli olacaktır. Siz esasen vatan ve milleti kurtarmak isteyenlere karşı yaptığınız cinayetlerden dolayı ihanet ile mahkûm idiniz. Gıyaben verilen hükmü vicahen de tedkik edilecektir. İcab-ı kanun ve adalet olarak tekrar mahkemeden geçeceksiniz ve o mahkemenin hükmüne tabi olacaksınız” der.
Sorgusu biten Ali Kemal’in hapishaneye götürülmesini emreden Nureddin Paşa, bu arada Birinci Ordu Haber Alma Başkanı Rahmi (Apak) Bey’den dışarıdan birkaç yüz kişi çağırarak hapishaneye sevki sırasında Ali Kemal’in sokakta linç edilmesini ister.
Ali Kemal karakoldan çıkarken dışarda bekleyen kalabalığı görünce adeta başına gelecekleri kestirir ve muhafız Necip Ali’den kalabalığı yatıştırmasını ister. Saldırının aniden yoğunlaşması üzerine kendisi de yaralanan muhafız Necip Ali Bey hadisenin ortasından kenara çekilmek zorunda kalır. Ali Kemal başına taşların yağdığı ilk anda metanetini bozmamaya çalışır ve ‘Utanmıyor musunuz, bu sizlere yakışıyor mu” dediyse de daha fazla dayanmaya mecali kalmaz ve çok geçmeden kendini yerlerde sürünürken bulur. Üst üste gelen taşlar ve darbeler karşısında sendeleyen ve kan ve revan içinde kalan Ali Kemal acıya daha fazla dayanamayacağını anlayınca, kalabalığın da kendisini öldürmeden bırakmaya niyetli olmadıklarını fark etmiş olacak ki “Türk olan silahını kullansın, Allah’ını seven beynime bir kurşun sıksın” dediği de söylenrnektedir. Ali Kemal’in linç edilme hadisesi, çoğu sivil giydirilmiş askerlerden oluşan ve aralarında çapulcularında bulunduğu kalabalık bir grubun önce birkaç taş atmasıyla başlar. Daha sonra hadise, Ali Kemal’in yerlerde süründürülmesi, ayakta duramayacak kadar perişan vaziyete getirilmesi ve göğsüne “Hain-i din ve vatan Artin Kemal” yaftası takılmasıyla devam eder ve adeta bir ceset haline gelmiş bedeninin istasyondaki köprübaşında bir darağacına asılmasıyla, kısacası feci bir linç hadisesiyle öldürülmesiyle son bulur. Yerlerde sürünmekten dolayı elbiseleri parçalandığı ve çıplak kaldığı için, Ali Kemal’in üzerine de bir örtü örtülür. 6 Kasım’da gerçekleşen linç hadisesi bittikten sonra Ali Kemal’in cesedi istasyondaki köprü başında daracına asılmış ve ibret olması için saatlerce bekletilmiştir. Nureddin Paşa’nın bu tertibi o gün akşam saatlerinde İzmit’e gelen İsmet Paşa başkanlığındaki Lozan Heyeti’ne bir şenlik olarak yaptırdığı belirtilir. Gerçekten de Lozan Barış Konferansı’na gitmek üzere Ankara’dan İstanbul’a trenle yola çıkan Lozan Murahhas Heyeti dinlenmek üzere o gün İzmit tren istasyonunda mola verir. Heyet, Ali Kemal’in linç edilme hadisesinden kısa bir süre sonra İzmit tren istasyonuna ulaşır. Heyettekiler istasyonda, Ali Kemal’in darağacında asılmış cesedi ile karşılaşırlar. Heyette bulunanlardan Yahya Kemal gördüklerini şöyle anlatıyor:
“Tren İzmit’te durduğu zaman Nureddin Paşa’nın etrafındakiler “Artin Kemal tepelendi” diye bağırıyorlardı. Bu kalabalık adeta kırmızı bir rüyanın heyecanı içinde görünüyordu. Nureddin Paşa başında güzel bir kalpak, sırtında şık bir gabardin palto, sakalı taranmış, güler yüzlü olarak İsmet Paşa’nın elini sıktı. Nureddin Paşa diğer murahhaslar ve bütün heyet-i murahhasa azasıyla beraber önce Ali Kemal’in cesedini görmeye, ondan sonra da belediye dairesinde ziyafete davet etti. Birkaç adım ötede köprü üstünde, Ali Kemal’in cesedi toplu iğnelerle bir çarşafa sarılmış önünde bir mukavva parçasına: “Hain-i din-i vatan Artin Kemal” yazılmış duruyordu. Cesedin çehresi bir mengene ortasında gibi sıkışmış, birdenbire tanınmaz bir şekilde idi. Sol ayağındaki çorap yeni çekilmiş olduğu için, ayak bembeyazdı, bir tarafından biraz kan sızıyordu. Cesedin epey zaman tozda süründüğü anlaşılıyordu.”
Ali Kemal Bey’in linç edilmesi hadisesi ve cesedinin istasyonda darağacına asılması İsmet Paşa ve heyette bulunanlar tarafından tasvip edilmemiştir. Gerek İsmet Paşa ve gerekse heyette bulunan Rıza Nur Bey Nureddin Paşa’yı sert bir şekilde tenkit etmişlerdir. Heyet üyelerinin sert tenkitleri karşısında Nureddin Paşa “müdahale ettiği halde lince mani olamadığını” söyleyecektir.
Nureddin Paşa’nın İzmit’te tertip ettirdiği aşikâr olayın onun sertlik yanlısı tutumundan kaynaklandığı bilinmektedir. Bu olayın İzmit’te cereyan etmesi de ayrı bir talihsizlik olmuştur. Yukarıda da izah edildiği üzere linci gerçekleştiren çoğu sivil giydirilmiş askerlerden oluşan ve aralarında çapulcularında bulunduğu kalabalık bir grup olmuştur. Bu olayın İzmit halkına mal edilmesi milli mücadelede çok önemli ve stratejik bir konumu olan İzmit’e ve bu mücadeleye her türlü desteğini vermiş olan İzmit halkına yapılmış büyük bit haksızlık olacaktır.
KAYNAKÇA
ATASE Arşivi; Başbakanlık Osmanlı Arşivi; Emekli Sandığı Arşivi; Türkiye Büyük Millet Meclisi Arşivi; Birinci Dünya Savaşı’na Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri, Cilt III / Yay. Haz. Hülya Toker, Nurcan Aslan, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınları, Ankara 2009; Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1973; Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara 1988; Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, İstanbul 1961; Fatih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1969; Celal Bayar, Ben de Yazdım, Cilt I-V, İstanbul 1965; Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 2018; Sadi Borak, İktidar Koltuğundan idam Sehpasına (Yakın Tarihimizde Siyasi Cinayetler ve İdamlar), İstanbul Kitabevi, İstanbul 1962; Tank Mümtaz Göztepe, Osmanoğullarının Son Padişahı Sultan Vahidettin Mütareke Gayyasında, Sebil Yayınevi, İstanbul 1969; Zeki Kuneralp, Ali Kemal Ömrüm, İSİS Yayımcılık Ltd. Şti. İlk Baskı. İstanbul 1985; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, 1968, S 60, 1371; Kâzım Özalp, Millî Mücadele, 1919-1922, TTK, C.I, Ankara 1971; Samih Nafız Tansu, İki Devrin Perde Arkası, Anlatan: Hüsarnettin Ertürk, Yazan: Samih Nafiz Tansu, Ararat yayınevi, İstanbul, 1969; Necati Fahri Taş, Nureddin Paşa, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2014.
Osman AKANDERE