ARMAŞ / MANASTIR (ÇARKHAPAN MERYEM ANA MANASTIRI) / MATBAA

Madde no:117

Bugünkü adıyla Akmeşe ya da Ermenilerce bilinen adıyla Armaş’ın kuruluşu ve kurucularının nereden geldikleri konusunda farklı görüşler vardır. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Ermeniler bu coğrafyada dağınık bir şekilde yaşıyorlardı. Türklerin bu bölgelere sahip olmalarından sonra belki bazı küçük bölgelerde nüfusça çok olmuşlardı, fakat özellikle Batı Anadolu bölgesinde XVII. yüzyıla kadar yoğun bir Ermeni nüfusuna rastlanmaz. Marmara Denizi çevresi de, Türklerin bölgeye gelip yerleşmelerinden sonra Ermenilerin iskânına açılmıştır. İzmit sancağındaki Ermeniler, Şah Abbas (1588-1629) ve Nadir Şah (1736-1747) devirlerinde İran’dan ve iç karışıklıklardan dolayı Doğu Anadolu Bölgesinden Anadolu’ya gelmişlerdir. Bu yerleşim bölgesini Ermeni ruhani kaynakları “İzmit Ruhani Çemberi” olarak tarif etmişlerdir. Bu çember içerisindeki en önemli yerleşim merkezlerinden birisi de Armaş’tır. İzmit’in 20 km. kuzeydoğusunda yer alan Armaş/Akmeşe Ermenileri 1611 yılında Gregoryen Piskopos Thadeos’un idaresinde Anadolu Ermeni topluluğunun önemli bir dini merkezi ve Gregoryen piskoposlarının oturma yeri olan manastırı kurmuşlardır. Osmanlı Devleti, manastırı kurulduğu andan itibaren himayesine almış ve bölgeyi derebeylerinin çekişmelerinden korumuştur. Ermenilerin toprak genişletme gayretleri, çevre halkı ile çatışmalara yol açmış, devlet ise verdiği imtiyazlarla Ermenileri korumuştur.

Armaş Manastırı XVII. yüzyılda Ermeniler için tanınmış bir ziyaret yeridir. 1825 yılından itibaren Manastır, sırasıyla dini önderlik merkezi, hacca gelenler için konuk evi ve öğretim yeri olmaya başladı. Manastırın Osmanlı Ermenileri açısından en parlak dönemi 1889-1914 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönemde manastır, bir ilahiyat fakültesi niteliğine kavuşmuştur. Bu okul, İstanbul Patrikliğine bağlı ilahiyat meslek yüksekokulu yapısına dönüşmüştür. Oluşturulan bir içtüzükle, 17-22 yaşlarındaki gençler öğrenci olarak alınmaya başlanmıştır. 1896 yılında Ermeni yetimleri için bir yetimhane kurulmuştur. 1611 yılından 1922 tarihine kadar varlığını sürdürmüş olan Manastır, Anadolu’da Amasya, Adana, Arapkir, Bitlis, Konya, Urfa, Erzincan, Harput, Malatya, Merzifon, Muş, Sivas, Van, Diyarbakır, Kütahya’da ve Anadolu dışında ise Atina, Mısır, Bağdat, Bulgaristan ve Romanya’da dinî önderlik yapmış birçok Ermeni’yi yetiştirmiştir. Bu merkezlerde görev alan 36 yüksek düzey dinî önderden üçü İstanbul Patrikliği, biri Kudüs Patrikliği, biri de Sis-Kozan Üst Patrikliğine kadar yükselmiştir. Armaş, Anadolu’nun her yerinden değişik zamanlarda, özellikle de Eylül ayına denk gelen “Kutsal Çarmıh Bayramı” sırasında çok sayıdaki Hıristiyan hacının buluşma yeri olmuştur. Osmanlı Devleti bu ziyaretleri “Ermeşe Panayırı” olarak isimlendiriyordu ve buraya gelecek olan ziyaretçilere her türlü kolaylığı gösteriyordu.

1864 yılında manastırda bir matbaa kurulmuş ve Huys (Umut) adında bir dergi yayımlanmaya başlamıştır. Armaş Manastırı 1866 yılında, daha önce bağlanmış olduğu Nikomedia Episkoposluk Bölgesi’nden ayrılmış ve özerk bir başrahiplik makamı olmuştur. Horen Aşıkyan, Armaş’ta, Ğevontiyants adıyla bilinen bir yatılı okul kurmuştur. Bu okulun başarısı, Avrupa’dan ithal edilen yeni makinelerle donatılan matbaanın gelişmesi ve manastırda yoğunlaşan entelektüel potansiyel sonucunda gelecek vaat eden bir dönem olmuştur. Ancak, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Armaş Manastırı için yıkıcı sonuçlar doğurmuş, okul kapanmış ve Huys dergisinin yayını durmuştur. 27 Eylül 1888’de büyük bir yangın, Armaş köyünün önemli bir kısmıyla birlikte, manastırın Ğevonyiyants Okulu’nun bulunduğu güney kanadını harabeye çevirmiştir. Horen Aşıkyan’ın bu olayın hemen ardından Ermeni patrikliğine yükselmesi, hasarların hızla onarılmasını sağlamıştır. İstanbul Ermeni Patrikliğinin büyük ruhban okulu, 1889 yılında Armaş’ta faaliyete geçmiştir.

Armaş’ta manastır çevresinde, 1890’lı yıllarda kurulan Uncuyan değirmeni olarak anılan bir su değirmeni, 1892 yılında inşa edilen bir binada faaliyet gösteren bir ipekböcekçiliği atölyesi, manastırın kıymetli koleksiyonlarına ev sahipliği etmek üzere 1911 yılında inşa edilen bir kütüphane ve 1827 yılında inşa edilmiş bir çeşme de bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nde meydana gelen ilk Ermeni olaylarında Armaş Manastırı idarecileri de yer aldı. Okulun maddi-manevi hamilerinden Apik Uncuyan Efendi, Taşnak Komitesinin 26 Ağustos 1896 tarihinde gerçekleştirdiği Osmanlı Bankası Baskını sırasında meydana gelen olaylardan dolayı suçlu bulunarak tutuklanmıştı. Uncuyan’ın nezareti altında bulunan Galata’daki mektep ve kilisede silah bulunmuştu. Uncuyan, Taşnak Komitesi ile yazışmalarının ele geçirilmesine rağmen, rahatsızlığından dolayı serbest bırakılacaktı. Kilise ve okulların silah saklama ve depolama yeri olarak kullanılmaya başlandığı 1890’lı yıllarda Armaş Manastırı da bundan kurtulamamıştı. 1894 tarihli bir belgeye göre, Viyana’dan gönderilen silahların Armaş Manastırında saklandığı tespit edilince Hükümet inceleme başlatmıştır. İzmit bölgesi Ermenilerinin bu suretle silahlanmaları ve ihtilal fikrine meyletmeleri, Armaş Panayırını daha önemli bir hale getirmişti. Bu tür etkinlikler ihtilal fikrinin aşılanması için uygun bir ortam sağlıyordu. Hınçak ve Taşnaklar bu toplantıları propaganda için kullanıyor, yurt içinden ve yurt dışından propagandacılar gelerek gösteri yapmak teşebbüsünde bulunuyorlardı. Manastır Piskoposu Ormanyan Efendi 1895 yılında Armaş Panayırı için gelen Ermenilere, Osmanlı Devleti aleyhinde telkinlerde bulunmuştu. Adapazarı ve çevresinde Ermeniler üzerinde fişek, rovelver ve zararlı evraklar yakalanmıştı. Devlet Armaş Panayırı için her yıl olağanüstü tedbirler aldı, olay çıkmaması için İzmit Mutasarrıflığı’nı uyardı. Mutasarrıflık, 1892 yılındaki etkinliklerde asayişin muhafazası için İstanbul’dan piyade ve süvari asker talep etmişti. 2.Meşrutiyetin ilanı ile birlikte Ermeni Manastırı çalışmalarını daha rahat yürütebilmiştir. Bununla beraber Meşrutiyet’in getirdiği serbestlik, Ermeni idarecilerin cesaretini de artırmıştır. Bu dönemde önemli krizlerden birisi 1911 yılında yaşanmıştır. O yıl, Osmanlı şehirlerinde görülen kolera salgını sebebiyle Armaş Panayırı dahil o sene yapılması planlanan bütün panayırlar hükümet tarafından yasaklandı. Karardan memnun olmayan Manastır Rahibi Hamazb Efendi, Akmeşe hahiyesi Müdürüne karşı gelmiş, hükümeti asla tanımayacağını açıkça söyleyerek tavrını ortaya koymuştu. Manastır idarecilerinin devlete karşı kanun tanımaz davranışları ve Osmanlı Devleti’nin aldığı kararı uygulayamaması Ermenilerin cesaretlerini artırmıştı.

Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte Adapazarı ve çevresindeki Ermeniler hareketlenmeye başladılar. Ermenilerin en büyük ruhban mektebinin bulunduğu Akmeşe nahiyesindeki mektep kilisesinin başrahip odasından, gayet büyük ve aynı zamanda tahrip gücü pek yüksek dört bomba ile dolaplarından birçok silah ve cephane çıkarıldı. Armaş Manastırı’nda ortaya çıkan bombaların fotoğrafları aldırılarak İstanbul’a gönderilmişti. Sevk ve İskân Kanunu kapsamında Ermenilerin ordu gerisindeki hareketlerinin önlenmesi için başka bölgelere sevkleri kararlaştırıldı. İzmit ve Adapazarı bölgesinde yaşayan yaklaşık 58.000 Ermeni tehcir edildi. Trakya’dan sevk edilen Rumların bir kısmı da Adapazarı ve İzmit çevresine yerleştirildi. Armaş Manastırı’ndaki tüm eşyalar bir deftere kaydedilerek, manastır kontrol altına alındı ve manastırın anahtarı İstanbul’a gönderildi. Birinci Dünya Savaşı sonunda tehcire tabi tutulan Akmeşe Ermenileri eski yerlerine yerleştirilmeye başlandı. Bu arada Armaş Yetimhanesi de kilise mensuplarına 1 Kasım 1918’de teslim edildi. Akmeşe ve çevresine dönen Ermeniler Türklere karşı, bölgede bulunan İngilizlerle birlikte çalıştılar. 1920 yılı Ağustos ayında, İzmit’te bulunan İngilizler yerlerini Yunan birliklerine devrettiler. Askeri bir üs haline gelen Akmeşe’ye Yunan 9. Girit Alayı yerleştirildi. Yunanlıların bölgeden çekilmesi sırasında Ermeniler de onlarla beraber bölgeyi boşalttılar. 1921 yılı Haziran ayında İzmit çevresindeki 25.000 Rum ve 5.000 Ermeni Trakya bölgesine sevk edildi. Akmeşe ve Bahçecik’li Ermenilerden 1.800’ü Tekirdağ’daki eski Türk kışlasına yerleştirildiler. 1922’de Milli mücadelenin kazanılmasıyla birlikte buradaki Ermenilerin tamamı önce İstanbul’a, sonra da Amerika, Kanada gibi ülkelere göç ettiler. Armaş Ermenilerinin boşluğunu 1924 yılında Yunanistan’dan gelen mübadele göçmenleri doldurdu. Armaş Manastırından geriye kalan üç katlı Ruhban Okulu, uzun süre yatılı ilköğretim okulu olarak 1915’te kaldığı yerden eğitim hayatına devam etmiştir. 1999 Depreminde çatısı çöktüğü gerekçesiyle yıkılan yapıyla birlikte bugün Akmeşe’de tarihi Işık Çeşmesi dışında Manastır ve dolayısıyla Armaş’ı hatırlatan iz kalmamıştır.

KAYNAKÇA

İ. Ethem Atnur, “Rum ve Ermenilerin İzmit-Adapazarı Bölgelerinden Tehciri ve Yeniden İskânları Meselesi”, I. Sakarya Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu (22-23 Haziran 1998), Adapazarı, 1999; Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekat-ı İhtilaliyesi, Haz. Erdoğan Cengiz, Ankara, 1983; Mehmet Hocaoğlu, (1976), Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul, 1976; http://www. hyetert.com (20 Mayıs 2003). hyetert.com., bolshoys.com; Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları, c. I-II, Ankara, 1998; Talat Paşa’nın Anıları, Haz. Alpay Kabacalı, İstanbul, 2000; Agop Minasyan, “Akmeşe Kasabası Tarihinde Ermeniler Armaş Manastırı”, Toplumsal Tarih, c. 13, Sayı: 78, 2000; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, c. 20, Belge No: 45, İstanbul, 1989; Yakup Özkan, “Armaş’tan Akmeşe’ye: Bir Kasabanın ÖyküsüMübadillerin Gelişi ve Yeni Bir Hayat” Toplumsal Tarih, Sayı: 83, 2000, s. 32; Avni Öztüre, Nicomedia Yöresindeki Yeni Bulgularla İzmit Tarihi, İstanbul, 1981; Kevork Pamukçuyan, Biyografileriyle Ermeniler, İstanbul, 2003; İleri, 11 Aralık 1919; Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi Belgeleri; Tanin.

Haluk SELVİ