NAHT SANATI VE NAHHAT MUZAFFER OKUR

Madde no:1140

Kocaeli’de Naht

Sözlükte naht kelimesi “ahşap vb. şeyleri yontmak, kabuğunu soymak” anlamına gelir. Marangozun ahşap parçalarını yontup düzeltmesi ve birleştirip yeni bir ürün meydana getirmesi işlemine benzediği için, birden fazla kelimeden yeni bir kelime oluşturmaya da naht adı verilmiştir. Naht, ağacı, metali, taşı veya üzerinde çalışılan materyali oyma ve yontma sanatı olarak biliniyor.

Nahhat ağaç oymacısı, metal oymacısı, marangoz ve doğramacı gibi anlamlara gelmektedir. Bu sanat dalına Naht adı verilmesi yakın zamanlarda gerçekleşse de oyma sanatı adı altında Geleneksel Türk El Sanatları içinde yer almaktadır. Nahtın oyma sanatından farkı; oyularak bir sanat objesi haline getirilen materyal ikinci bir plaka veya zemin üzerine transfer edilir.

Yapılan araştırmalarda İslamiyet’ten önce Orta Asya’da yaşayan Türklerin heykel ve oyma süsleme eserlerine rastlanmıştır. Bu eserlerde Çin ve Hint sanatının izleri görülmektedir. Ancak İslam dininin heykel yapma sanatına müsaade etmemesi, Müslümanlar ve Türkler arasında ahşap oyma sanatının ilerlemesine yol açmıştır.

Ahşap işçiliği Anadolu’da Selçuklu döneminde gelişip, zamanla kendine özgü bir niteliğe bürünmüştür. Abanoz, ceviz, elma, armut, sedir, gül, çam vb. ağaçlar üzerine oyma, kakma, boyama, çatma (kükdekari) ve çakma (kafisi işi) gibi tekniklerle bezenmiş ahşap örnekleri Selçuklu döneminde bu alanda üstün bir düzeye ulaşıldığını ortaya koymaktadır. Selçuklu ve Beylikler dönemi ağaç eserler genellikle mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlardan oluşan usta işi eserlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise ağaç oyma sanatı en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Rumî ve hatai dediğimiz çiçek, nebat ve hayvanların stilize edilmesinden meydana gelen tezyini motifler kullanılmıştır. Mimarî eserlerin iç ve dış kısımları bu sanatın ustaları tarafından bezenmiştir. Osmanlılarda daha da incelen oyma sanatı ile sadeleşen eserler sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, kayık, rahle, Kur’an muhafazası gibi gündelik eşyalar yanında bu sanatın pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, tavan göbeği, mihrap, minber ve sanduka gibi mimarî yapıtlarda da uygulandığını görüyoruz. Cumhuriyet döneminde marangozluk ile birlikte cami minber, mihrap ve kapılarında oyma sanatı devam etmiştir.

Naht sanatı 20. yüzyılda günümüzde hat sanatının revaç görmesine paralel yeni yorum ve yaklaşımlarla oyma sanatının geliştirilmiş bir kolu olarak ortaya çıkmıştır.

Muzaffer Okur günümüzde Gebze’de yaşayan ve bu sanatı farklı yorumlarla icra ederek devlet sanatçısı unvanını almış Kocaeli’nin tek devlet sanatçısıdır. Ağaç işçiliğinde kullanılan malzemeler daha çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz ve gül ağacıdır. Kakma, boyama, kündekâri, kabartma-oyma, kafes, kaplama, yakma gibi tekniklerle işlenen ahşap eşyalar günümüzde de özgün dekoratif eserler olarak kullanılmaktadır. Bu teknikler 19. yüzyılda yaygınlaşmış asaların sap kısımları; gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden, gövde kısımları ise gül, kiraz, abanoz, kızılcık, bambu, kamış vb. ağaçlardan yapılmaktadır. Okur bu sanatla ilgisini; “Çocukluğumdan beri ahşaba olan sevgimden vazgeçmedim.

Ahşabın öz dokusu doğallığı, kokusu beni her zaman cezbetmiştir. Bulduğum ahşap parçalarıyla objeler yaparak başladım. Daha sonra gittiğim bir sergide naht sanatını keşfettim, Gebze Belediyesi’nin açmış olduğu GESMEK’te naht sanatı kursuna bir dönem devam ettim. Daha sonraları kendimi geliştirerek 10 yıldır bu sanatı icra etmekteyim. 2021 Aralık ayında T.C Kültür Ve Turizm Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Sanatçı Tanıtım Kartı almaya hak kazandım ve sanatımı taçlandırdım. Amacım unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatı olan naht sanatını gelecek nesillere aktarmak ve sanat severlere açacağımız sergilerde tanıtmak” şeklinde ifade ederken naht sanatını nasıl icra ettiği hakkında da bilgiler vermiştir:

“Naht sanatı büyük sabır isteyen bir sanat. Her parça için yaklaşık beş işlem yapılıyor. Keseceğimiz eserin ilk önce şablonunu çıkartıyoruz. Daha sonra 6 mm’lik kullanacağımız ahşabın üzerine yapıştırma işlemi yapıyoruz, sonrasında büyük bir titizlikle ve sabırla parçaların tek tek kıl testere ile kesimini yapıyoruz. Kesim işlemi bittikten sonra zımparalayarak törpü ile çapaklarını alıyoruz. Bu işlem de bittikten sonra, keten tohumu yağı ile yağlama işlemi yapıyoruz. Keten tohumu yağı ahşabı besliyor, ömrünü uzatıyor ve kurtlanmasını, böceklenmesini engelliyor. Yağlama işlemi de bittikten sonra, kurumaya bırakıyoruz ve yağı emmesi için yaklaşık bir gün bütün parçaları bekletiyoruz. Sonrasında tek tek ahşap zemine yapıştırarak eserimizi tamamlıyoruz”.

KAYNAKÇA

Mehmet Reşit Özbalıkçı, “Naht” maddesi, DİA, İstanbul 2006, C.32, s.310-311; Metin Sözen-Ugur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü,Istanbul 1986, s. 120; Can Kerametli, “Osmanlı Devri Ağaç İşleri Tahta Oyma, Sedef, Baga ve Fildişi Kakmalar”, Türk Etnografya Dergisi, S. 4, 1961, s. 9; Kifayet Özkul, “Gelenekten Geleceğe Bakır İşlemeciliği ve Urfa,” 6. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi, Bildiri Metin Kitabı, C. II., s. 136-152 s.145; M.Y. Ertaş, XV.-XVI. Yüzyıllarda Karaağaç-ı Gölhisar (Acıpayam) Kazası, İstanbul 2007; Muhammet Arslan, “Adıyaman Ulu Camii’nin Ahşap Kapı Kanatları,” Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 5, Aralık 2010, s. 15-40 s.34; Gurbet Işık, “Mahsum Güneş, Çok Kültürlülüğün Mirasını Geleceğe Taşımak: Mardin Örneği”, TÜCAUM VIII. Coğrafya Sempozyumu, 2015, s.449-461; Erdem Yücel, “Osmanlı Ağaç İşçiliği”. Kültür ve Sanat, C.V: s.58-71.

Adem ARI