Müneccimlik, Arapçada yıldız anlamındaki Necm kelimesinden türetilmiştir. Müneccim yıldızlara bakıp gelecekteki olayları tahmin etmeye çalışır. Ayrıca imsakiye, takvim gibi gereçler de müneccimlerin mesleklerini icra ederken kullandıkları materyallerdendir. Namaz vakitleri, Hac zamanı, Ramazan ayının başlangıcı gibi önemli zaman dilimlerini belirleyebilmek için astronomi biliminin kullanıldığını, bu kuruma Müslümanlar tarafından son derece önem verildiğini görmekteyiz. İlk zamanlar bilimsel gerçekliğe dayanarak tarih ve saatleri belirlemek gibi ciddi bir ihtiyacı karşılayan müneccimlik, Müslüman toplumu oluşturan tüm unsurların ortak görüşüyle son derece faydalı idi. Ancak aynı teknikleri kullanarak gelecekten haber verme olgusu zaman içerisinde öne geçtikçe rahatsızlıkları da beraberinde getirmişti. Bu iki yönlü durumun oluşmasında müspet ve doğa bilimlerinin arasında kalan, özgün bir konuma sahip olmasının da payı vardır. En önemli görevleri arasında takvim hazırlamak olan müneccimlerin çalışma ve eğitim alanları olan muvakkithaneler (vakit belirleme evi) genellikle büyük cami avlularında kurulmuş olan eğitim merkezleridir.
İlk müneccimbaşı Seydi İbrahim (?1540) iken, İstanbul Gözlemevi gibi gökbilim alanında en önemli çalışmaları ortaya koyan ismin Takiyüddin Râsıd (ö:1585) olduğunu görmekteyiz. Bu gözlemevinde 16.yy’ın en mükemmel gözlem araçları inşa edilmiştir. Gözlemevi önemli çalışmaların yapılmasına öncülük etmiş, din adamları tarafından 1580 yılında kuyruklu bir yıldızın geçişinin arkasından baş gösteren veba salgını ve hemen akabinde meydana gelen depremin sebebi olarak gösterilince III. Murat’ın emriyle yıktırılmıştır.
Saray içerisindeki varlığı ve tayin ettiği zamanlar her dönemde ciddi tartışma ve ihtilafları beraberinde getiren müneccimbaşılığın kaldırılma süreci XX. yüzyıla kadar devam etmiş, en son müneccim olan Hüseyin Hilmi Efendi’nin ölümünden sonra (ö.1924) yerine herhangi bir tayin yapılmayarak bu müesseseye son verilmiştir. Arif Efendi, 35.inci müneccimbaşıdır. Osmanlı’da toplam 37 müneccimbaşı görev yapmıştır. İzmit Tahrir-i Emlak Seyyar memuru ve Müneccim Abdülvacid Efendi’nin oğlu olan Arif Efendi İzmit’te Eylül 1853 tarihinde doğmuştur. Dedesi Ali el-İzzi aslen İstanbulludur. İlk eğitimine İzmit’te başlayan Arif Efendi, Sıbyan Mektebi ve Rüştiye tahsilini (1861 – 1867) tamamlayarak İzmit Tahrir Kalemi’ne mülazım olmuştur. Temmuz 1968’de İstanbul’a gelmiş ve Beyazıt Camii’nde, Meşihat Müsteşarı İbrahim Hakkı Efendi’nin derslerini takip ederek ulûm-u âliye eğitimini tamamlamış, Nisan 1881’de Kur’an, vücuh, feraiz dersleri icazetini almıştır. İyi derecede Arapça, biraz da Farça öğrenmiştir.
İlk vazifesine 1881’de 29 yaşında İzmit sancağı Bidayet Mahkemesi’nde (İlk mahkeme, davaları birinci derecede gören ve çözümleyen mercii) icra memurluğu ile başlamıştır. Bir yıl sonra Temmuz 1887’de görevden ayrılmış ancak daha sonra aynı mahkemenin baş katipliğine atanmıştır. Aynı anda İzmit İdadisi’nde önce kavanin hususiye (özel kanunlar) daha sonra tarih ve Osmanlı dili, ayrıca ilm-i hesap (matematik) gibi dersleri okutmuştur. Sekiz sene boyunca İzmit Eğitim Komisyonu fahri üyeliğinde bulunmuştur. 1892’de İstanbul Fetvahane’de bulunan Meclis-i Tetkikat-ı Şer’iyye zabıt katipliğine atandığında İzmit’ten ayrılarak Süleymaniye’deki konağına yerleşmiş ve ölene kadar orada oturmuştur. 1890 tarihinde Fetvahane’de açılan sınavı kazanarak 1893’ten başlayarak Bayezid Camii’nde ders okutmaya başlamıştır. 28 Ekim 1892’de İzmit Bidayet Mahkemesi baş katipliğinden ve lise öğretmenliğinden ayrılarak Temmuz 1893’ten itibaren Sadreyn (Rumeli ve Anadolu Kazaskerliği) Müsteşarlığı Muavinliği’ne atanmıştır. 24 Şubat 1894’te Huzur-ı Hümâyun dersleri muhataplığına atanmış, 1896’da da İzmir Mevleviyeti’ne (büyük kadılık) atanması ile bu görevden ayrılmıştır.
Mart 1892’den Nisan 1896’ya kadar devam eden Ruus (tayin defteri) maaşı 2 Nisan 1896’da bir yıllığına İzmir Mevleviyeti’ne dönüştürülmüştür. Eylül 1896’da Darülaceze fahri üyeliğine atanmıştır. Haziran 1898’de İstanbul Kadı Yardımcılığı’na getirilmiştir. Bu görevde beş yıldan sonra 26 Aralık 1903’te azledilerek müneccimbaşılığa atanmıştır. Yaklaşık beş yıl sonra azledilmiş, yerine Naşid Efendi müneccimbaşı olarak atanmıştır.
Şubat 1909’da Sadreyn Müsteşarlığı’na, Eylül 1909’da Rumeli Kazaskerliği Müşavirliği’ne yükselmiş, Ocak 1911’de ise Mahkeme-i Evkaf (Evkaf Müfettişliği Dairesi) Kalemi Müdürü olmuştur. Ancak vazifesini iyi yürütemediği için Temmuz 1914’te azledilmiştir. Bir süre açıkta kalan Arif Efendi Mayıs 1917’de yeni oluşturulan Mahkeme-i Temyiz-i Şer’iyye Dairesi Baş Mümeyyizi tayin edilmiştir. Daha sonra adı Meclis-i Tahkikatı Şer’iyye olacak bu daire Meşiat (Şeyhüslamlık) makamına bağlanmış ve bu meclise üye ve baş kâtip olarak atanmıştır. Ekim 1922’de baş katiplikten alınınca sadece üye olarak devam etmiştir. Şubat 1924’te bu meclisten emekli olmuştur.
Astroloji, astronomi, matematik, meteorolojide oldukça birikimli olup Greenwich ve Mısır rasathaneleri ile irtibatlı imiş. Kandilli Rasathanesi’nin yapılışında emeği geçmiş, ayrıca kütüphanesine Takiyüddin Râsıd’a ait Risali fi Sebeb-i Taahhur-i Gurub el Şems ve Durakpaşazade Efendi’nin Ruzname-i Cedide adlı eserini hediye etmiş ve hediye mesajını “Esbak Müneccimbaşı İzmidli Arif Efendi” olarak imzalamıştır. Rasathane’nin altında Vahdettin’in bağışladığı yazlık evi varmış. Altı sene sürdürdüğü müneccimbaşılığı görevinde hazırladığı takvimlerin tümü basılmıştır. Padişahın danışmanı olarak günlerce odasına kapanıp gelecek günlerdeki olayları tahmin etmeye çalışır, Padişah için hazırlanan yıllık bilgileri içeren Nevruziye hazırlarmış.
Tahmin yapmak ya da yeni bir giysi giymek için uygun ve hayırlı zaman nedir şeklindeki sorulara cevap bulmak için “Eşref Saatini” beklermiş. En sonunda aileye nedenini açıklamadan, şu gün şu saat hazır olun demiş ve o an geldiğinde, 79 Yaşında, 23.10.1932 tarihinde vefat etmiş. Konak satıldığında Arif Efendi’nin kitapları İslam Eserleri Müzesi’ne bağışlanmış olup Türk Tarih Kurumı Kütüphanesi’nde kendisinin hazırladığı ve Monosyan Matbaası’nda basılmış 13231324 ve 1325 yıllarına ait Takvim-i Sâl’lar bulunmaktadır. Ailenin kolları bugün İzmit ve İstanbul’da Kaman soyadı ile yaşamaya devam etmektedir.
KAYNAKÇA
Salim Aydüz, Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar, İU SBE, Tarih Böl. YLT, İstanbul 1992; Esma Özçelik Morkoç, Osmanlı Devleti’n’de Müneccimbaşılık, Hacettepe Ünv., SBE – TAD, YLT, Ankara 2018; http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/ie_arif/iearif.htm, 1941 İstanbul doğımlu torunu Arif Kaman ile Öner Döneş tarafından yapılan röportaj, 02.09.2021; https://www.youtube.com/ watch?v=wDQ1QXqQD9c; 35. Müneccimbaşı Seyyid Mehmet Arif Efendi, 02.09.2021.
F. Yavuz ULUGÜN