Kocaeli’nin Tarih İçinde Geçirdiği İdari Değişim Kocaeli Sancağı/Livası
Osmanlı ülkesi taşra örgütlenmesinde birtakım idari ünitelere ayrılmıştır. Bu idari üniteler kuruluştan itibaren bir değişim ve dönüşüm içerisinde olmuştur. Osmanlı sancaklarının veya livalarının bu değişimden en az etkilenen temel idari taksimat ünitesi olduğu söylenebilir. Belli bir coğrafi mıntıka veya bölgenin bir sancakbeyinin idaresinde teşkilatlanması halinde, buraları liva/sancak olarak anılmıştır. Sancak, Türkçe kökenli bir kelimedir. Osmanlı uygulamasında; sancaklar Farsça bir kelime olan livâ, sancakbeyleri ise mirlivâ olarak da kaydedilmişlerdir. Sancaklar kuruluş devrinde subaşılıkların bir alt birimi olarak görülür. Daha sonra kurulan Osmanlı vilayetlerinin alt ünitesi sancaklar/livalar olmuştur.
Osmanlı sancakları idari-askeri bir mıntıkayı ifade ederler. Bir iskân yerini ifade etmek için sancak tabirini kullanmak doğru değildir. Ancak sancakların bünyesinde aynı adla veya başka adlarla anılan iskân yerleri bulunabilmektedir. Bazı sancakların adıyla anılan iskân yerleri olduğu durumlar da vardır. Yani merkez durumunda olan iskân yeri (kaza/kasaba/şehir), sancağın adıyla anılabilmektedir. Mesela; Harput, Amasya, Çorum, Aksaray, Kastamonu vb. sancaklar, isimlerini sancak sınırları içerisindeki en önemli iskân yerlerinden almışlardır. Menteşe, Aydın, Kocaeli, Canik, Teke, İçel ve Hüdâvendigâr gibi sancaklarda ise aynı adı taşıyan iskân yeri bulunmamaktadır.
Kocaeli ve havalisinin Osmanlı hâkimiyetine girişi 1337 yılında gerçekleşmiştir. İznikmid (İzmit)’in Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle birlikte Kocaili Sancağı adıyla anılan idari bir ünitenin Osmanlı idari sistemi içerisindeki ilk izleri görülür. Orhan Bey devrinde gelişen bu fetih hareketi sonucunda merkezi İzmit olan Kocaeli sancağı teşekkül ettirilmiştir.
15. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Oruç b. Adil, Kocaeli’yi Akça Koca’nın fethettiğini ve bu sebeple oraya Kocaili/ Kocaeli denildiğini kaydeder. El veya il; yöre, memleket, diyar anlamında bir kelimedir ve Türkçedir. El/Eli’nin Selçuklu dönemi vilayetini karşılayan bir anlamı vardır. Bu bakımdan şehir dışındaki alanı ve orada oturan halkı içine alan geniş bir anlamı da söz konusudur. Rumeli, Kocaeli, Karlıili, Tekeli bunlara örnek olarak verilebilir. Bu çerçevede değerlendirdiğimizde Kocaeli isminin Akçakoca’nın fethettiği yöre, diyar veya bölgeden geldiği söylenebilir.
Orhan Bey devrinde İzmit-Yalova hattındaki Marmara sahilini koruma görevi Kara Mürsel’e verilmiş bu mıntıka da Karamürsel olarak anılmıştır. Bizans’tan gelmesi muhtemel saldırıları önlemek için Akça Koca’nın merkezi Kandıra olan uç gazileri buraya getirilmiştir. Böylelikle Bizans’ın Mesothania bölgesi Akça Koca ile bölgeye gelmiş olan gaziler tarafından bölüşülmüştür. Orhan Bey, Erminili (Akmeşe) bölgesini Yahşilü’ye (Yahşi Bey), boşalan Kandıra bölgesini ise Ak Baş’a vermiştir. Orhan Gazi; Konuralp ve Akça Koca gibi gaziler ölünce İzmit havalisini sancağıyla Süleyman Paşa’ya bırakmıştır. Dolayısıyla bu dönemlerde Osmanlı idari üniteleri içerisinde Sancak kavramının kullanıldığı ilk yerlerden birisi Kocaeli olmuştur. Oruç b. Adil, Orhan Bey’in Kocaeli’ni amcası oğlu Gündüz Bey’e, Tarakcı ve Yenice (Taraklı-Yenice), Bolu ve Mudurnu’yı ise oğlu Süleyman’a verdiğini yazar. Bu bilgileri Hüdavendigâr Livası tahrir defterleri de teyit eder. Bahse konu defterler, Süleyman Paşa’ya ait emlâk ve temlikler ile onun vali veya sancakbeyi olarak bulunduğu yerler hakkında da bir kanaat sahibi olmamızı mümkün kılmaktadır. Buna göre Taraklı Yenicesi, Geyve, Akyazı, Akhisar, Göynük, Kite, Biga, Ezinepazarı, Lapseki, İznik, Yalakâbâd, Bolayır, Seydikavağı, Malkara, İznikmud (İzmit) kazaları Süleyman Şah’ın idaresinde idi.
Osman Gazi devrindeki idari uygulamaları ve gelişmeleri de göz önünde bulundurarak Orhan Gazi zamanında Osmanlı ülkesinde Bursa, Karesi, Kocaeli, Sultanönü ve Ankara sancaklarının varlığından bahsedilebilir. Bu bağlamda, Kocaeli sancağının ilk Osmanlı sancaklarından birisi olduğunu söylemek mümkündür. İlk Osmanlı sancaklarının alt üniteleri olarak başlarında görev ve yetki alanları ayrılmış kadı ve subaşıların bulunduğu vilayet ve eyaletlerin bulundukları söylenebilir. Kuruluş devrinde vilayetler ve eyaletler sancakların alt birimleriydi.
Venedikli Lauro Quirini tarafından verilen ve 1430 yıllarına ait olduğu anlaşılan Osmanlı sancaklarını gösteren bir listede, Anadolu’da on altı sancak dikkat çekmektedir. Bu listede Batı Anadolu’daki beylikleri de içine alan Menteşe, Saruhan, Aydın, Karesi, Bursa, Biga, Bergama ve Kütahya’nın adları zikredilmektedir. Bu bilgilerden hareketle II. Murad devrinin ilk yıllarında Batı Anadolu’daki sancak sistemin iyice kurumsallaştığı söylenebilir. 15. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Anadolu Beylerbeyliği bünyesinde olup Batı Anadolu’da yer alan bu sekiz sancağın dışında Sultanönü, Bolu, Hamid, Ankara, Karahisar-ı Sahib, Kocaeli, Alaiyye ve Teke sancaklarını da II. Murad devri için Anadolu beylerbeyliği sınırları içerisine dahil etmek gerekir.
16. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı taşra idari taksimat üniteleri daha da belirginleşmiştir. Sancaklardan müteşekkil üst idari taksimat üniteleri Vilayet olarak anılmaya başlanmıştır. 16 yüzyılın başlarında Osmanlı ülkesinde Rumeli, Anadolu, Rum ve Karaman vilayetleri bulunmaktaydı. Kocaeli sancağı ise, Anadolu Vilayeti bünyesinde bir sancaktı.
Yavuz Sultan Selim’in son yılları ve Kanuni Sultan Süleyman devrinin ilk yıllarına ait 1517 (BOA, TS.MA. d. 9772), 1522-1523 (BOA MAD. d 23981), 1526-1527 (BOA, TS.MA. d. 10057, TS.MA. d. 5246) 1527-1530 (BOA, TS.MA. d. 8303) tarihli sancak tevcih defterlerinde, Kocaeli sancağının Anadolu Vilayeti bünyesinde olduğu görülmektedir.
1527 tarihli defterde Kocaeli sancağı farklı bir idari ünite içerisinde de sancak/liva olarak kaydedilmiştir. Zira bu yıllarda Anadolu Vilayeti’ndeki müsellem ve piyade sancakları ayrı ayrı yazılmıştır. Buna göre Kocaeli sancağı, Anadolu Müsellemleri Vilayeti içerisinde Liva-i Müsellemân başlığı altında Aydın, Saruhan, Menteşe, Sultanönü, Hüdâvendigâr, Karesi, Biga ve Elliciyân-ı Saruhan’la birlikte tek bir sancak itibar edilmiştir. Bu durum daha sonraki süreçte de bir müddet devam etmiştir. Mesela 1550-1551 tarihli sancak tevcih defterinde Kocaeli sancağı, Anadolu Vilayeti içerisindeki müsellem sancağı olma durumunu ayrıca devam ettirmektedir.
Kanuni dönemi başlarında hazırlandığı ifade edilen ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyüddin Efendi Kitaplığı 1969 numarada kayıtlı bir merkezi kanunnâmeye göre, Anadolu Vilayeti içerisindeki Kocaeli sancağı; Gegibize (Gebze), Yalak-âbâd, Görele, İznik, İznikmid (İzmid), Şile, Kandırı (Kandıra) ve Yorâs kazalarından oluşuyordu. Osmanlı döneminde de bugün olduğu gibi bir mıntıkayı ifade eden Kocaeli sancağının merkez kazası İznikmid (İzmit) idi. Kanuni devrinde tertip edilen mufassal tahrir defterlerinde (BOA, TT.d 436, 438) sancağa bağlı kazalar; Kandıra, Şile, Gebze Yoros, İznik, Ada ve İznikmid olarak kaydedilmiştir. Bu kazalar I. Ahmed döneminde de tertip edilen mufassal ve icmâl defterlerde de (BOA, TT.d 732, 733) değişmeden devam etmektedir.
1548-1574 (H. 955-982) yıllarına ait kayıtları ihtiva eden bir diğer sancak defterine (BOA, MAD. d 563) göre Kocaeli sancağı Anadolu Vilayeti bünyesindeki bir sancak olma hüviyetini devam ettirmektedir. Ayrıca daha önce olduğu gibi Müsellemân-ı Vilayet-i Anadolu içerisinde Aydın, Saruhan, Menteşe, Karesi, Biga, Hüdavendigâr ve Sultanönü sancakları ile birlikte tek bir sancak kabul edilerek yazılmıştır.
1548-1574 yıllarına ait sancak tevcih defteri, Kocaeli sancağının idari manada önemli değişime uğradığı bir gelişmeyi de içermektedir. Defterdeki kayıtlara göre, Balî Bey’in sancakbeyliği zamanında Kocaeli sancağının Cezayir-i Bahr-i Sefid Beylerbeyliği’ne yani Derya Kaptanlığı’na ilhak olunduğu belirtilmektedir. Balî Bey’in, Kocaeli sancakbeyliğine 20 Ocak 1567 tarihinde atandığını biliyoruz. 22 Haziran 1568 tarihinde ise boşta kalmadan Rodos sancakbeyliğine atanmıştır. Bu bilgilerden hareketle, Kocaeli sancağının 1567 yılı içerisinde veya en geç 1568 yılı ortalarından önce Anadolu Vilayeti bünyesinden çıkıp Cezayir-i BahrSefid Vilayeti’ne dahil olduğu söylenebilir. Cezayir-i Bahr-i Sefid veya Derya Kaptanlığı (Kaptan Paşalık), sahil sancakları ve ağırlıklı olarak Ege adalarından müteşekkil bir vilayet özelliğindeydi. Kaptan-ı Derya bu vilayetin en üst derecedeki askeri amiri durumundaydı. Kocaeli sancakbeylerinin çoğunun donanma ile bağlantılı görevlerinin olması, bir anlamda bu sancağın Kaptan-ı Deryalığa bağlanmasını zorunlu kılmıştır.
1577-1587 yılları arasındaki sancakbeyi atamalarını içeren bir deftere göre (BOA, KK. d 262) Kocaeli sancağı, Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti (Derya Kaptanlığı) bünyesindedir. Derya Kaptanlığı’nın merkezi Gelibolu sancağıdır. Bu yıllarda Eğriboz, Karlıili, İnebahtı, Rodos, Midillü, Sığla, Mizistre (Mora’ya bağlı), Sakız, Nakşa, Magosa (Kıbrıs’a bağlı), Biga ve Fenike sancakları da Kocaeli sancağı ile birlikte Derya Kaptanlığı’na bağlıydı.
Kocaeli sancağının Derya Kaptanlığı bünyesinde yazılma durumu 17. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Kocaeli’ye dair 1629-1633 yıllarına ait sancakbeyi atamalarının işlendiği sancak-tevcih defterine göre (BOA, KK. d 266), Kocaeli sancağı Kapudanlık diye yazılan askeri ve idari üst üniteye bağlı bir sancak olarak gözükmektedir. Bu idari ve askeri ünite, sancakları bakımından diğer yıllara nazaran farklılık gösterir. Kapudanlığın paşa sancağı önceden olduğu gibi Gelibolu olup Rodos, Mora, Sakız, İnebahtı, Andıra, Sığla, Mizistre, Karlıili, Eğriboz, Nakşe Berre, Midillü, Kocaeli, Biga, Limni, İskenderiye, Dimyâd, Süveyş Kaptanlığı, Kastel, Anabolı, Kavala, Tuzla ve Limoson sancaklarından ibaretti.
Mevcut arşiv kaynakları Kocaeli sancağının 17. yüzyılın ortalarından sonra muhtemelen de son çeyreğinden itibaren Süveyş Kaptanlığı’na bağlandığını işaret etmektedir. 17. yüzyılın sonları ve 18. yüzyılın başları ile ilgili tevcihat kayıtlarının bulunduğu bir sancak tevcih defteri (BOA, A.RSK. d 1551) Derya Kaptanlığı ile ilgili olarak 1688-1702 yıllarına ait kayıtları içermektedir. Bu defterdeki bilgilere göre paşa sancağı Gelibolu olan Derya Kaptanlığı içerisinde Kocaeli ve Karlıili sancakları bulunmamaktadır. Tevcihat kayıtlarından anladığımız kadarıyla 1702 yılına kadar Kocaeli sancağı Karlıili sancağı ile birlikte Süveyş Kaptanlığı bünyesindedir. Nitekim Kocaeli sancağının Ocak başları 1698 tarihinde Süveyş Kaptanlığı bünyesinde ve muhtemelen arpalık suretiyle Osman Paşa’nın uhdesinde olduğunu biliyoruz. 4 Mayıs 1702 tarihinde Süveyş Kaptanlığı’nın ber vech-i te’bîd yani hayatta olduğu sürece Mahmud Paşa’ya verilmesi bu tarihten itibaren donanma içerisindeki üst yönetim birimi olma durumunu kaybettiğini düşündürmektedir. Bundan dolayı Kocaeli sancağı yine Derya Kaptanlığı’na aktarılmıştır. 1702 yılından sonra Kocaeli sancağının artık Derya Kaptanlığı bünyesinde olduğu sancak tevcih defterlerinde de görülür. Bu durumu yani Kocaeli sancağının Derya Kaptanlığa bağlı bir sancak olduğunun daha yerleşmiş ve somut halini 1717-1730 yıllarındaki arşiv kayıtlarında net bir şekilde görmek mümkündür.
1717-1730 yıllarını ihtiva eden tevcihat defterinde (BOA, KK. d 523 Mükerrer), Kocaeli sancağı yeniden Derya Kaptanlığı bünyesindedir. Bu defterdeki bilgilere göre, Süveyş Kaptanlığı da Derya Kaptanlığı’na bağlıdır. Derya Kaptanlığına bağlı diğer sancaklar ise Kavala, Eğriboz, İnebahtı, Sığla, Karlıili’dir. Arşiv belgeleri (BOA, A.RSK. d 1572) 1731-1740 yılları arasında Kocaeli sancağının Derya Kaptanlığı’na bağlı bir sancak olma durumunu devam ettirdiğini göstermektedir.
Kocaeli sancağı 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Derya Kaptanlığı’ndan ayrılmış ve yeni bir üst idari ünite olarak teşkilatlandırılan Mora Eyaleti Muhassılığı’na bağlanmıştır. 1756-1792 yılları arasındaki eyalet ve sancak atamalarını yansıtan bir deftere göre (BOA, A.DVNSNŞT. d 16) Mora Eyaleti Muhassılığı denilen bu idari ünitenin içerisinde daha önce Derya Kaptanlığı bünyesinde gördüğümüz Mizistre, Mısır İskenderiyesi, Dimyat (Reşid ile birlikte) ve Kocaeli sancakları bulunmaktadır.
19. yüzyılın başlarından itibaren Kocaeli sancağının farklı zamanlarda Anadolu ve Cezayir-i Bahr-i Sefid eyaletleri içerisinde olduğu görülür. Çünkü çıkan isyanla Mora 1821 yılında Osmanlı hâkimiyetinden çıkmıştı. Bu süreçte Mora Eyaleti ile ilgili idari tasarrufta bulunulmuş olmalı ki 1821 tarihli olan ancak 1820 yılı öncesine ait bilgileri içeren bir yazma eserdeki kayıtlara göre Kocaeli sancağı, Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti içerisindedir.
1826 yılı sonrasında Kocaeli sancağının statüsünde önemli bir değişiklik olmuştur. Bu tarihte Anadolu Eyaleti resmen dörde bölünmüş, bu dört idari mıntıkanın her biri bir paşaya verilmiş ve halka ılımlı yaklaşacak mutedil mütesellimler eliyle buraların idarelerine karar verilmiştir. Bu idari mıntıkalardan birisinin içerisinde Kocaeli sancağı da bulunmaktaydı. İstanbul, Dokuz Kale Muhafızlığı, Kocaeli, Hüdavendigâr, Karesi ve Menteşe sancakları Kocaeli ile beraber bu idari mıntıkayı oluşturuyorlardı. Bu idari mıntıka Serasker Hüseyin Paşa’ya verilmişti.
13 Eylül 1836 tarihinde Takvim-i Vekâyi’de ilan edilen yeni bir idari-askeri teşkilatlanmaya göre müşirlikler kurulmuştur. Müşirlikler idari-askeri teşkilatın en üst birimi olmuş ve başlarında rütbeli bir asker olan “müşir”ler bulunmuştur. Bunun bir alt birimi ise sancağa karşılık gelecek şekilde feriklikler olmuştur. Ferikliklerin başında ise “ferik” rütbeli askerler bulunmuştur. Bu teşkilatlanmaya göre eyaletlere bağlı sancaklar tamamen değişmiş daha farklı bir şekilde teşkilatlandırılmıştır. Mesela daha önce Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti içerisinde olan Kocaeli sancağı, Bursa merkezli Hüdavendigâr Müşirliği ve Eyaleti bünyesinde yazılmıştır. Kocaeli ile birlikte Bolu, Karesi ve Eskişehir sancakları da birleştirilip müşirliğine Ahmed Fevzi Paşa getirilmişti.
Abdülmecid devrinde 1843 yılında oluşturulan Redif Askeri teşkilatının dört bölge merkezinden birisi ise İzmit olmuştur. Bu askeri birliğin İzmit’te bulunması, bugünkü kolordu binasının inşa edilmesine vesile olmuştur.
Kocaeli sancağı, 1849 tarihli olup Rumeli ve Anadolu’daki sancakların hasılatlarını gösteren bir belgeye göre, Kastamonu Eyaleti içerisine alınmıştır. 1850 yılı Devlet Salnâmesi’ndeki bilgiler 1849 tarihli belgeyi teyit eder niteliktedir. Bu salnamedeki bilgilere göre, Kocaeli sancağı; Bolu, Viranşehir, Kastamonu ve Sinop sancakları ile birlikte Kastamonu Vilayeti’ne bağlıdır. Bu yıllarda idari bakımdan Osmanlı ülkesinin eyalet ve sancak teşkilatlanmasına devam edildiği görülmektedir.
H 1273/M 1856-1857 tarihli Devlet Salnâmesi’ne göre Kocaeli sancağı/Livası’nın Hüdâvendigâr Eyaleti’ne bağlı olduğu görülmektedir. Bu salnamedeki bilgilere göre Kocaeli sancağında 23 kaza bulunmaktadır. Bu kazalar şunlardır: İzmid (Ayvacık, Bağçecik ve Yeniköy nahiyeleri ile birlikte), Karamürsel, Gegbüze, Kartal (Aydos ile birlikte), Yoros (Beykoz), Şile, Taş Köprü, Beşdivan, Ağaçlu, Akabad, Kaymas, Kandıra (Gençlü ile birlikte), Şeyhler, Karasu (Pazarsuyu), Adapazarı (Sapanca ile birlikte), Hendek (Akyazı ile birlikte), Absafi, Sarıçayır, Todırgı (Dodurga), Taraklı Yenicesi, Geyve, Akhisar-ı Geyve, Yalakabâd.
1861-1862 tarihli bir masraf defterinde, Kocaeli bir eyalet olarak kaydedilmiştir. 1863 tarihli bir başka defterde ise Kocaeli yerine İzmit Eyaleti tabiri kullanılmıştır. Ancak 1862-1864 arasındaki devlet salnâmeleri bu durumu teyit etmemekte ve Kocaeli sancağını Hüdavendigâr Eyaleti içerisinde göstermektedir. Bu kayıtlar, Kocaeli’nin salnâmelere sirayet etmeyen iki yıllığına eyalet olduğunu düşündürse de masraf defterlerinin daha ziyade mali konularla ilgili teşkilatlanmayı yansıtabileceği fikrinden hareketle, bu yıllarda da Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlı bir sancak olabileceği ileri sürülmektedir. 1850-1864 yılları arasındaki devlet salnamelerinde bu durum belirtilmemiş ve Kocaeli sancağının Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlı olduğu kaydedilmiştir.
Osmanlı taşra idari taksimatı için önemli gelişmelerden ve düzenlemelerden birisi olan 1864 Vilayet Nizâmnâmesi’ne göre eyaletler vilayetlere dönüştürülmüştür. Sancak/liva idari üniteleri ise mevcut durumlarını korumaktadır. 1864 ve 1871 düzenlemelerinde Kocaeli sancağı, Hüdavendigâr Vilayeti’ne bağlıdır. Hüdavendigâr Vilayeti’nin merkez sancağı Bursa olup diğer sancakları Karesi, Kütahya, Karahisar-ı Sahip ve Kocaeli idi. 1864-1880 yılları arasındaki devlet salnâmelerinde, Hüdavendigâr Vilayeti’nin sancakları arasında; Hüdavendigâr, Kütahya, Karahisar-ı Sahib, Erdek, Karesi, Kocaeli, Biga, Ayvalık ve Bursa sancakları zikredilmektedir. Bu süreçte 1870-1875 yıllarında Kocaeli sancağının Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti’ne bağlandığı kısa bir dönemin olduğunun da altını çizmek gerekir.
Salnâme kayıtlarına göre Kocaeli sancağı 1880 yılından sonra herhangi bir vilayete bağlı olmadan doğrudan merkeze bağlı mümtaz eyaletler ve mümtaz sancaklar içinde zikredilmiştir.
H 1326/M 1908 tarihli Halep Vilayet Salnamesi’nde Osmanlı ülkesindeki vilayet, liva/sancak ve kazaların tam listesi mevcuttur. Bu listede Kocaeli ismi kullanılmamış, İzmid tercih edilmiştir. Bu salnamedeki kayıtlara göre İzmid müstakil bir vilayettir. Aynı adla anılan merkez livası ve kazası bulunmaktadır. Bunun dışında vilayete bağlı olarak Adapazarı, Kara Mürsel, Kandıra, Geyve ve Yalova kazaları kaydedilmiştir.
Sancak ve livalar 1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmış ve idari taksimatta bu üniteleri ifade etmek için vilayet kelimesi kullanılmaya başlamıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra yani 1923 sonrasında müstakil mutasarrıflıklar da vilayet haline getirilmiş ve bu düzenleme sırasında merkez kazası İzmit olan Kocaeli Vilayeti resmen kurulmuştur.
KAYNAKÇA
438 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (937/1530) II, Hazırlayanlar: Ahmet Özkılınç, Ali Coşkun vd., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 1994, s. 2.; BOA, A.DVNSNŞT.d 16. s. 231-236; BOA, A.RSK.d 1572, s. 43-47; BOA, A.RSK.d 1551, s. 62-66, BOA, KK.d 262, s. 12-16; BOA, KK.d 266, s. 10 BOA, KK.d 523 Mükerrer; BOA, MAD.d 563, s. 71, 119; BOA, MAD.d 23981, vr. 2/b; BOA, TS.MA.d 10057, vr. 4/a; BOA, TS.MA.d 5246, vr. 4/a, 8/a; BOA, TS.MA. d 8303, vr. 3/a; BOA, TS.MA. d 9772, vr. 2/b; Ela Özkan, 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin İdari Taksimatı (1839-1914), Hiperyayın, İstanbul 2020, s. 48-49, 67-68, 101, 154, 155, 196, 233; Fahameddin Başar, Osmanlı Eyalet Tevcihatı (1717-1730), TTK yay., Ankara 1997, s. 62-67; Feridun M. Emecen, “Beylikten Sancağa Batı Anadolu’da İlk Osmanlı Sancaklarının Kuruluşuna Dair Mülâhazalar”, Belleten, LX/227 (1996 Nisan), s. 81-92; Feridun M. Emecen, “Rumeli Fâtihi Süleyman Paşa’ya Dair Bazı Meseleler ve Notlar”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, VI/1 (2017), s. 1-8; Feridun M. Emecen-İlhan Şahin, “Osmanlı Taşra Teşkilâtının kaynaklarından 957-958 (1550-1551) Tarihli Sancak Tevcîh Defteri”, Belgeler, XIX/23 (1998), TTK yay., Ankara, 1999, s. 66-68, ss. 53-98; Halep Vilayet Salnâmesi, Hicri 1326/M. 1908, Def’a: 35, s. 511-526. Halil İnalcık, “Orhan”, DİA, Cilt 33, İstanbul 2007,s. 375-386; Hasan Basri Karadeniz, Osmanlılar ve Rumeli Uç Beyleri, Yeditepe yay., İstanbul, Mayıs 2015, s. 54; Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri I, Giriş: Ömer Lütfi BarkanYayına Hazırlayanlar: Ömer Lütfi Barkan-Enver Meriçli, TTK yay., Ankara, 1988; İdris Bostan, “İzmit”, DİA, Cilt 23, İstanbul 2001, s. 536-541; İlhan Şahin, “Sancak”, DİA, Cilt 36, İstanbul 2009, s. 97-99; Kanunnâme-i Sultan Süleyman Han, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Veliyüddin No: 1969, vr. 113/b, 119/b; Metin Tuncel, İzmit-Bugünkü İzmit”, DİA, Cilt 23, İstanbul 2001, s. 541-542; Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, TTK yay, Ankara 1991, s. 14; Musa Çadırcı, Tanzimat Sürecinde Türkiye Ülke Yönetimi, İmge yay., Ankara 2007, s. 115-117; Orhan Kılıç, “İlk İdarî Uygulamalar Bağlamında II. Murad Devrine Osmanlı Devleti’nin İdari Taksimatı ve Teşkilatı”, Sultan II. Murad ve Dönemi, Editör: İsmail Yaşayanlar, Osmangazi Belediyesi Yayınları, Gaye Kitabevi, Bursa 2015, s. 231-254; Orhan Kılıç, “Orhan Gazi Devrinde Osmanlı Devleti’nin İdari Taksimatı ve Teşkilatı”, Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu-V, Cilt 1, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları No: 47, Kocaeli 2019, s. 331-338; Orhan Kılıç, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin İdari Taksimatı-Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazığ, 1997, s. 216-217; Orhan Kılıç, Kuruluşundan 18. Yüzyılın Sonuna Kadar Kocaili Sancağı’nın Osmanlı İdari Taksimatı İçerisindeki Yeri ve Yöneticileri”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-III, Cilt 3, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Yayınları No: 38, Kocaeli 2017, s. 1515-1540; Oruç Beğ Tarihi, Hazırlayan: Necdet Öztürk, Çamlıca yay., İstanbul 2007, s. 16-22; Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Hicri 1266/Miladi 1850; Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Hicri 1273/Miladi 1856-1867; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 86, Ankara 1988, s. 29, 32, 85, 116, 120, 121, 127, 141, 231-232.
Orhan KILIÇ
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadar Kocaeli’nin İdaresi
Osmanlı Devleti’nin XIV. yüzyılda fethettiği Kocaeli ve yöresi, mülkî taksimatta uzunca bir dönem genellikle sancak olarak yer almıştır. Bu ifadenin yanısıra bölgedeki idari birim için, liva ve mutasarrıflık gibi terimler de kullanılmıştır. Erken döneme dair tutulan kayıtlar bu bilgileri doğrulamaktadır. XV. yüzyıl boyunca ve XVI. yüzyılın muhtelif dönemlerine ait kanunname, muhasebe defteri ve mufassal tahrir defterlerinde Kocaeli, mülkî taksimatta yine bir sancak olarak geçmektedir. Bağlı yerler olarak da şu yerleşim yerleri kayıtlıdır: İzmit, Kandıra, Şile, Gebze, Yoros, İznik, Ada (-pazarı), Yalakabad (Yalova) kazaları. Ama bazı mülkî değişikliklere de uğramamış değildir. Nitekim erken sayılabilecek bu dönemlerde bir ara Kaptan Paşa Eyaleti livaları arasında görünürken, sonraları zaman zaman Kastamonu Vilayeti, Bolu Eyaleti ve Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaleti sınırları içerisine alınmıştır. Bölgenin stratejik önemi, bataklıklarının çokluğuna rağmen verimli toprakları ve bir geçiş bölgesinde bulunması nedeniyle mülkî taksimatta sürekli bir hareketlilik içerisinde olduğu gözlemlenmiştir.
Bu idarî yapının XVIII. yüzyıın başlarında yine sancak olduğu, ancak yüzyılın başlarında 1704-1705 tarihli bir belgede, bir ara sancaklığının kaldırılıp, tersaneye ocaklık olarak tahsis edilmesinin düşünüldüğü, ancak hemen arkasından bundan vazgeçildiği anlaşılmaktadır. XIX. yüzyılın ilk çeyreği sonundaki kayıtlarda, H. 1237/M. 1821-1822 tarihlerinde Kocaeli sancağının mülhakatı olarak İzmit, Ada, Yalakabad, Şile, Kandıra, İznik ve Gebze kazalarının isimleri zikredilmektedir. Tanzimat öncesine dair bu kayıtlardan anlaşıldığına göre, Kocaeli Yarımadası’ndaki en büyük idarî mekanizma sancaktır ve sancağın bağlı yerleri de İzmit, Adapazarı, Yalova, Şile, Kandıra, İznik ve Gebze olarak kaydedilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde modern manada yapılan ilk nüfus sayımı olarak kabul edilen ve 1831’de başlatılıp, 1847 tarihinde tamamlanarak sonuçları ilân edilen nüfus tahririnde, yazımı yapılan yerlerden birisi de Kocaeli sancağıdır. Bu sayım sırasında Kocaeli sancağının, Biga ve Cezayir-i Bahr-i Sefid sancaklarıyla birlikte Cezayir-i Bahr-ı Sefid Eyaleti’nin sınırları içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Sayım sonuçlarına bakıldığında, 1831 yılında Kocaeli sancağının mülkî taksimatını oluşturan kazalar şu şekilde sıralanmaktaydı: İzmit, Adapazarı ve Sapanca, Akhisar (Pamukova), Geyve, İznik, Pazarköy, Yalakabad, Karamürsel, Kaymas, Şeyhler, Kandıra ve Gençli, Ağaçlı, Hendek ve Akyazı, Karasu, İbsafı (Âb-ı Sâfî), Sarıçayır, Beşdivan, Akabad, Şile ve Taşköprü kazaları. Görüldüğü üzere sancağın mülkî sınırları İzmit’ten Yalova’ya, Kandıra’dan Karasu’ya, Hendek’ten İznik’e kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsıyordu. Söz konusu sancak, 1836 tarihinde yeni bir mülkî değişiklikle, Hüdavendigâr Müşirliği olarak oluşturulan yeni bir idarî yapı içerisine dahil edilmişti. Kocaeli sancağı, Tanzimat dönemini bu şekilde karşılıyordu.
Ancak bu durumun uzun süre devam etmediği, 1844-1845 tarihli temettuat defterlerinden edinilen bilgiye göre, bu tarihlerde Bolu Eyaleti kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. Yeni durumun birtakım uygulama zorluklarını içermesi sebebiyle, Kocaeli’nin tekrar Hüdavendigâr Eyaleti bünyesinde sancak olarak yer alma gayretleri de olmuştur. Nitekim 24 Nisan 1849 tarihinde İzmit Muhassılı Şerif Osman Bey’in Maliye Nezareti’ne gönderdiği bir yazıdan, Kocaeli sancağı Meclisi’nin almış olduğu karar doğrultusunda, yeniden teşkil edilen Hüdavendigâr Eyaleti’ne bağlanmak için izin istediği anlaşılıyordu. Muhassıl Osman Bey, sancak meclisinin konuyla ilgili olarak aldığı kararı, bir mazbata ile vesikanın ekinde İstanbul’a göndermişti. Osman Bey’in sancağın muhassılı olduğu dikkate alınırsa, bu bağlılığın sadece mülkî değişiklik talebi ihtiva etmediği ve vergilerin daha kolay toplanması amacıyla düşünülen bir çözüm yolu olduğu da dikkate alınmalıdır. Mülkî taksimat konusunda sıkça yaşanan bu gelişmeler, Tanzimat döneminin başlarında sancağın mülkî durumunun biraz da olsa karışıklık ihtiva ettiği şeklinde değerlendirilebilir.
Aynı dönemde kısa bir süreliğine Kastamonu Vilayeti’ne bağlanan Kocaeli, 1856 tarihinde, önceki taleplerin de dikkate alınmasıyla olacaktır ki, tekrar Hüdavendigâr Vilayeti kapsamına alınmıştır. Bu dönemde genel olarak liva, sancak ve mutasarrıflık bölgesi olarak tarihî kayıtlarda bulunmakla birlikte,daha çok İzmit sancağı şeklinin kullanılmasının tercih edildiği anlaşılmaktadır. Yöneticilerine de “mutasarrıf” adıyla tesadüf edilmektedir. 1861 tarihli bir arşiv belgesinde, “geniş bir arazisi bulunan İzmit sancağında işlerin daha kolay yürütülebilmesi için,” sancağın Hüdavendigâr Eyaleti’nden ayrılarak mutasarrıflık haline dönüştürülmesinin düşünüldüğü anlaşılıyordu. Bununla ilgili talebin uygun görülmesi üzerine, Kocaeli’nin tarihte ilk kez olmak üzere merkeze bağlı müstakil mutasarrıflık statüsüne geçişi söz konusu olmuştur. Statü değişikliği sonrası mutasarrıflığın mülkî yapılanma süreci başlamıştır. Kasım 1861 tarihli bir belgede, Bolu’nun bağlı olduğu Kastamonu Eyaleti’nden ayrılarak, Kocaeli Mutasarrıflığı’na bağlanması hususu üzerinde durulmuş, bu durumun onaylanmasıyla değişiklik gerçekleşmiştir. Nitekim hızlı bir şekilde gerçekleşen bu mülkî statü değişikliğiyle, Bolu sancağı, bağlı olduğu Kastamonu’ya uzaklığı, İzmit’te bulunan tersaneye kerestelerin Bolu’dan getirilmesi ve bununla ilgili olarak kerestelerde ilgili olarak sürekli bir şekilde Kastamonu’dan izin alınmasının gecikmelere yol açması gibi gerekçelerle Kocaeli Mutasarrıflığı bünyesine dahil edilmiştir.
Tanzimat döneminde Kocaeli’nin mülkî taksimatıyla ilgili gelişmelerin ardı arkası kesilmedi. Nitekim 15 Nisan 1863 tarihli bir belgeye göre, Kocaeli Mutasarrıflığı’nın 27 kazalı mülkî taksimatında büyük bir tensikata gidilerek, mutasarrıflık 11 kazalı bir konuma indiriliyordu. Bu kazalar şunlardı: Lefke ma’a Gölpazarı, Kartal ma’a Gekbuze (Gebze) ve Taşköprü, Şile ma’a Beykoz ve Akova, Kaymas ma’a Adapazarı, Pazarköy, İznik, Yalakabad (Yalova) ma’a Karamürsel, Kandıra ma’a Beşdivan ve Ağaçlı, İbsafı (Âb-ı Safî) ma’a Sarıçayır, Dodurga ma’a Taraklı ve Geyve, Akhisar-ı Geyve. Bu mülkî değişiklik ve eksiltme, mutasarrıflığın kazalarını başka yerleşim yerlerine bağlamak yoluyla değil, mutasarrıflık içerisindeki yakın kazaları birbirleriyle birleştirmek suretiyle gerçekleştirilmişti. Bu düzenlemeyle, Kocaeli Mutasarrıflığı adeta yeni baştan organize edilmiş oldu.
Taşra yapısını 1864 yılına kadar bu doğrultuda ve ilkelerle şekillendiren merkezî yönetim, 7 Kasım 1864 tarihinde bir Vilayet Nizamnamesi yayınlayarak, vilayet ideresinde birtakım yeni esaslar belirledi. Buna göre taşra birimleri genel olarak vilayet, sancak, kaza ve köylerden oluşmakla birlikte, bunların dışında bir ara birim olarak nahiyeler kuruldu. Bu nizamnameyle Osmanlı devletinde eyelet sisteminden vilayet sistemine geçiliyor, Osmanlı memâliki livaların ilişkilerine göre dairelere taksim ediliyor ve her daire vilayet ismiyle anılıyordu. Bundan böyle her vilayet bulunduğu sancakla beraber livalara ayrılacak ve her sancak bir mutasarrıflık dairesine dönüştürülerek, livanın başşehri bu merkez olacaktı. Sancak ise kazalara ayrılmakta, her kaza bir kaymakamlık ve kazanın başkasabası da kaymakamlığın merkezi durumuna getirilmekteydi. Kazalar ise köylere ayrılmakta ve her köyde bir belediye idaresi kurulmaktaydı. Bazı köylerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan küçük daireler ise müstakil kazalar olmayıp, diğer bir kazaya bağlanarak idare edilmekte ve adına nahiye denilmekteydi. Kasaba ve şehirlerde en az elli hanelik birimler mahalle olup, her mahalle bir köy hükmünde bulunacaktı. Kanunun yeniliklerinden birisi de vilayet ve sancak meclislerinin hayata geçirilmesiydi. Bu ilk Vilayet Nizamnamesi 1867 tarihine kadar bir pilot bölge seçilerek uygulanmaya çalışıldı ve bu tarihte (Haziran 1867) resmî gazete durumundaki Takvim-î Vekâyi’de yayınlanan bir talimatnameyle, memleketin tamamında uygulanmaya geçildi. Bu yeni talimata göre, vilayetler livalardan, livalar kazalardan, kazalar ise nahiye ve köylerden oluşuyordu. Vilayet vali, liva mutasarrıf, kaza kaymakam ve nahiye ise müdürün idaresi altında olacaktı. Vilayette vuku bulacak tüm işlerin mercii, nazırı ve muhatabı vali olup, mülkî ve malî meselelerde mutasarrıflar valinin, kaza kaymakamları ile nahiye müdürleri de mutasarrıfın maiyyetinde idiler. Yine bu kapsamda yeni meclisler ve idare sistemi vilayet merkezli olarak Osmanlı mülkî yapısındaki yerini alıyordu. Bu talimatnameden dört yıl sonra 1871’de yeni bir nizamname yayınlanarak, 1864 Nizamnamesi’nde zikredilmeyen bazı memurlar ve meclislere de burada yer verildi. Bu gelişmelerle birlikte, Osmanlı devletinde 1864-1871 tarihlerinden itibaren modern vilayet sistemine geçilmiş oldu.
Vilayet Nizamnamesi’nin yayınlanmasıyla birlikte, bu kanunun emareleri Kocaeli sancağında görülmeye başlandı. Nitekim Gebze’ye bağlı olarak teşkil edilen Taşköprü, kısa bir zaman diliminde Bâb-ı Zabtiye idaresi dahiline alındı ve ona bağlı durumdaki Akabad, Beşdivan ve Ağaçlı nahiyeleri ise Kocaeli sancağı dahilinde bırakıldı. Taşköprü yerleşim yerinin adı, Cumhuriyet döneminde Tavşancıl olarak değiştirilecektir. Taşköprü ile birlikte Şile ve Gebze kazaları da bu yeni düzenlemeyle Kocaeli sancağından ayrılarak, Zabtiye Nezareti kapsamına alınmış oldu. Böylece sancak, batı ve kuzeybatı yönünde yüzölçüm olarak oldukça küçülmüş bir duruma geliyordu. Yine aynı Vilayet Nizamnamesi kapsamda kısa bir süreliğine de olsa Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sefaadası, Sivriada, Yassıada, Kaşıkadası ve Tavşanadası’ndan oluşan ve merkezini Büyükada’nın oluşturduğu Adalar kazası da Kocaeli sancağına bağlandı. Bu kaza, 1866’da Dersaadet (İstanbul) dahiline alınacaktır. Bu uygulamalar sırasında sık sık halk oylamasına başvurulması, mülkî teşkilat yapılandırmaları sırasında bölge insanlarının iradelerine ve düşüncelerine saygılı olunduğunu da ortaya koymaktadır. Bununla ilgili uygulamaların, sancağın birçok yerinde uygulanması, Tanzimat ve sonrasındaki Meşrutiyet dönemindeki zihniyet farklılığının gelişimi olarak da değerlendirilebilir. Tüm bu idarî değişiklik ve gelişmeler, Kocaeli sancağının adı geçen iki Vilayet Nizamnamesi ile büyük bir sancak olarak teşkil edildiğini, ancak uygulamada bazı aksaklıklar olması sebebiyle zaman içerisinde kendisine uzak bazı mahallerin ayrılarak, daha küçük bir yapıya dönüştürüldüğünü göstermekteydi.
Bununla ilgili olarak Kocaeli sancağında aynı dönemde gerçekleştirilen diğer bazı uygulamalara değinilmesi, sancağın mülkî yapısının anlaşılmasına önemli katkılar yapacaktır. Yalova kazası, 1863 tarihine kadar Kocaeli sancağı kapsamında müstakil bir müdürlükle idare ediliyordu. Aynı tarihte yapılan bir değişiklikle Karamürsel kazası dahiline alındı. Bölge halkının müstakillik konusundaki taleplerine ragmen, Vilayet Nizamnamesi’nin yayınlanmasından sonra bu durum bir süre daha devam etti. Aynı şekilde 1871 tarihinde Yenice-i Taraklı kazasının Geyve’den ayrılarak müstakil kaymakamlık ile idare edilmesi talebi merkezî yönetime iletilmişti. Yine 1875 tarihli bir arşiv belgesine göre, İzmit sancağı dahilinde bulunan Adapazarı Kaymakamlığı bünyesindeki Karasu nahiyesinin Kandıra Kayamakamlığı’na bağlanması talep edilmişti. Bu tür talepler, Meşrutiyet dönemiyle birlikte önemli bir artış göstermektedir.
Bu dönemde söylenmesi gereken en önemli husus, 1885 tarihinde müstakil mutasarrıflık konumundaki İzmit Livası’nın, müteakiben kısa bir süreliğine Şehremaneti’nin kontrolüne bırakılması, 1887 yılına gelindiğinde oradan ayrılarak, daha önce birçok kez bünyesinde bulunduğu Hüdavendigâr Vilayeti’ne bağlanmasıdır. Bu değişikliğin üzerinden çok kısa bir süre geçtikten sonra mülkî durumu tekrar değiştirilmiş ve doğrudan merkeze bağlı müstakil mutasarrıflıklardan birisi haline dönüştürülmüştür (Aralık 1887). Salnamelere bakıldığında bu süreç uzun olmuş ve tam anlamıyla müstakil mutasarrıflık dönemi 1890 yılında başlamıştır. O tarihten 1909’a kadar statüsü bu konumda olan İzmit Mutasarrıflığı, Ağustos 1909’da ihdas edilen İstanbul Vilayeti kapsamına dahil edilecektir. 1911 yılında tekrar müstakil sancak olma özelliğini kazanacak ve bu konumunu millî mücadeleye kadar sürdürecektir.
XIX. yüzyılın son çeyreğinde, Kocaeli Mutasarrıflığı’nın sınırlarının özellikle batı yönünde oldukça genişlemiş olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki bu genişlik Karadeniz Boğazı’na kadar ulaşmış ve Beykoz kazasını dahi kapsamıştı. Beykoz kazasının Anadolu Feneri ve Poyraz köyleri dahi, kendisinden oldukça uzak bir konumda bulunan Kocaeli’ye bağlanmıştı. Bu uzaklık, merkezî yönetime bununla ilgili olarak sürekli bir şekilde mülkî değişiklik taleplerinin gitmesine sebebiyet veriyordu. Belli dönemlerde bilhassa Kandıra ve Adapazarı kazalarından bu tür taleplerin geldiği bilinmektedir. Bu sayede pek çok yeni köyün ihdas edilmesi de söz konusu olabiliyordu.
Mutasarrıflık bünyesinde köylerle birlikte birtakım yeni nahiye yapılanmaları da dikkat çekmekteydi. Bunlardan birisi Ermeşe’de ve Kandıra’nın Ağaçlı ve Akabad köylerinin birleştirilerek, Ermeşe ve Akçaova adıyla iki nahiyenin teşekkülüydü. Bu mülkî değişiklikle birlikte nahiyenin hükümet konağının inşaatı için de 1899 tarihinde harekete geçilebilmişti. Yine aynı yılın mart ayında Karasu nahiyesi, Kandıra’dan ayrılarak Adapazarı’na bağlanmıştı. Katırlı nahiyesinin Yalova kazası bünyesinde oluşturulması da başka bir idarî değişikliği muhteviydi. Bu mülkî değişikliklik ve hareketlilikler sonraki dönemde de artarak devam etti. Cihan Harbi öncesinde köyden terfi ettirilerek nahiyeye yükseltilen Derbend’in durumu da bu cümledendir. Mutasarrıflık bünyesinde bu dönemde bazı kaza yapılanmaları da olmuştur. Bunlar genel olarak şu şekilde özetlenebilir. 1895’te Akhisar’ın kaza, kaza merkezi Geyve’nin nahiye merkezine dönüştürülmesi gerçekleştirildiyse de, kısa bir süre sonra Geyve tekrar kaza merkezi konumuna terfi ettirilmiştir. Adapazarı kazasına bağlı Hendek nahiyesi, 1902 yılında başlatılan süreçle kaza yolculuğuna başlamış ve bu süreç kanunî olarak ancak 20 Ocak 1918 tarihinde onaylanabilmiş ve Hendek kazası teşkil olunmuştur. 2 Haziran 1914 tarihinde Karamürsel’e bağlı iken kazaya dönüştürülen İznik’in katılımıyla, Kocaeli sancağının kaza sayısı yediye ulaşmıştı.
Kocaeli Mutasarrıflığı bünyesinde II. Meşrutiyet öncesinde meydana gelen mülkî değişikliklerin çok önemli bir sebebi de göçler ve bölgeye yönelik muhacir ve mülteci hareketlilikleridir. Merkezî konumu, topraklarının verimliliği, bölgedeki bataklıkların fazlalığı ve merkezi yönetimin bu soruna yönelik politikaları, yöreyi hükümet ve gelen göçmenler açısından önemli bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Bunların neticesi olarak bölgede önemli bir nüfus artışı olmuş ve yeni yerleşim yerleri ihdas edilmiştir. Mesela 29 Temmuz 1901 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesi, İzmit merkeze bağlı oluşturulan 11 adet yeni köyün isimlerini ve hane sayılarını şu şekilde haber veriyordu: Hamidiye 90, Mecidiye 25, Orhaniye 35, Kadiriye 25, Rahimiye 50, Sultaniye 60, Cevherağa 40, Kâzımıye 100, Hakimiye 50, İsmailiye 55 ve Asilbeyli 50. Bazen köylerin büyümesiyle oluşan mahalleler, köy konumuna dönüştürülüyordu. Bu dönemde mesela Yalova’ya bağlı Katırlı karyesinin ikiye bölünerek ayrı muhtarlıklarla idare edilmesi bu yönde önemli bir örnek oluşturmaktadır. Hatta mezkûr nahiyenin göçlerle büyümesi o denli büyük bir boyuta ulaşacaktır ki, bir süre sonra nahiyeye dönüştürülecektir. Bu arada Yalova kazasındaki bu mülkî değişiklikler neredeyse hiç bitmeyecek, mülkî yapılanmada Hüdavendigâr Vilayeti ile müstakil mutasarrıflık arasında sürekli gidip gelen bu idarî birim, bu dönemde Kocaeli sancağına dahil edilecek ve uzun müddet bu statüde kalacaktır. Cihan Harbi’nin hemen öncesinde merkezî hükümet tarafından gerçekleştirilen genel bir mülkî düzenleme, İzmit sancağı bünyesindeki nahiyelerin nihayi durumunu şu şekilde gösteriyordu: “İzmit Merkez kazası bünyesinde İzmit Merkez, Bahçecik ve Ermeşe nahiyeleri, Adapazarı kazası bünyesinde Adapazarı Merkez, Sapanca ve Karasu nahiyeleri, Hendek kazası bünyesinde Hendek Merkez ve Akyazı nahiyeleri, Kandıra kazası bünyesinde Kandıra Merkez, Kaymas, Şeyhler ve Akçaova nahiyeleri, Karamürsel kazası bünyesinde Karamürsel Merkez, İznik ve Yalova nahiyeleri, Geyve kazası bünyesinde ise Geyve Merkez ve Akhisar nahiyeleri”. Nahiye yapılanmasıyla ilgili olarak Osmanlı Devleti dönemine ait son gelişme, Aralık 1919 tarihinde merkezi Saraylı köyünün olduğu Değirmendere nahiyesinin teşkil edilmesidir.
Cihan Harbi’nin başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin olağanüstü şartlar içerisine girmesi, etkilerini mülkî yapılanmada göstermiş, yeni düzenlemelere gidilmiş, gayrimüslim Osmanlı tebasıyla ilgili olarak dolaylı ya da dolaysız bazı kararlar alınmıştır. Nitekim devletin mücadele ettiği itilaf devletleriyle hareket etmeye başlayan bir kısım tebaasıyla ilgili olarak kısıtlayıcı tedbirlere gittiği görülmektedir. Mesela mutasarrıflık bünyesindeki Ermeşe nahiyesine bağlı iki köy durumundaki Mahmudiye ve Eceldere (Yeşildere), mezkûr nahiyeden alınıp, Adapazarı kazası bünyesine dahil edildi. Dolayısıyla merkezin kontrolü doğrudan doğruya Ermeşe nahiyesine dayanmış oldu. 9 Nisan 1916 tarihinde Kocaeli Mutasarrıflığı bünyesindeki gayrimüslimlerle ilgili olarak çok önemli bir karara daha varıldı. Bu adım, mutasarrıflık dahilinde bulunan ve dönüşü olmayan bir yola giren gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarıyla devlet arasındaki ilişkinin boyutunu göstermesi bakımından önemliydi. Bu hamle, gayrimüslimlerin oturduğu ve kendi kültürlerine ait yer isimlerini bünyesinde bulunduran mahalle, köy ve nahiye isimlerinin, Türk ve İslâmi özellik taşıyan yenileriyle değiştirilmeleriyle alakalıdır. Mutasarrıflık dahilinde bağlı olduğu birim ile yerleşim yerinin eski ve yeni isimleri şu şekildedir: İzmit’te; Ermeşe-Altınova, Mihaliç-Güzelbend, Rum Mahallesi-Alsancak, Yahudi Mahallesi-Hanlariçi, Adapazarı’nda; Ermeni Subaşı-Subaşı, Avedis-Alemdar, Tekeler Gayrimüslim-Tekeler Mahallesi, Rum Mehmet Efendi-Teşvikiye, Seleciler-Sofular, Hocazade Gayrimüslim-Hocazade Mahallesi, Kirpikoğlu Gayrimüslim-Kirpikoğlu Mahallesi, Etyân-Enveriye, Ermeni Yeniköy-Cedidiye, Karasu-Karadeniz, Sapanca Ermeni Mahallesi-Fahriye, Sapanca Rum Mahallesi-Mihalgazi, Ermeni Cedid-Umran-ı Cedid, Karamürsel’de Ereğli-i Zir-Reşadiye, Geyve’de: Geyve-Gazili/Süleymanlı, Akhisar-Abdurrahman Gazi, Etekrazi-Kirazlı, Eşme-Sinan Bey, Terese-Kemaldede, Orare-Kara Ali, Yortan-Bahariye ve Zatnur-Çamlık. Bu isim değişiklikleri, Osmanlı Devleti’nin Mayıs 1915 tarihli “Sevk ve İskân Kanunu”nu çıkarmasından sonraki “nazik” döneme tekabül etmekte ve müracat ettiği yöntemleri göstermektedir. Ancak listede Karasu, Sapanca, Ereğli, Geyve, Akhisar, Eşme gibi Türk kültüründe yer etmiş isimlerde dahi değişikliğe gidilmiş olması, burada amacın sadece gayrimüslimler olmadığını, genel bir değişiklik gayesi güdüldüğünün de göstergesidir. Ayrıca Sapanca Rum mahallesinin yerine Mihalgazi adının tercih edilmesi, Osmanlı devletinin kuruluş aşamasındaki birleştirici felsefesini hatırlatması bakımından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Osmanlı Devleti’nin yıkılma arifesinde bulunduğu böyle nazik bir dönemde ve savaş sırasında dahi İzmit Mutasarrıflığı dahilindeki mülkî değişikliklerin tüm hızıyla sürmesi, bölgedeki nüfus hareketlerinin ve bölgenin yapısından kaynaklanmaktadır. Zira İzmit Mutasarrıflığı’nın kapladığı alan, stratejik konumu nedeniyle millî mücadelede hep ön plânda oldu. Deniz ve karanın birleşme yeri, merkez ile taşranın bağlantı noktası, tarihî yol güzergâhının başlangıcında olması, itilaf devletlerinin Boğazlar bölgesini içine alan bi-taraf bölge uygulaması gibi nedenlerle, İzmit ve çevresi bu mücadele sırasında alınan tüm hayatî kararların hemen hepsinde etkin bir şekilde yer aldı. 16 Mart 1920’de başkent İstanbul’u zabteden itilaf devletleri, İngilizlerin öncülüğündeki bu işgal faaliyetlerini genişleterek, Doğu ve Güney Marmara havzasını, özellikle demiryolu güzergâhı boyundaki İzmit, Adapazarı, Geyve, Lefke, Bilecik, Eskişehir hattına ve Marmara Denizi’nin güneyindeki önemli yerleşim merkezlerine kadar kontrol altına aldılar. Bu geniş bölgenin işgali, Türk Milleti’nin kaderini eline alan TBMM’yi önemli adımlar atmaya sevketti. Nitekim bu işgal süreciyle ilgili olarak, İzmit Mebusu Hamdi Namık (Gör) Bey, TBMM Riyaseti’ne çok önemli bir takrir verdi ve bu takrirle Bakanlar Kurulu bünyesinde Adapazarı, Geyve, Kandıra ve İznik kazalarındaki bidayet mahkemelerinin merkezlerinin Geyve’ye taşınması kararlaştırıldı.
Bu hamle, itilaf devletleri işgallerinin genişlemesi karşısında alınan bir ihtiyatî tedbirdi. Ancak gelişmelerin devamında, sadece mahkemelerin değil, mülkî kurumların da taşınmasını gerektirecek durumların oluşması gecikmemiştir. TBMM’nin bu suretle süreci başlatmasını müteakiben, mezkûr bölgede bu işgal tehlikesinin artması, Meclisi yeni ve çok daha önemli bir karara doğru yöneltmiştir. Nihayet 7 Haziran 1920 tarihinde, Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) konuyla ilgili çok önemli bir mülkî karara imza attı. Altında başta Büyük Millet Meclisi Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Umur-ı Şer’iye, Müdafaa-i Milliye, Adliye, Dahiliye, Hariciye, Maliye, Maarif, Nafıa, Umur-ı İktisadiye, Sıhhiye ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekillerinin imzalarının bulunduğu kararname imzalandı. Bu kararnameyle, İngilizler tarafından işgal edilmiş olan İzmit Livası’na bağlı Adapazarı, Geyve, İznik, Kandıra ve Karamürsel kazaları mülkî mercilerden mahrum kalmış ve bu da hükümet işlerinin karışmasına sebebiyet vermiş olduğundan, İzmit Livası’nın merkezinin Geyve’ye nakli ve Adapazarı, İznik, Karamürsel ve Kandıra kazalarının da oraya bağlanması kararlaştırılmıştı. Bu kararnamenin yürürlüğe sokulmasıyla, İzmit’ten bir taraftan Eskişehir ve diğer taraftan Yalova yönüne yapılan işgallerle mülkî idareden mahrum bulunan yerler, başıboş kalmaktan kurtarılmış oluyor ve Geyve mülkî merkez konumuna yükseltiliyordu. Bu kararnamenin asıl dikkat çekici yanı, İzmit Livası merkezi olan İzmit’in bu sırada henüz işgal edilmemiş olmasına rağmen, kısa bir süre içerisinde işgal edileceği gerçeğinin TBMM tarafından göz ardı edilmeden buna çözüm getirilmesiydi. İzmit merkez kazası hakikaten bu kararnamenin kabulünden tam bir ay sonra İngilizler tarafından işgal edilecek ve bir süre sonra da Yunanlılara devredilecekti. Dolayısıyla böyle bir karar, işgal altında olan mezkûr mıntıkaların mülkîbir idare ve disiplin altında bulundurulmasına sağlayacaktır. Ayrıca XX. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın bu bölgedeki faaliyetleri, Geyve merkezli olarak oluşturulan bu yeni idarenin işini kolaylaştıran faktörlerden birisi oldu.
İzmit Mutasarrıflığı ile ilgili olarak Osmanlı Devleti zamanındaki son mülkî icraat, İzmit’in önce vilayete çevrilmesi ve hemen ardından bu kararnamenin iptal edilerek, tekrar müstakil mutasarrıflığa geri dönülmesi sürecidir. Bununla ilgili gelişmeler Eylül 1920 tarihinde başlamış ve 16 Ekim 1920 tarihinde vilayet olmayla ilgili kararname yayınlanmıştır. Bu konuda o kadar acele edilmiştir ki, daha vilayet olmayla ilgili kararname çıkarılmadan, İzmit Vilayeti’ne önce Muhyiddin Paşa (3 Ekim) ve sonra ani bir değişikliğe gidilerek Kastamonu eski valisi Sami Bey’in (13 Ekim) atamaları yapılmıştır. Valilikle ilgili atama işleminin tamamlanmasından sonra, kararnemenin hazırlanmasıyla süreç tamamlanmıştır. Nitekim Damat Ferit Paşa Hükümeti döneminin son icraatlarından olan 16 Ekim 1920 tarihli bu gelişmeyle, livanın mülkî yapısı en üst düzeye, yani vilayete dönüştürülmüştür. Kararnamede bu kararın gerekçesi olarak, “asayiş ve mahallî düzenin temin edilmesi” ibaresi zikredilmişti. Mezkûr kararnameye göre, Bolu’nun Düzce ve Göynük kazalarıyla Mudurnu kazasının bazı köyleri, Bursa’nın Orhangazi kazasıyla Gölpazarı nahiyesi ve Mihalgazi nahiyesinin bazı köylerinin ilave edilmesiyle İzmit Livası vilayet haline dönüştürülüyordu. Bu suretle oluşturulan vilayet iki livadan; İzmit Merkez Livası ile Adapazarı Livası’ndan oluşmaktaydı. İzmit Livası, Kandıra, Karamürsel, İznik, Orhangazi, Yalova kazalarından, Adapazarı Livası ise, Düzce, Göynük Kazalarıyla Mudurnu kazasının bazı köylerinden ve Mihalgazi nahiyesinin Sakarya nehrinin sağında bulunan köyleriyle Gölpazarı nahiyesinden ve Geyve kazasından meydana geliyordu. Bu kararnameye göre, Bursa ve Bolu’dan bazı yerlerin katılmasıyla teşkil edilen İzmit Vilayeti, tarihinde ilk kez mülkî yapıda en yüksek irtifaya çıkarılmış oluyordu. Sınırları da oldukça genişletilmişti.
Ancak Kocaeli ve çevresi için son derece önemli olan böyle bir kararnamenin uygulamaya geçirilmesi mümkün olamamıştır. Bunun birtakım sebepleri olmakla birlikte, en önde gelen nedenlerinin siyasî olduğu anlaşılmaktadır. Zira 16 Ekim 1920 tarihli bu kararname, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın dördüncü ve son iktidar evresinin son gününe tekabül ediyordu. Paşa, İzmit ile ilgili kararnamenin kabulünün ertesi günü Sadaret görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Dolayısıyla fazla bir etkinliği kalmamış bir hükümetin imzalamış olduğu böyle bir kararname, halefi olan Ahmed Tevfik Paşa Hükümeti tarafından yerine getirilmesi gereken bir vasiyet veya tavsiye gibi muamele görmemiştir. Nitekim 21 Ekim’de kurulan ve İzmit ile ilgili kararı 26 Ekim’de gündemine alan Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa Hükümeti, konuyu araştırtmış ve sonuçta yeni bir kararname hazırlatmıştı. 26 Ekim tarihli kararname layihasından anlaşıldığına göre, 16 Ekim 1920 tarihli ve İzmit Vilayeti’nin kuruluşunu sağlayan kararname iptal edilecekti. Nitekim 26 Ekim’de İdare-i Umumiye-i Dahiliye Müdüriyeti’nce hazırlanan ve Şurâ-yı Devlet tarafından da kabul gören iptal kararnamesinin esbâb-ı mucibe layihasında, 16 Ekim tarihli kararnameyle kabul edilen kararın, yani İzmit Vilayeti’nin kurulması için kendisine Bursa ve Bolu’dan katılan yerlerin aslî bağlantılarının değişmesinin, idarî ve özellikle malî işlerde daimî mahzurlara sebebiyet vereceğinden bahsediliyordu. Layihada özellikle sınırları çok genişleyen böyle bir vilayetin idaresinin özellikle asayiş açısından zorluğundan ve bunun getireceği malî yüklerden bahsedilmesi, meselenin en can alıcı yönünü ortaya koyuyordu. Dolayısıyla bu gerekçe, 16 Ekim kararının kolaylıkla uygulanamayacağını ve İzmit Vilayeti düşüncesinin gerçekleşmesi için bir süre daha beklenileceğini işaret ediyordu. Netice itibariyle mezkûr kararname, yukarıdaki gerekçelere dayanılarak 3 Kasım 1920 tarihli yeni kararnameyle iptal edilmiş ve İzmit tekrar mutasarrıflık konumuna iade edilmişti.
İzmit Mutasarrıflığı bu kararnamenin yürürlüğe girmesiyle millî mücadelenin sonuna kadar aynı mülkî konumunu korudu. Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesi aşamasında, yerini alan yeni Türk hükümeti ve devleti durumundaki TBMM, 1922 yılı sonuna doğru İzmit Mutasarrıflığı ile ilgili çok önemli bir karara imza attı. Bu kararla Osmanlı devletinin yarım bıraktığı İzmit ile ilgili icraatı, Cumhuriyet’in hemen öncesinde TBMM hükümeti tamamlamış oluyordu. Nitekim Dahiliye Vekâleti’nin 8 Ekim 1922 tarih ve İdare-i Umumiye Müdüriyeti’nin 1902/23746 sayılı tezkereleri doğrultusunda, 21 Ekim 1922 tarihinde İcra Vekilleri Heyeti’nce alınan karara göre, bundan böyle “İzmit Livası merkezinin isminin, eskiden olduğu gibi İzmit şeklinde kalması, livanın tamamının ise eski ve resmî ismi olan Kocaeli adıyla anılmaya başlanması” kararlaştırılmıştı. Kararnamenin altında Türkiye Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri Heyeti Reisi Hüseyin Rauf Bey başta olmak üzere, Şer’iye, Müdafaa-i Milliye, Adliye, Dahiliye, Hariciye, Maliye, Maarif, Nafıa, İktisad, Sıhhiye ve Muavenet-i İctimaiye ve Erkân-i Harbiye-i Umumiye Vekillerinin imzası bulunuyordu. Sonuç itibariyle Kocaeli Livası/ Vilayeti oluşturuluyor ve İzmit adı bu tarih itibariyle sadece livanın merkezi anlamında kullanılmaya başlanıyordu. Artık bu mülkî birimden sancak veya müstakil mutasarrıflık olarak değil, dönemin geçerli terimi olan liva olarak bahsedilecektir ki, bu tabir bir süre sonra tamamen vilayete dönüştürülecektir. Burada şu bilginin verilmesi de önemlidir ki, Osmanlı dönemi evrakında o zamana kadar bölge Kocaeli ve İzmit sancağı şeklinde isimlendiriliyordu. Ancak 1922 yılındaki karardan itibaren Kocaeli, vilayetin tamamı için kullanılan bir tabir olurken, İzmit adı sadece Kocaeli Vilayeti’nin merkez ilçesini ve merkez şehrini nitelemek için kullanılan bir ibareye dönüşecektir. Bu son kararnameyle ilgili haberler, İstanbul basınına mensup gazetelerin sayfalarından kamuoyuna duyurulmuştu.
Bu isim değişikliğine gidilmesinde, doğal olarak bölgenin fatihi Gazi Akçakoca’nın aziz hatırasını yaşatma amacı başlıca faktör olmuştu. Bu, Kocaeli bölgesi için son derece önemil bir gelişmeydi. Zira Osmanlı Devleti dönemindeki pek çok mülkî gelişmeye rağmen, Kocaeli ve çevresini oluşturan bölgede bir vilayet hayata geçirilememiş, en ileri adım müstakil mutasarrıfalığa geçilebilmesi olmuştu. Son dönemde yukarıda değinildiği üzere Ekim 1920 tarihinde Osmanlı Devleti İzmit sancağının vilayete dönüşmesine dair çok önemli bir kararnameye imza atmış, ancak bu kararname kısa zaman içerisinde bazı sıkıntı ve imkânsızlıklar nedeniyle iptal edilmişti. Böylece Kocaeli vilayeti adıyla bölgede yeni bir idari yapının hayata geçirilmesi onuru, ilk kez olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olacaktır. 1922 yılından itibaren mutasarrıflık adı terk edilmeye başlanacak ve vilayete dönüşüm başlayacaktır. Ancak Kocaeli bölgesi, Cumhuriyet dönemini müstakil mutasarrıflık olarak karşılayacaktır.
KAYNAKÇA
Mehmet Kaya, “XIX. Yüzyılda İzmit (Kocaeli) Sancağı’nın Demografik Durumu ve İskân Siyaseti”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXVI/41 (2007), s. 61-62; Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Cevdet Maliye, No. 12187; Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830 – 1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri, İstanbul, 2003, s. 154, BOA, Y.EE, 1279.L.26/15 Nisan 1863, No. 0033/001; “Kocaeli” maddesi, Yurt Ansiklopedisi, c. VII, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1982-1983, s. 4997-4998; Enis Şahin – Sinan Demirağ, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kocaeli ve Çevresindeki Mülkî Yapılanma Çalışmalarına Genel Bir Bakış”, Uluslararası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – II, ed. H. Selvi, M. B. Çelik, A. Yeşildal, c. I, Kocaeli, 2016,s. 563-602; Resul Narin, “Temettuat Defterlerine Göre Adapazarı Kazası”, Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Dergisi, X/1 (2008), s. 221-222; BOA, A.MKT, 1265.C.1/24 Nisan 1849, No. 193/30; BOA, A.MKT.NZD, 1278.Ca.13/17 Kasım 1861, No. 379/4; BOA, Y.EE, 1279.L.26/15 Nisan 1863, No. 0033/030/001; Mehmet Güneş, Osmanlı Vilayet İdaresinin Esasları, İstanbul, 2015, s. 7-24, 27-57; Mehmet Güneş, “Osmanlı Döneminde İstanbul’da Vilayet İdaresinin Teşekkülü”, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 37 (Bahar 2015), s. 183-184; BOA, İ.MVL, 2 Şevval 1282/20 Aralık 1865, No. 544/24466; BOA, A.MKT.MHM, 1283.M.13/28 Mayıs 1866, No. 357/1; BOA, ŞD, 1288.Ra.25/14 Haziran 1871, No. 2859/36; Mehmet Güneş, Osmanlı Döneminde Muhtarlık ve İhtiyar Meclisi (1829-1871), İstanbul, 2014, s. 125-130; BOA, DH.MKT, 1306.Ra.16/20 Kasım 1888, No. 1566/46; 1307.Ş.19/10 Nisan 1890, No. 1716/70; BOA, DH.TMIK.S, 1315.M.30/30 Haziran 1897, No. 11/32; BOA, BEO, 1313.C.12/30 Kasım 1895, No. 710/53183; BOA, ŞD, 1326.Ca.3/2 Haziran 1908, No. 1581/1; 1586/19; Salname-i Devlet, sene 1289, s. 247-248; BOA, DH.MUİ, 1328.S.25/8 Mart 1910, No. 72/18; 48/31; BOA, DH.İ.UM.EK, 1333.Ca.22/7 Nisan 1915, No. 76/11; 1335.S.9/5 Aralık 1916; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), No. 030.11.1.12.15.16; 030.18.01.01.1.2.3; 030.18.01.01.5.32.8; BOA, DH.SN.THR, 1335.Ca.2/24 Şubat 1917, No. 73/75; BOA, MV, 211/33; 252/114; 252/131 Sabahattin Özel – Safiye Kırbaç, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sakarya İlinde Mülkî Yapı”, Sakarya İli Tarihi, c. II, Sakarya, 2005, s. 850-852; Salname-i Hüdavendigâr, Feraizcizâde Matbaası, 1302/1885, s. 340; 1306 Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Dersaadet, 1306, s. 709-711; BOA, BEO, 1327.B.18/5 Ağustos 1909, No. 361/279818; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi (TBMMZC), devre 1, ictima senesi 1, 26 Nisan 1336/1920, s. 78-79; Hamdi Namık Gör, İstiklâl Mucizesi, Ankara, 1956, s. 21-28; Haluk Selvi, II. Meşrutiyet Döneminde Adapazarı ve Çevresi (1908-1918), Sakarya İli Tarihi, c. I, s. 457-459; BOA, DH.D.UM, 1339.S.25/8 Kasım 1920, No. 10-3/2-49; Enver Konukçu Özel Arşivi, Sakarya Araştırmaları Dosyası; Avni Öztüre, Nicomedia Yöresindeki Yeni Bulgularla İzmit Tarihi, İstanbul, 1981, s. 149; Enver Konukçu, “Sakarya’nın Tarihî Coğrafyaskı”, I. Sakarya ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu, Adapazarı, 1999, s. 19.
Enis ŞAHİN
Cumhuriyet Dönemi’nde Kocaeli’nin İdaresi
Cumhuriyet’in ilânının hemen öncesinde, Ağustos 1923 tarihli bir arşiv belgesinden anlaşıldığına göre, İzmit Mutasarrıflığı ülkenin idarî taksimatında, şu 6 kazadan ve onlara bağlı 17 adet nahiyeden meydana geliyordu: İzmit Merkez kazası: Merkez nahiyesi, Bahçecik nahiyesi, Ermişe (Akmeşe/Budaklar) nahiyesi; Adapazarı kazası: Merkez nahiyesi, Sapanca nahiyesi, Karasu nahiyesi; Hendek kazası: Merkez nahiyesi, Akyazı nahiyesi; Kandıra kazası: Merkez nahiyesi, Kaymas nahiyesi, Şeyhler nahiyesi, Akçaova nahiyesi; Karamürsel kazası: Merkez nahiyesi, İznik nahiyesi, Yalova nahiyesi; Geyve kazası: Merkez nahiyesi, Akhisar nahiyesi. Görüldüğü üzere, Kocaeli ve çevresi, mülkî taksimatta Cumhuriyet dönemini müstakil mutasarrıflık olarak karşılıyordu.
29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye’de Cumhuriyet ilan edildiğinde, yeni Türk devletinin idarecileri, millî hakimiyet prensibine göre hareket ederek, TBMM’den çıkardıkları kanunlar, kararnameler ve anayasalarla büyük mülkî atılımlar yapılmasını sağladılar. Bu sayededir ki, memleketin mülkî çehresi hızla değişmeye başladı. Osmanlı Devleti’nin idarî taksimatı, vilayet sayısı az ve sancak sayısı çok prensibi üzerine inşa edilmişti. Öyle ki devletin sona erme aşamasında dahi vilayet sayısı 15 idi. Genç Cumhuriyet’in idarecileri mevcut vilayetlere, müstakil mutasarrıflıkları ve livaları vilayete çevirerek ilaveler yaptılar. Bununla da yetinilmeyerek, birçok sancak da doğrudan vilayete tahvil edilerek, ülkenin vilayet sayısı yeni Anayasa ile beş katına ulaştı. Nitekim 20 Nisan 1924 tarihli ikinci Anayasa olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, vilayet sayısını 74’e çıkardı. Bu, Anadolu ve Trakya coğrafyasının, vilayet sayısı açısından o zamana kadar ulaşılan en yüksek sayısıydı ve bu vilayetlerden bir tanesi de Kocaeli vilayeti idi. Bu değişiklikle birlikte mutasarrıflık döneminde “İzmit Mebusları” olarak anılan vekiller, bundan böyle “Kocaeli Mebusları” olarak zikredilmeye başlandı. Bu vekiller, Şükrü, Mustafa Zeki, Safvet, İbrahim Süreyya ve İbrahim Beylerden oluşuyordu. Vilayetin kazaları ise şu şekildeydi: İzmit (merkez), Karamürsel, Kandıra, Hendek, Geyve ve Adapazarı. Kocaeli, Cumhuriyet’le birlikte altı kazalı bir vilayet konumuna yükseltilmişti.
Öyle ki, 1926 yılı sonlarında basılan 1925-1926 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi’ndeki kayıtlar, vilâyet konumuna yükseltildikten iki yıl sonrasında bile Kocaeli vilâyetinin mülkî yönden önemli değişikliler sergilediğini ortaya koymaktadır. Mezkûr salnameye göre 1926 yılı sonunda vilâyetin mülkî birimleri şu şekilde tezahür etmiştir: Kocaeli vilâyeti; merkez İzmit kazası da dahil olmak üzere Karamürsel, Yalova, İznik, Hendek, Adapazarı, Geyve ve Kandıra adlarında sekiz kazadan oluşmaktadır. Yani kuruluşundan sonra Yalova ve İznik kaza konumuna yükseltilerek Kocaeli’ne bağlanmıştı. Vilâyetin nahiye durumu ise şu şekildeydi: İzmit kazasında Bahçecik, Uzuntarla ve Akmeşe nahiyeleri; Adapazarı kazasında Akpazarı, Sapanca, Karasu ve Söğüdlü nahiyeleri; Geyve kazasında Akhisar ve Taraklı nahiyeleri; Kandıra kazasında Şeyhler, Kaymas ve Akçaova nahiyeleri. Yani vilâyetin sekiz kazası ve 12 nahiyesi mevcuttu.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve yapılanma sürecinde, hükümetlerin mülkî taksimat konusunda da çok önemli değişiklikleri ve çalışmaları olmuştur. Bu konudaki en önemli kanunlardan birisi de, 877 sayılı Teşkilat-ı Mülkiye Kanunu’dur. 30 Mayıs 1926 tarihinde kabul edilen ve 26 Haziran tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanunla, bazı vilâyetler kazaya ve bazı kazalar nahiyeye dönüştürülürken, bazı nahiyeler kaldırılmış, yeni kazalar teşkil edilmiş ve bazı kazaların da bağlı oldukları vilâyetler değiştirilmiştir. On maddelik kanunun ekinde bulunan beş cetvelden iki numaralı cetvele göre; Kocaeli Vilâyeti’ne bağlı iki kaza olan Yalova ve İznik, yine Kocaeli bünyesinde kalarak nahiyeye dönüştürülüyorlardı. Aynı kanunun beş numaralı cetveline göre ise, Üsküdar Vilâyeti’nin kaldırılmasıyla, bu vilâyete bağlı Gebze kazası Kocaeli vilâyetine bağlanıyordu. Sonuç itibariyle mezkûr kanundan önce sekiz kazaya sahipken, Yalova ve İznik’in nahiyeye çevrilmesiyle altı kazalı bir vilâyete dönüştürülen Kocaeli, aynı kanun dairesinde Gebze’nin kendisine bağlanmasıyla, kaza sayısı altıdan yediye yükselmiş oluyordu. Ama değişiklik hep sürdüğünden dolayı, Temmuz 1929 tarihinde Yalova nahiyesi Kocaeli’nden ayrılarak kaza konumuna yükseltildi ve İstanbul vilayetine bağlandı. Böylece vilayetten mülkî idare anlamında “kopma” dönemi yavaş yavaş da olsa başlamış oldu. Ki, bunun en büyük örneği, 1954 yılında vilayetin ikiye bölünerek, içerisinden Sakarya vilayeti adıyla yeni bir ilin ihdas edilmesi olacaktır. Bu arada 1933-1935 döneminde Karasu, 1936-1943 döneminde Gölcük ve 1944-1953 döneminde Akyazı’nın ilçe haline getirilmesiyle, vilayet kendi içinde mülkî yapılanmasını sürdürmüş ve ilçe sayısı yediden 10’a yükselmiştir.
1954 yılına kadar Kocaeli vilayeti dahilindeki mülkî taksimat gelişmelerini, mahalle ve köyler ile nahiye ve kazalara yönelik olanlar şeklinde iki kısımda izah etmek mümkündür. 1924 Anayasası ve daha sonra yapılan düzenlemelere göre köy, mülkî taksimat içerisindeki en önemli yapılardan birisi durumundaydı. 1928-1929 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Devlet Yıllığı verilerine bakıldığında, mülkî taksimatta Kocaeli Vilâyeti, İzmit kazası ve nahiyelerinde 180, Adapazarı kazası ve nahiyelerinde 245, Kandıra kazası ve nahiyelerinde 482, Gebze kazası ve nahiyelerinde 117, Karamursal ve Yalova (Yalva) nahiyelerinde 77, Geyve kazası ve nahiyelerinde 191 ve Hendek kazasında ise 59 parça olmak üzere, vilayetin toplam köy sayısı 1.351 gibi yüksek bir rakama ulaşıyordu. Görüldüğü gibi köy sayısı açısından son derece kalabalık bir durumda olan Kocaeli vilâyeti, idareciler açısından kolay yönetilebilen bir idarî durumda bulunmuyor, kurulan yeni köyler, her geçen yıl bu zorluğu daha da artırıyordu. Bu dönem içerisinde pek çok köy, uzaklık-yakınlık gibi sebeplerle bazı nahiye değişikliklerine uğruyordu.
Mesela 1934 yılında Gebze’ye bağlı Yarımca köyü halkının talebi doğrultusunda, bu idarî birim vilayet merkezi konumunda olan İzmit kazasına bağlanmıştı. Aynı doğrultuda 1935 tarihinde Geyve’ye bağlı Doğançay nahiyesi bünyesindeki İkramiye köyü, oradan alınarak Adapazarı’nın Sapanca nahiyesine bağlandı. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Kocaeli vilayeti mülkî yapılanmasıyla ilgili imzasının bulunduğu en son kararnamelerden birisi yine Gebze kazası ile ilgili oldu. Nitakim 22 Ekim 1938 tarihli üçlü bir kararnameyle Gebze’nin Tavşancıl nahiyesine bağlı Karayakuplu ve Alihocalar köyleri, İzmit merkez kazasına bağlandı. Bu dönemde vilayetin doğu sınırlarında da benzer değişiklikler yapılarak, Bolu vilayeti bünyesinden bazı köyler, Akyazı’ya bağlanmış oldu.
1946 yılına ait bir arşiv belgesinde, vilayetin Uzuntarla nahiyesi dahilindeki Suadiye köyünde belediye teşkilatı kurulmuş oldu. Bir yıl sonra Geyve ilçesinin Pakumova bucağına bağlı Sultaniye köyü, üçlü kararnameyle merkez ilçenin Derbent (Uzuntarla) Bucağı’na bağlandı. 1948 yılında Kocaeli vilayeti dahilindeki köylerle ilgili yeni bir düzenlemeye gidilerek, Geyve’ye bağlı İstasyon köyü ve Geyve İstasyonu’nun ismi değiştirildi. Millî mücadele döneminde Ali Fuat Paşa’nın o yörede yapmış olduğu hizmetlerin anısına, aynı sırada TBMM başkanı olan Ali Fuat Paşa’nın da onayı alınarak, köyün adı Alifuatpaşa köyüne tahvil edildi. Aynı yıl Bolu’ya bağlı Düzce ilçesinin Kadifekale köyü, Hendek kazasına bağlı Karadere bucağına bağlandı.
1951 yılında Derince köyü İzmit Belediyesi sınırları dahiline alındı, Kocaeli’nin merkez ilçesine bağlı Akmeşe bucağının Alandüzü, Hayrabat, İnamiye, Kayrancı, Kızılcıklı ve Resuldivanı köyleri, İzmit’e uzak oldukları gerekçesiyle ve köylerin halkının müracaatlarıyla gerçekleşen muameleler neticesinde Adapazarı ilçesine bağlandı. 1953 yılında Kandıra ilçesine bağlı bazı köyler, yine Adapazarı ilçesi dahiline alındı. 1954 yılının hemen başında Gebze’ye bağlı iki köy, İstanbul ilinin Kartal kazasına dahil edildi.
Kocaeli vilayeti kapsamında Cumhuriyet’in ilanından 1954 yılına kadar nahiye ve kazalarla ilgili olarak da önemli değişiklikler oldu. 1925 yılında İzmit’e bağlı Derbent nahiyesinin adı Uzuntarla’ya dönüştürüldü. 1930 yılında Gebze kazasına bağlı Mollafenari nahiyesinin merkezi Cuma köyünden alınarak, aynı kazanın Akviran köyüne nakledildi. Kararın altında yine Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın imzası vardı. Aynı yıl vilayetin Adapazarı kazası dahilindeki Kayalar ve Karapürçek ile Hendek kazasındaki Açmabaşı, Geyve kazası dahilindeki Doğançay ve Karamürsel kazası dahilindeki Yaylakdere köylerinde, bu isimlerle anılmak üzere birer nahiye kuruluyordu. Böylece vilayetin beş yeni nahiyesi olmuş oluyordu. Aynı yıl, Uzuntarla nahiyesinin merkezi Büyük Derbent İstasyonu’na nakledildi. 1930 yılının sonunda yapılan yeni bir düzenlemeyle Kocaeli vilayetinin dört nahiyeye sahip olduğu anlaşılmaktadır: İhsaniye, Karadere, Taşağıl ve Kâzımpaşa. 1933 yılında ise Açmabaşı, Taşağıl,Kayalar ve Karasu nahiyeleri kaldırılarak, merkezi İncirli kasabası olmak üzere Karasu kazası kuruldu.
1936 yılında İhsaniye nahiyesi lağvedilerek, oraya bağlı köyler Gölcük kazasına ilhak edilmiştir. Hatta Karamürsel ve Bahçecik nahiyelerinin bazı köyleri de Gölcük dahiline alınmıştır. Aynı yıl Gebze kazasına bağlı Taşköprü nahiyesi kaldırıldı ve yerine Tavşancıl nahiyesi teşkil edildi. 1947 yılında başlayan bir düzenlemenin 1954 tarihinde neticelenmesiyle ise nahiye merkezi Aşağı Hereke köyüne nakledildi.
1954 yılında Kocaeli vilayeti ile ilgili mülkî yapılanma ve değişiklikler oldukça yoğun bir şekilde gerçekleşmiştir. Esasında tüm bu hazırlıklar, bölgede pek yakında ortaya çıkacak olan yeni bir vilayetin doğumuyla alakalı yapılanma çalışmaları niteliğini muhtevidir. Bu da, Kocaeli vilayetinin ikiye bölünmesiyle hayat bulacak “Sakarya” adındaki yeni vilayetle ilgilidir. İşte 1952-1954 arasında bölgede yapılan mülkî çalışmaların önemli bir bölümü, bu vilayetle ilgili alt yapı çalışmaları niteliğindedir. Bu mülkî faaliyetlere bakıldığında şu ayrıntılar dikkat çekicidir: 28 Ekim 1954 tarihli üçlü kararnameyle Döğdüren, Küçükhataplı, Büyükhataplı, İmamlar ve Karadere köyleri Kandıra’dan alınıp, Adapazarı kazasına bağlanmıştır. Bu gelişmelerin ötesinde Kocaeli vilayeti batı yönünden de bazı daralmalar yaşamıştır. Nitekim aynı yıl Orhanlı ve Tepeören köyleri Gebze’den alınarak, Kartal kazası Merkez nahiyesine bağlanmıştır. 1954 yılının hemen başında Kocaeli vilayeti 1950 nüfus sayımına göre nüfusu yarım milyonun üzerine çıkmış ve 10 ilçeye sahip bir il durumundaydı. Bu nüfus, Sakarya vilayetinin kurulmasından sonra her iki ilin toplamı olarak 550.282’ye yükselecektir.
1954 yılında vilâyetin doğu kısmında meydana gelen büyük idarî değişiklik, Kocaeli ve çevresinde meydana gelen en önemli mülkî düzenlemelerden bir tanesini, belki de en önemlisini ihtiva etmekteydi. Kocaeli vilâyeti için son derece önemli bir alana sahip olan Adapazarı, Hendek, Akyazı, Geyve ve Sapanca, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet’in erken evresinde Kocaeli mülkî sahası içerisindeydi. Bunlardan en büyüğü durumunda olan Adapazarı kazasının idarî durumuna bakıldığında, 1563’te köy, 1573’te kadılık merkezi, 1742’de nahiye ve 1837 yılından itibaren ise kaza merkezi olarak tarihi kayıtlarda yer almaktaydı. Ayrıca 1869 yılından itibaren kazada belediye teşkilatı mevcut idi. Bu gelişim şekli ve hızıyla Adapazarı kazası, vilayetin merkez kazası durumundaki İzmit ile başa baş hatta bazı zamanlarda ondan daha büyük bir gelişim sergilemiş ve nüfus olarak da çoğunlukla ondan daha kalabalık bir durum arz etmişti. Bu durumun farkında olan Adapazarı kamuoyu, vilayet olmayla ilgili talep ve beklentilerini sürekli dile getirmişler ve basın vasıtasıyla duyurmuşlardır. Hatta bununla ilgili olarak yayınlanan bir yazı, böyle bir vilayetin kurulmasını ve adının “Sakarya” olacağını dahi 1943 gibi erken bir tarihte duyurmuştu. Bu arzu o yıllarda sürekli dile getirildi ve bununla ilgili olarak hem Adapazarı Belediyesi tarafından çalışmalar yapıldı ve hem de vilayet olmakla ilgili bir komite kuruldu. 11 Mart 1954 tarihinde mezkûr yerleşim yerlerinin “Sakarya” adıyla vilâyet olma isteği Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş, Başbakan Adnan Menderes’in imzası ile ertesi gün TBMM’ne sunulması kararlaştırılmıştır. Bu husus 27 Mayıs 1954’te Meclis gündemine alınmadan evvel Dâhiliye ve Bütçe encümenlerine havale edilmiş, burada yapılan görüşmelerin ardından aynı gün vilâyetin kurulmasının önünde herhangi bir engel olmadığı sonucuna varılmış, yasa tasarısının görüşülüp oylanması amacıyla konu, TBMM gündemine alınmıştır. 14 Haziran 1954 tarihli toplantıda, 1 Aralık 1954 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi şartıyla Adapazarı merkez ilçe olmak üzere Sakarya isminde yeni bir vilâyet kurulması ittifak ile kabul edilmiştir. Mecliste alınan bu karar, 17 Haziran 1954 tarihinde Cumhurbaşkanlığı’nca da onaylanmıştır. Bu karar Adapazarı kamuoyunda bayram havasında bir etki yapmış ve mezkûr karar 21 parça top atışıyla kutlanmıştır. Bu mülkî düzenleme, benzer idarî kararlardan çok farklıdır. Zira oluşturulan yeni vilayetin tüm kaza, nahiye ve köyleri Kocaeli vilayetinden alınmış, vilayet resmen ikiye bölünmüş, hatta daha büyük parçası Sakarya vilayeti adıyla kurulan yeni mülkî birime verilmiştir. Öyle ki Kocaeli vilayetinin 8.436 kilemetrekarelik yüzölçümünün, yarıdan fazlası olan 4.487 kilometrekarelik kısmı yeni kurulan vilayet dahiline aktarılmıştır. Bu, benzerine tarihte zor rastlanılacak bir durumdur. Yeni vilayetin merkez kazasını Adapazarı oluşturulurken, Akyazı, Geyve, Hendek ve Karasu kazaları da merkez dışındaki mülkî birimleri göstermekteydi. Sonuç itibariyle yeni vilayetin 5 kazası, 9 adet nahiyesi ve 400 tane de köyü bulunuyordu.
Kocaeli’nin ikiye bölünmesi ve Sakarya vilayetinin ortaya çıkmasıyla meydana gelen kopuşlar bununla da bitmedi. Bununla ilgili ilk gelişme 1957 yılında oldu. Nitekim Kandıra-Adapazarı yolu arasında bulunan Kandıra’ya bağlı Şeyhler nahiyesinin köylüleri bilhassa kış aylarında ulaşımla ilgili büyük sorunlar yaşıyorlardı. Bu durum, vatandaşların mağduriyetine sebebiyet veriyordu. 1950 yılı nüfus sayımına göre kalabalık bir nüfus yapısına sahip bulunan Şeyhler nahiyesi, yeni bir düzenlemeyle bu mağdiriyetten kurtarılabilirdi. Bu adımın atılması geciktirilmedi ve Şehler Hocaköy merkez olmak üzere yeni bir mülkî düzenlemeye gidilerek Kocaeli vilayeti kapsamında Kaynarca ilçesi kurulmuş oldu. 1959 yılındaki bu gelişmeden sonra başka adımlar da atıldı. Kaynarca merkez nahiyesine bağlı Bekirli, Nal ve Sarıahmetler köyleri Sakarya merkez kazası Söğütlü nahiyesine bağlanmış, böylece Kaynarca’nın Sakarya dahiline alınması süreci başlatılmıştır. Neticede 1966 yılında Kaynarca ilçesi tüm köleriyle birlikte Sakarya vilayetine bağlanmış oldu. Vilayetin Kandıra ilçesi dahilindeki Kadıköy, Geredeli ve Bucaklı köyleri 1967 tarihinde Ağva bucağı dahiline alındı. 1968’de Karamürsel merkez bucağına bağlı Denizçalı köyü, mülkî değişikliğe gidilerek, Yalova’nın Kılınç bucağına dahil edildi. Arkasından İlyas köyü de bazı itirazlar neticesinde Kılınç Bucağı kapsamına alınmıştır. 1970 yılında ise yine Kandıra’nın Akçaova bucağına bağlı Çelebi köyü, İstanbul vilayeti Şile ilçesinin Ağva bucağına bağlandı. 1971 yılında yapılan bir düzenlemeyle Kocaeli Merkez ilçesine bağlı Akmeşe bucağının Aşırlar köyü, Sakarya merkez ilçe merkez bucağına dahil edildi. 1992’de ise aynı merkeze bağlı Karadavutlar köyü aynı vilayetin merkez bucağına bağlanacaktır.
Kocaeli vilayeti için alışılagelmiş düzenlemeler o yıllarda İstanbul ve Sakarya vilayetleri yönünde gelişirken, 1982’de yapılan yeni bir mülkî değişiklik, Kocaeli ve Bursa vilayetlerinin sınırlarıyla ilgiliydi. Buna göre 6 Aralık 1982 tarihinde ayrı ayrı kararlar ile Karamürsel İlçesi Merkez bucağına bağlı Mahmudiye ve Selimiye köylerinin Bursa’nın Orhangazi ilçesi Merkez bucağına bağlanmaları kararlaştırılmıştır. O yıllarda Karamürsel’in batı sınırında yer alan Altınova ile ilgili önemli gelişmeler oldu. Köy ihtiyar heyetinin girişimleri neticesinde önce 1986 yılında köyde belediye teşkilatı kuruldu. Gelişimini hızla sürdüren Altınova, belediyenin de etkisiyle yaklaşık on yıl sonra teşkil edilen Yalova vilayetinin bir ilçesi konumuna yükseltildi. Bu yönde yapılan mülkî düzenlemenin içerdiği alanda bulunan 15 köyün tamamı yine Karamürsel ilçesinden alındı. Ancak kanun hükmünde kararname metnine bağlı ekli listede Geyikdere köyünün metne eklenmesinin unutulması, mizahî durumların ortaya çıkmasına neden oldu. Zira Geyikdere köyünün Karamürsel ilçesi ile herhangi bir sınır komşuluğu bulunmuyordu ve diğer 14 köy arasında ada şeklinde kalmıştı. Bu durum 1998 yılında yapılan yeni bir düzenlemeyle ortadan kaldırılabildi.
Kocaeli vilayeti nüfusunun artması ve bazı mahallerde idarî ve yerel hizmetlerin yetersiz kalması üzerine, vilayet dahilinde yeni ilçe merkezleri teşkil edilmeye devam edilmiştir. 2000’li yıllara kadar vilayet dahilinde üç yeni ilçe merkezi kurulacaktı. Bunlardanbirisi Yalova dahiline aktarılan Altınova idi. Diğer ilçe merkezleri ise Körfez ve Derince’dir. Körfez ilçesi, Yarımca Belediyesi merkez olarak kurulmuş ve Yarımca isminin Körfez olarak adlandırılması ile bundan sonra burası için kullanılan bir isme evrilmiştir. Yarımca Belediyesi de Kocaeli’nin diğer yerleşim alanları gibi hızlı bir gelişim göstermiş ve zamanla vatandaşa verilen hizmetler açısından yetersiz kalmaya başlamıştır. Bunun üzerine sosyal yapısındaki hızlı gelişim, sanayinin, kara, deniz ve demiryolu ulaşımının ortaya çıkardığı problemlerin daha hızlı çözülebilmesi amacıyla, Köfez adıyla bir ilçenin kurulması gereği ortaya çıkmıştır. Bununla ilgili olarak hazırlanan ve 4 Temmuz 1987 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararnameye göre; Yarımca Belediyesi merkez olmak ve adı Körfez Belediyesi olarak değiştirilmek, Hereke bucağına bağlı olan Çerkeşli ve Tavşancıl köyleri Gebze ilçesi Merkez bucağına bağlanmak üzere Körfez adıyla yeni bir ilçe kuruluyordu.
Bu konumdaki üçüncü yerleşim yeri de Derince’dir. Henüz bir köy halindeyken 1951 yılında İzmit Belediyesi sınırları içerisinde alınarak buradaki gelişmelere adeta hız verilmiştir. Bu tarihten sonra mütemadiyen gelişim kaydeden bu bölgede, Dumlupınar, Yavuzsultan, Çenedağ, Çınarlı, Deniz ve Sırrıpaşa mahalleleri birleştirilerek, Derince adıyla belediye teşkil edilmiştir. Belediyenin kurulmasından sonra bölge halkı hizmetler noktasında kısmen rahatlasa da, nüfusun yoğun artışında ciddi bir değişiklik olmamıştır. Bunun sonucunda belediye teşkilatının yanında idarî bir teşkilatın kurulması yönünde bazı taleplerin olduğunu, bölgeden TBMM’ye sunulan muhtelif yasa tasarılarından anlamak mümkündür. Bu doğrultuda Derince’nin ilçe merkezi olması için 1999 yılının farklı tarihlerinde iki kez yasa önerisi verilmişti. Ancak mezkûr yörenin ilçe merkezi olmasını hızlandıran asıl gelişme, “asrın felaketi” olarak bilinen 17 Ağustos 1999 depremi olmuştur. Çıkarılan kanun hükmünde kararname ile depremin yaralarının sarılması ve vatandaşlara daha kısa ve kolay yoldan hizmet verilebilmesi düşüncesi, Derince ilçesinin hayata geçirilmesindeki temel gerekçe olmuştur. Kocaeli ve çevresi yeni yüzyılı ne yazık ki son derece büyük acılar içerisinde karşılamıştır. Tarihen en büyük yıkımlarından birine sebep olan 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri direkt olarak bu bölgeyi etkilemiş ve büyük yıkımlara sebebiyet vermiştir. Ancak bu olumsuzluklara rağmen gelişen sanayi kolları ve iş imkânları Türkiye’nin büyük şehirlerine göçü hızlandırmış, en azından bu bölgelerden büyük göçler meydana gelmemiş ve tabii olarak Kocaeli de bundan olumlu manada istifade etmiştir. Neticede İstanbul yönünde Anadolu’nun son durağı durumundaki Kocaeli, geçen yüzyılın ortalarından beri sürdürdüğü gelişiminde daha ileri bir konuma ulaşmış, Türkiye’nin en büyük sanayi kentlerinden birisi haline gelmiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda Kocaeli vilayeti yeni yüzyılı nüfusu bir milyonu aşkın bir şehir olarak karşılamıştır.
Kocaeli vilayeti kapsamında 1954 ilâ 2004 yılları arasında kurulan belediyelerin dökümünü vermek, mülkî yapının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır: 1963 yılı Yarımca köyü, 1964 yılı Yuvacık köyü, 1966 yılı İhsaniye köyü, 1967 yılı Kullar köyü, 1970 yılı Arslanbey, Şevkatiye ve Tütünçiftliği köyleri, 1971 yılı Nefsi Balcı köyü, 1971-1972 yıllarında Köseköy, Kızderbent ve Yenimahalle köyleri, 1979 yılı Çiftlikköy ve Uzunbey köyleri, 1983 yılı Hikmetiye ve Çınarlı köyleri, 1985 yılı Ulaşlı, Halıdere, Döngel, Bekirdere, Kirazyalı (Gebze) ve Gündoğdu köyleri, 1986 yılı Maşukiye, Yeniköy, Ereğli, Alikâhya, Çerkeşli, Muallim ve Altınova köyleri, 1987 yılı Tavşancıl, Eskieşme, Yenieşme ve Kaytazdere köyleri, 1988 yılı Kirazyalı (Körfez) köyü, 1991 yılı Güzeltepe, Hisareyn, Yalakdere ve Subaşı köyleri, 1992 yılı Derince ve Karaağaç köyleri, 1993 Uzuntarla ve Sarımeşe köyleri, 1996 yılı Kirazyalı Mahallesi, 1997 yılı İbrikdere köyü, 1998 yılı Şekerpınar, Akçat, Dereköy, Akmeşe ve Yazlık köyleri, 2003 yılı Şirince ve Saraylı köyleri ve 2004 yılı Kanalboyu köyü.
Kocaeli ve çevresindeki mülkî hareketlilik 2000’li yıllarla birlikte de herhangi bir kesintiye uğramamıştır. Yeni gelişmeler doğrultusunda bölgenin nüfus dengesinde bazı önemli değişiklikler meydana geldi ve bu durumun da önemli sonuçları görüldü. İstanbul’a sınır olan Gebze ilçesi yüzyılın ilk yıllarından itibaren önemli bir cazibe merkezi haline dönüşmüş, kırsal alandan yoğun şekilde yapılan göçlerin odağı haline gelmiştir. Öyle ki bu göçler, Gebze’yi pek çok vilayet merkezinden daha kalabalık bir nüfus oranına ulaştırmıştır. Bu artışın sonucu da bu yerleşim yeriyle ilgili birtakım mülkî düzenlemeleri, en azından düzenleme taleplerini gündeme getirmiş ve bununla ilgili olarak TBMM’ye bazı yasa önerilerinde bulunulmuştur. Hatta 2008 yılına kadar Gebze ile ilgili üç teklifinde bulunulmuş, bunlarla Gebze’nin vilayet merkezine dönüştürülmesi dahi önerilmiştir. Bunlardan ilki Derince için verilen yasa önerisinde olduğu gibi, 8 Temmuz 1999 tarihinde Kocaeli milletvekilleri Halil Çalık, Turhan İmamoğlu ve Ahmet Arkan tarafından TBMM’ye sunulmuştur. Bunu takiben iki yasa önerisi daha hazırlanmış ve kısa aralıklarla TBMM’ye takdim edilmiştir. 8 Ağustos 1999 tarihindeki yasa önerisi Mehmet Batuk tarafından yapılırken, sonuncusu bundan dört gün sonra Kemal Köser’in girişimleriyle gerçekleştirildi. Ancak mezkur önerilerin kabul görmemesi sebebiyle, Gebze’nin vilayet olması girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Bunda, Gebze’nin İstanbul ve Kocaeli illerine yakınlığı şüphesiz ki önemli bir rol oynamıştır.
Kocaeli ili ile ilgili en büyük ve sonuncu mülkî yapılanma, 2008 tarihini taşımaktadır. Bu kanun, 18 Şubat 2008 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanmış ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Büyükşehir Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı” adıyla TBMM’ye sunulmuştur. Bu tasarı, ülke genelinde büyük çapta genel bir düzenleme getirirken, tasarının 27 ila 32. maddeleri direkt olarak Kocaeli ili ile alakalıydı. Kocaeli ilinde altı adet yeni ilçenin kurulduğu ve 6 Mart 2008 tarihinde TBMM gündemine alınarak uzun tartışmalardan sonra kabul edilen bu kanunun ilgili maddeleri şu şekildeydi: 27. madde ile Yeniköy, Bahçecik, Yuvacık ve Kullar ilk kademe belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılarak mahalleleriyle birlikte Karşıyaka ilk kademe belediyesine katılıyorlar ve bu belediyenin adı Başiskele olarak değiştiriliyor ve aynı adla Kocaaeli ilinde bir ilçe kuruluyordu. 28. madde ile Şekerpınar ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleleriyle birlikte Çayırova ilk kademe belediyesine katılıyorlar ve il dahilinde Çayırova ilçesi adıyla yeni bir idarî birim teşkil ediliyordu. 29. madde ile Darıca ilk kademe belediyesi ve bağlı yerlerle birlikte Kocaeli ilinde Darıca ilçesi hayata geçiriliyordu. 30. madde ile Tavşancıl ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliği kaldırılarak, mahalleleriyle birlikte Dilovası ilk kademe belediyesine katılıyorlar ve bağlı yerlerle birlikte vilayet dahilinde Dilovası ilçesi kuruluyordu.
31. madde ile Kuruçeşme, Bekirpaşa, Alikâhya ve Akmeşe ilk kademe belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılarak mahalleleriyle birlikte Saraybahçe ilk kademe belediyesine katılıyorlar, Saraybahçe merkez olmak üzere bağlı yerler ve köylerin bağlanmasıyla oluşan Saraybahçe Belediyesi’nin adı İzmit olarak değiştiriliyor ve il dahilinde İzmit İlçesi teşekkül ediyordu. Ve kanunun 32. maddesi ile Uzunçiftlik, Uzuntarla, Eşme, Acısu, Maşukiye, Büyükderbent, Arslanbey, Sarımeşe ve Suadiye ilk kademe belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılarak mahalleleri ile birlikte Köseköy ilk kademe belediyesine katılıyor ve bu belediye merkez olmak üzere bağlı yerler ve köylerin katılımıyla Köseköy Belediyesi’nin adı Kartepe olarak değiştiriliyor ve Kocaeli ilinde Kartepe ismiyle bir ilçe kuruluyordu. Genel olarak TBMM’deki muhalefetin karşı geldiği bu kanun, 6 Mart 2008 tarihli 73. birleşimde uzun müzakerelerden sonra kanunlaşmış ve Kocaeli vilayeti’ne Başiskele, Çayırova, Darıca, Dilovası, İzmit ve Kartepe adlarında altı yeni ilçe kazandırmıştır. Bu ilçelerin beş tanesi ilk kez teşkil ediliyor, İzmit’in ise sahası genişletilip yeniden adlandırılıyordu. Böylece Kocaeli’nin ilçe sayısı, var olan Derince, Gebze, Gölcük, Kandıra, Karamürsel ve Körfez ilçeleriyle birlikte 12’ye yükseliyordu. Kocaeli vilayeti, XXI. yüzyılın hemen başında gerçekleşen bu önemli mülkî hamle ile ilçe sayısını ikiye katlıyor ve idarî yönden daha güçlü bir hale gelmiş oluyordu. Bu önemli gelişme, Kocaeli ve çevresinin geçmişte olduğu gibi istikbalde de ciddi mülkî değişikliklere maruz kalabileceğinin ve idarî yapısını sürekli güncelleyip geliştireceğinin habercisi durumundadır. Zira Kocaeli yarımadasının geçmişte olduğu gibi, taşımış olduğu özellikleriyle gelecekte de ülkenin çok önemli bir cazibe merkezi olma hususiyetini sürdüreceğinden şüphe yoktur.
KAYNAKÇA
BOA, DH. İ.UM.Ek, 1341.Z.29/12 Ağustos 1923, No. 66/37; Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, 1333-1334, Dersaadet, 1334/1918,s. 476-814; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1925-1926, İstanbul, 1926, s. 314-872, s. 1086-1099; TBMM Zabıt Ceridesi,3 Mart 1340/1924, s. 113; BCA, No. 030.18.01.01.5.32.8; Enver Konukçu, “Sakarya’nın Tarihî Coğrafyası”, I. Sakarya ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu, Adapazarı, 1999, s. 19; Resmî Gazete, 26 Haziran 1926, No. 4040; 31 Ekim 1938, No. 4050; 20 Ekim 1934, No. 2833; 7 Ekim 1935, No. 3125; 4 Kasım 1948, No. 7045; 9 Ocak 1952, No. 8003; 8 Mart 1930, No. 1439; 3 Temmuz 1947, No. 6648; 30 Nisan 1930, No. 1484; 12 Eylül 1936, No. 3407; 29 Haziran 1954, No. 8741; 23 Mart 1992, No. 21185; 6 Aralık 1997, No. 23192; 7 Ağustos 2003, No. 25192; 16 Ocak 2004, No. 25348; 31 Ağustos 1956, No. 9395; 8 Ocak 1971, No. 13717; 25 Nisan 1992, No. 21209; 6 Ocak 1971, No. 13715; 6 Haziran 1995, No. 22305; Kanunlar Dergisi, 30 Mayıs 1926, Kanun No. 877, s. 932-935; BCA, Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer No. 90.33.4; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer No: 124.35.5; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 184.21.12; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 201.27.1; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 228.45.8; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 11.9.11-4; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 54.7.3; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 54.10.11, Fon Kodu: 030.11.1.0, Yer Kodu: 360.53.2; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 107.31.4; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 191.15.17; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 247.34.12; Fon Kodu: 30.11.1.0, Yer Kodu: 245.22.9; TBMMZC, c. XV, 15 Mayıs 1933, s. 70, 215, 216, 219, 249, 250; Enis Şahin – Sinan Demirağ, “Kocaeli Vilayeti’nin Teşekkül Süreci”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu – III, ed. H. Selvi, M. B. Çelik, İ. Şirin, Yeşildal, c. II, Kocaeli, 2017, s. 1461-1505; Enis Şahin – Sinan Demirağ, “Cumhuriyet Dönemi Kocaeli Vilayeti Mülkî Yapılanma Tarihi – I (1924-1954)”, Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu – IV, ed. H. Selvi, İ. Şirin, M. B. Çelik, A. Yeşildal, R. Narin, c. III, Kocaeli, 2018, s. 1555-1594; Enis Şahin – Sinan Demirağ, “Cumhuriyet Dönemi Kocaeli Vilayeti Mülkî Yapılanma Tarihi – II (1954-2012)”, Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu – V, ed. H. Selvi, İ. Şirin, M. Çelik, A. Yeşildal, R. Narin, c. III, Kocaeli, 2019, s. 1365-1395; Enis Şahin, “Cumhuriyet Dönemi Sakarya Basını”, Sakarya İli Tarihi, c. II, Sakarya, 2005, s. 1127-1166; Hasan Muzaffer Balcıoğlu, “Önsöz”, Sakarya Aylık Kültür ve Sanat Dergisi, 1 Mart 1943, No. 1; Enis Şahin, “Sakarya Vilayeti’nin Oluşumu, Sakarya İli Tarihi, c. II, Sakarya, 2005, s. 907-943; TBMMZC, c. I, 14 Haziran 1954, S. Sayısı: 13; Nilüfer Kas, “Koskoca Köy Unutuldu” Milliyet gazetesi, 7 Ağustos 1995; TBMMZC, c. LXI, 30 Temmuz 1998, s. 181-186; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık İstatistik Müdürlüğü, 23 Ekim 1955 Genel Nüfus Sayımı, c. LXVII, İstanbul, 1961, s. 5; TBMMZC, c. XV, tarih: 4-5-6 Mart 2008; Enis Şahin – Vedat Turgut, “Derbend ve Çevresinde Mülkî Yapılanma Çalışmaları ve Kartepe İlçesinin Teşekkülü”, Kartepe Kitabı I, Coğrafya, Tarih, Turizm, Tarım, Mimarî-Miras, Kültür, Sosyoloji, ed. Işıl Altun, Kocaeli, 2013, s. 399-418.
Enis ŞAHİN