Kocaeli’ne Ait Divan-ı Hümayun Hükümleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde saklı defter serisidir. Divan-ı Hümayûn kararlarının zapt edildiği defterler, Osmanlı İmparatorluğu’nun merkez ve taşra idaresi hakkında malumat ihtiva eden en önemli kaynak türlerinden biridir.
Divan-ı Hümayûn’da ülke meseleleri ile ilgili görüşülen konular varak üzerine not edilir, sonra bunlar tarih sırasına göre deftere geçirilirdi. Osmanlı arşiv malzemesinin saklandığı üç ana arşiv bulunmaktadır. Birisi İstanbul’daki Başkanlık Arşivi, diğeri Ankara’daki Kuyud-ı Kadime Arşivi, bir diğeri ise Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’dir. Mühimme defterlerinin büyük kısmı Başkanlık arşivinde bulunmakta ise de az sayıda mühimme defteri münferiden Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’ndedir. Tüm kurumsal arşiv serilerinde olduğu üzere, Mühimme Defterleri de Osmanlı Devleti’nin merkezi nitelik kazanmasına bağlı olarak ancak XVI. yüzyıl ortalarında ortaya çıkmıştır. En erken tarihli olanı, TSMA’da saklı 951/1544 tarihli Mühimme Defteri’dir.Tahrir, Sicil, Mühimme gibi temel defter serilerinin en erken tarihli olanlarının yaklaşık XV-X-VI. yüzyıllara rastlaması, Osmanlı Devleti’nin bürokrasi, hukuk, diplomatika formlarının tarihsel gelişimi hakkında açık bir kanaat edinme imkanı veriyor. Osmanlılar ancak bu tarihlerde merkezi bir devlet niteliği kazandılar. Defter serilerinin kurumsal anlamda bu tarihlerde ortaya çıkması, onlara ihtiyaç duyan devlet yapısının oluşmuş olması ile ilgilidir.
Divan-ı Hümayûn’un görev sahası Osmanlı Devleti’nin hükumet işleriyle alakalı tüm alanlarını kapsadığı gibi, günümüzde yargı alanına giren üst mahkemelere ait hukuk işlerini de kapsardı. Bu bakımdan Mühimme defterleri Osmanlı Devleti’nin idari olduğu kadar hukuki niteliği hakkında da bilgi edinilecek en temel kaynak olma özelliği taşımaktadır. Osmanlı’ya tabi iç vilayetler ile İran, Kafkasya, Balkanlar, Kuzey Afrika, Irak, Suriye gibi uzak eyaletlerde hükümet işi olarak ortaya çıkan yürütme sorunları Divan-ı Hümayûn’da görüşülür, karara bağlanır ve ilgili vilayete padişah emri olarak gönderilirdi. Diğer yandan, Divan-ı Hümayûn, taşra mahkemelerinin görev alanında kalan pek çok adli olay hakkında merkezden amir hükmünde direktifler, emirler verebilirdi. Özellikle katl davalarında, kısas davalarında Divan-ı Hümayûn’un amir hükmü esas alınırdı.
Osmanlı Devleti’nin Avusturya sınırından Arabistan’a, Ukrayna sınırından Kuzey Afrika’ya uzanan üç kıta üzerindeki geniş alanı merkezden yönetmesini sağlayan yegâne kurum Divanı-ı Hümayûn idi. Divan-ı Hümayûn’da görüşülen ve karara bağlanan hükümler Mühimme serilerini ortaya çıkarmıştır. Bu noktada sorulması gereken soru, Divan-ıHümayûn’un en hızlı vasıtanın beygir, haber aracının mektup olduğu çağda böylesine geniş bir coğrafyada iletişimi nasıl kurabildiğidir. Divanı-ı Hümayûn Afrika’nın uzak köşesindeki hükumeti ilgilendiren meselelerden nasıl haberdar oluyor, bunlarla ilgili çözümleyici kararları almasını sağlayan bilgileri hangi kaynaktan temin ediyordu? Afrika’nın uzak bölgesindeki bir problem İstanbul’a nasıl ulaşıyor, İstanbul’da sonuçlandırılan değerlendirme tekrar Afrika’ya nasıl iletiliyordu? Mühimme defterleri analiz edildiğinde bu soruların cevapları net olarak bulunabilir. Mühimme defterinde görüşülen bir konu, yakın veya uzak vilayetlerden Divan-ı Hümayûn’a sunulan arzlara istinad ederdi. Divan-ı Hümayûn bürokrasisi bu arzları mektup olarak nitelendirmiştir. Vilayetlerden merkeze sunulan arzlar, merkezden tayin edilen sancakbeyi, kadı, dizdar, hassa harç emini, defterdar, defter emini, vs. gibi üst düzey memurların sunduğu arzlardan oluşurdu. Merkezden tayin edilen bu memurlar merkeze görev yerleriyle ilgili muntazam arz sunmakla yükümlü idiler. Arz sunmakta geciken, ihmalkâr davranan yetkililer sert ihtarlara muhatap olur, uyarıya uğrardı. Nadiren olmakla beraber, taşradaki reaya, bazı şikayetlerini veya sorunlarını çözüme kavuşturmak üzere merkeze arz sunabilirdi. Divan-ı Hümayûn’un görüşüp çözüme kavuşturduğu bu tür hükümlere rastlanmaktadır. Eyaletlerde her üst düzey görevlinin merkezle iletişimini sağlayan ulağı mevcuttu. Ulaklık sistemi, Divan-ı Hümayûn’un taşra ile iletişiminde rol oynayan en temel kurum olmalıdır. Ulaklar taşradan merkeze arzları ulaştırır, bunlar görüşülünceye kadar merkezde bekler, hükümler hasıl olduktan sonra ilgili yerin amirine gönderilirdi. Belgenin “der-kenâr” adı verilen sayfa kenarlarına veya bitimine konulan şerhlerde “ademine verildi”, “…..çavuşa verildi” gibi ibarelerden ulaklık sisteminin işleyişi hakkında bilgi edinilebilmektedir. Taşraya gönderilen hükümler kadının tuttuğu Şeriyye Sicili’ne işlenirdi. Bu bakımdan şeriyye sicilleri de merkez-taşra arasında kurulan muhaberatın ürünüdürler.
Mühimme defterinde yer alan hükümler önce taşradan merkeze gönderilen raporu özetler müteakiben raporun içeriğindeki konular hakkında vardığı kararı belirtirdi. Bu bakımdan, Mühimme defteri, merkezden daha çok taşrada olup bitenler hakkında zengin malumat içermektedir. Anlaşılacağı üzere Kocaeli ile İstanbul merkezi yönetimi arasındaki iletişimin niteliği, farklı zamanlarda Kocaeli’de olup biten sosyal, ekonomik, hukuk, güvenlik, asayiş, askeri meselelerin merkeze rapor edilmiş şekli hakkında birinci elden bilgi edinme imkânı vermektedir. Aşağıda, merkeze sunulmuş bir arz ve ona istinaden yazılmış emir için örnek teşkil etmek üzere bir hüküm aynen verilmiştir. “Muslihuddîn’e hüküm ki: Hâliyâ mektûb gönderüp Koca-ili vilâyetinde Kandırı ve Şili ve Gekbuze kazalarında ba’zı çiftlikler[e] ellişer ve yüzer ve yüz ellişer akça resm ta’yîn olınup sipâhîlere hâsıl yazılup tasarruf olınur imiş. Hâliyâ ol çiftlikler re’âyâya satılup akçası mîrî içün kabz olınup reâyâdan hâsıl olan öşr ta’yîn olınan rüsûmdan ziyâde olmak mukarrer olup ve re’âyâ[ya] satılup alınmasına rağbet iderler diyü arz eylemissin.
İmdi, buyurdum ki: Vardukda, ol çiftlikler ne mikdârdur ve bey’ olındugı takdîrde ne mikdâr akça olur, aslı ve tafsîli üzre yazup arz eyleyesiz.” Yazıldı. Arz getüren Mustafa’ya virildi. Fî 15 Muharrem [sene 967] Kâtip olduğu anlaşılan Muslihuddin’in merkeze sunduğu arza istinaden yazılan bir emir söz konusudur. Yine, Kocaeli ile İstanbul arasındaki iletişimi sağlayan Mustafa isimli ulak arzı getirmiş, yazılan cevabı da Kocaeli’ye ulaştırmıştır. Hükmün konusu, maliye, vergi uygulamasıdır. Belirtilen tarihte miri arazi statüsündeki arazilerin reaya çiftliklerine dönüştürülmesinin altında yatan iktisadi dinamikleri anlamak açısından hayli değerli ve önemlidir. Çiftlik olgusu kemale erdikten sonra malikane olgusu başlayacak, ondan sonra ise merkezin toprak üzerindeki denetimi sembolik mevkiye inecek, ayanlık devri, Osmanlı merkezi yapısını iyice zayıflatacaktır.
Belirtildiği üzere zaman zaman halk da merkeze arz sunabilirdi. Bununla ilgili bir örnek aşağıdadır. “Koca-ili sancağını müceddeden kitâbet iden mevlânâ (bosluk) zîde fazluhû’ya hükümki: İznik kazâsında vâkı’ olan merhûm ceddüm Sultân Orhân aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân’un evkafından Sögüd ve Dânismendlü nâm karyeler re’âyâsı Südde-i sa’âdet’üme ruk’a sunup zikr olınan karyeler ra’iyyetleri defter-i cedîd-i hâkanîde avârız-ı dîvâniyyeden ve tekâlif-i örfiyyeden mu’âf ü müsellem olup elimüzde mu’âf-nâmelerimüz var diyü bildürdiler. İmdi, vilâyet defteri senün yanunda olmagın buyurdum ki: Varduklarında zikr olınan karyeler ra’iyyetleri, defter-i atîk ve cedîdde görüp ne vechile kayd olınmış ise sûretlerin sıhhati üzre ihrâc eyleyüp mühürleyüp gönderesin.” “Yazıldı. Ruk’a sunan Sögüd nâm karyeden Hamza’ya virildi. Fî selh-i Zi’l-hicce sene 966” (Mühimme 3, 170-171).
Ele alınan hüküm, tahrir defterinin hükumet ve halk arasındaki sorunların görüşülmesinde nasıl bir rol oynadığı hususunda da aydınlatıcı bir hükümdür. Diğer yandan, gerek vakıf sistemi, gerek reayanın muafiyet statüsü hakkında kıymetli malumat sunuyor. Ruk’a sunan Hamza, kesin olarak muaf reayanın sözcüsü olarak İstanbul’a köylü tarafından gönderilmiştir. Devlet onu reayanın sözcüsü olarak muhatap kabul ediyor, eline padişah emri olan Divan-ı Hümayûn hükmünü veriyordu. Hamza bu belgeyi herhalde ilgili bölgenin kadısına sunacak, merkezden gelen emrin uygulanmasını talep edecekti. Kanaatimizce Osmanlı hukuk sisteminin nadir görülen örneklerinden birisiyle karşı karşıyayız, hukuksal açıdan farklı boyutlarıyla analiz edilmeye muhtaçtır.
Kocaeli sancağı, Osmanlı denizciliğinin merkezi omurgasını teşkil eden bir sancak olması bakımından Kocaeli sancakbeyine gönderilen hükümler büyük çoğunlukla denizcilik, kaptanlık konularıyla ilgilidir. Bu hususta bir örnek hüküm şöyledir: “Kocaili sancağına mutasarrıf olana hüküm ki: Livâ-i mezbûra mutasarrıf olanlarun vürdinar ve kırk bin varul tahtası uhdelerine kadîmden ta’ahhüd olunup ve zikrolunan mühimmâtun Tersâne-i Âmire’ye irsâl ü îsâl olunması mühimmâtdan olmağla; ‘Vürdinar ve varul tahtasın mu’accelen tedârük ü tahsil eyleyüp yalıya indürmeğe sa’y ü dikkat eyleyüp taş gemileri vardukda zikrolunan kerâsteyi yükledüp getürdüp ihmâl ü müsâhele ve avk u te’hîrden ziyâde hazer idesin.’ diyü düstûr-ı mükerrem, müsîr-i mufahham, nizâmü’l-âlem vezâretle Kapudânum olan Mustafâ Paşa edâma’llâhü te’âlâ iclâlehû tarafından âdem ta’yîn olunup ve mühürlü mektûb virilmeğin, mûcebince amel eylemen fermânum olup ve livâ-i mezbûr bi’l-fi’l üzeründe olmağla kemâ-kân mutasarrıf olman emridüp buyurdum ki: Vusûl buldukda, bu bâbda sâdır olan emrüm üzre amel idüp dahı livâ-i mezbûra kemâ-kân mutasarrıf olup ve müşârun-ileyh tarafından virilen mektûb mûcebince amel idüp zikrolunan vürdinar ve varul tahtaların ber-vech-i isti’câl tedârük ü ihzâr ve Tersâne-i Âmirem’e irsâl ü îsâl eyleyüp ihmâl ü müsâheleden ziyâde ihtirâz ü ihtiyât eyleyüp husûs-ı mezbûr içün emr-i âhar varmalu eylemeyesin.”
Mühimme kayıtlarında nadiren, merkezde olup biten bazı vakalar hakkında taşradaki vilayetlerle temas zarureti doğardı. Bu durumlarda hükmün sadır olması taşradan gelen arza istinat etmez, merkezdeki vakaya istinad ederdi. Bu hususta merkezden Kocaeli kadısına yazılan bir hüküm iyi bir örnek teşkil ediyor. Buraya alıyoruz: “Koca-ili sancagı kadîlarına hüküm ki: Hâliyâ Dîvân-ı Hümâyûn’um kâtiblerinün re’îsi olan Mehmed’ün Hüseyin nâm Rûsu’l-asl tirâs bir deveci kulı, ba’zı devecileri mecruh idüp gaybet itmegin buyurdum ki: Hükm-i serîfümle âdemi Ahmed vardukda,her kangınuzun taht-ı kazâsında ele gelürse mukayyed ve mahbûs, mezbûr âdemîsine teslîm idüp gönderesin ve taht-ı kazânuzda olan yavacılara ve halka tenbîh idesin ki, dâ’imâ gözedüp anun gibi râst geldüklerinde aslâ mecâl virmeyüp dutup kayd ü bend ile hıfz idüp dahı her kangınuzun taht-ı kazâsında bulınursa habs idüp yazup bildüreler. Şöyle ki, taht-ı kazânuzda yavacılar ve gayrıları ele getürüp, bildürmeyüp ya bey’ ideler ve yâhûd gaybet itdüreler, özrleri makbûl olmayup ana olacak anlara olmak mukarrerdür. Ana göre mukayyed olalar.” (Mühimme 3, 41)
Yukarıda verilen hükümler, Mühimme defterlerinin ne kadar mikro, detay içeren bir yapıda olduğunu da ortaya koyuyor. Arşivlerde saklı 300 civarında Mühimme defterleri serisi, birer mikro tarih kaynağıdır. Sadece bunlar esas alınmak suretiyle en az 300 ciltten oluşan bir Osmanlı mikro tarihi yazılabilir.
Mühimme defterleri, 1699 tarihine kadar devletler arası ilişkiler hakkında da malumat içermektedir. Bu tarihten itibaren padişahın dış ülke imparator, şah veya krallarına gönderdiği nameler, ayrı defter serileri halinde Name-i Hümayûn defterlerinde toplandı (Kütükoğlu). Bu bakımdan, Mühimme defterleri, sadece Osmanlı iç işleriyle alakalı meseleleri kapsar hale getirildi.
Mühimme defterleri, kronolojik sıraya göre tertip edilmiştir. Defterler, bir veya birbuçuk yıl içindeki hükümleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Defterlerin baş kısmında ilgili tarihte görev yapan sadrazam ve reisülküttabın isimleri yazılmıştır. Defterlerin düzenlenmesinin kitabet ve tertibinden reisülküttabın sorumlu olduğunu gösteriyor. Siyasi, hukuki amir ise şüphesiz sadrazamdır. Reisülküttablığın dış işlerine dönüştürülmesinden sonra Sadrazam’dan sonraki amir Hariciye Nazırı olmuştur.
Divanı Hümayûn’da yazılan hüküm suretlerinin defter haline getirilişi ilk dönemlerde divan katipleri tarafından yapılırken, bürokrasinin gelişmesine bağlı olarak Beylikçi Kalemi ismiyle bir kurum ortaya çıkmış, tüm diplomatika formları burada neşredilmiş ve tertip edilmiştir (Kütükoğlu). Divan-ı Hümayûn’da müzakere edilip karara bağlanan hükümler önce müsvedde olarak katipler tarafından yazılır, reisülküttap tarafından kontrolden geçirilir, gerekli görülen düzeltmeler yapılarak son şekil verilir, tuğra çekilerek ilgili birime yollanırdı. Defterde yer alan kayıtlar müsveddelerin defter şekline getirilmiş olanlarından ibaretti. Divan toplantısı esnasında deftere kayıt işinin yapılması hem imkânsız hem de belgenin kullanılır olmasına engeldi. Bunlar tek varak halinde zarfa konularak ilgili birimlere gönderiliyordu. Daha sonra belli zaman aralığına ait müsveddeler defter haline getiriliyordu.
KAYNAKÇA
3 Numaralı Mühimme Defteri, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Divan-ı Hümayun Sicilleri Dizisi: I, Ankara 1993; 85 Numaralı Mühimme Defteri,T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Divan-ı Hümayun Sicilleri Dizisi: VIII, Ankara 2003; Mübahat Kütükoğlu, “Mühimme Defteri”, Mad. DİA, C. 31, (2006), s. 520-523; Feridun M. Emecen, “Osmanlı Divanının Ana Defter Serileri: Ahkâm-ı Mîrî, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme ve Ahkâm-ı Şikâyet”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 5 (2005), s. 107-139; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1984.
Yücel ÖZTÜRK