Osmanlı Dönemi Mali Sisteminde Kocaeli
Sözlükte “kesmek” anlamındaki Arapça kat’ kökünden türeyen mukataa sözcüğü, “kesişmek” manasına gelmektedir. “Belirli bir miktar üzerinde karşılıklı olarak anlaşma” şeklinde tanımlanacak genel bir anlamı bulunmaktadır. Zamana ve mekâna göre değişen farklı kullanım türleri de bu sözlük anlamından kaynaklanmaktadır. Tarihsel geçmişi Abbasilere kadar uzanmakla beraber Selçukluların son dönemlerinde ve bilhassa İlhanlılar dönemindeki yaygın kullanım şekliyle mukataa, “vergilerin belli bir meblağ karşılığı iltizama verilmesi” anlamında kullanılmıştır. Osmanlılarda da ilk olarak daha ziyade bu anlamda “mukataaya almak / tutmak” veya yalnızca “mukataa” tabirleriyle devlete ait bir kısım vergilerin iltizama verilmesi kastedilmiştir. Bu dönemde mukataa kavramı aynı zamanda “sözleşmede kararlaştırılmış olan meblağ” anlamını da içermekteydi. Bu tabir, “devlete ait birtakım vergi ve resimlerin belirli bir meblağ karşılığında iltizama verilmesi” manasından zamanla “iltizamın konusuna dâhil olan vergi birimi” anlamına doğru kaymıştır.
Mukataa tabiri, devlet işletmesi ya da devlete ait bir gelir payının tahsili işi için de kullanılmaktadır. Mukataalar, devlete ait gelirlerin tahsili veya bir tekel haline getirilen herhangi bir kuruluşun işletme hakkı ya da yer altı zenginliklerinden devlet payına düşen kısmı toplamak veya gerektiğinde bu KAYNAKLARı işletenlerden çıkardıkları madeni satın alma tekeli (monopson) kurmak şekillerinde işletilen üretim birimleridir. Bir bakıma mukataaları günümüzdeki şekliyle “Kamu İktisadi Teşebbüsleri” olarak da nitelendirebiliriz. Kara ve deniz gümrükleri, darphaneler, madenler ve şaphaneleri buna örnek olarak verebiliriz. Devlet uygun gördüğü her türlü ziraî, ticarî ve sınaî kuruluşu mukataa konusu yapabilmekte ve bunlardan hissesine düşen gelirleri de çoğunlukla özel teşebbüs eliyle toplatabilmekteydi. Mukataa, evvela mukavele veya uzlaşma manasında kullanıldığı gibi, bir bölgenin veya bir vilâyetin vergi işlerini üzerine alan bir kimse tarafından ödenen vergiler manasına da gelmektedir. Mukataa, Osmanlıların ilk dönemlerinden itibaren kullanılan malî bir terimdir. Tapu tahrir defterlerinde bunun yerinde “maktu”, “maktu’a” “kat’ olundu” gibi tabirlere de rastlanılmaktadır. Verginin miktarını, bazen icar bedelini, kesmek ve kesişmek manasında olan “mukataa vazetmek” tabiri, bazen doğrudan doğruya “vergi toplamak” manasına gelmekteydi. Bu kullanım şekli bazı klasik dönem Osmanlı KAYNAKLARında da görülmektedir. Bunun en açık örneği Tursun Bey’in eseri “Târîh-i Ebü’l Feth”de yer almaktadır. Tursun Bey, “Âsâr-ı Sultân Ebü’l-Feth Der İsti’mâr-ı Konstantiniyye” bahsinde, İstanbul’un ne şekilde şenlendiğini ve mamur hale geldiğini anlatmakta ve sonra çıkan bir emre göre şahıslara temlik olunan binalara mukataa vaz olunduğunu, yani vergiye bağlandığını bildirmekte ve bu işler için de o sırada Bursa Sancakbeyi olan amcası Cebe Ali Bey’in görevlendirildiğini nakletmektedir. Mukataa kelimesi burada tamamen vergi tarh etmek manasında kullanılmıştır. Yoksa bir gelir kaynağının muayyen süredeki gelirini maktu’ bir şekilde tevcih ve iltizam manasını henüz almamıştır. Bu tür vergi, sonradan yalnız hâsılatı ve vâridatı değişebilen bağ, çiftlik, değirmen, memleha, şehir ve kasabalardaki gümrük, pazar vesaire resimlerine konu olmuştur. Ancak şunu da söylemek gerekir ki, bir yeri mukataaya vermek işi, yalnız devlet tarafından değil, şahıslarca da yapılmakta idi.
Görüldüğü üzere mukataa uygulaması erken dönem Osmanlı kaynaklarında, ilk defa II. Mehmed tarafından İstanbul’un fethinden (1453) sonra konutlar için uygulamaya konulan ancak gelen tepkiler üzerine daha sonra vazgeçilen bir yöntem olarak görülmektedir. Fethi takiben devletin diğer vilâyetlerinden gönüllü bir göç siyaseti uygulanmış, fakat gelen insan sayısı yeterli olmayınca zorunlu iskân ile İstanbul’un şenlendirilmesi yoluna gidilmişti. Bu iskân neticesinde İstanbul’a gelen halka evler verilip karşılığında bir kira (mukataa) ödemeleri istenmişti. Bu kavram çokluğu ve belirsizliği, tabirlerin anlamı ve birbirleriyle olan ilgilerinin karmaşıklığından ortaya çıkmaktadır. Bu durum, mukataa kavramı için tek bir tanım yapılmasını imkânsız hale getirmiştir.
Klasik Osmanlı malî sistemi içerisinde devlete ait gelirlerin önemli bir kısmı kırsal kesimde tarımsal üretimden alınan öşürden sağlanmaktaydı. Şehirlerde yaşayanlar ise, ihtisâb resmi olarak tabir edilen pazar vergilerinden başka tüketimleri dolayısıyla gümrük vergileri de ödemekteydiler. Devlet gelir KAYNAKLARının önemli bir kısmını mülk veya dirlik olarak şahıslara, vakıflara ve bazı kurumlara tahsis etmişti. Bu gelirlerden merkezî hazineye ayrılan kısımların tahsili için kalabalık bir malî bürokrasiye ihtiyaç bulunmaktaydı. Hâlbuki devlet gelirlerinin tahsil edilmesi işi mukataa sistemi içerisinde geliştirilen yöntemler ile kolaylıkla yapılmıştır. Fakat devlet bu şekilde gelirlerinin bir kısmını mültezimlerle paylaşmak mecburiyetinde kalıyordu.
Osmanlı coğrafyası genelindeki mukataaların sayısı bini aşmaktaydı. Bundan dolayı birbirinden farklı özellikler arz eden çok sayıdaki mukataaları kategorize etmek oldukça zordu. Mekân itibarıyla mukataalar değerlendirildiğinde, köy ve mezra gibi çok dar bir alanı kapsayan mukataalar bulunduğu gibi birkaç eyaleti içerisine alacak genişlikte mukataalar da bulunmaktaydı. Mekân itibariyle geniş alanları kapsayan mukataalar genellikle az unsurlu iken, nahiye ve kaza gibi orta dereceli mekânlarda bulunan mukataalar çok unsurlu birimlerden meydana gelmekteydi. Bundan dolayıdır ki, imparatorlukta tüm mukataaları kapsayacak tek bir örgütlenme modelinden bahsetmek mümkün olmamaktadır.
Devletin iktisadî yaşamla ilgisi sadece vergi haklarından ibaret değildi. Mirî toprak rejimi ile ilgili olarak, ancak onunla sınırlı sayılamayacak iktisadî alaka ve faaliyetleri de bulunmaktaydı. Devlet, üretim faktörleri olan toprak, emek ve sermaye üzerinde etkin bir kontrol sağlamaktaydı. Bu çerçevede devlet, madencilik, ziraat, esnaflık ve ticaret alanlarında birçok işletme ve faaliyetin de doğrudan sahibi idi. Madencilikte, özellikle altın ve gümüş madenlerinin tamamı, bakır ve kurşun madenlerinin büyük bir bölümü, şap madenleri ile tuzlaların tamamı, pirinç ekimine gerekli alt yapı tesislerinin hepsi, kumaş apre tesisleri (mengene), boya ve basma atölyeleri, mum imalathaneleri, kahve değirmenleri (tahmis) vb. pek çok işletmenin de sahibi devletti. Adı geçen tüm bu kuruluşların hemen hemen hepsi birer mukataa olarak örgütlenmişti.
Osmanlı maliyesinde mukataa gelirleri başlıca üç yöntemle toplanmaktaydı. Bunlar, emanet, iltizam ve malikâne idi. Osmanlı maliyesinde merkezî hazinenin gelirlerinin tahsili için devlet, dönemin şartlarına uygun vergi toplama metotları geliştirmişti. Devlet için vergilendirmenin temelde iki yolu bulunmaktaydı. Bunlardan birincisi, maaşlı memur kadroları ile vergilendirme yapılması, ikincisi ise vergilendirme vazifesinin özel teşebbüs gibi hareket eden kişilere belirli şartlarda devredilmesiydi. Bu iki uygulama, vergilendirmede devletin kullanabileceği mekanizmaların iki ideal şematik kutbudur. Uygulamada bu iki kutup arasında değişik şekiller her zaman için var olmuştur. Osmanlılar, “emanet” ve “iltizam” usulleri ismini verdikleri bu metotların her ikisini de kullanmışlardır.
Osmanlı merkezî idaresi mukataaların kayıtlarını tutmak ve muhasebesini yapmak için XVI. yüzyıl ortalarında Baş Mukataa (Mukataa-i Evvel) Kalemi’ni kurulmuştur. Bundan önce mukataalarla ilgili kayıtları tutan ve Hazine-i Amire kâtipleri arasında yer alan bir mukataacının varlığı bilinmektedir. Fatih’in teşkilat kanunnamesinde “mukâtaacı” unvanı geçmekte olup ismi hazine kâtibi ve muhasebeci ile bir arada zikredilmiştir. 1503 tarihli kayıtlara göre merkezde hazine kâtipleri arasında üç mukâtaacı bulunuyordu. 934/1527-1528 tarihli bütçede yer alan kâtipler listesinde Rumeli, Anadolu ve Arap Vilâyeti mukâtaacılarının isimleri kayıtlıydı. 969/1561-1562 tarihli bir listede Hazine-i Amire kâtipleri içerisinde mukâtaa-i evvel unvanlı bir görevliye rastlanması bu büronun hazineye bağlı olarak kurulduğunu akla getirmektedir. Ayrıca Osmanlı tarihlerinde de başmukâtaacı tabiri 1585 yılındaki bir tayin dolayısıyla zikredilmektedir. Bu büronun bir kalem olarak teşkilatlanması ve görevlerinin belirlenmesi ise muhtemelen XVII. yüzyılda gerçekleşmiş olmalıdır. Kocaeli’deki mukataaların kontrolü ve denetimi ise Bursa Mukataası tarafından yapılmaktaydı. Bu kalem Anadolu Defterdarı’na bağlı olup XVI. yüzyılda idarecisi mukataa-î evvel (birinci mukataacı) veya mukâta’â-i Bursa (Bursa mukataacısı) olarak adlandırılmaktaydı. Bursa (Hüdavendigâr), Biga, Balıkesir (Karesi), Bolu, Adapazarı, Kastamonu, Sinop, Kocaeli (İstanbul Boğazı’nın Anadolu tarafı) ve Ege Denizi’ndeki Limni ve Bozcaada’daki mukataaların gelirlerini denetlemekteydi.
Kocaeli Sancağındaki Mukataalar
Kocaeli sancağında; başhâne, bozahâne, meyhâne ve bezirhâne gibi sınâî işletmeler; iskele, gümrük ve dalyanlar; öşür ve çift resmi dışında ihtisâb, resm-i arus, bâd-ı hevâ, resm-i ağnam, resm-i keyl ve cürm-ü cinayet gibi vergiler; kapan ve bâc gibi çarşı veya tartı gelirleri başlıca mukataa konularını oluşturmaktaydı. Ayrıca bu mukataalar has, zeâmet ve timar olarak tahsis edilmiş bulunmaktaydılar. Arşiv kaynaklarındaki kayıtlara göre, Kocaeli sancağının çeşitli kazalarında yer alan bu mukataaların tamamının padişah ve Kocaeli Sancakbeyi’ne ait olduğu görülmektedir. XVI. yüzyılda Kocaeli sancağında bulunan ve içeriklerini yukarıda verdiğimiz mukataalar şunlardır:
İznik kazasında, padişahın sahibi olduğu “Kapan-ı meyve-i İznikmid” mukataası bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti’nde büyük şehirlerde tüketimi yoğun olan gıda maddelerinin her biri için ayrı kapanlar tesis edilmişti. Mesela, başkent İstanbul’da Yağ Kapanı, Un Kapanı, Meyve Kapanı vs. gibi. Meyve üretiminin yüksek olduğu Kocaeli’de satılmak üzere şehre gelen meyvelerin tartılıp vergisinin alındığı bir meyve kapanı kurulmuştu. Kapan-ı Meyve-i İznikmid Mukataası, Kocaeli’nin yakın çevresi ile ilişkilerini belirlemesi açısından önem taşıyan mukataalardan birisiydi. Çünkü bu mukataa, muhtemelen çevrede yetişen ve Kocaeli’ye getirilip satılan ürünlerden alınan vergilere dayalı bir mukataa idi. Ankara, Bursa ve diğer şehirlerdekilere benzer şekilde, Kocaeli’ye satılmak üzere getirilen her ürün gibi, tarımsal ve ziraî ürünler de belirli mekânlara getirilir ve orada tartılarak satıldığı esnada vergilendirilirdi. Bu belirlenen mekânlarda kapan adı verilen büyük tartılır olup bu yerler özel pazar yerleri haline gelmişti. İznik kazasında padişaha ait olan bir başka mukataa da “mukataa-i dalyan-ı göl-i Artık” idi. Bu mukataa balıkçılık sektörü ile ilgili bir işletmeydi. Yine İznik kazasında bu defa Kocaeli Sancakbeyi’ne ait olan “mukataa-i iskele”, “bâc-ı bazar”, “başhâne ve meyhâne”, “resm-i arus”, “bad-i heva-i nefs-i şehr”, “resm-i ağnam-ı şehr-i Boyaca?”, “mukataa-i bâc-ı bazar” “ihtisâb”, “resm-i keyl-i nefs-i şehr” ve “bozahâne” mukataaları yer almaktaydı. Kocaeli sancağına bağlı diğer yerleşim bölgelerinden Kandıra kazasında, padişahın sahibi olduğu “mukataa-i iskele-i Keremiyye” ve “mukataa-i bozahâne an nefs-i Kandıra” mukataası bulunmaktaydı. Şile kazasında yine padişaha ait olan “mukataa-i gümrük-i iskele-i Şile” mukataası bulunurken, Gebze kazasında ise, Kocaeli Sancakbeyi’nin sahibi olduğu “Mukataa-i meyhâne ve bozahâne ve bac-ı bazar ve resm-i keyl ve resm-i arus ve cürm-ü cinâyet-i nefs-i şehr” mukataası Kocaeli sancağının bir diğer önemli gelir kaynağını oluşturmaktaydı.
KAYNAKÇA
438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/1530) II: Bolu, Kastamonu, Kengırı ve Koca-ili Livâları Dizin ve Tıpkıbasım, Defter-i Hâkânî Dizisi: 1, Ankara, 1994; Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, İstanbul, 1985, s. 120; Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, İstanbul, 1994, s. 177; Arif Bilgin, Osmanlı Taşrasında Bir Maliye Kurumu, Bursa Hassa Harç Eminliği, Kitabevi Yay., İstanbul, 2006; Baki, Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi (XVIXVIII. Yüzyıl), Kitabevi Yay., İstanbul, 2003. s. 31-32; Deniz Karaman, “XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Ankara Sancağı’ndaki Bazı Malikâne-Mukataalara Dair Bazı Bilgiler”, Bilig, Bahar /2004, Sayı: 29, s. 139176; Fatih Sultan Mehmed, Kânûnnâme-i Âl-i Osman (Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin), (Haz. Abdülkadir Özcan), Kitabevi Yay., İstanbul, 2003, s. 11; Feridun Emecen, “Başmukâtaa Kalemi”, DİA, V, İstanbul, 1992, s. 135; Halil İnalcık, “İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi”, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları, İncelemeler, Eren Yay., İstanbul, 1996, s. 1530; Harun Şahin, “Osmanlı Tımar Sisteminin Menşei Meselesi”, Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül, 2013, s. 5874; Mehmet Ali Ünal, “XVII. Yüzyıl Başlarında Harput Mukataatına Ait Bir İcmal Muhasebe Defteri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 3, Samsun, 1988, s. 93107; Mehmet Genç, “İltizam”, DİA, XII, İstanbul, 2000, s. 154158; Mehmet Genç, “Mukâtaa”, DİA, XXXI, İstanbul, 2006, s. 129132; Mehmet Genç, “Osmanlı Maliyesinde Mukataa Kavramı”, Osmanlı Maliyesi Kurumlar ve Bütçeler 1 (Haz. Mehmet GençErol Özvar), Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi Yay., İstanbul, 2006, s. 5764; Ömer Lütfi Barkan, “H. 933-934 (M. 1527-28) Malî Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”, İÜİFM, XV, Sayı: 1-4, İstanbul, 1953-54, s. 324; Ömer Lütfi Barkan, “H. 974-975 (M. 1567-1568) Malî Yılına Âit Bir Bütçe Örneği”, İÜİFM, XIX, Sayı: 1-4, İstanbul, 1960, s. 320; Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu Bütçelerine Dair Notlar”, İÜİFM, XVII, Sayı: 1-4, İstanbul, 1960, s. 206-207; Özer Ergenç, XVI. Yüzyıl Sonlarında Bursa, Yerleşimi, Yönetimi, Ekonomik ve Sosyal Durumu Üzerine Bir Araştırma, 2. Baskı, TTK Yay., Ankara, 2014; Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî, I (971-1003/1563-1595), (haz. Mehmet İpşirli), TTK Yay., Ankara, 1999, s. 156; Tayyib Gökbilgin, “XVI. Asırda Mukataa ve İltizam İşlerinde Kadılık Müessesesinin Rolü”, IV. Türk Tarih Kongresi 10-14 Kasım 1948, TTK Yay., Ankara, 1952, s. 433444; Tursun Bey, Târih-i Ebü’l-Feth, (Haz. Mertol Tulum), İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul, 1977.
Hakan DOĞAN