MİMAR SİNAN

Madde no:1086

Osmanlı Mimarbaşısı, İzmit’teki Eserleri

Yaptığı eserlerle Osmanlı mimarisini zirveye taşıyan Sinan’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kendi ağzından anlattıklarına ve daha sonraki yıllarda akrabalarıyla olan yazışmalarına ve ilişkilerine göre, Kayseri’ye bağlı Ağarnos (bugünkü: Ağırnas) köyünde doğdu. Baba adı Abdülmennân olan Sinan, Yavuz Sultan Selim döneminde (1512-1520) Kayseri’de devşirildi ve İstanbul’a getirildi. Bu durum onun dönme (mühtedi) değil, devşirme olduğunu gösterir. Sinan’ın devşirildiği bölge, Bizans döneminden itibaren Türkçe konuşan, Türkçe adlar taşıyan Ortodoks-Türk ailelerinin yoğun olarak yaşadığı Karaman bölgesi idi. Bu bağlamda Sinan’ın erken yaşlarda Türkçe şiirler yazması, konuştuğu dilin Türkçe olduğuna bir işarettir. Onun devşirildikten sonra Türk örf, âdet ve geleneğini öğrenmek üzere Osmanlı ailelerinden birinin yanına verildiğini dair bir bilginin olmaması, söz konusu kültür ortamında doğmasından ve yetişmesinden ileri gelmiş olmalıdır. Nitekim 1500 tarihli tahrirde Sinan’ın köyü olan Ağarnos’un sakinleri arasında Bayezid, Murad, Halil, Karyağdı, İvaz, Kaya, Sultanşa, Tanrıvermiş, Karakutlu, Aslan, Yağmur gibi adı veya baba adı Türkçe olanlar yanında Mihal, Vasil, Todor, Yorgi, Kostandin, Bedros gibi gayrimüslim adlar taşıyanlara da rastlanmaktadır. Bunlara istinaden Sinan’ın Karamanlı cemaatine mensup Ortodoks-Türk ailelerinden birinin çocuğu olması akla en yatkın ihtimal gibi görünmektedir (Mülayim, “Sinan”, s. 224-225).

Yavuz Sultan Selim döneminin ilk yıllarında Kayseri sancağında devşirilen ve yirmi yaşlarında İstanbul’a gelen Sinan, ömrünün sonlarına doğru yakın arkadaşı Mustafa Sâî Çelebi’ye yazdırdığı anılarında (Tezkiretü’l-Bünyân ve Tezkiretü’l-Ebniye, haz. Hayati Develi, s. 41-47, 96, 122-126) önce Yeniçeri Ocağı’na girdiğini belirtir. Burada dürüstlüğü ve işini düzgün yapmasıyla dikkati çeken Sinan, dülgerliğe (yapıların tahta ve ağaç işlerini yapan usta) heveslenir. Ustasının hizmetinde tıpkı bir pergelin ayağı gibi kararlı bir şekilde çalışır, merkezi ve çevreyi gözlemler. Yavuz Sultan Selim’in 1517 Mısır seferine katılır. Böylece Arap ve Acem diyarındaki her yüksek eyvandan bir köşe ve her viran tekkeden bir kırıntı alır ve elde ettiklerini bilgi dağarcığına katar. 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad seferine, 1522’de Rodos seferine katılır. 1526 Mohaç Meydan Muharebesi’ne yeniçeri olarak gider ve gösterdiği başarılar sebebiyle yayabaşılığa ve zemberekçibaşılığa getirilir. Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn seferi (1533-1535) sırasında Van Gölü’nün Tatvan tarafından karşı sahile geçmek için üç adet kadırga yapar ve donatır. Sefer hali yüzünden elde gerekli malzeme ve alet edevat yokken kısa sürede üç kadırga inşa etmesi ve bu sayede Safevilerin durumunun öğrenilmesi, kendisine büyük bir itibar kazandırır. Bu bakımdan sefer dönüşünde kendisine Yeniçeri Ocağı’nda itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verilir. 1537 yılında Haseki olarak Pulya (Korfu) ve 1538’de Kara Boğdan demekle meşhur olan Moldovya seferlerine katılır. Bu son sefer sırasında ordunun Prut Nehri’ni geçmesi için kurduğu köprü dillere destan olur. Bu arada asıl adı Abdülkerimoğlu Alaeddin Ali olan Mimar Acem Alisi’nin vefatıyla kendisine mimarbaşılık teklifi yapılır. Yeniçeri Ocağı’ndan ayrılacak olması kendisine elem verse de, camiler inşa edip dünya ve ahirette muradına vesile olacağı düşüncesiyle görevi kabul eder ve 1538 yılında “Sermi’mârân-ı hâssa” yani hassa başmimarı/mimarbaşı olarak tayin edilir. Sinan bu görevini Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat zamanında 50 yıl süre ile yapar. 1584 yılında hacca giden Sinan, hac dönüşünde de görevini sürdürür. 1588 yılında 100 yaşı civarında iken vefat eder.

Hem yaşlılığından hem de bilgeliğinden dolayı “Koca” lakabıyla bilinen Sinan’ın hayatı boyunca inşa ettiği eserlerin sayısı tam olarak bilinmemektedir. Konuyla ilgili yapılan araştırmalar, bu sayının 350-450 arasında olduğunu verir. Sinan ise resmini çizip inşa ettiği eserlerin sayısını şu şekilde ifade eder: 80 cami, 400’den fazla mescit, 60 medrese, 32 saray, 19 türbe, yedi darülkura, 17 imaret, üç darüşşifa, yedi köprü, 15 su yolu kemeri, altı mahzen, 19 han ve 33 hamam (Tezkiretü’l-Bünyan, s. 48). Ancak o dönemlerde Osmanlı Devleti’nin geniş coğrafyasında ulaşım şartları da göz önüne alınacak olursa, Sinan’ın bazı yapıların sadece planını çizdiği ve maiyyetinde çalışanlarla inşaat süreçlerini denetlediği söylenebilir (Mülayim, “Sinan”, s. 226).

Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun mesleğindeki aşamaları göstermesi bakımından önemlidir. Bu eserlerden ilki, İstanbul’da bu yapıya istinaden Şehzadebaşı adıyla bilinen mevkide yer alan Şehzade Külliyesi’dir. Sinan’ın “Çıraklık eserim” dediği bu külliye, Kanunî Sultan Süleyman’ın Manisa sancağında vali iken 1543 yılında vefat eden oğlu Mehmed adına 1548 yılında yapıldı. Bu yapının tamamlanmasından birkaç yıl sonra Sinan, sultanın emriyle yeni bir cami ve külliyenin inşasına başladı ve yedi yıl içinde İstanbul’un ve bütün imparatorluğun en görkemli yapılarından biri olan ve on sekizden fazla yapıyı içine alan Süleymaniye Camii ve Külliyesi’ni tamamladı (1557). Sinan, Süleymaniye’yi “kalfalık eserim” diye nitelendirir. Bunun yanında II. Selim adına bu defa Edirne’de inşa ettiği Selimiye Camii, Sinan’ın hem en büyük eseri hem de “Ustalık eseri” olarak gösterilir.

Sinan’ın inşa ettiği eserlerden biri de İzmit’in merkezinde yer alan Pertev Paşa Külliyesi’dir. Külliye, Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinde vezirlik yapmış olan Pertev Paşa’nın vefatından (1572) sonra vasiyeti üzerine kethüdası Sinan Ağa tarafından Mimar Sinan’a yaptırıldı. Külliyenin inşası için lazım olan taş, ağaç ve kirecin İznikmid (İzmit), Kandıra ve Taşköprü; demirin Samakov ve kurşunun Kratova kazalarından; kireç yakıcılarının ise Üsküdar’a bağlı bazı köylerden getirildiği anlaşılıyor. 1579 yılında tamamlanan külliye, Mahkeme (Yenicuma) adıyla bilinen bir camiyle, mektep, imaret, kervansaray, hamam ve çeşmeden oluşmaktaydı. Bu tesislerle külliye, İstanbul’dan Anadolu’ya ve Anadolu’dan İstanbul’a doğru seyahat eden yolcuların, kervanların, hac kafilelerinin ve ordunun sefer yolu üzerinde konaklanılan ve ticarî fonksiyonu olan bir menzil külliyesi özelliğini taşımaktaydı.

KAYNAKÇA

Başkanlık Osmanlı Arşivi [BA], A.DVNSMHM.d. nr. 22, s. 243, hük. 474, nr. 23, s. 333, hük. 741; 1484 (Hicrî 888) Tarihli Kayseri Tapu-Tahrir Defteri, Yay. Mehmet İnbaşı, Kayseri 2009, s. 46; Sâî Mustafa Çelebi, Yapılar Kitabı: Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye (Mimar Sinan’ın Anıları), Haz. Hayati Develi, İstanbul 2003; Selçuk Mülâyim, Sinan ve Çağı, İstanbul 1989; Selçuk Mülâyim, “Sinan”, DİA, c. 37, 2009, s. 224-227; Zeynep Hatice Kurtbil, “Pertev Paşa Külliyesi”, DİA, c: 34, 2007, s. 236-238.

İlhan ŞAHİN