Kocaeli Tarihi
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra yapılan Selçuklu-Bizans barış antlaşmasının Romanos Diogenes’nin ölümü sebebiyle bozulması üzerine, Sultan Alparslan’ın emriyle Selçuklu prens ve emirlerinden başta Kutalmışoğulları Süleymanşah, Mansur, Alpilig (Alpyülük) ve Devlet (Dolat) olmak üzere Artuk, Tutak ve diğer Selçuklu emirleri, Kızılırmak’ı geçip Orta Anadolu yönünde fetihlerine devam ettiler. Bunun üzerine yeni Bizans imparatoru VII. Mikhail Dukas, bu Selçuklu fetih hareketlerini durdurmak amacıyla, Isaakios Komnenos ve kardeşi Aleksios ile Frank başbuğlarından Ursel’i büyük bir orduyla Anadolu’ya gönderdi. Bizans kuvvetleri Kayseri’ye gelince Roussel (Urselius), aralarının açıldığı başkumandan Isaakios’a isyan ederek Bizans ordusundan ayrılıp Sivas yönüne doğru hareket etti. Bizans’ın başına bela olan bu asiyi yakalamak ve cezalandırmak amacıyla harekete geçen Isaakios, Kayseri yöresinde, Selçuklu kuvvetleriyle giriştiği savaşta, yenilgiye uğrayıp esir alındı (1073). Kardeşi Aleksios ise gizlice ve tek başına Ankara’ya kaçtı. Diğer yandan Isaakios da Bizans kentlerinden toplattırdığı paralarla kurtuluş akçesini ödedikten sonra Ankara’ya gelip kardeşiyle birlikte İstanbul’a gitti. Bu sırada kuvvetleri gittikçe çoğalan Roussel, Sivas’ın batı yönünde hareket ederek yolu üzerindeki bütün Bizans köy ve kasabalarını yağmalayıp tahrip etti. Bu sıralarda Türk emirlerinden Artuk, Tutak, Afşin, Dilmaçoğlu Mehmet ve Duduoğlu adlarındaki Selçuklu emirleri de Orta Anadolu yönünde fetih hareketlerini sürdürmekteydiler.
Bu durum karşısında ciddi bir endişeye düşen M. Dukas, büyük bir ordunun başında eski nazırı Ioannes Dukas’ı, Nikephoros Botaniates’le birlikte asi Roussel’i yakalamak ve Selçuklu fetihlerini önlemekle görevlendirdi. Önce Roussel üzerine yürüyen Dukas, onunla Sakarya nehri civarında yaptığı savaşta yenilgiye uğradıktan başka esir de alındı (1073). Kibirli bir insan olan Roussel, bu başarının verdiği casaretle imparatorluğa tamamen hâkim olma ümidine kapıldı. Bu düşünceyle esir ettiği Ioannes Dukas’ı İmparator ilan ederek İstanbul’u fethetmek için gerekli hazırlıkları yapmak amacıyla Bithynia bölgesindeki Sapanca Dağı eteklerinde karargâh kurdu. Biraz sonra Üsküdar’a kadar gelerek burasını ateşe verdi. Bu olay karşısında VII. M. Dukas bu asi ile anlaşmayı dahi düşündü. Ancak bu nazik ve tehlikeli durum karşısında Nikephoros, bu sıralarda büyük bir Selçuklu kuvvetiyle İzmit yönünde fetihler yapmakta olan Artuk Bey’le ilişki kurup bir antlaşma yaparak onu Roussel üzerine gitmeye razı etti. Emrindeki kuvvetlerle Bithynia bölgesine gelen Artuk Bey ve Roussel’in kuvvetleri arasında meydana gelen savaşta Roussel’in ordusu tamamen imha edildi. Sağ kalanlar ise esir alındı. Bunlar arasında Roussel ve Ioannes Dukas da vardı. Çok geçmeden de Artuk Bey, esirleri kurtuluş akçesi karşılığında serbest bıraktı. Böylece Artuk Bey’in müdahalesiyle bu isyan bastırılmış oldu. Ancak bu sırada Büyük Selçuklu tahtına geçmiş olan Melikşah, kendisine karşı ayaklanan amcası Kavurd’u saf dışı bırakmak için Artuk Bey’i geri çağırdı (1073). Artuk Bey’in ayrılmasından sonra Bizanslılar bölgedeki hâkimiyeti yeniden ele geçirdi. Bu sırada Süleymanşah giriştiği Kuzey-Suriye seferinden sonra, tekrar Anadolu’ya dönerek fetihlere başladı. Kısa zamanda Orta Anadolu üzerinden, daha önce Selçuklu akıncılarının harekâtta bulundukları Marmara Denizi’ne kadar ilerledi. O, 1075 yılında Bizans başkenti İstanbul’un hemen yanı başında, büyük ve tarihi bir Bizans kenti olup sağlam surlara sahip bulunan İznik’i fethetti ve burasını, temellerini atmakta olduğu Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti yapmak suretiyle devletini kurdu. Böylece Süleymanşah, Selçuklu akıncılarının Marmara Denizi’ne kadar harekâtta bulundukları bütün Anadolu’yu fethetme planlarını uygulama safhasına koymaya başladı. Süleymanşah, devletini kurup başkent seçtiği İznik’e yerleştiği sıralarda, Bizanslılar iç karışıklıklar nedeniyle güçsüz düştüklerinden, Anadolu Selçukluları’na karşı harekete geçemediler. Bu sırada, batı Balkanlarda Draç (Dyrrhakhion) valisi olan Nikephoros Bryennios ve orta Anadolu’nun batısındaki büyük Anatolikon thema’sının valisi bulunan Nikephoros Botaniates kısmen kişisel iktidar hırsı, kısmen de imparator VII. Mihael Dukas’ın zayıf yönetimi yüzünden ayaklandılar. Kütahya’dan İstanbul’a yürüyen N. Botaniates, yanında tuttuğu ve daha önceleri Bizans’a sığınan Erbasgan’ı, İznik’te bulunan Süleymanşah’a gönderip ittifak önerisinde bulundu. Hâkimiyet sahasını genişletmek isteyen Süleymanşah bu öneriyi kabul ile ona iki bin kişilik bir kuvvet gönderdi. Böylece Selçuklu kuvvetleriyle güçlenen N. Botaniates, Bizans tahtını ele geçirip imparator oldu (1078). Bu suretle Selçuklu kuvvetleri Üsküdar’a kadar ilerledi ve muhtemelen İzmit de bu tarihte Selçuklu kuvvetlerinin eline geçti. Çok geçmeden yeni imparator bu Selçuklu kuvvetlerini Rumeli’de hâlâ taht iddiasında bulunan N. Bryennios’a karşı gönderdi.
Bu sırada Bizans’ta taht kavgaları ve sonu gelmez iç savaşlar devam etmekteydi. Nitekim İstanköy Adası’ndan harekete geçen Bizans’ın Anadolu’daki en büyük kumandanlarından Nikephorus Melissenos, tahtı ele geçirmek için Süleymanşah ile bir ittifak anlaşması yaptı. Bu anlaşmaya göre, iç batı Anadolu ile orta Anadolu’da bulunan Bizans’ın hâkimiyetindeki bazı kaleleri de Süleymanşah’a teslim etti. Kendisine karşı kurulan bu ittifakı bozmak isteyen İmparator N. Botaniates İznik’i kuşattıysa da başarılı olamadı ve geri çekildi (1080). Bunun üzerine N. Melissenos ile Süleymanşah, İzmit üzerinden Kadıköy’e kadar ilerlediler. Bu sırada, İstanbul’da ortaya çıkan karışıklıklardan yararlanan Aleksios Komnenos da isyan ederek kendisini imparator ilan etti (1081). Süleymanşah’ın kazandığı bu başarıları karşısında çaresiz kalan yeni imparator Aleksios Komnenos, vergi olarak çok miktarda para vermek suretiyle, bir antlaşma yaptı ve Selçukluların Boğaz’ı terk ile Drakon Suyu’na (Dil Deresi) kadar çekilmeleri sağlandı (1081). Bu antlaşma Süleymanşah’ın ölümüne kadar yürürlükte kaldı.
Süleymanşah, Antakya Seferine giderken (1082), devlet işlerini yürütmek üzere yerine İznik’te Ebu’l Kasım’ı vekil olarak bıraktı. Ancak Ebu’l Kasım, Süleymanşah’ın ölümü üzerine (1086) Bizanslılar ile 1081’de yapılan Drakon Suyu antlaşmasını bozarak İstanbul Boğazı ve Marmara sahillerine akınlar yapmaya başladı. Bu sırada Bizanslılar İzmit’i aldılar, sonra da İznik’i kuşattılar. Ancak Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Anadolu’yu kendine bağlamak amacıyla Emir Porsuk komutasında kalabalık bir süvari birliğini İznik’e gönderdiği haberi üzerine, Bizans kuvvetleri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Ebu’l Kasım, çekilen Bizans kuvvetlerine yetişip onlarla savaştı, onları yenilgiye uğrattıktan sonra da İzmit’i fethetti. Bunun beraber Ebu’l Kasım, Porsuk’un İznik’e yaklaşması üzerine, Bizans ile barış yapmak zorunda kaldı, hatta davet edildiği İstanbul’a da gitti. Emir Porsuk İznik’i kuşattı, ama alamadı (1087).
İmparator, Ebu’l Kasım’ı İstanbul’da oyalarken İzmit ve çevresini kontrol altında tutmak için yeni bir kale inşa etmekle görevlendirdiği donanma komutanı Eustathios’u inşaat için gerekli tüm malzemeyi, mimarları, işçileri yüklediği gemilerle İzmit’e gönderdi. Kalenin inşasının bir an önce tamamlanabilmesi için hiçbir sorunla karşılaşmak istemeyen I. Aleksios Komnenos, Eustathios’a çalışmalar sırasında eğer Türkler gelirse onlara çok iyi davranılmasını, bol bol hediyeler verilmesini ve bu işten Ebu’l Kasım’ın da haberinin olduğunu söylemesini tembihledi. Ayrıca düzenlenen hilenin anlaşılmaması için de Bithynia kıyılarına hiçbir geminin yanaştırılmaması emrini verdi. Bu şekilde hiçbir sorunla karşılaşmayan Eustathios, kısa süre içinde kalenin inşasını tamamlayarak donanmanın da yardımıyla şehri kontrolü altına aldı. I. Aleksios Komnenos, her şeyin istediği şekilde sonuçlandığını ve kalenin inşasının tamamlandığını öğrenince daha önce imzalanan antlaşmanın geçerliliğini bir kez daha tasdik ettikten sonra Sebastos unvanı ile onurlandırdığı Ebu’l Kasım’ı ülkesine uğurladı. Ebu’l Kasım dönüş yolunda yeni bir kale inşa edilerek İzmit’in Bizans Hâkimiyeti altına alındığını görünce imparator tarafından oyuna getirildiğini anladı. Ancak çok üzüntü duymasına rağmen bu oldu-bittiyi kabul etmekten başka bir şey yapamadı.
Sultan Melikşah, Porsuk’tan sonra Selçuklu emirlerinden Bozan’ı bir atlı kuvvetiyle İznik’e gönderdi. Bozan, Bizans’tan yardım alan Ebu’l Kasım’ı İznik’te şiddetle kuşatıp sıkıştırdı ise de şehri ele geçiremedi. Ebu’l Kasım, İznik’in kendisine verilmesini sağlamak amacıyla İsfahan’a gidip Melikşah’ın katına çıkmak istediyse de kabul edilmedi ve İznik konusundaki isteği reddedildi. Geri dönerken de Bozan tarafından yakalanıp yayının kirişiyle boğularak öldürüldü. 1092’de Melikşah’ın ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları sırasında Büyük Selçuklu Sarayı’ndan kaçmayı başaran Kılıç Arslan, Bizans kuşatması altındaki İznik’e gelerek şehrin yönetimini Ebu’l Kasım’ın kardeşi Ebu’l Gazi’den teslim aldı. Anadolu Selçukluları kısa sürede toparlandı. Bunu müteakip, Bizans İmparatorluğu, Selçuklular, Peçenekler ve İzmir Beyi Çaka Bey tarafından sıkıştırılmaya başlandı. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos bunlara karşı koyacak gücü olmadığından, Papa II. Urbanus’a başvurarak yardım istedi. Yaptıkları antlaşmaya göre Haçlıların Anadolu’da ele geçirdikleri yerler Bizanslılara bırakılacaktı. Bunun üzerine Batı Avrupa’da Vatikan kilisesinin önderliğinde “Kutsal Toprakları Kurtarmak” sloganı ile oluşturulan ilk başıbozuk Haçlı orduları, hareketin öncüsü mahiyetinde olan keşiş Pierr I’Hermite idaresinde İstanbul’a geldi (1 Ağustos 1096) ve İmparator Aleksios Komnenos tarafından Boğaz’ın Anadolu yakasına geçirildiler. İzmit yönüne ilerleyen Haçlı kuvvetleri, karşılarına çıkan her şeyi yağma edip Hristiyan ve Müslüman ayırt etmeksizin her türlü zulmü yaptılar. Ancak Emir Muhammed ve Kılıç Arslan’ın kardeşi Davud Kulan Arslan, Haçlı kuvvetlerini İzmit’e varmadan Drakon Suyu (Dil Deresi) yakınında pusuya düşürüp ağır bir şekilde yenilgiye uğrattılar. Bu savaştan canlarını kurtaranlar, Bizans savaş filosunun bölgeye ulaşması üzerine, gemilere alınarak İstanbul’a götürüldü.
Ancak bu yenilgiyi izleyen düzenli Haçlı orduları karşısında Selçuklular tutunamayarak geri çekildiler. 1097 yılında Bizans gemileriyle Anadolu yakasına geçirilen Haçlı orduları önce İzmit’i ele geçirdiler. Sonra da dördüncü yüzyıldan beri iyi bir şekilde tahkim edilmiş İznik’i kuşattılar. Bu sırada durumu öğrenen Kılıç Arslan, kuşatmakta olduğu Malatya’dan İznik’e gelerek, Haçlı kuvvetlerine sürekli saldırdıysa da başarılı olamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine şehirdeki Selçuklu askerleriyle yapılan bir antlaşma gereğince, yirmi iki yıldan beri Selçuklu başkenti olan İznik, Haçlılar yoluyla Bizanslılara teslim edildi (19 Ağustos 1097). Bu suretle İzmit’in de içinde yer aldığı Kocaeli Yarımadası ve Marmara Denizi kıyılarında Selçuklu hâkimiyetine son verilirken Bizans hâkimiyeti yeniden kurulmuş oldu.
Haçlılar Kocaeli’nin de yer aldığı Marmara Bölgesindeki Selçuklu hâkimiyetini sonlandırmalarına rağmen, Oğuzların (Türkmenler) faaliyetleri kesintiye uğramadı. Çünkü bu bölge vadiler ve denize akan ırmaklarla ayrılmış idi. Bu verimli vadiler toprağı işleyenler için zengin fırsatlar sunarken, konar–göçer Türkmenler için de vazgeçilmez otlak alanları içermekteydi. Böylelikle Bizans’ın hâkimiyetinde dahi, konar-göçer Türkmen ve Yörükler kar düşmeyen bu alçak vadilerde verimli kışlaklarını oluşturdukları gibi yaylalarda da sürülerini otlatmaya devam ettiler. Osmanlıların belki de iki yüzyıl sonra bu topraklarda aradıkları fırsatları bulmaları ve hâkimiyetlerini kurmaları bunun bir sonucu olsa gerek.
KAYNAKÇA
Abu’l-Farac İbnü’l-İbrî (G. Bar Hebraeus), Chronicon Syriacum, Çev. Ömer Rıza Doğrul, Abu’l Farac Tarihi, C. 1 Ankara 1987, s. 331; Ali Sevim, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, 1, Ankara 1990, s. 81; Anna Kommena, Alexıad, Çev. Bilge Umar, İstanbul 1996, s. 1516, 17- 21, 2326, 6170, 8183, 124-126 194196; Azimi, Tarih, Çev. Ali Sevim, Azimi Tarihi Selçuklularla İlgili Bölümler, Ankara 1988, s. 21; Besim Darkot, “ İzmit”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, s. 1251-1256; Bilge Umar, Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi, İstanbul 1998, s. 82; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, İstanbul 1979, s. 94-95; Claude Cahen, “ Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi”, Çev. Yaşar Yücel-Bahaeddin Yediyıldız, Belleten, LI/201, Ankara 1988; George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, Ankara 1986, s. 321-323; Işın Demirkent, Haçlı Seferleri Tarihi, İstanbul 2007, s. 21-36; İbrahim Kafesoğlu, “ Selçuklular”, İslam Ansiklopedisi, C. 10, İstanbul 1988, s. 353-416; “ Kocaeli Mad.”, Yurt Ansiklopedisi, C. 7, İstanbul 1982-1983, s. 49785096; Mikhail Psellos, Khronographia, Çev. Işın Demirkent, Ankara 1982, s. 277-282; Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. 1, İstanbul 1974, s. 44-45, 200-209, 265-271; Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, I Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 86-87, 107-108, 114; Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Kommenos Devirleri), Çev. Fikret Işıltan, Ankara 1995, s. 3-5; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye; İstanbul 1971, s. 51-54, 60-61, 83-87, 96-97; Osman Turan, “Kılıç Arslan I”, İslam Ansiklopedisi, C. 6, İstanbul 1979, s. 681-688; Rudi Paul Lindner, Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar, Çev. Müfit Günay, İstanbul 2000, s. 32-34; Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, Çev. Fikret Işıltan; C. 1, Ankara 1986, s. 53, 101-103; Timothy Gregory, Bizans Tarihi, Çev. Esra Ermert, İstanbul 2011, s. 251-252; Urfalı Mateos, Vakayiname (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (11311162), Çev. Hrant D. Andreasyan, Ankara 1987, s. 151-152, 154; Yusuf Ayönü, Selçuklular ve Bizans, Ankara 2014, s. 58-77, 78-85.
Recep YAŞA