MALİKÂNE SİSTEMİ

Madde no:1015

Osmanlı Dönemi Mali Sisteminde Kocaeli

Malikâne, Arapçada “mülk sahibi”, “bey”, “hükümdar” ve “tasarruf eden” anlamına gelen mâlik kelimesiyle Farsçada – âne ekinden türetilmiş bir kelimedir. Osmanlı maliyesinde malikâne sistemi, mukataaların ve merkezî hazine olan Hazine-i Âmire’ye bağlı gelir kaynaklarının ömür boyu tasarruf etme yetkisiyle özel kişilere satılması esasını gerektirmekteydi. Mukataayı işletme hakkını elde eden kişi merkezî hazineye önce “muaccele” (devlete ait malikâne ve mukataa ile taksitle satılan emlaktan peşin olarak alınan para) adı verilen yüklü bir para ödemekte ve her yıl da “mal” (malikânecilerin sahip oldukları malikâneler için her yıl ödeyeceği yıllık vergi) olarak adlandırılan küçük bir meblağı, yıllık vergi halinde merkezî hazineye yatırıyordu. Bunlara karşılık mukataanın gelirleri, hayatta olduğu müddetçe malikâneciye ait oluyordu. Devlet sadece malikânecinin ölümü üzerine o mukataayı yeniden kendisine alabilecek ve bu durumda isterse yeniden bir başkasına satabilecekti. Böylece sistem hem devletin acil para ihtiyacını, hem de yıllık olağan giderlerini finanse etme amacını taşımaktaydı. Muaccele miktarları, daha önceki iltizam uygulamasında olduğu gibi açık arttırmalarda oluşuyor, mal miktarları ise devlet tarafından belirleniyordu.

1683 yılında başlayan OsmanlıAvusturya savaşlarının ortaya çıkardığı malî krizi gidermek, devlet hazinesine yeni gelirler sağlamak ve ekonominin perişan olmasını önlemek için devlete ait olan mukataaların kayd-ı hayat (ömür boyu) şartıyla devlet adamlarına ve imparatorluktaki tüm halka iltizama verilmesi için 24 Cemaziyelahir 1106 (10 Ocak 1695) tarihinde bir ferman yayınlanmıştır. Bir vergi kaynağının malikâne olarak satılabilmesi için onun “mukataa” statüsünde yani merkezî hazineye ait sayılan gelir kaynaklarından birisi olması gerekiyordu. Bu özelliği tam olarak ifade etmek için “mirî mukataa” terimi kullanılmaktaydı. Mirî mukataalar havass-ı hümayûna dâhil, yani timar alanları dışında kalan gelir türleriydi. İşte devlet ancak bu tür gelir kalemlerini malikâne olarak taliplilerine satabilirdi. Devlete ait gelirlerin yaklaşık %50’sini meydana getiren mukataalar için 1695 yılında yürürlüğe giren malikâne sistemi, ilk olarak köy ve mezra gibi düşük senelik hâsılatlı yerlerin satışı ile başlamıştır. Devletin malikâneye konu olan mukataaların büyüklüğünü bu şekilde sınırlandırmasının en önemli nedeni, sistemin yeni kurulmuş olması dolayısıyla riskin en aza indirgenmesi isteği idi. Bu uygulama neticesinde sistem kısa sürede çok hızlı bir gelişme kaydetmiştir. Zira sistemin uygulamaya konulduğu tarihten iki yıl sonra malikâne sistemine, orta ve yüksek rütbeli askerî sınıf mensuplarına tahsis edilmiş olan has gelirleri de dâhil edildi. Malikâne uygulamasının başlangıcında ister reaya (halk) ister askerî (yönetici) sınıfa mensup olsun kadın veya erkek her kesimden insan malikâne sahibi olabiliyordu. Malikâne sistemini daha önce uygulanan iltizam sisteminden ayıran en önemli farkların başında vergi toplama yetkisinin veya tasarruf süresinin birkaç yıl ile sınırlı olmaması, bu sürenin malikâne sahibinin ömrü boyunca devam etmesi gelmekteydi. Malikâne sahibinin ölümüyle, malikâneye konu olan mukataa yeniden devlete dönmekte ve tekrar malikâne olarak satışı mümkün olmaktaydı. Dolayısıyla bu işlem, sınırlı süreli bir özelleştirme olarak düşünülebilir. Ayrıca mukataalar malikâneye dönüştükten sonra müzayede konusu iltizam değil, malikâne satışıdır.

Malikâne sistemi ile devlet sadece gelecek yılların gelirlerinin idamesini sağlamakla kalmamış, ayrıca yepyeni bir gelir kaynağı da temin etmişti. Mukataaların malikâne olarak satış işlemi ise şöyle gerçekleşmekteydi: Genellikle devletin belirlediği asgarî muaccele miktarı ilan edildikten sonra malikâneye talip olan şahıslar, satış işlemine memur olan görevlinin huzuruna gelerek yapmak istedikleri yükseltme miktarlarını kaydettirirlerdi. Neticede en yüksek fiyatı teklif eden kişiye satış yapılırdı. Taliplilerin tekliflerinin hiçbiri asgarî sınıra ulaşmamışsa, satış kesinlikle gerçekleşmezdi. Şayet müzayede şartlarına riayet edilmeyerek tespit edilen asgarî sınırın altında satış yapılmışsa, bu satış hükümsüz sayılarak yeniden müzayedeye başvurulurdu. Malikâneyi işletme hakkını kazanan malikâneci, müzayede sonunda yatırdığı peşin para (muaccele) dışında ilgili mukataanın satış tarihinde merkezî hazineye sağladığı yıllık nakdî vergiyi (mal) üç taksit halinde ve bir sene içerisinde öderdi. Müzayede “tellalbaşı” adı verilen bir görevli tarafından yönetilir, mukataayı işletme hakkını elde eden şahıs ve diğer taliplerin ilgi göstermediği bildirilmedikten sonra tutanak arz edilir ve bu tutanak malikânede korunurdu. Merkezî hazineye peşin olarak yatırılan muaccele miktarının %2’si nispetinde ayrıca müzayede masrafları için hazineye dellâliye adı verilen bir vergi ödenirdi.

Müzayede sonunda en yüksek muacceleyi teklif ederek ilgili mukataayı satın alan kişiye, malikâne sahibi olarak kendisine sahip olduğu hak ve yetkileri belirten bir berat verilmekteydi. Devlet bu beratla, malikâneye konu olan mukataanın (vergi kaynağının) yer aldığı mekân veya mükellefler üzerinde yani vergi matrahı ile ilgili sahada, her türlü malî haklarla beraber bazı idarî ve inzibatî hakları da malikâne sahibine devretmiş olurdu. Malikânecilerin yıllık vergilerini düzenli olarak yaparak sistemin temel kuralına uyması, kanunları ihlal etmemesi ve kadılara hakkında herhangi bir şikâyette bulunulmaması şartıyla devlet, malikânecinin işlerine hiçbir şekilde karışmamaktaydı. Malikâne sahibinin bu hakları ve satın aldığı malikâneye dışarıdan bir başkasının müdahale etmemesi devlet tarafından garanti altına alınmaktaydı. Bu husus ise malikâne sahiplerine verilen berat tezkirelerinde açıkça belirtilmekteydi.

Kocaeli Sancağındaki Malikâne Mukataalar

1695 yılında merkezî idare tarafından mukataaların malikâne olarak satışına karar verilmesinden sonra malikâne satışının gerçekleştiği ilk sancaklardan birisi Kocaeli sancağı olmuştur. Kocaeli sancağı dâhilinde mukataaların kayd-ı hayat (ömür boyu) şartıyla satışı, imparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi hem merkezde hem de mahallinde gerçekleşmiştir. Kocaeli sancağının malî idaresi ve kontrolü bir bütün olarak merkezden yapılmaktaydı. Kocaeli sancağı dâhilinde malikâneye konu olan ilk mukataaların bulundukları kaza, nahiye ve köyler şunlardır:

İznikmid, Abdi Beğ, Adil, Arslanlu, Göğerlü, Gediklü, Kalkanlu nam-ı diğer Hacı Hamza, Koç Ali, Ada, Kutluson-i Sağir, Enertekmir(?), İratlık, Köle, Koyluca, Bayramlu, Küçük Şahin, Arabanlı, Şile, Handönümü, Kutluca-i Sağir ve Dutlu.

Kocaeli sancağına tâbi olan ve yukarıda isimleri verilen kaza, nahiye, köy ve mezralarda bulunan mukataalar, malikâne sisteminin uygulamaya girdiği 1695 yılından itibaren taliplilerine malikâne olarak satılmıştır. Arşiv KAYNAKLARındaki belgelerden, Kocaeli sancağından malikâne olarak satılan mukataaların senelik mallarının akçe ve guruş para birimi ile ifade edildiği görülmektedir. Muaccele bedelinin ise, yine Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi kuruş-u esedî olarak adlandırılan para birimi ile ödendiği anlaşılmaktadır. İznikmid, Ada ve Şile kazalarına bağlı olan köylerde bulunan bu mukataalardan tahsil edilen vergiler arasında ise, beytü’l-mâl-ı müsellem ve kefere ve yava ve kaçgun müjdegâne-i kul ve câriye ve mâl-ı gâ’ib ve mâl-ı mefkûd, âdet-i ağnam, âdet-i gulâmiye, resm-i ağıl, kapan-ı dakîkve miyve ve tahmis-i kahve gibi ilave gelir kalemleri bulunmaktaydı.

Kocaeli sancağında malikâne olarak satılan mukataalar, vergi muhtevaları bakımından diğer eyalet ve sancaklarda olduğu gibi, Osmanlı merkezî idaresinin malikâne sisteminin uygulamaya girdiği ilk dönemlerindeki tercihlerini yansıtmaktadır. Zira merkezî otorite, malikâne uygulamasını başlattığı ilk yıllarda köy ve mezra gibi küçük idarî birimlerdeki mukataaların satışına öncelik vermişti. Sonraki dönemde söz konusu mukataalara ilaveten Kocaeli sancağında, başhâne, bozahâne, meyhâne ve bezirhâne gibi sınâî işletmeler; iskele, gümrük ve dalyanlar; öşür ve çift resmi dışında ihtisâb, resm-i arus, bâd-ı hevâ, resm-i ağnam, resm-i keyl ve cürm-ü cinayet gibi vergiler; kapan ve bâc gibi çarşı veya tartı gelirlerinden meydana gelen mukataalar da malikâne olarak taliplilerine satılmıştır.

Kocaeli sancağındaki mukataaların malikâne olarak satışa çıkarılmasından sonra devlet bu bölgedeki ilk satışlardan 1.822.000 akçe mal, 1.883.040 akçe muaccele geliri elde etmiştir. Malikâne sisteminin uygulamaya girdiği 1695 yılında merkezî hazine, imparatorluk genelindeki tüm malikâne satışlarından yaklaşık olarak 20 milyon akçe gelir elde etmişti. Bu miktar aynı yılın net bütçe gelirlerinin %2,1’ini, toplam rûznamçe gelirinin %1,3’ünü ve nakdî rûznamçe gelirinin %4,8’ini oluşturduğu düşünülürse ve bir kıyaslama yapılacak olursa, sadece Kocaeli sancağındaki mukataalardan elde edilen gelirin hiç de azımsanmayacak bir meblağ olduğu dikkati çekmektedir.

Kocaeli sancağında satışı gerçekleştirilen malikâne mukataalara sivil ve askerî zümreye mensup çok sayıda kişi yatırım yapmışlardır. Arşiv belgelerindeki kayıtlara göre, Kocaeli sancağındaki mukataaların malikâne olarak satışları sonunda malikâne satın alanlar içerisinde, imparatorluğun genelinde yapılan satışlarda olduğu gibi, askerî zümreye mensup kişilerin önemli bir yere sahip oldukları görülmektedir. Malikâne beratlarındaki kayıtlardan öğrendiğimiz kadarıyla bu zümreye mensup kişiler arasında, Vezir-i azam-ı sâbık müteveffa Ali Paşa’nın kardeşinin oğlu Ali, Sultan Mehmed Han Camii Şerifi’nin kâtibi Süleyman, Anadolu Muhasebecisi El-hac Mehmed, Hâssa Kasabbaşısı Osman’ın oğlu Hüseyin ve Sadr-ı âlî Mühürdârı Abdi yer almaktadır. Ayrıca Kocaeli sancağındaki malikâne sahiplerinin tamamı Müslüman olup, gayrimüslim malikâneci bulunmamaktadır. Yine bu dönemdeki malikânecilerin tamamının erkek olduğu, kadın malikânecinin bulunmadığı da tespit olunmuştur.

Malikâne sistemi orijinal haliyle XVIII. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar varlığını devam ettirdi. 1768-1774 yılları arası Rusya ile yapılan uzun süreli ve yıpratıcı mahiyetteki savaş, devleti büyük bir malî yükün altına sokmuştu. Kayıpla biten savaşın sonunda tazminat ödeme mecburiyeti ise devleti yeni gelir KAYNAKLARı temin etmeye sevk etmişti. Bu tarihten sonra kısa sürede yüksek miktarda gelir sağlamak amacıyla I. Abdülhamit’in tahta çıkışında H.1187 (M.1774) mukataalarda berat yenileme işlemleri nedeniyle mukataa bürolarına, mukataaların muhasebe görülmeyen yıllarının ve mültezimlerin zimmetlerinin çıkarılması emredilmişti. Ancak buradan umulan gelirin elde edilemeyeceği anlaşılınca H.1188 (M.1775) yılında sunulan bir arz ile malikâne sisteminin bazı unsurları değiştirilip, bu sistemin devamı niteliğinde bir yöntem olan esham sistemine geçildi.

1775’ten sonra kâr hacmi büyük olan mukataaların sektörden çekilerek eshama bağlanmasıyla malikâne sektöründe küçülmeye gidildi. Bu süreç, 1793 yılından itibaren hız kazandı. 1793-1806 döneminde yıllık kârı ortalama 10.000 kuruşu aşan mukataaların mahlûl kaldıkça satılmayıp önce darphane, sonrasında yeni kurulan İrâd-ı Cedîd Hazinesi tarafından iltizam veya emanetle idare edilmesine karar verildi. İrâd-ı Cedîd Hazinesi 1807 yılında kaldırılınca yeniden darphanenin yönetimine devredilen bu mukataaların bir bölümü 1806-1812 yılları arasında Rusya ile yapılan savaşın finansmanını karşılayabilmek için yeniden malikâne olarak satıldı. Bu sınırlı satışlar 1826’dan itibaren daha da azaltıldı. Yeni kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusunun giderlerini karşılamak üzere yıllık kârı 10.000 kuruşu geçen mukataa mahlûlleri malikâne sektöründen çekilerek yeni kurulan Mukataat Hazinesi’nin yönetimine verildi. Kâr hacmi düşük olan mukataaların satışı da 1834’ten itibaren padişahın özel iznine bağlanacak şekilde sınırlandırıldı. Nihayet 1840’tan itibaren Tanzimat’a dâhil edilen bölgelerde de malikâne satışları tamamen sona erdi. Böylece Osmanlı maliyesinde malikâne sistemi de nihayete ermiş oldu.

KAYNAKÇA

BOA, KK. 182; BOA, KK. 185; BOA, KK. 186; BOA, KK. 187;BOA, KK. 189; Baki Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi (XVIXVIII. Yüzyıl), Kitabevi Yay., İstanbul, 2003; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât Tahlil ve Metin (1066-1116/1656-1704), (Haz. Abdülkadir Özkan), TTK Yay., Ankara, 1995; Deniz Karaman, 18. Yüzyıldan Tanzimat’a Ankara İdari, Askerî, Malî Tarih, Cedit Neşriyat, Ankara, 2013; Erol, Özvar, Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, Kitabevi Yay., İstanbul 2013; Mehmet Genç, “Malikâne”, DİA, XXVII, Ankara, 2003, s. 516518; Mehmet Genç, “Osmanlı Maliyesi’nde Malikâne Sistemi”, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yay., İstanbul, 2002, s. 99147; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, cilt II, MEB Yay., İstanbul, 1983; Murat Çizakça, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İç Borçlanmanın Evrimi (15. Yüzyıldan 19. Yüzyıla)”, Osmanlı, III, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 1999, s. 223226; Murat Çizakça, İslam Dünyasında ve Batı’da İş Ortaklıkları Tarihi, (çev; Şehnaz Layıkel), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1999; Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yay., 6. Baskı, İstanbul, 1996; Şükrü Eftal Batmaz, “İltizam Sisteminin XVIII. Yüzyıldaki Boyutları”, Osmanlı, III, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 1999, s. 250257; Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (XVIII. yy’dan Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yay., İstanbul, 1986; Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Âyânlıkları Ele Geçirişleri ve Büyük Hânedanlıkların Kuruluşu”, Belleten, XLII, Sayı: 168, Ekim 1978, TTK Yay., Ankara, 1978, s. 667675.

Hakan DOĞAN